Osmanlı modernizasyonunun kurucu mekanı: Rami Kışlası

Osmanlı modernleşmesi tepeden başlayarak tabana yayılmış bir süreçti. Sultan İkinci Mahmut döneminde inşa edilen Rami Kışlası bu sürecin en mücessem nişanesiydi. Asırlar sonra bu yapının ruhuna en uygun dönüşüm, ya bir üniversite yahut kütüphane kurmaktı

Fotoğraf: Twitter

Rami Kışlası artık bir kütüphane.

Siyasi tarafgirlik bir kenara,

Politik bagajlar bir tarafa…

Bu karar, payitaht için, son yılların en isabetli ve belki de en hayırlı kararıdır. 

Hangi bürokratın aklına geldi, hangi siyasetçi önayak oldu bilemeyiz ama vesile olan herkese her İstanbullu okur-severin teşekkür etmesi gerekir.

Rami Kışlasının tarihi Osmanlı modernleşmesinin en cesur sultanı İkinci Mahmut'a kadar uzanıyor.

Elbette Sultan İkinci Mahmut denildi mi akla ilk gelen Vaka-i Hayriye'dir. 
 

 

İstanbul'un başına dert olan en büyük çete: Yeniçeriler

İkinci Mahmut tahta çıktığı ilk andan itibaren Yeniçeri Ocağı'na bir düzen getirmek için defalarca ulema ve ağalar vasıtasıyla uyarılarda bulundu.

Oysa ocağın hem nüfusu hem de azgın davranışları günden güne artmaya devam etmişti. 

Asayişten sorumlu olan askerler sokak ortasında kadınlara ilişiyor, esnafı haraca bağlıyor; hatta yasak olmasına rağmen şehrin en güzide dükkanlarına el koyarak işletmeye çalışıyordu. 

İstanbul'a bir sis gibi çöken Yeniçeri eşkıyalığı tüm kenti esir almış durumdaydı. 
 

 

Osmanlı Devleti, İstanbul'da hayatın durması sebebiyle hem taşraya müdahale edemiyordu hem de dış politikada adım atamaz hale gelmişti.

Mora Adası'nda çıkan isyana dahi müdahale edemeyen merkezi otorite, büyük imtiyazlar vererek ancak Mısır Valisi Kavalalı'yı isyanı bastırmaya göndermişti.

İkinci Mahmut, İstanbul'u felç eden bu kangrenin artık ıslah olmayacağından emin olmuştu, bütün bir bedeni öldürmeden önce yapılacak tek çare kesip vücuttan atmaktı. 

Harekete geçen Sultan, kendisine yakın devlet adamları ve komutanlarla gizli bir plan yaptı.

Buna göre önce ocağın kritik isimlerini görevden alacak ve kendisine bağlı isimlerin terfilerini hızlandıracaktı.

Terfi alan ağalar ocak içinde tefrika çıkartarak ve askerleri hızlıca organize olarak isyan çıkartmalarını engelleyecekti.

Bu bağlamda Rusçuklu Hüseyin Ağa görevini kusursuz şekilde icra eden Sultan ajanlarındandı. 

Sultan Mahmut başarısız olması durumunda yalnızca tahttan indirilmeyecek; aynı zamanda öldürüleceğinden de emindi.

Bu sebeple planını en ince ayrıntısıyla hesaplıyordu. Yeniçeri Ocağı'nın karşısında halkın desteğini sağlamak amacıyla ulema sınıfını kendi safına çekmeye karar verdi.
 

Sultan II. Mahmut (1).jpg
Sultan II. Mahmut

 

Sultan bu amaçla Kadızade Tahir Efendi'yi, Şeyhülislamlık makamına getirdi. 

İstanbul'da sultandan sonra en yetkili kişi sadrazamdı, dolayısıyla Yeniçeri Ocağı'na karşı girişilecek bir operasyonda düşük profilli bir isim tüm planı riske atabilirdi.

Bu sebeple Benderli Selim Paşa, özel bir emirle İstanbul'a getirilerek bu makama tevdi edildi.

Planın son halkası olan topçular, desteğinin Sultan'dan yana olduğunu belirtmesiyle geriye kalan tek hamle Yeniçerilerin kışkırtılmasından ibaretti. Bunun için medrese öğrencileri ocağa karşı harekete geçirildi. 

Gençlerin askerlerin taşkınlıklarına karşı tavır alması Yeniçerilerce isyan için yeterli sebepti.

Sultanahmet Camisi At Meydanı'nda toplanan Yeniçeriler önce Topçular Ocağı'na gitmiş; ama topçular bu isyana destek vermeyeceğini söyleyince kızgın kalabalık bu kez devlet idarecilerinin evlerine baskına yönelmişti.

Evlerine girilen hiçbir yönetici bir türlü yerinde bulunamıyordu. Sanki devlet erkânı kayıplara karışmış gibiydi.

Askerler yine de girdikleri her evi yağmaladı ve şehri yangın yerine çevirmeye başladı. 

Yeniçeriler her şeyden habersiz şehri yakıp yağmalarken, Sultan İkinci Mahmut aylardır her ayrıntısı üzerinde dikkatle çalıştığı planını daha Yeniçeriler ilk kazanı devirdiğinde devreye sokmuştu.

Anadolu'dan getirilen birlikler Boğaz'da usulca gemilerden inmeye başlamıştı, Yeniçerilere destek vermeyi reddeden topçu birlikleri Sultan'ın yanında saf almıştı ve en önemlisi tüm İstanbul ahalisi o gün Yeniçeri belasından kurtulmak üzere meydanda toplanmıştı.

Silahı olan ahali silahıyla gelmiş, olmayanlara da cephanelerden silah dağıtılmıştı. 

Şeyhülislam Kadızade Tahir Efendi'nin Yeniçerilerin katline izin veren fetvasının kalabalıklara ilan edilmesiyle büyük operasyon başladı.

Babıali'yi basan, konakları dağıtan Yeniçeriler yağma hırsıyla öylesine kendilerinden geçmişlerdi ki büyük operasyon başladığında dahi yaşanan gelişmeyi tam olarak kavrayamamışlardı.

Sultan İkinci Mahmut kendisi için de bir beka savaşı olduğunu bildiği bu operasyona bizzat katılmış, Sancak-ı Şerif'i çıkarttırarak operasyonu yönetmişti.

İngiltere Elçisi Stratford Canning'e göre, 40 bin Uzunçarşılı'ya göre 100 bin Yeniçeri askeri ya öldürüldü ya da tutsak alınarak sürgün edildi.


Asâkir-i Mansûre Ordusu ve Rami Kışlası

Devletin en büyük ordusu olan Yeniçeriler ortadan kaldırıldıktan sonra yerine Asâkir-i Mansûre Ordusu kuruldu.

Bu ordu, modernizasyonunu tamamlamış Avrupai tarzda düşünülmüştü.

Dolayısıyla Yeniçerilerden kalma yıkık ve izbe kışlaların bu ihtiyaçlara cevap vermesi mümkün değildi. Bu sebeple yapılan araştırmalar sonucu Eyüp civarında bulunan "Rami Çiftliği" ordunun ihtiyacına cevap verecek şekilde inşa edildi.

Binaenaleyh, Rami Kışlası, Osmanlı modernizasyonun/Batılılaşmasının ete kemiğe bürünmüş haliydi.

Yenilik fikri kazanmış; eskiyi ve tutuculuğu temsil eden Yeniçeri kışlaları terk edilmişti. 

Nitekim bu operasyonun başındaki Sultan İkinci Mahmut kısa süre içerisinde bazı kesimler tarafından "Gâvur Padişah" olarak anılacaktı.
 

 

Rami Kışlasının bir kütüphaneye dönüştürülmesinin belki de en özel anlamlarından birisi Türk modernizasyonunun kurucu mahfili tamamen gençlere sunulmuş olması.

Eski Rami Çiftliği, bir buçuk yıl gibi kısa bir süre içerisinde Rami kışlasına dönüştürülmüştür.

Yapı tamamlandığında Keçecizade İzzet Molla şunları yazacaktır:

Şâhenşeh-i muzaffer zıll-ı zalîl-i Ma‘bûd 
Tertîb kıldı askeri nusretle ola mev‘ûd 
Ta‘lîm-i leşker itdi, tanzîm-i kişver itdi 
Terkîm-i defter itdi oldı cünûdı mevcûd 
Her yerde itdi inşâ bu kışla-i mu'allâ


Rami Çiftliğine inşa edilen devasa askeri kışlada çok önemli bir arıza bulunuyordu.

Bu yapı hangi birlikler için yapılacağı enine boyuna düşünülmemiş ve tam bir kaos hakim olmuştu. Bu durum Padişahın da tepesini attıracaktı:

Bu Râmî Çiftliği'ndeki kışlanın ibtidâ-yı emirde inşâsı husûsunda iyice mütâlaa olunmaksızın kararsızca yapılmış olduğundan işte el-ân bir sûret verilemeyerek öylece kaldı.

Bu kışla askersiz kalacak.


Rami Kışlası ilk ciddi sınavını 1828-29 Osmanlı-Rus Harbinde vermişti.

Sultan İkinci Mahmut, Enderun süvarilerini de yanına alarak bu kışlaya yerleşmişti.

Sultan yaklaşık bir buçuk sene burada ikamet etmiş olması kışlanın bambaşka bir hüviyete bürünmesine neden olacaktı. 

Öncelikle Padişahın süvarilerle gelmesi burayı bir süvari kışlası olmasını zaruri kılmıştı.

Padişahın buraya gelmesindeki bir diğer neden de şuydu ki Osmanlı padişahı yıllar sonra ilk defa ordusuyla beraber sefere çıkmaya hazırlanıyordu.

Oysa cepheden gelen haberler iyi değildi, Ruslar henüz yeni bir ordu olan Asâkir-i Mansûre Ordusu'na darbe üstüne darbe indiriyordu.

Padişahın, Rami Kışlasına çekilmesinin bir diğer nedeni Osmanlı Saraylarındaki entrikalar ve darbelerdi.

İkinci Mahmut, saray konformizminde bir darbeye ya da suikasta her an kurban gidebileceğini biliyordu.

O yüzden en güçlü olduğu yere, yani cenk meydanına çıkmayı tercih etmişti. 

O sıralarda İstanbul'da bulunan Avusturyalı Albay Malaguzzeny, ülkesine durumu şu sözlerle raporlayacaktı:

Sultan'ın Râmî Kışlası'nda ikamet etmesinin sebebi, çok sevdiği askerlerinin arasında bulunmak ve İstanbul'da mevcut olan bir ihtilal korkusudur. Zira son hadiselerden sonra Türklere (sıradan insanlar) karşı son derece kuşkucu ve güvensiz olmuştu… Buna istinaden Mabeyinci Mustafa Efendi şunları söyledi: Bu ayak takımı bir ihtilal yapacaktı, bizim ise engel olacak yeterli gücümüz yok, neyse ki şimdilik Sultan'ın korkusundan dolayı bir şey yapamıyorlar. 
… 
Sultan II. Mahmud, Serasker Hüsrev Paşa'nın kışkırtmalarını engelleyecek vasıtalardan mahrumdu, başkentteki gelişmeleri yakından takip ediyordu ve açık bir isyandan korkuyordu… Mâbeynci Mustafa Efendi İstanbul'da dolaşan casusların parasını kendi cebinden verir, böylece kahvehaneler ve pazarlarda hükümet ve Sultan'la ilgili konuşmaları öğrenir, bazen bizzat kendi de gider dolaşır. Birçok görevli bir gün önce olup bitenleri haber vermek için, hemen her sabah gelir ve ona rapor verir.

 

 

Ne yazık ki cepheden kötü haberler birbirini izlemiştir, bu kötü haberler sonrası Rami Kışlası ve oradaki türlü kıyafetli askerlerin halk nezdinde imajı hayli sarsılmıştı.  

Öte taraftan 1854 tarihindeki Kırım Savaşı'nda Ruslara en büyük darbeyi indirecek askeri birliklerin Rami Kışlasından çıkacak olması da şaşırtıcı olmayacaktı.

Velhasılıkelam, Osmanlı modernleşmesi tepeden başlayarak tabana yayılmış bir süreçti.

Sultan İkinci Mahmut döneminde inşa edilen Rami Kışlası bu sürecin en mücessem nişanesiydi.

Asırlar sonra bu yapının ruhuna en uygun dönüşüm, ya bir Üniversite yahut kütüphane kurmaktı.

Çok şükür ki kütüphaneye dönüştürüldü, ümit ederiz ki İstanbul’daki bu ve benzeri yapıların tamamı bu denli güzel amaçlarla kullanılır

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Yüksel Çelik'in "Rami Kışlası II. Mahmud Devrinde Aydın-Despotik Modernleşmenin Karargâhı" adlı eserinden yararlanılabilir. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU