1980 sonrası parti değiştirme yasağı ve hülle partiler

Rıfat Özcan Independent Türkçe için yazdı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Zonguldak'ta katıldığı Madenci Anıtı Meydanı'nda düzenlenen toplu açılış töreninde, merhum Başbakanlardan Necmettin Erbakan ve merhum MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'le çekilmiş bir fotoğrafı hediye edildi / Fotoğraf: AA

Türkiye’de parti değiştirme yasağı ilk defa mı gündeme geliyor?

AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı geçen günlerde AK Parti ve MHP’nin parti değiştirmeyi yasaklayacak bir çalışma içinde olduğunu söyledi.

Duvar gazetesinde çıkan habere göre, bu konuda iki formülün konuşulduğu söyleniyor.

İlk formül seçime bir yıl kala milletvekili transferi yasaklanabilir, ikinci formül de başka bir partiye geçişin 6 ay gibi belirli bir süre ile sınırlandırılabileceği aktarılıyor.

Bülent Turan ve Mustafa Elitaş ise, Habertürk gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya’ya konuyla ilgili verdikleri demeçte Bostancı’nın aksine konunun gündemde olmadığını söylediler. 

Karşı açıklamalara rağmen konunun bir süre daha gündemimizde kalacağı aşikar.

Bu yazıda 1982 Anayasası’nda, anayasa maddesi olarak yazılmış olan parti değiştirme yasağını, yasağın neden ortaya çıktığını ve söz konusu yasağın yasal bir boşluk yoluyla nasıl aşıldığını irdeleyeceğim.

Yasağın getiriliş nedeni temelde 1980 öncesi sık parti değişimleri ve bu yolla sürekli değişen koalisyonlara bir çözüm bulmak için 1982 anayasasında yerini almıştır.

Milletvekili transferleriyle Bülent Ecevit tarafından kurulan ve siyasi tarihimize geçen Güneş Motel olayı bu dönemin en çarpıcı örneklerindendir.

Yine aynı şekilde cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir konsensüs sağlanamamış defalarca tekrarlanan seçimler yaşanmıştır.

O kadar ki oy pusularından Zeki Müren’e Ajda Pekkan’a verilen oylar çıkıyordu.

Yine herkesin malumu 1970’ler boyunca yaşanan kargaşa, ekonomik kriz ve şiddet olayları da eklenince 12 Eylül darbecileri kendileri için uygun ortamın oluştuğunu görmüş ve siyasi tarihimizde ilk defa emir komuta zinciri içinde bir darbe gerçekleşmiştir.

Aslında 27 Mayıs darbesinden sonra asker için lojmanlar yapılmış, özel fonlar oluşturulmuş ve bunların içinde halktan uzak şekilde yaşamlarını sürdüren, ihtiyacı olan her şeyi pazar fiyatından çok uyguna alan bir askeri ekonomik sınıf oluşmuştu.

O dönem holdingleşen askeri yatırımlar söz konusu olmuş hatta askerin bankası olarak bilinen OYAK Bank kurulmuştur.

Asker bütün bunlardan dolayı aslında ekonomik krizlerden hep geç etkilenmiş ve kendi konforlu alanında hayatını sürdürmüştür.

Böylelikle halktan yalıtılmış sadece askeri sınıf için yapılandırılmış bir özel alan oluşmuştur.

27 Mayıs 1960 darbesi sonrası asker, 10 yıllık iktidar döneminde yürütmenin daha güçlü olması ve bu yetkinin de Cumhurbaşkanı, Başbakan’da toplanmasından şikayet ederek gücü dağıtmayı düşünen, yasamayı daha güçlendiren bir yapı kurmaya çalışmış bununla birlikte meclis çift kamaralı olmuş, tamamen Adalet Bakanı’na bağlı olan yargının atama ve idari işleri için Hakimler ve Savcılar Kurulu kurulmuş, kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemek için Anayasa Mahkemesi kurulmuştur.

Ayrıca üniversite ve TRT özerkliği getirilmiş, basının Demokrat Parti dönemindeki zorlukları aşması için bazı kanunlar değiştirilmiştir. Ek olarak yürütmenin bu alanlardaki gücü ise sınırlandırılmıştır.

1961 Anayasası’nın getirdikleri önce 1971 Muhtırası ile kısıtlanmış daha sonra ise gelen 12 Eylül 1980 darbesi ile tam tersi uygulamalar getirilmiştir.

1960-80 arası özellikle çift kamaralı meclisin olmasından dolayı toplumsal sorunlarda siyasi yapının hızlı müdahale edemediğinden yakınılarak, merkezi otoritenin yani yürütmenin iktidar yapısını daha da güçlendiren bir sistem getirilerek meclis tek kamara olmuş, yüzde on barajı getirilmiş, Başbakan’ın hem siyasi olarak partisinin hem de ekonomi üzerindeki yetkileri artırılmış ve Cumhurbaşkanı’nın da yetkileri artırılmış fakat sorumsuz bir makam haline getirilmiştir.

Bununla birlikte parti kurma ve parti değiştirme ise 1960-80 dönemi göz önünde bulundurularak daha da zorlaştırılmıştır. 


1982 Anayasası ve hülle partileri

Seçilen milletvekili sadece seçildiği bölgenin temsilcisi mi yoksa tüm toplumun temsilcisi mi?

1789 sonrası kabul gören genel ilke tüm toplumun temsilcisi olma durumudur. İlkine emredici vekalet anlayışı denilirken ikincisine ise temsili vekalet denir. 

Türkiye’de 1982 Anayasası’nın 80'nci maddesi temsili vekaleti garanti altına almıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler.


Bu madde ile temsili vekalet anlayışı benimsenmiştir. Bir partinin, bir bölgenin milletvekili olmasından ziyade tüm milletin temsilcisi olarak görevini icra eder.

Eğer dar bölge ya da daraltılmış bölgenin uygulandığı seçim sistemleri Türkiye’de söz konusu olsaydı, kendi bölgesindeki halka daha sorumlu hissedecek olan milletvekili çok kolay şekilde bu manevraları yapamayacaktı.

Türkiye’deki mevcut durumda milletvekili bir sonraki seçimde parti liderinin belirlediği listede seçilebilir ve bir yerden seçilmesi onun için yeterli olabilmektedir.

Genel olarak baktığımız zaman halka karşı bir sorumluluktan ziyade parti liderine karşı bir sorumluluk söz konusudur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İşin etik kısmı ayrı bir konu başlığı olduğu için parti yasağının teknik detaylarına ve nasıl aşıldığına odaklanmak daha faydalı olacaktır.

1982 Anayasası’nda milletvekilliğinin düşmesinin düzenlendiği 84'üncü maddenin orijinal metninde “...partisinden istifa ederek; başka bir partiye giren...” milletvekilinin üyeliğinin düşmesine, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verilir hükmü yer almaktaydı.

Ayrıca “Partisinden istifa eden milletvekili bir sonraki seçimde, istifa tarihinde mevcut herhangi bir partinin genel merkez organlarınca aday gösterilemez” hükmü de söz konusuydu. 

1995’te yapılan Anayasa Değişikliği ile parti değiştirme milletvekilliğin düşmesinin şartlarından biri olmaktan çıkarılır.

84'üncü madde: 

İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır.


Dolayısıyla 1982 Anayasası’nın 84'üncü maddesi 1995’e kadar parti değişikliği yapılmasını yasaklıyordu.

Buna rağmen parti değiştirmek isteyen siyasiler başka bir yöntem buldular: Hülle partileri.

Hülle, Türk Dil Kurumu tarafından “Medeni Kanun'un kabulünden önce, kocasından üç kez boşanan kadının, yine eski kocasıyla evlenebilmesi için yabancı bir erkeğe bir günlüğüne nikâh edilmesi” olarak açıklanmaktadır.

Bir günlük nikah meselesi parti değiştirme için bir yol olarak benimsenmiş ve "hülle partileri" ortaya çıkmıştır.

1986 yılı ile anayasa değişikliğinin yapıldığı 23 Temmuz 1995 arasında 19 "hülle partisi" kurulmuştur.

Bu partilerin ömrü en fazla 3 hafta olmuştur. Partiler genellikle 1 ile 3 gün arasında yürürlükte kalmıştır.

"Hülle partiler"ini kuran kişiler istedikleri partiler ile birleşir ve partinin de ömrü böylece son bulur.

Böylece milletvekilleri, parti değiştirme yasağını yasal bir boşluk yoluyla parti birleşmesi ile aşmış oluyordu.

Siyasi tarihimizde ilk kurulan "hülle partisi" 1980 darbesi sonrası getirilen siyasi yasakların kaldırılması için 6 Eylül 1987’de yapılan anayasa referandumundan 10 ay kadar önce kurulabilmiştir. 

26 Aralık 1986 yılında kurulmuş olan Halk Partisi kurulan ilk "hülle partisi" olarak kayıtlara geçmiştir. Ömrü ise 3 gündür.

Parti, Demokratik Sol Partisi’ne 25 milletvekili ile katılarak mecliste grup kurmalarını sağlamıştır.

1990’a kadar başka hülle partisi kurulmazken özellikle 1991 sonrası yoğun bir şekilde başvurulan bir yöntem olmuştur.

AK Parti’nin de içinden çıktığı siyasi kadroların yer aldığı Refah Partisi ile Milliyetçi Halk Partisi’nin devamı olduğu Milliyetçi Çalışma Partisi 1991 genel seçimlerinde ittifak yaparlar.

İttifakın üçüncü partisi ise Islahatçı Demokrat Parti idi. Böylece eski MÇP Genel başkanının “İnananlar tek çatı altında birleşsin” temennisi de gerçekleşmiş oluyordu.
 

ERBEKAN TÜRKEŞ.jpg
Alparslan Türkeş ile Necmettin Erbakan / Fotoğraf: AA


Bu ittifakın iki amacı vardı. Birincisi, 82 Anayasası’nın getirdiği yüzde 10’luk seçim barajını aşabilmek, ikincisi ise her iki partinin de mecliste grup kurulabilmesini sağlamaktı.

Yürütmeyi güçlendirmek ve koalisyonların ortaya çıkmasını engellemek için 1982 Anayasası tarafından getirilen iki anayasa maddesi bu şekilde aşılmak isteniyordu, nitekim bu yöntemle aşıldı. 

Seçimin sonucunda söz konusu ittifak yüzde 16,9 oy almış ve 62 milletvekili kazanılmıştır.

Seçilen milletvekillerinden, 19’u MÇP’ye, 3’ü IDP’ye, 40’ı da Refah Partisi’ne dahil olur.

Bu arada Erbakan ve Türkeş arasında ittifak kararı alındığında görüşmede partilerin genel sekreterleri Oğuzhan Asiltürk ve Devlet Bahçeli hazır bulunuyordu

Yapılan ittifak içinde aday olan isimlerden biri de Recep Tayyip Erdoğan’dı.
 

h.jpg
Recep Tayyip Erdoğan, Merhum Başbakanlardan Necmettin Erbakan ve merhum MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ile birlikte / Fotoğraf: AA


Milletvekili adayı olup seçildiği halde tercihli oy sistemi nedeniyle TBMM’ye girememiş ve böylelikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na taşıyan süreç başlamıştı.

Bugünkü ittifak sistemine baktığımız zaman iki liderin 1991’de yapılan ittifakın içinde yer almış, yönlendirmiş isimler olduğunu görüyoruz.

Ayrıca o dönem il başkanı olan Erdoğan’ın 1991 seçimlerinden yaklaşık 2 ay sonra Erbakan’a bir Kürt raporu sunduğunu Ruşen Çakır yazmıştı. 1

Raporun hazırlanma gerekçelerinden birisi ittifak sebebiyle Güneydoğu’da Refah Partisi’ne küsen insanların yeni politikalarla geri kazanılmasıydı.

MÇP partisi ile ittifak yapılması halinde Güneydoğu’da Refah Partisi’nin oyları düşeceği parti içinde dile getirilmiş; ama Erbakan, İç Anadolu’da daha fazla oy kazanılacağını söyleyip ittifak kararı almıştır.

Sonuçta 91 seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu’da partinin oyları düşerken iç kesimlerde de artmıştır.

Bu dönemde de aynı stratejinin uygulandığı görülmektedir.

Seçimden 52 gün sonra Alparslan Türkeş’in de içinde yer aldığı isimler 4 günlük ömrü olan Demokratik Hareket Partisi’ni kurup MÇP’ye geçer ardından Türkeş partinin başına geçer.

1993’te ise MÇP ismini değiştirerek bugünkü adını alır.

1994 ve 1995’te MHP’ye katılım için 4 farklı hülle partisi kurulmuştur. Bunlar Demokratik Hedef Partisi, Birliğe Çağrı Partisi, Genç Demokrat Partisi ve Yükselen Ülkü Partisi.

Dolayısıyla bugün siyasi parti yasaklarını getirmek isteyen iki siyasi partinin de kendilerini dayandırdıkları isimler ve partiler de parti değiştirme yasağını aşabilmek için ittifak arayışına girmişler ve bunu da başarabilmiştir.

1992 yılında ise yine 91 seçimlerinde kurulan ittifak ile HEP milletvekilleri meclise girebilmişlerdi.

92’de kurulan ve ömrü bir gün olan Özgürlük Eşitlik Partisi yolu ile SHP’den ayrılan 18 milletvekili HEP’e geçecektir.

Bu iki siyasi hamle, bugünkü siyasi hamleleri ve ittifakların da tarihsel arka planını bize vermektedir.
 

ERDOĞAN BAHÇELİ'NİN EVİNDE.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin evinde / Fotoğraf: AA


1992’de SHP ve DSP’den ayrılan 16 milletvekili Bütünleşme Partisi adında bir "hülle partisi" kurarak CHP’ye katılırlar. 

1994’te Doğru Yol Partisi’nden ayrılan isimlerin Anavatan Partisi’ne katılmak için kurulan bir günlük partinin adı “Anavatan ile Birleşme Partisi” idi.

Söz konusu "hülle partileri"nden bazı ilginç isimler: Söz Milletindir Partisi, Milli İrade Partisi, Solda Birlik ve Bütünleşme Partisi, Solda Katılım Partisi.

Temmuz 1995’te yapılan anayasa değişikliği sonrasında parti değişimleri olsa da hülle partileri kurulmaya ihtiyaç duyulmamıştır.


Fırıldak Kubi

1995 sonrası istifa ve transferlerin yoğunlukla yaşandığı dönem Mesut Yılmaz’ın 1996’da kurduğu 53. Hükümet dönemidir.  

Bu dönemde çok sayıda vekil sık sık parti değiştirerek meclis aritmetiğinin sürekli değişmesine neden oldu.

Dönemin rekorunu ise 1995 seçimlerinde DSP’den seçilen Afyon Milletvekili Kubilay Uygun kırmıştır.

“Fırıldak Kubi” lakabıyla bilinen Uygun, transfer denince ilk akla gelen isimler arasında yer alıyor.
 

KUBİLAY UYGU(FIRILDAK KUBİ)N.jpg
Kubilay Uygun (“Fırıldak Kubi”)


Uygun DSP’den girdiği mecliste sırasıyla DYP, DSP, daha sonra yine DYP, MHP, DTP gibi partilere transfer oldu.

Uygun, en son bağımsız kalmayı tercih etti; ancak hakkında soruşturma açılmaktan kurtulamadı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı çok parti değiştirdiği gerekçesiyle Uygun hakkında soruşturma başlattı.

Bir ayda 3 farklı partinin ve aynı dönem içinde toplamda 4 farklı partinin rozetini takan Kubilay Uygun, 2016 yılında bir otel odasında intihar ederek hayatına son verdi.


Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu

Son dönemde yaşanan parti değişimleri deyince Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş akla gelen en önemli isimlerdir.

2012 yılında AK Parti’ye katılan bu isimler hala aynı partide siyaset yapmaya devam etmektedirler.

Son dönemde yaşanan bir başka önemli örnek de Mustafa Yeneroğlu’nun AK Parti’den istifa edip, Deva Partisi kurucuları arasında yer almasıdır.

Sonuç:

Parti değiştirme yasağının gündemde olduğu bu dönemde hem muhalefet hem de iktidar tarafının kendi açılarından önemli olabileceğini düşündüğüm bir iki noktayı zikretmek istiyorum.

Muhalefet partileri böyle bir yasak söz konusu olursa hülle partileri benzeri bir yol ile bunu aşıp aşamayacaklarının teknik boyutunu araştırmalıdır.

Bir yasal boşluk söz konusu ise bu yola başvurulabilir. İktidar ise, siyasi tarihimizde böyle bir durumun söz konusu olduğunun farkında olduğu için herhangi bir yasal boşluğa izin vermeyebilir.

Siyasi tarihimiz bize bu şekilde getirilmiş yasakların sürekli olamayacağını ya da farklı yollarla aşılabileceğini göstermektedir. En önemli kanıtı 1982 Anayasası’nın kendisidir.

Seçim açısından en önemli olan iki unsuru yüzde 10 seçim barajı ve parti değiştirme yasaklarının başka şekillerde aşılabileceğini görüyoruz.

Özellikle Türkiye siyasi hayatının sadece ilke ve kuralların hâkim olduğu bir alandan ziyade sürekli değişen canlı bir ortam olduğunu unutmamalıyız.

Hülasa bütün bunlar birer siyasi hamledir. Ecevit’in Güneş Motel vakası, seçim barajı ve parti değiştirme yasağı, hülle partileri ve bugün gündeme gelen parti değiştirme yasağı ve milletvekilleri transferleri.

İktidar doğası gereği kendi alanını korumak ve devam ettirmeyi amaçlıyor, muhalefet ise iktidar olmanın yollarını arıyor.

Bu tarz hamlelerden ziyade seçim sisteminin köklü şekilde değiştirilmesi ile daha kalıcı bir çözüm bulunabilir.

Dolayısıyla bu tarz adımlar yapıldıkları ilk günden değişime ya da ortadan kalkmaya mahkumdur.

Bir başka önemli nokta ise koalisyon ve parlamenter sistem içinde siyasi tarihimizde konuşulan parti değiştirme yasağının, ittifak sistemi ile beraber başkanlık sisteminde de tekrar gündeme gelmiş olmasıdır.  

Genel olarak Türkiye siyasetinde sistemsel bir bakış açısından ziyade dönemsel olarak ön plana çıkan bazı adımların atıldığını ortaya çıkmaktadır.

 

 

1. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/erdogandan-erbakana-verdigi-kurt-raporu-7928406

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU