Dolara ne oluyor böyle?

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Geçtiğimiz hafta dolar 7,00 TL psikolojik seviyesini aştı ve 7,25 TL seviyelerine kadar uzandı.

Genel kanı bunun daha da ileri gideceği yönünde. 

Lakin hükümet de bazı tedbirler aldı.

Citibank, BNP Paribas ve UBS AG’ye "TL üzerinde spekülasyon yaptıkları" gerekçesiyle bir bacağı Türk Lirası olan döviz işlemleri yasağı getirildi. Bu yasak bir süre sonra kalktı. (*) 

Alınan bir dizi önlemle dolar 7,08 TL seviyelerine kadar çekildi. 

Şunu hemen hatırlatalım.

Bu bankalar genelde Hazine’nin tahvil ihraç artırımı için yetkilendirdiği bankalardır. Yani bunlar bu işleri Hazine’nin bilgi ve yetkilendirmesi ile yaparlar.

Swap piyasasında da aktif olarak işlem yaparlar.

Demek ki açık bir kapı buldular ve oradan kısa zamanda büyük miktarlarda para kazanmayı denediler veya çekip gitmeye kalktılar. Zaten bunlar bu tür hamleleri sık sık yaparlar. Başka yerlerde de yaparlar. Bu onlar için olağan bir operasyondur.

Acaba olayı olağanüstü yapan nedir?

Şimdi Merkezi Yönetim Dış Borç Ödeme tahminlerine baktığımızda bu yıl için aylık bazda ödemelerin şu şekilde olduğunu görüyoruz:
 

AY ANAPARA FAİZ
Nisan 72 457
Mayıs 2389 398
Haziran 2184 237
Temmuz 53 199
Ağustos 109 488
Eylül 97 661
Ekim 79 427
Kasım 198 343
Aralık 716 132
Toplam: 5898 3342


Bu projeksiyona göre mayıs ve haziran ayında toplam 5,2 milyar dolar anapara ve faiz ödemesi var. Yıl sonuna kadar da yaklaşık 9 milyar dolarlık bir ödeme...

Türkiye’nin geçmiş geri ödeme performansına baktığımızda aslında bu sayılar çok yüksek değil. Merkezi yönetim borçları açısından bunlar çevrilebilir miktarlar.

Şunu da hatırlatalım, burada özel sektörün dış borç ödemeleri yok. Onların borcu bu verilerden daha fazla.  

Peki, o zaman ne oldu da birden ortalık alevlendi?

Tabii ne olduğunu tam olarak bilemeyiz. Ancak bazı tahminlerde bulunarak ne olmuş olabileceğini anlayabiliriz. Sonra da bu tahminler üzerinden tavsiyelerimiz olabilir.

Küresel olarak olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Herkes durumun farkında.

Ülkemiz de ağır borçlu bir ülke. Borçlarını yeni borçlarla geri ödüyor. Yani borç çeviriyor.

Borç geri ödemelerini nasıl yapacağını da herkes biliyor. Çünkü bunlar yıllara sari olarak ilan ediliyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda Türkiye’nin ne zaman paraya ihtiyacı olduğu da bellidir. Böyle bir durum karşısında iki ihtimal oluşur: 

Birincisi, yeni borç verecek olanlar, pandeminin oluşturduğu koşullardan istifade etmek için parayı kısmış olabilirler. Bu durumda siz daha fazla TL vererek dolar almak durumunda kalırsınız. Diğer bir ifade ile dolar yükselir. 

İkincisi, bir kurumla uzun vadeli swap yaparak kısa vadeli ödemelerinizi rahatlatırsınız. Türkiye’nin bunun için Amerikan Merkez Bankası'na (FED) başvuru yaptığını biliyoruz. Bunun kabul edilmediğini de biliyoruz.

Kabul edilseydi ne olacaktı?

Merkez Bankası FED’e TL verecekti ve karşılığında dolar alacaktı. Oranlar ve fiyatlar tabi ki pazarlığa tabi olacaktı. Sizin pazarlık gücünüz de malum... 

6 Mayıs’ta yabancı yatırımcılarla bir toplantı yapılmış ve onlara Türkiye’nin yakında swap anlaşmaları yapacağı bildirilmişti. Güya onlara bir nevi elimizde kozlar olduğu ifade edilmişti. Hâlbuki onlar arka planda hepsi bir ve beraber hareket ederler.

Yani sizin koz zannettiğiniz şeyleri onlar çoktan aralarında görüşüp bir karara bağlamışlardır bile. Ama bunu size açıktan söylemezler. Sizin yeni bir ödeme planı sunmanızı beklerler. Siz de onların bir ödeme planı sunmasını beklerseniz yanılırsınız. Çünkü umursamazlar.

Hazır ellerine düşmüş bir ülke! Niçin kurtarmak için uğraşsınlar ki? Haraç mezat satar giderler. O kadar... 


Tabii o toplantıda borçlarınızı ödemeyeceğinizi de söylemiş olabilirsiniz. O zaman, buna karşı, onların da yapacağı hamleler olur.

İşte bunlardan biri de sizin konvertibil olan paranızın değerini düşürmektir.

Ellerindeki TL’yi çok düşük kurdan dolar ile değiştirirler. Bu da doların yükselmesi demektir.

Yine ellerindeki hisseleri çok düşük değerden çıkarabilirler ki bu da borsanın çakılması demektir. Nitekim bunu yapmaya kalktıklarına göre demek ki sizler toplantıda sağlam bir yapılandırma planı sunmadınız.

Belki de bir şekilde ‘kabadayılık’ olarak yorumlayabilecekleri bir tavırda bulundunuz.

Borçlarınızı bu dönemde ödemeyeceğinizi söylemeseniz de bu şekilde anlaşılabilecek ifadeler kullandınız.

O zaman onlar da bildiklerini yaparlar. Türkiye piyasasından kaçarlar. Bu da bizim cephemizden bir saldırı olarak görünür.

Şimdi siz, burada ifade ettiğim iki alternatiften birine muhtaç olduğunuzu gösterirseniz işin oluru birinci alternatiftir.

Dolar yükselecektir. Bunun da swap piyasası üzerinden şu şekilde oluştuğunu anlıyoruz: 

Londra’da bazı bankalar ellerinde TL olmamasına rağmen TL satıp dolar alarak, dolar talebi oluşturmuşlardır.

Özel sektörün de dolar talebi olacağını unutmayalım. Bu da doların yükselmesi demektir.

Böylelikle dolar 7,25 TL olmuştur. Sonra da vadesi gelip de TL ödemesi yapacakları zaman Merkez Bankası'nın müdahalesi ile karşılaşmışlardır.

TL bulamamışlar ve pozisyon kapatamamışlardır. Açığa düşmüşlerdir.

Peki, bunu neye dayanarak yapmışlardır?

Elbette Türkiye’deki finansal aktörlerin ve mevzuatın kendilerine verdikleri güven ile yapmışlardır. 

Tabii burada şöyle bir durum da var. Bu bankalar sizin finansal teamüllerinize güvenerek bunları yaptılar. Sizin bu karşı hamleniz, sürecin sonunda kendi ayağınıza kurşun sıkma etkisi de yapabilir.

Yarın döviz bulmaya çıktığınızda kiminle anlaşırsanız anlaşın onların size güvenlerinin içinde bu hamleleriniz de olacaktır. Bu da güvenin maliyetini artıracaktır.

Bize, doların yükselmesi olarak yansır. Çünkü bunlar bir avuç yatırım bankasıdır ve birbirlerini iyi tanırlar. Aralarında güçlü işbirlikleri ve teamüller vardır. Her şeyi kaydederler.


Şimdi gelelim sadede. 

Sizin dış borç ödemeleriniz ile ilgili inandırıcı bir üçüncü yolunuz olması lazım.

Dış borç ödemelerini sözleşme bazında çalışarak yeni bir plan ile masaya oturmanız lazım. Bu olmadığı takdirde bu tür işlevlerle daha çok karşılaşırsınız. Bazen yakalarsınız bazen de çaresiz kabullenirsiniz. 

Diğer yandan, finans sektörü ile ilgili çalışmalarınızı yaparken, mal ve hizmet üretiminin durmaması için gereken her türlü tedbirleri almanız lazım. Bunun için gerekirse para çeşitlendirmesine de gidebilirsiniz, kamu müdahalesine de.

Önemli olan tezgâhların kapanmamasıdır. İnsanların gelirlerinin kaybolmamasıdır.

İç borçlara gelince, onların sıfırlanması en kolay ve en etkili yoldur.

Bu da yeni bir para-kredi sistemi ve yeni bir ekonomik model demektir. Ekonomik istiklal mücadelesi demektir. 

Eski kitaplarda her söz söylendi, her hareket yapıldı ve her hamlenin değerlendirmesi bitti.

Şimdi yeni sözler söylemek ve yeni şeyler yapmak lazım.

Yeni heyecan lazım.

 

Not: Bu yazı kaleme alındığında söz konusu üç bankaya yasak vardı. 11 Mayıs 2020 Pazartesi sabahı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) yasağı kaldırdığını açıkladı. Yani bu bankalara birileri TL verdiler. Bu da, çözümlememizin ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. 


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU