"Dergâh"ın son sayısı ve Mehmet Genç'in "nasyonal sosyalizm"i

Ümit Aktaş Independent Türkçe için yazdı

Dergâh dergisi, ardında eksikliği sürekli duyumsanacak yankılanmalar bırakarak, şubat ayında yayınına son verdi.

Rastlantı mıdır bilemem; "Ezra Pound'un Ölümü" yazısı ile Mehmet Genç'in "Nasyonal sosyalizm"ini aynı ve son sayıda buluşturmak?

Ezra Pound deyince aklıma, Bülent Ecevit çevirisi olan, "Yorgunuz, yorgun; dinlen artık usta, / Duyalım rüzgârın parmaklarını / Üstümüzü örten / Yaş ve ağır kapaklarda…" şiiri gelir.

Onun da ötesinde ise, "Jefferson ve Lincoln Amerika'sına", yani kapitalizme karşı faşizmin sözcülüğünü yapmanın hissiyatına dair bu Heidegger'ce aldanışı kavramak, günümüzde pek de kolay anlaşılır değil.

Her iki "aldanmış" da cezalandırılmaktan ancak önemli düşünür ve şair kimlikleriyle kurtulabilirler. 


Geçen yıl vefat eden Mehmet Genç ise, bahsi edilen yazısını 1966 yılında yazar ve neşrinin ölümünün akabinde yapılması şartıyla yazıyı 2010 yılında öğrencisi İhsan Ayal'a teslim eder.

Dolayısıyla yazıda bahsi edilen hissiyatını sürdürdüğüne dair bir izlenim bırakır arkasında. Bu hissiyatın makalenin yazıldığı dönemin ruhuyla ilgili olduğu ise oldukça açıktır.

Yazının Nurettin Topçu geleneğini sürdüren Dergâh'ta çıkması şaşırtıcı değil elbette. Zira Mehmet Genç de bu derginin selefi olan Hareket akımına yakın bir isimdir.

Gerçi köprülerin altından çok sular akmış ve 60'lı yılların ikliminden oldukça uzaklaşılmıştır. Öyle ki bu uzaklaşmanın izlerini rahmetli Nurettin Topçu'nun yazılarında bile görmek mümkün.

Tarihin düz çizgilerle ve yeknesak eğilimlerle ilerlemediği ise tartışılmaz bir gerçeklik. Temel karakteristiklerin sürdürüldüğü görece bir değişim biçimi, yine de belli referans noktalarıyla kaynağıyla bağlarını korur.

Toprağa ve kana bağlı toplumcu bir bakışın illaki Nazizm'e atfedilmesi şart değildir ve akraba bir hissiyat, bu yakınlığı bambaşka bir üslup çerçevesinde de sürdürebilir.


Nurettin Topçu, düşünsel anlayışını oluşturduğu II. Dünya Savaşı öncesi koşullarının da etkisiyle, "nasyonal sosyalist" ideolojiden uyarladığı otoriter ve milliyetçi bir anlayışa sahiptir.

"Sosyalizm"e yönelmesi, toplumcu bakışı yanında, komünizmi önleme gayesine de matuftur ve bu husustaki "komünizme karşı yeni nizam" yazılarını ise 1950 yılından itibaren yazmaya başlamıştır. 1

Sosyalizm terimini kullandığı ilk konuşması, "1959'da İTÜ'de verdiği bir konferans"tır. 2 Yani Nazizm'in yenilgisinden oldukça sonra.

1960'lardan itibaren ise Hareket dergisindeki yazılarında da sosyalizmden söz edecektir. Ancak bu konuda yoğun tepkilerle karşılaşacak ve hatta 1964 yılında, içerisinde bulunduğu "Milliyetçiler Derneği" bu yüzden bölünecektir. 3

Hareket'in Temmuz 1968 sayısında, "sağ ve sol diye Batının iki kara cephesine ayrılan saf düşüncelerin, üçüncü cepheyi teşkil edecek tek aydınlık yolunu, kurtuluşun tek yolunu artık görmeleri lazım geliyor" diyerek, aynı yazıda bu yolun "Anadolu İslam sosyalizmi" olduğuna da atıfta bulunur. 4

Kendisinden sonra ise "Hareket" çevresinde sosyalizm kavramı en azından bu anlamıyla artık kullanılmayacak, bu kavram, toplumculuk veya cemaatçilikle ikame edilmeye çalışılacaktır.


Asım Öz, bu meseleyi irdelediği "Birikim Güncel"deki yazısında, konu etrafındaki tartışmalara da dikkat çekmekte.

Beşir Ayvazoğlu, biyografisinde Mehmet Genç'in felsefi ilgilerini Alman ırkçılarının bir bakıma felsefi ataları konumuna yerleştirdikleri Nietzsche üzerinden anlamlandırır. Ayvazoğlu, Genç'in filozofun vasiyetinin Hitler tarafından hayata geçirildiğini ise Marksist düşünür Georg Lukâcs'tan öğrenmiş olabileceğini belirtir…  Mehmet Genç ise 'Nasyonal Sosyalizm' başlıklı yazısında, kapitalist ve Marksist çevrelerin, iki dünya savaşı arasındaki dönemde ortaya çıkan ve bir nevi uzlaştırma denemeleri olan girişimleri 'Faşizm' ve 'Nazizm' adı altında aynılaştırıp boğmaya çalıştıklarını kaydeder. 5

 
Nazizm'e bir felsefi tarih yakıştırmaya çalışanların Nietzsche üzerinden yürüttükleri bu gibi girişimler defalarca boşa çıkarıldıysa da, yine de cazibeli bir spekülasyon alanı.

Bu tip spekülasyonlar, Nazizm'e kabul edilebilir bir soykütüğü ihdası gayesine matuf iken, kapitalizm ve komünizm karşısında sıkışıp kalan bazı aydınlar açısından ise bu girişimler, bir tür "modern otantiklik" veya "muhafazakâr modernleşme" sığınağı işlevini görmekte. 


Beri yandan gerek Topçu'nun, gerekse Genç'in yazılarında Filistin meselesinin etkileri de görülebilir.

Bu konuda ismi sembolleşen Kudüs müftüsü Emin el-Hüseynî'nin Nazilere yakınlığı da yine aynı gerekçeye, Yahudilerin Filistin'i haksız ve hukuksuz bir biçimde işgali ve bu konudaki bir çare arayışına dayanır.

Gerçi bu gerekçeler Nazilerle yakınlaşmayı haklı kılmasa da, savaş şartlarının insanları nerelere sürüklediğine dair benzeri birçok garabetle karşılaşıldığı da bir vakıa.

Tüm bunların ötesinde daha derin bir antisemitik söylemin etkileri kadar, kapitalizm ve komünizm karşısındaki çaresizliğin, muhafazakâr aydınları bir tür "üçüncü yol" arayışına ittiği de anlaşılmaktan vareste değil.

Ki, sömürgecilik sonrası İslamcılığın tam da bu arayışlar içerisinde belirginleştiği ve sair Batı menşeli ideolojiler gibi, faşizm ya da Nazizm'le de hesaplaşılmaya çalışıldığı da bir vakıa. 


Tüm bunlara rağmen hâlâ alt edilememiş bir "karasal partizanlık" sempatisi, bir tür kan ve toprak ırkçılığı sevdası da hükümfermadır. Sadece bu değil elbette, tıpkı Guenoncu akım gibi, kadim bir hikmet ve bir tür otantiklik arayışı, bakışları Heidegger'ce bir yönelişe de çekebilecektir ki Heidegger'in tam olarak bir tövbekâr olmadığı, "güç istenci" ile hesaplaşsa da, varlığın daha derinindeki bir otantiklik arayışından vazgeçmediği, bunun için de özellikle son yazılarında Nietzsche kadar Hölderlin'e de sıkça başvurduğu da bilinmekte.

Bunun ise meseleyi basit bir ırkçılık arayışından çıkararak modernlikle bir hesaplaşma çizgisini derinleştirmeye ve felsefileştirmeye çalışan Alman romantizminin izleğinin bir sürdürülme çabası olduğu da dikkatlerden kaçırılmamalı.

Sezai Karakoç ve İsmet Özel gibi isimlerin popüler siyasetin dışındaki bir güzergâh arayışları da bu açıdan yeterince irdelenmiş değil.

Dolayısıyla gerek Topçu, gerekse Genç'in yaklaşımlarına, daha da genişletilerek Cemil Meriç ve hatta Kemal Tahir'in Osmanlıcılıklarına biraz da bu açılardan bakmakta yarar var sanırım.  

 

 

1. Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1998.
2.  Ezel Erverdi, Nurettin Topçu, Dünden Kalanlar ve Geleceğe Umutlar, Dergâh Yayınları, 2019, s. 86.
3.  Erverdi, age. s. 77.
4.  Topçu, age. s. 179, 180.
5.  Asım Öz, “Mehmet Genç ve  ‘Nasyonal Sosyalizm’ Metni Üzerine Bazı Dikkatler” başlıklı makale, https://birikimdergisi.com/guncel/10998/mehmet-genc-ve-nasyonal-sosyalizm-metni-uzerine-bazi-dikkatler#.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU