Akdeniz'de göç ve acı gerçek

Fotoğraf: Reuters

Birleşmiş Milletler, dünya çapında toplam dünya nüfusunun yüzde 3,4'ünü temsil eden 258 milyondan fazla göçmen olduğunu belirtiyor.

Göçmenlerin yaptıkları havaleler yaklaşık 450 milyar doları veya dünyanın Gayrisafi Yurt İçi Hasıla'sının yaklaşık yüzde 9'unu temsil ediyor.

Göç konusu, özel ve kamu kesimini en çok ilgilendiren konulardan biri ve bu konuda kamu politikaları oluşturuluyor ve büyük bütçeler harcanıyor.

Ama ne yazık ki Akdeniz gibi bazı uluslararası sular yüzlerce göçmene mezarlık oldu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Akdeniz, güney kıyılarından ölüm botlarıyla kuzey kıyılarına taşınan, yoksulluktan veya savaşlardan kaçan ve güvenli bir yaşam arayışında olanlara mezar oldu.

Son haftalarda, onları taşıyan bir teknenin İtalya'nın Lampedusa adası açıklarında batması sonucu 41 göçmen öldü.

Yine Uluslararası Göç Örgütü tarafından yapılan açıklamaya göre, Cape Verde Cumhuriyeti açıklarında seyreden bir teknenin batması 60'tan fazla göçmenin ölümüne yol açtı.

Senegal Dışişleri Bakanlığı ile diğer kaynakların naklettiği kazazedelerin ifadelerine göre, tekne 10 Temmuz'da Senegal'in (batı) sahilindeki Fass Boye bölgesinden 101 yolcuyla denize açıldı.

Bu yılın başından bu yana, Tunus kıyılarında çoğu Sahra altı ülkelerden gelen 901 göçmenin boğulmuş cesedinin bulunduğundan bahsetmiyoruz bile.

Ayrıca aynı dönemde 34 bin 290 göçmen kurtarıldı ve yakalandı. En yakın kıyısı Tunus'a 150 kilometre olan İtalya'ya yaklaşık 90 bin göçmen ulaştı.

Kaçak göçmen ve mültecilerin Akdeniz'deki hareketlerine ilişkin olarak BM raporlarında zaman zaman sunulan acı gerçekler ve ürkütücü rakamlar var.

Tüm bu rakamlar, ölüm sayısında trajik bir artışa işaret ediyor, yani Akdeniz suları, Afrika, Arap ülkeleri ve Ortadoğu'dan gelen göçmenler için gerçek bir mezarlık oluşturuyor.

Libya gibi ülkeler üzerinden Akdeniz'i geçmeye çalışan göçmenler aynı zamanda adam kaçırma, işkence ve gasp gibi çeşitli şiddet yöntemlerine maruz kalıyorlar.

İşleri daha da kötüleştiren ise, Avrupa ülkelerinin göçmenlerin Avrupa'ya ulaşmasını engellemek veya kovmak için sonu gelmeyen yasalar, çeşitli ve katı önlemler içeren bir paketi yürürlüğe koymaları.

İtalya, şubat ayı başlarında, yardım ve kurtarma gemilerinin Akdeniz'deki zayıf göçmen teknelerine yardım etme çalışmalarını kısıtlayan bir yasa çıkardı.

AB ülkeleri, dış sınırlarında güvenlik seviyesini yükseltmek için insansız hava araçları, su altı gözetleme cihazları, 3 boyutlu radarlar ve gelişmiş sensörler kullanmaya başladı.

Ancak tüm bunlar sınır bölgelerini insanlar için daha tehlikeli hale getiriyor. Aynı zamanda şiddeti artırarak sınır muhafızlarına büyük bir yetki veriyor.

Ayrıca birçok Avrupa ülkesi, kaçak göçmenleri tutuklama ve sınırları militarize etme operasyonları için yapay zeka teknolojileri geliştirmeye çalışıyor.

Bununla birlikte, uluslararası uzmanlar, bu yaklaşımın, özel hayatın ihlali gibi uluslararası insan hakları yasalarını ihlal ettiği, algoritmalarda ve diğerlerindeki kusurlardan kaynaklanabilecek riskler taşıdığı konusunda uyarıyorlar.

Buna ek olarak, sorumluluk açısından netlik olmamasının yanı sıra güvenlik ve emniyete yönelik riskleri katlayarak artırma, medeni hakları ihlal etme, her türlü kargaşaya yol açabilecek yanıltıcı haberlerin yayılması bir yana, şüphe uyandırma ve insanların güvenini yitirmesine sebep olma tehlikesi taşıdığı ikazında da bulunuyorlar.

Günümüzün en büyük sorunu, Avrupa ülkelerinin denizdeki göçmenleri kurtaracak ve karaya ulaşmalarını sağlayacak mekanizmalar üzerinde anlaşamamasıdır.

Denizde tehlikede olan insanların vakit kaybetmeden kurtarılması gerektiğini biliyoruz, bu, uluslararası deniz hukukunda öğrencilere öğretilen temel bir kural.

Ancak her ülkenin kaygısı, yasa dışı göçmenlerin gelişini önlemek için kara ve deniz sınırlarını militarize etmek.

Her ülke, istenmeyen göçmenlerin akışını durdurmak için katı yasalar ve prosedürler geliştirme konusunda ustalaşıyor.

Burada "istenmeyenler" diyoruz, çünkü sağlık sektörü gibi bazı alanlarda vasıflı eleman açığı yaşandığında, bu alanda vasıflı göçmenler, istenir hale geliyorlar.

Örneğin, Fransız hükümeti içinde yabancı doktorlara özel oturma belgesi vererek ülkeye gelişlerini kolaylaştırmayı amaçlayan bir eğilim var.

Bu icraat, Fransız hastanelerine sağlık çalışanı temin eden Mağrip ülkeleri ve Afrika'nın Frankofon ülkelerinin, bu sektördeki eğitimli ve vasıflı kesimlerinşn kitlesel bir şekilde "yağmalanmasına" ilişkin korkularını artırıyor.

Zira bu ülkeler söz konusu sınıflarını eğitip öğretmek ve meydana getirmek için 7 ila 10 yıl boyunca üniversitelere ve hastanelere yatırım yaptıktan sonra, bunları istenen göçmenler politikasına kaptırıyorlar.

Nitekim İngiltere'de devlet hastanelerinde çalışan her 3 doktordan 1'i yabancı ve çoğu Hindistan, Mısır ve Nijerya'dan gelmiş.
 


Mantık, Kuzey Akdeniz'deki ülkelerin bilgi aktarımını, göçmenleri kapsamayı ve deneyim alışverişini kolaylaştırarak göçün insanileştirilmesine katkıda bulunan mekanizmaları benimsemesini gerektiriyor.

Yine bu ülkeler vatandaşların menşe ülkelerinde insana yakışır bir şekilde yaşamalarını engelleyen olumsuz faktörleri azaltmalı.

Tüm göçmenlerin insani, ekonomik ve sosyal potansiyelleri aracılığıyla toplumları zenginleştirmelerini sağlayacak koşulları yaratmalı.

Yerel, ulusal, bölgesel ve küresel düzeylerde kalkınmayı ileriye taşımak için entegrasyonlarını sağlamalı.

 Ne var ki bu ülkelerin göçü "yönetmek" ve sığınmacıların akışını kontrol etmek için aldıkları önlemler, istenmeyen göçmenlerin gelişini azaltan, yapısal olarak sorunlu sağlık sistemlerinin veya mühendislik ve araştırma kapasitelerinin sürekliliğini sağlamak için istenilen göçmenleri teşvik eden, uluslararası sözleşmelerin çağrıda bulunduğu göçün insanileştirilmesini baltalayan politikaları çok ciddi bir sorun.

Çünkü göç, güney ülkelerinin yeteneklerini tüketmek için bir sebep değil, kalkınmanın sağlanması için bir araç olmalı.

Bu tür icraatlar, güney Akdeniz ülkelerinden önde gelen doktorların, eczacıların, mühendislerin ve eğitimcilerin kitlesel göçüne yol açacaktır.

Mağrip ve Sahra altı Afrika'nın bazı ülkelerinde ikamet edenlerin tedavi olma şanslarını azaltacak, bu ülkelerin kalkınma süreçlerinde ihtiyaç duydukları olgun ve eğitimli seçkinlerini çalacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU