Tehlikeli seçim vaadi

Fotoğraf: Reuters

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, seçim kampanyası sırasında İsraillilere bir sonraki parlamento seçimlerini kazanmaları halinde Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz'in kuzeyini İsrail'e ilhak etme vaadinde bulundu. 

Böylece Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından müzakere edilen ve 1993'de imzalanan Oslo Anlaşması’na dayanan Filistin devletinin doğu sınırları hiçe sayılmış oldu. 

Netanyahu, Ölü Deniz’in güneyinin statüsünü belirleyen Ürdün-İsrail Barış Antlaşması’nı da bozmuş oldu. 

Başka bir deyişle İsrail hükümeti, Oslo’daki müzakerelerin ardından FKÖ ile yapılan anlaşmanın son maddelerini de çiğniyor. 

İsrail, 1998 yılında imzalanması beklenen bir anlaşmayla ilgili müzakerelerin son aşamasında Kudüs’ün nihai statüsü ve Filistinlilerin geri dönüş hakkı meselesini görüşmekten vazgeçti. 1998’den bu yana gelen bütün İsrail hükümetleri de Kudüs’ün nihai statüsü, Filistinlilerin geri dönüş hakkı ve Filistin devletinin sınırlarının çizilmesi için yapılan tüm müzakereleri boşa çıkardı.

İsrail’in Filistin yönetimiyle doğu sınırlarını çizme konusundaki yükümlülüklerini iptal etmesi aynı zamanda Filistin yönetimiyle müzakere edilen Filistin devletinin batı sınırlarını tanımayacağı anlamına geliyor. Bununla birlikte İsrail hükümeti, Oslo Anlaşması uyarınca Filistin yönetiminin kontrolü altında olan toprakların çoğunu ilhak etti. Bu da Filistin yönetiminin şimdiye kadarkinden daha fazla hak alamayacağı demek oluyor. 

Ne İsrail algısında ne de ABD Başkanı Donald Trump tarafından ortaya atılan "Yüzyılın Anlaşması"na göre ABD vizyonunda, Filistin devletinin kurulmasına dair herhangi bir anlayış yok.  

Bu da 1949 yılından bu yana Birlemiş Milletler (BM) Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) çıkardığı yüzlerce uluslararası karara rağmen Filistin topraklarındaki "İsrail işgali" tanımının son bulması anlamına geliyor. 

Tüm bu uluslararası kararlar, önce bilinçaltında daha sonra  ABD’nin Kudüs ve Filistinlilerin geri dönüş hakkı konusunda aldığı kararlar, BM Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı’nı (UNRWA) bitirme girişimi ile ABD ve diğerlerinin yaptıkları açıklamalarda Filistin Yönetimi adını kullanmayı bırakmasıyla hükümsüzleştirildi. 

İsrail Başbakanı Netanyahu'nun seçim vaadindeki bu büyük tehlike, seçimleri kazanması, Filistin halkı ve onları temsil eden FKÖ, Filistinli gruplar ve Filistin yönetimini diplomatik ve politik açıdan gözeten BM, BMGK ve dünya ülkelerindeki Filistin davasına dair tüm esasları ortadan kaldıracaktır. 

Böylece İsrail hükümeti, uluslararası kararlara göre müzakere edilmesi gereken kararları verme konusunda üstünlüğe sahip olduğu, Filistin, Arap ve Müslüman halklar ve ülkelerin tepkilerine bakılmaksızın bu kararların Siyonist ABD’nin Yüzyılın Anlaşması’yla tutarlı olduğuna inandığı sürece, bu temsilcilerin ve örgütlerin, müzakere edecek hiçbir şeyleri kalmayacak. 

Öte yandan söz konusu halklar, İsrail'in Filistin topraklarını işgali gerçeğinin ortadan kaldırılmasını kabul etmeyecektir. Bununla birlikte yakın zamanda İsrail devletinin tanınmaması çağrısında bulunmalarına da yol açabilir. 

Resmi olarak tepki verilmese bile en azından taban seviyesinde verilecek tepkiler ve bunları izleyecek tedbirler İsraillilerin çıkarına olmayacaktır. 

Diğer yandan Netanyahu’nun seçim vaadine Arap ülkelerinden ilk tepki Suudi Arabistan’dan gelirken İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), dışişleri bakanları düzeyinde olağanüstü bir toplantı yapılması çağrısında bulundu.

FKÖ Genel Sekreterliği’nden yapılan açıklamada ise  İsrail Başbakanı’nın ‘yeniden seçilmesi durumunda Ürdün Vadisi, Ölü Deniz’in kuzeyi ve Batı Şeria’daki yerleşim bölgelerini ilhak etme’ niyetini açıklamasıyla İsrail’in tehlikeli çıkışına ilişkin Pazar günü Cidde’de bir toplantı yapılacağını duyurdu. 

Suudi Arabistan, Netanyahu'nun açıklamalarını yalnızca bir seçim vaadi olarak değil, karşılık verilmesi gereken tehlikeli bir ifade olarak değerlendirdi. 

İİT ise bu tehlikeli açıklamayı, Filistin halkının haklarına yönelik yeni bir saldırı ve BMGK’nın 242 ve 338 sayılı kararları dahil olmak üzere BM’nin ilgili kararları, BM Antlaşması ve uluslararası hukukun açıkça ihlali anlamına geldiğini vurgulayarak en sert biçimde kınadı.

Aynı şekilde İİT Genel Sekreteri, iki devletli bir çözüme dayalı adil, uzun vadeli ve kapsamlı bir barış sağlamak için yapılan her türlü uluslararası çabayı baltalayacak olan bu açıklamanın olası sonuçlarından İsrail işgal hükümetini sorumlu tuttu. 

İİT Genel Sekreteri ayrıca tüm ülkeleri ve uluslararası örgütleri, bu kışkırtıcı açıklamayı reddetme ve kınamaya, İsrail'in uluslararası hukuk ve ilgili BM kararları uyarınca geçersiz olan tek taraflı eylemlerini durdurması için baskı uygulamaya çağırdı. 

 

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU