‘Cinnet Yılları’

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Geleceğin tarihçileri Türkiye’nin bugün yaşanan dönemini tarif etmeye çalıştıklarında, kuşkusuz, en uygun adlandırma ‘Cinnet Yılları’ olacaktır.

Ve biz bu ‘cinnet hali’nin sadece ucunu idrak ediyoruz. Gelecek daha karanlıktır.

Toplu intiharlar bir başlangıçtır. Türkiye insani yaşam standardı bakımından bir-iki lig düştü. Bu düşüş sürecek.

Kişi başına düşen milli gelirde Türkiye 2018’de 20 basamak gerilemişti. Bu sene ne olacağını ayrıca göreceğiz.

Hızla yaklaştığımız alt ‘lig’den Endonezya geçen bin yılın sonlarında yaşadığı ekonomik iflasın bedelini çok ağır ödemişti.

Ailelerin, geri kalan çocuklarının yaşamını sürdürebilmek için bir çocuklarını insan tacirlerine sattığı haberleri geliyordu.

Yani iktisadi felaket dediğimiz şey bilgisayar oyunu değil. Bilgisayar oyunlarında bir kez öldüğünüz zaman yedek canınız oluyor.

Gerçek hayatta ise hiçbir trajedinin yedeği yok, büyük acılar yaşanıyor.

O büyük acılarla yüzleşmek istemeyenler ise intiharı tercih ediyor.


Kehanet mi, bilimsel öngörü mü?

Ağustosta başladığım Independent Türkçe yazılarında sürekli ‘yaklaşmakta olan felaket’ vurgusu yaptım. Tabii yazıların evveliyatı da var.

Tüm yazılarda “yaşanmakta olanlar” analizinin yanı sıra “kaçınılmaz olarak yaşanacak olanlar” vurgusu da yapmaya çalışıyorum.

Uzun zaman önce yazılmış bir yazıdan kısaca aktarma yapmadan önce, affınıza sığınarak bu tür aktarımların “Bakın ne kadar haklı çıktım çünkü çok akıllıyım” anlamında algılanmamasını rica ediyorum.

Bize öngörü kudretini veren kehanet içgüdülerimiz değil bilimsel yöntemdir. Haklılık bilimindir.

Bu kısa şahsi notun ardından 15 Kasım 2017’de kaleme aldığım bir yazıdan cinnet, intihar ve cinayetlere doğru nasıl yol aldığımızı anlatan bir aktarım yapmak istiyorum:

Ülkenin geleceği nasıl borçlandırıldıysa, halk da borçlandırıldı. Henüz kazanılmamış bir parayı borçlanarak alınan evler, otomobiller, ev eşyaları havada uçuşuyor.

Bütün bunlar ‘ekonomik büyüme’ hanesine yazılırken, ortada gerçekte ne olduğunu tartışan pek az kişi var. ‘Büyüme’yi sağlayan iki temel sektör, inşaat ve otomotiv. İnşaat büyük bir balon aslında.

Gerçek rakamı öğrenmek mümkün değil, ama kendi adıma Türkiye’deki konut fazlasının 2 milyon civarında olduğunu tahmin ediyorum. Bu balon patlar.

Ciddi bir ekonomik kriz, inşaattan başlayarak domino etkisiyle tüm sektörleri etkisi altına aldıkça, zaten inanılmaz boyutlarda olan işsizlik yeni tensikatlarla katlanacak, bu yeni bir borç ödeme krizine dönüşecek, krediyle alınan tüm menkul ve gayrimenkuller bir ‘icra ve haciz’ nesnesine dönüşecek…

Bu, daha fazla cinnet, intihar, cinayet demek. Daha fazla sokağa düşen çocuk, fuhuşa zorlanan kadın demek. Daha fazla uyuşturucu, daha fazla suç, daha güvensiz bir toplumsal yapı demek…

Eğitim, sağlık, güvence, hak getire!..

İktidarın başındaki cühela takımının durmadan ‘Yavrulayın!’ telkinlerinde bulunduğu ve şuursuzca geleceği har vurup harman savurduğu bu toplumda, gelecek nesilleri büyük bir tehdit bekliyor: Bunun adı, toplumsal çöküştür.


Ve bu yazıdan tam iki yıl sonra, şimdi geldiğimiz noktada, toplumsal çöküşün başlangıcını idrak ediyoruz.


Çözüm yok mu?

Hükümet eden ve iktisadı yöneten mevcut paradigma mevcudiyetini koruduğu sürece felaketten kurtuluşumuz yok. Türkiye’nin çok radikal bir paradigma değişimine ihtiyacı var.

Bakın, iktidar değişikliği demiyorum, paradigma değişikliği diyorum.

Paradigma değişikliği mesela IMF’ye gidip, “Biz batırdık, lütfen bundan sonra sizinle devam edelim” demek değildir.

İktidar değişikliği de çare değildir.

Bugün hükümet etme ve ekonomiyi yönetme işini mesela CHP’ye verin, Kemal Kılıçdaroğlu Bey evinde Mandrake’nin sihirli değneğini saklamıyorsa, felaketi önleyebilecek imkanı da yok demektir.

Bu toplumu daha fazla cinnet, intihar, cinayet, yozlaşma bekliyor.

İktidarın belli kesimlerinde çöküşü bir savaşa havale ederek “muhteşem final” yapma arzusunda olanlar bile çıkabilir.

19 Ağustos tarihli Independent Türkçe yazısından bir aktarımla noktayı koyalım:

“Abartıyorsun” diyenler çıkabilir. Daha evvel “Abartıyorsun” denen her şey bir bir yaşandı ve o abartılı her hali hep birlikte normalleştirdik. Ömrümüz yeterse, hepimiz buradayız, yaşanmakta olan ekonomik felaketin çok daha vahim sonuçlarını hep beraber tecrübe edeceğiz.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU