Aleksandr Dugin: Ne kara bir hususiyet!

Dugin'in yeni bir şey getirmediğini iddia edemem, çünkü böyle bir iddiada bulunmam için onun 20'den fazla eserini okumam gerekirdi, ki bunu yapmadım ve yapmayı da düşünmüyorum

Fotoğraf: AP

Son zamanlarda internette en çok aranan düşünürün Rus Aleksandr Dugin olmasına şaşırmadım.

Dugin'in adını arayanların büyük bir kısmının, onun asıl ilgi alanı olan felsefeden ziyade "Putin'in Rasputin'i" olarak yani manevi babası ve akıl hocası olarak nitelendirilmesi ile ilgilendiklerine hiç şüphem yok.

İnternet kullanıcıları tarafından Dugin'in adının aranmasının amacı aslında Putin'in ideolojik perspektifinin yanı sıra, dünya ve uluslararası ilişkilere bakış açısını araştırmaktır. Ancak bu makalenin konusu bu değil.


Dugin'in çeyrek asır önce 1997'de 'The Foundations of Geopolitics' (Jeopolitiğin Temelleri) adlı kitabını yayımlaması ile ünü arttı.

Söz konusu kitap daha sonra Rusya Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Askeri Akademisi öğrencilerine okutulmaya başlandı. Doğrudan siyasi meselelerle ilgilenenler, bu kitapta, Dugin'in diğer eserlerinde ve tavırlarında birçok ilginç fikre rast gelecektir.

Örneğin Dugin, Rusya'nın uzak doğusundaki Vladivostok'tan Avrupa'nın en batısındaki Cebelitarık'a uzanan yeni bir Rus imparatorluğu kurma çağrısında bulunmuştur.

Ya da Rusya, Baltık ülkeleri ve başta İran olmak üzere İslam dünyası arasında ABD karşıtı stratejik bir ittifak kurulması çağrısında bulunmuştur.

Ayrıca 2014'te Rusya destekli Ukrayna Devlet Başkanı'nın rejimine karşı protesto düzenleyenlerin öldürülmesi çağrısında da bulunmuştur. Akademi daha sonra müfredattan bu kitabı kaldırmak zorunda kaldı.


Dugin'in bu düşünceleri, okuyucuya entelektüel değeri olmayan bir Nazi soytarısı ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürebilir. Ancak Dugin kesinlikle böyle biri değil.

Zira Nazizm ile müphem bir bağlantısı olan filozof Heidegger hakkındaki 13 kitabın yazarıdır. Sovyet döneminde hayatına gizli bir örgütte aktivist olarak başladı.

1920'li 30'lu yıllarda faşizm ve Nazizm hareketlerinde etkili bir rol oynayan ve modernite, liberal sistem, ilerleme ilkesi ve özgürlük-eşitlik değerleri konusunda sert bir eleştirmen olan İtalyan filozof ve spiritualist Julius Evola'nın yazılarını tercüme etti.


Dugin, Batı ile olan çatışmanın siyasi bir mücadele olarak değil, 'Rusya'nın ruhuna' karşı açılmış ruhsal ve varoluşsal bir mücadele olarak tasvir edilmesi gerektiğini düşünüyor.

Ona göre bu, hakikat ve insanlık hakkında tamamen farklı kavramları ve değer sistemlerini benimseyen iki medeniyet arasındaki bir savaştır.

Dugin, bir gerileme ve çöküş aşamasından geçen Batı uygarlığının, modernite adındaki 'feci bir hataya' dayanan yanlış felsefi temellere dayandığını savunuyor.

Bunun tarihsel bir aşama olmadığını, bilakis olguların kutsallığını reddeden ve bireysel özgürlükleri, insan haklarını ve medeni hakları evrensel haklara taşıyan entelektüel bir yapılanma olduğuna inanıyor.

Ona göre bu, baskıcı grupların çıkarlarına hizmet eden ve politik ve ekonomik kontrollerini devam ettirmek için insanların gözlerine perde indiren yapay soyutlamalar ve ideolojik araçlardan başka bir şey değil.

Evrensel, nesnel ve pozitivist değerler ise, zihinlere liberal bir bilinç kazımayı amaçlayan bir diktatörlük makinesine geçirilmiş bir kılıftan başka bir şey değil.

Aynı şekilde küreselleşme, ABD'nin insanlığı kontrol etmesini sağlayacak şekilde bu değerleri ve kavramları dünya çapında yaymaktan ibarettir.


Dugin ulusların, tarihleri ​​boyunca ortaya çıkan ve belirginleşen farklı geleneklere, değerlere ve kavramlara sahip organik varlıklar olduğu düşüncesinden hareketle, küreselleşme karşıtı alternatifini yani 'evrensel çoğulculuğu' (Nazi hukukçu Carl Schmitt tarafından icat edilen bir terim) öne sürüyor.

Ona göre dış tehdide karşı koyan bir askeri güç inşa ederek ulus ruhunun korunması ve bu ruhun toplumsal bağların çözülmesine ve bireysel değerlerin yaygınlaşmasına neden olan beşeri refahın gereksinimlerine boyun eğmemesi gerekiyor.


Ulusal ve İslami düşünce ile iç içe yaşayan okuyucular için Dugin'in fikirlerinin birçoğu tanıdık gelecektir. Bu fikirlere şüpheci veya eleştirel bir gözle bakanlar, milliyetçilerin ve İslamcıların Rusya'nın resmi dünya görüşüne yakınlık duymalarının sebeplerini az çok anlayacaklardır.

Bu yakınlık hissiyatını, Batı ve ABD düşmanlığına indirgemek yanlış olur. Nazizm ve faşizm araştırmacıları da tüm bu entelektüel ve değer sistemlerinde ortak olan pek çok şeye rastlayacaklardır.

30 yıl önce Samuel Huntington'ın 'Medeniyetler Çatışması' tezini okuyanlar, Rus medeniyetinin Batı ile çatışan İslam'ın yerini aldığı bir çeşitliliğe rast geleceklerdir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dugin'in yeni bir şey getirmediğini iddia edemem, çünkü böyle bir iddiada bulunmam için onun 20'den fazla eserini okumam gerekirdi, ki bunu yapmadım ve yapmayı da düşünmüyorum.

Ancak askeri açıdan dünyanın en güçlü ülkelerinden birinin politikalarını şekillendirmedeki etkisinin çok sayıda risk doğurmasının yanı sıra, eylemlerinin etkisinin belirli bir tarihsel bağlamla bağlantılı olduğunu söyleyebilirim.

17'nci yüzyıldaki 'akıl çağı' ve 18'inci yüzyıldaki aydınlanma dönemi sırasında modernitenin popülerlik kazanmasından bu yana sürekli, geçmiş geleneklerin kaybolmasından duyulan hüzünden dolayı ya da dini bir bakış açısıyla veya nüfusun bazı kesimleri ya da dünya çapındaki coğrafi bölgelere beraberinde getirdiği yaşamsal zorluklardan duyulan hoşnutsuzluğun bir göstergesi olarak moderniteye saldıranlar olmuştur.

Ancak modernite değerlerine, eşitlik ve özgürlük kavramlarına ve yetkililerin hesaba çekilmesine yönelik ideolojik saldırının kitlesel hareketlerde öne çıkması, ancak dünya için tarih sayfasında bir daha asla tekrarlanmayacak kara bir leke gibi görünen 1922'de İtalya'da faşizmin yükselişinden 1945'te Almanya'da Nazizmin çöküşüne kadar uzanan kara çeyrek yüzyıl içerisinde gerçekleşti.


Bugün aşırı sağcı-milliyetçi ideolojinin nüfus, ekonomi ve askeri açıdan önemli ağırlığı olan ülkelerde popülerlik kazandığına tanık oluyoruz.

Bu düşünce, Batı sömürgeciliği karşıtlığı kılıfına sokulmuş bir sömürge boyutu kazansa da, ABD'de Trump döneminde ve bugün Hindistan'da Modi döneminde gerek Müslüman gerekse siyahi olsun, nüfusun geniş kesimlerine yönelik bir saldırı biçimini aldı.
 


Tüm bu hareketler ve Avrupa'da daha az önemli olan diğer hareketler, kimi vatanda beyaz, kiminde Hindu veya örneğin Macaristan'da Hristiyanların temsil ettiği 'saf evlatların' dışında kalan 'beşinci kol' (fifth column) tarafından desteklenen dış düşmanların komplo tehdidine maruz kalan ulusun eski geleneklerini koruma adı altında saldırganlıklarını gerçekleştiriyorlar.

Belki de Duginizm, Trumpizm ve tutucu Hindu milliyetçiliği ve İran'daki benzer olgular bize, moderniteye saldırmanın ve 'özelimiz' hakkında konuşmanın, artık eskinin yasını tutma ve ona geri dönme arzusu ile ilgili olmadığını hatırlatıyor diyebiliriz.

Bilakis bu, teknolojiyi kutsallaştırıp sanayiyi teşvik etmekle birlikte, teknik ve endüstriyel ilerlemenin fabrika ve laboratuvar duvarlarında kalıp sosyal ve politik yapılara uzanmaması gerektiğini varsayan irrasyonel hayaller kurma girişimidir.


Askeri eğilim, kadınların liderlik pozisyonlarından (özellikle politika ile ilgili olanlardan) dışlanması, özgürleşmeyi teşvik eden sanatlardan kaçınılması ve 'kendi uyruğumuz' dışında kalan 'ötekilere' karşı ihtiyatlı olunması şeklinde ortaya çıkan 'ulus ruhu', milyonlarca kadın işgücü piyasasına girse, ekiplerimiz ve sanatçılarımız uluslararası etkinliklere katılsa ve gençlerimiz dünyada olup bitenlerden haberdar olsa da sabit kalmalı.

Yoksa modernite ve rasyonaliteden korkmak, diktatörün otoritesini elinden kaçırma korkusu değil midir?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU