İran-İsrail oyununda birinci perde mi yoksa son mu?

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

"İran'ın çıkmazı" başlıklı yazımda Gazze savaşı devam ettikçe İran'ın İsrail'in provokasyonlarına kayıtsız kalmasının giderek zorlaşacağını, tepki vermemenin 1979'dan bu yana bölgede güç gösterisi yapan ve rejimi de bu güç projeksiyonu üzerine kuran İran'ın imajını ciddi anlamda zedeleyeceğini ve direniş cephesi karşısında elini güçsüzleştireceğini, ancak tepki vermenin de rejimin kendisinin tehlikeye girmesi anlamına gelebileceğini yazmıştım. 

Aradan geçen zaman zarfında İsrail Kudüs Gücü komutanlarına yönelik saldırılarını sürdürdü.

Aralık 2023'ten bu yana İsrail'in düzenlediği operasyonlar neticesinde hayatını kaybeden üst düzey İranlı askeri yetkililerin sayısı 18 oldu. 

İranlı yetkililer tüm saldırılara gerekli yanıtın verileceğini güçlü ifadelerle vurgulasa da fiiliyatta Tahran Tel Aviv'i doğrudan hedef alacak bir hamlede bulunmaktan imtina etti. 

İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesine yönelik 1 Nisan 2024 tarihinde gerçekleştirilen ve aralarında Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi ile Tuğgeneral Muhammed Hadi Hac Rahimi dahil 7 yetkilinin ölümüyle sonuçlanan operasyon ise, diğerlerinden farklı olarak doğrudan İran toprağını hedef aldığı için İran'ı zora sokmuş oldu.

Ruhani lider Ayetullah Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan İsrail'e gerekli tepkinin gösterileceğini peş peşe yaptıkları sert açıklamalarla duyurdular.

Hamaney geçtiğimiz hafta verdiği hutbede sol elinde dönem dönem düşmanlarına gözdağı vermek için kullandığı Dragunov marka keskin nişancı tüfeğiyle görüntülendi.  

Dragunov'un hem İran içerisinde hem de Irak ve Suriye'de İran destekli milis gruplar tarafından kullanıldığı biliniyor.

Bu noktada, bahse konu saldırının tarihinin İran İslam Cumhuriyeti'nin kuruluş yıldönümüne denk geldiğini, buna ilaveten İsrail'de Netanyahu'ya yönelik savaşın başından bu yana en geniş çaplı gösterilerin gerçekleştiği günün hemen ertesinde gerçekleştiğini hatırlatmakta fayda var.

1 Nisan'dan itibaren İran'ın olası saldırısı ya da saldırılarına ilişkin çeşitli iddialar gündeme geldi. 

İsrail'in meseleyi büyütme temayülü çerçevesinde basının İran'ın insansız hava araçları ve yüksek hassasiyetli füzelerle İsrail'e saldırma ihtimali olduğunu yazdığını, İsrail'in bazı Büyükelçiliklerinin boşaltıldığı ve diplomatik personelin müteyakkız olmaları konusunda talimatlandırıldıklarını, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) halka saldırılara hazırlıklı olmaları için yapmaları gerekenleri içeren duyurular yayınladığını gördük. 

Sosyal medya üzerinden saldırı için tarihler verildiğini, ilk önce Ramazan'ın son cuma günü İran'ın harekete geçebileceği, o olmayınca İran'ın bayramın bitmesini bekleyeceği, o arada da İran'ın 10 Nisan akşamı bazı testlerde bulunmak için hava sahasını kapattığı (haber daha sonrası Mehr Ajansı'ndan geri çekildi), Lufthansa'nın bunun üzerine 11 Nisan'a kadar İran'a yönelik tüm uçuşlarını iptal ettiği yönündeki iddiaları endişeyle takip ettik.

Tüm gelişmeleri adete bir Hollywood filmini izler gibi izledik.   

İsrail'in arkasında ABD var, İran'ın arkasında kim var? 

1 Nisan saldırısının düzenlendiği gece ABD'nin İran'daki çıkarlarını koruyan İsviçre Büyükelçiliği'nin bir diplomatı İran Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı ve ABD'ye mesaj iletmesi istendi.

İranlı yetkililer büyük ihtimalle söz konusu görüşmede ABD-İsrail-İran arasında yıllardır süregelen "birbirlerine doğrudan saldırmama" mutabakatının 1 Nisan saldırısıyla ihlal edildiğini vurgulayarak ya ABD'nin İsrail'e mukayyet olmasını ya da İran'ın artık bir karşılık vermek durumda olduğunu, bu nedenle ABD'nin karışmaması gerektiği mesajını verdi. 

ABD makamları 1 Nisan saldırısı hakkında önce de bilgi sahibi olmadıklarını açıklasa da İsrail operasyonun ABD'nin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini iddia etti.

Gerçek ne olursa olsun İran saldırının arkasında İsrail ve İsrail'in arkasında da ABD olduğunu savunmaya devam ediyor. 

Gazze savaşının başından bu yana Vaşington, çatışmaların bölgeye yayılmaması için gayret gösteriyor.

Bu nedenle İran'ın gerginliği daha da tırmandıracak adımlar atmaması amacıyla Biden Yönetimi yoğun bir diplomasi faaliyeti içerisine girdi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın aralarında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın da bulunduğu birçok Dışişleri Bakanı'nı aradı.

Aynı şekilde Abdullahyan'ın da bölge ülkelerinin Dışişleri Bakanlarıyla yoğun bir telefon trafiği yürüttü.

Söz konusu telefon trafiğiyle ABD ve İran dolaylı olarak birbirlerine mesajlar gönderdi. Türkiye bu çerçevede önemli bir rol oynadı. 

ABD her ne kadar İsrail'e silah desteği konusunda en ufak bir tavizde bulunmasa da Gazze politikası nedeniyle ABD Başkanlık seçimlerinde kazanması tehlikeye giren Başkan Joe Biden'ın bir süredir İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile arasının açıldığı iddia ediliyor.

Taraflar arasındaki gerginliğin ABD merkezli yardım kuruluşu "World Central Kitchen" çalışanlarına yönelik saldırı sonrasında daha da artığı belirtiliyor. 

Fakat tüm bunlar ABD'nin İsrail'i İran'a karşı sarsılmaz bir şekilde koruyacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Nitekim, ABD Diplomatik İlişkiler hakkındaki Viyana Sözleşmesi'ni açıkça ihlal eden İsrail'in İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesine yönelik saldırıya tepki vermek bir yana, Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'ni acil toplantıya çağırması ve İsrail'i kınayan bir kararı kabul ettirmesine Birleşik Krallık ve Fransa'yla birlikte karşı çıktı. 

Öte yandan, Beyaz Saray, Meksika'nın Kito Büyükelçiliği'ne sığınan Ekvador eski Devlet Başkan Yardımcısı Jorge Glas'ın Ekvador güvenlik makamları tarafından Büyükelçiliğe zorla girerek alıkonulmasını aynı sözleşmeye atıfta bulunarak kınadı. 

13 Nisan gecesi İran tarafından başlatılan ve yaklaşık beş saat süren hava saldırısında ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Ürdün İsrail'le birlikte İran tarafından gönderilen İHA'ları ve füzeleri tek tek imha etti. Böylelikle, ABD üzerine düşen görevi yerine getirmiş oldu. 

Ancak ABD Başkanı Biden saldırı sonrasında Netanyahu ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde İsrail'in İran'a karşılık vermesi halinde Tel Aviv'in yanında yer almayacağını net ifadelerle vurguladı. Zira, ABD konunun tırmanmasını değil sonlanmasını istiyor. 

Taraflar da aslında amacına ulaşmış oldu. İran'dan gelen açıklamalarda saldırının başarıyla sonuçlandığı ve İsrail'in karşılık vermemesi halinde başka bir karşılık verilmeyeceği belirtilirken, İsrail İran'ın saldırılarının tamamen bertaraf edildiğini ve zafer elde edildiğini savundu.

Bilhassa Netanyahu'nun en büyük kazanımı ise yeniden Batı'nın desteğini arkasına alması oldu. 

Cumartesi akşamı ABD'nin İsrail'in yanında yer aldığını, ancak Rusya'dan bir açıklama dahi gelmediğini gördük.

Saldırı öncesinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov İranlı mevkidaşıyla telefonda görüştü fakat İran'a destek taahhüdünde bulunmadı. 

Esasında, Rusya 1 Nisan saldırısını kınayan ilk ülkelerden biriydi. BM Güvenlik Konseyi'ni de harekete geçirdi.

Fakat İsrail Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya'nın bilgisi olmadan bu saldırıları gerçekleştirmiş olabilir miydi?

Kremlin, Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya'nın Suriye'de yarattığı boşluğu dolduran İran'ın ülkedeki artan nüfuzundan rahatsız değil miydi? 

İran basınında çıkan bazı yazılarda, saldırının Rusya ve Suriye muhaberatının yardımıyla gerçekleşmiş olabileceğine değinilerek, Rusya'nın İsrail'in saldırılarına göz yumduğu, Suriye muhaberatındaki bazı işbirlikçilerin de İranlı komutanların yerleri konusunda İsrail'e bilgi sızdırdığı iddiaları yer aldı. 

Hal böyleyken, gerginliğin sürmesi halinde İran'ın arkasını yaslayabileceği ne Rusya ne de Çin var. İran ve vekilleri İsrail ve ABD'ye karşı durabilir mi?

Önceki yazımda da belirttiğim sebeplerden dolayı bu pek mümkün görünmüyor. Esasında savaşın tırmandırılması İsrail'in de yararına değil.

IDF'in Refah saldırı hazırlığı yapabilmek için Han Yunus bölgesinden çekildiği düşünüldüğünde İsrail de savaştan hem askeri kayıpları hem de ekonomik kayıpları bağlamında ciddi yaralar almış durumda. 

Netanyahu'nun İran'ı provoke etmesinin nedenlerinin başında içerideki baskıyı başka yöne kanalize etmek geliyor.

Son bir haftadır İsrail'de gündemi neredeyse tamıyla İran işgal etti. Uluslararası toplum da hem Gazze'de tüm şiddetiyle süren operasyonu hem de Batı Şeria'da Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırganlıklarını unuttu. 

Gözler şimdi İsrail'e çevrildi. İsrail ABD'nin desteği olmadan İran'a karşılık verir mi?

İsrail savaş kabinesi Netanyahu, Gallant ve Gantz'ı verilecek yanıt konusunda tam yetkili kıldı.

Netanyahu'nun tek başına hareket etmeyecek olması, bölgeyi mahşer yerine çevirecek bir maceraya atılmasına engel olabilir, ancak İsrailli yetkililerden gelen açıklamalar Tel Aviv'in uygun görülen zaman ve biçimde bir koalisyonla birlikte İran'a yanıt verileceği yönünde.  

Temennimiz bu tiyatronun bir an evvel son bulması ve tüm dikkatlerin ve çabaların yeniden Gazze'ye yoğunlaşarak ateşkes için azami gayret gösterilmesi ve Filistin Devleti'nin tanınması yönünde uluslararası toplum tarafından gerekli adımların atılmasıdır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU