Edebiyattan sinemaya: Cep telefonu mağdurları; Frekans

Mehmet Erduğan, Independent Türkçe için Stephen King'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Frekans'ı yazdı

Tekinsiz hayal gücünü, dizginlenemez güce çeviren efsanevi yazar Stephen King'in, Billy Summers adında profesyonel bir katil üzerine heyecan verici yeni romanı Altın Kitaplar'ın Stephen King külliyatında yerini aldı.
 

 

Bu vesileyle şimdiden çok satanlar listesinde bir numara olan ve yeniden kadrajımıza giren yazarın külliyatındaki en zayıf eseri olarak kabul edilen ve sonucunda da kötü bir filme dönüştüğü konusunda ortak bir kanaate sahip olan Frekans filminden biraz bahsetmek istedim.

Çağımızın en üretken ve özgün yazarlarından biri olan ve korku-gerilim-fantastik türündeki romanlarıyla bilinen Stephen King'in beyaz perdeye aktarılan eserleri arasında çok da başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim Frekans, yine de üçüncü King uyarlamasında rol alan John Cusack ile Samuel L. Jackson'u bir arada seyretmek için yeterli bir motivasyon sağlıyor.
 

 

Ve hepimizi tek bir büyük kitle olarak birbirimize bağlayan ve bizi bir tür zombiye dönüştüren cep telefonlarının etkilerini kadrajına alan film "cep telefonumu ben mi kontrol ediyorum yoksa cep telefonum mu beni kontrol ediyor?" diye sormanızı sağlayan ürkütücü bir dünyada izleyicisini dolaştırmayı başarıyor.


Cep telefonu mağdurları; Frekans

Yönetmen: Tod Williams / Oyuncular: John Cusack, Samuel L. Jackson, Isabelle Fuhrman, Clark Sarullo, Ethan Andrew Casto, Owen Teague, Stacy Keach, Joshua Mikel, Anthony Reynolds, Erin Elizabeth Burns, Jeff Hallman, Mark Ashworth, Wilbur Fitzgerald, Catherine Dyer, E. Roger Mitchell, Alex ter Avest, Gaby Leyner, Rey Hernandez, Frederick C. Johnson Jr., Michael Beasley, Tom Key, Angela Davis, Griffin Freeman, Lloyd Kaufman, Brian Boland, Mandi Christine Kerr, Alexis Humphrey, Karl McIntosh Cobos, Usher Lawrence, John Ross, Cal Johnson, Guss Williams, Tony McFarr, Philip Dido, Ashley Rae Trisler, Clayton Thompson, Todd Rogers Terry, Elizabeth Davidovich, Jessica Merideth, Eric Benson, Crystal Hooks, Jason Kehler, Bayland Rippenkroeger, Mark Hicks, Scott Dale, Andy Rusk, Jermaine Holt, Jay Pearson, Anderson Martin, Johnny Cooper, Carl Kyle F., Bill Humphries, David Paul Lord, Jeff Milburn, Taylor Towery, Troy Faruk, Alan D'Antoni, T. Ryan Mooney, Cody Robinson, Christopher Padilla, Reggie Jackson, Tristan Boswell, Shellita Boxie, Maya Santandrea, Marcelle Coletti, Danya Bateman, Becky Decker, Diane Towery, Jennifer Badger, Jwaundace Candece, Dawson Towery, Greg Tresan, Jaye Tyroff, Remington Steele, Amy Lynn Tuttle, Stephen Conroy, Tammie Baird, Scott Loeser, Damita Jane Howard, Jasmine Ahnie, Vincent Anthony, Christopher Bower, Winthorpe Burke, Charles Casey, Marshall Choka, Joseph Cintron, Chuck Clark, Anthony Collins, Elizabeth Cooper, Alex Lee Corbit, George Dawe, Francis Dobrisky, Kendall Dorman, Brent Duffey, Abbey Ferrell, Ty Glascoe, Rory Healy, Quanteus Johnson, Emily E. Kelly, Noah Hudson Killingbeck, Leslie Kimbell, King, Celeste Lezcano, Nicholas Martin, Andrew S. McMillan, Matt Metzger, Benjamin Meyers, Darone Okolie, Dustin Pitan, Christopher L. Plunkett, Brian A. Prince, Antjuan Rhames, Shaker Sangam, Brittany Savoie, Ivy Smith, Terrence V. Walker, Kathy Walton, Steve Warren, Wenzell Washington, Amy Westmoreland, Aja Wooldridge / Süre: 98 dakika
 

 

Etrafımızdakilerle etkileşime geçmek yerine çoğunlukla elimizdeki telefonlarla meşgul olduğumuz için bir zombi görünümüne sahip olduğumuz günümüz dünyasına dikkat çekmeye çalışan Cell, toplum olarak ne hale geldiğimize dair ürkütücü bir bakış ortaya koyuyor…


Başrollerinde; kırk yıla yakın oyunculuk kariyerinde geniş yelpazedeki aksiyon, dram, korku ve romantik komedi filmlerinde aldığı rollerle değerli ödüller kazanan John Cusack ile hiç tartışmasız Hollywood'un en çok çalışan aktörlerinden biri olan ve sinema tarihinde diğer tüm aktörlerden daha fazla gişe hasılatı yapan Samuel L. Jackson'ın yer aldığı Frekans (Cell) adlı bu film; Stephen King'in aynı isimli romanından sinemaya uyarlandı.

"7 (Seven)" ve "1408" filmlerin yapımcılarının desteği ve "Paranormal Activity 2"nin yönetmenliğini yapmış olan Tod Williams'ın yönetmenliğinde çekilen bu filmde John Cusack ve Samuel L. Jackson'a Isabelle Fuhrman ve Stacy Keach eşlik ediyor.
 

 

Kâbusu andıran görselleri ve birey ile kolektif topluluk arasındaki bir savaşı konu alan hikayesiyle seyircinin üzerinde konuşup tartışacağı bir seyir vadeden korku ve gerilim yüklü filmde, Clayton Riddell kariyerinin zirvesinde olan çok ünlü bir yazardır.

Bir sonbahar mevsiminin sıradan bir gününde, her şeyin olağan akışında devam ettiği bir zamanda Clayton iyi bir çizgi roman anlaşması yapmış, geleceğin umut dolu kapıları artık önünde açılmaya başlamıştır.

Ancak bu süre içinde ailesinin yanında olmayışı ve anlaşmanın sunumu için yapacağı seyahatte ona eşlik edememeleri nedeniyle canı bir hayli sıkkındır.
 

 

Son romanının sunumunu yapmak için Boston'a gitmek üzere havaalanında bulunan Clayton yola çıkmadan önce arasının açık olduğu eşi Sharon ile yaptığı telefon konuşması esnasında çevrede garip olaylar yaşanmaya başlar.

Cep telefonunun şarjı bitince, bir ankesörlü telefon kullanmak zorunda kalan Clayton telefon görüşmesinin ortasında, etrafındaki insanların birer birer kana susamış varlıklara dönüştüğünü fark eder.

Bilinmeyen bir kaynaktan gelen ve cep telefonuyla yayılan sinyal ile zombi sürüsüne dönüşen insanların tek amaçları önlerine çıkan diğer insanları da kendileri gibi yapmaktır.
 

 

Her şeyin bir anda olup bittiği böylesi bir kaosun başlangıcında büyük bir kargaşa hâkim olsa da kısa bir süre sonra "cep telefonu mağdurları" garip bir biçimde organize olmaya başlar.

Sıradan insanların zihinlerini yeniden programlayan ve mobil şebekeler üzerinden yayılan frekans yüzünden insanların akıldan yoksun bir sürüye dönüştüğü ve böylesi bir evrim süreciyle yeni bir distopyanın hayat bulduğu Stephen King tarzı zombi güzellemesinde Clayton, cep telefonu kullanmadığı için bu faciadan kıl payı kurtulan birkaç kişiden biridir.
 

 

Bu kaçış sırasında metro trenin kondüktörü Tom McCourt ile kendilerini inanılmaz bir katliamın içinde bulan ve bu kaostan sağ çıkmaya çalışan küçük bir grup hayatta kalmak için her şeyi göze almak zorunda kalır.

Ailesinin izini sürmek ve krizin arkasındaki gizemi çözmek için diğer birkaç kurtulanla birlikte kaosun ortasında ilerleyen Clayton ise oğluna dönmeye kararlıdır ve hayatta kalmak için Tom ile birlik olur.
 

 

Kıyametin habercileri

Henüz zombivari modern distopya kurgularının bu kadar yaygın olmadığı bir zamanda; 2002 yılında gösterilen 28 Gün Sonra (28 Days Later, Danny Boyle) ve devam niteliğinde 2007 yılında gösterilen 28 Hafta Sonra (28 Weeks Later, Juan Carlos Fresnadillo) ile birlikte İstila (The Invasion, Oliver Hirschbiegel) filmlerinin yanı sıra Jose Saramago'nun kitabından 2008 yılında beyaz perdeye aktarılan Körlük (Blindness, Fernando Meirelles) filmleri doğrusu günümüzde yaşadığımız bazı olayların habercisi niteliğindeydi.
 

 

Tüm bu senaryoların ortak noktası olan virüsler "28 Gün Sonra", "28 Hafta Sonra" ve "Frekans" filmlerinde bastırılmış öfkeyi tetikleyen bir güdümlemede, "İstila" filminde gözlerimizin önünde gerçekleşen olaylara karşı maskelerimizi takıp duyarsızlaşmamızı sağlayan bir öğretide, "Körlük" filminde ise olan bitene karşı gözlerimize perde çekerek her şey güzel(miş) gibi yaşamayı tercih etmemizi salık veren biçimlerde canlıların yaşamını ele geçiriyordu.

Bu virüslerden kurtulabilmenin çözümü için ise gerek hükümet gerek ordu gerek polis kontrolünde kimi zaman bazı bölgelerin karantina altına alınarak kentlerin tahliye edilmesi, kimi zaman oluşturulan kaos ortamı neticesinde bireylerin çaresizliği ön plana çıkıyordu.
 

 

Fakat her durumda belletilmek istenen "kıyametin" kapımıza dayandığı, bu silsileden kurtulabilmek ve hayatta kalabilmek için açacağımız yolda en faydalı yeteneğin "öldürme içgüdüsü" olduğu, sonunda virüsün ele geçirdikleri mi yoksa ele geçiremediklerinin mi mutasyona uğrayıp dejenere olduğunu sorgulamamızı sağlayan her biri birbirinden çarpıcı yapımlardı.
 

 

Bu gibi felaket senaryolarını seyredince insan düşünmeden edemiyor:

Böylesi bir virüs, enfeksiyon her an bir canlıdan başka bir canlıya musallat olabilir mi? Yoksa oluşturulmak istenen paranoid bir düzen midir?

Eduardo Galeano'nun da söylediği gibi;

Korkunun iktidar sahipleri tarafından bir yönetim aracı olarak kullanıldığı böylesi dünya kentlerinde yürümek bir tehlike, nefes almak bir kahramanlıktır. İhtiyacın tutsağı olmayan korkunun tutsağıdır. Bazıları sahip olmadıklarına sahip olabilme arzusundan uyuyamaz, diğerleri sahip olduklarını kaybetme korkusundan. Tersine dünya bizi komşumuzu bir güvence değil, bir tehdit olarak görmemiz için eğitir; bizi yalnızlığa iter, kimyasal uyuşturucular ve sibernetik dostlarla teselli eder; eğer serseri bir virüs işini daha önce görmezse, açlıktan, korkudan ya da sıkıntıdan ölmeye mahkûm oluruz…
 

 

En vasat Stephen King uyarlaması

Hikayeleri neredeyse her zaman korku ve gizemle ilişkilendirilen ve hepsi de dünya çapında çok satanlar listesine girmiş elliden fazla romanın yazarı olan Stephen King'in 2006 yılında The Cell adlı bu romanı yayımlandığında konusu itibarıyla oldukça ilgi çekmişti ve akabinde film yapımcılarını da harekete geçirmişti.
 

 

Nihayetinde sert korku hayranlarını hayal kırıklığına uğratan bir tempoya sahip olsa da görsel şiddetten çok karakter odaklı psikolojik gerilime dayanan kurgusuyla izleyici karşısına çıkan film ne yazık ki en vasat Stephen King uyarlaması olarak nam saldı.

Ama bu kötü uyarlama için filmin yapımcı ve senaristlerine bir kulp bulmak bu defa onlara haksızlık olur, çünkü Stephen King'in bizzat kendisi de senaryo sürecinde yer almıştı.
 

 

Kitapla çok az ortak noktaya sahip olan bu filmle birlikte belki Stephen King romanda ele aldığı hikâyeyi farklılaştırarak başka bir noktaya taşımayı istemiş olabilir, ama film her halükârda, bir eserin sahibinin desteğiyle de olsa bu tür uyarlamaların öyle pek kolay olmadığını gösteren yapımlardan biri olmanın ötesine geçemedi.

Her şeyden önce yazarın keskin zekasına sahip olan kitap, karakterlerin zengin iç yaşamlarıyla okurunu hikâyenin içine çekecek bir yapıya sahipse de filmde bunları birebir uyarlamak mümkün olmadığı için bu kişisel detaylar kaybolduğunda geriye vasat bir zombi filmi kalıyor.
 

 

İnsanların teknolojiye köleliği teması filmde hala var, ancak Cell, telekomünikasyon cihazlarının yaygınlığı hakkında ara sıra hatırlatmanın yanı sıra bu konuya kitaptaki gibi derinlemesine bir dalış yapamıyor.

Ayrıca filmde diyaloglar genellikle duyulmuyor, gece sahneleri karanlık ve yapay bir şekilde aydınlatılıyor.
 

 

Zombi dönüşümünü izlemek yeterince eğlenceli ve hayatta kalma arayışını iyi kuruyor, ancak biraz modası geçmiş ve epizodik bir yapıda kurulan olay örgüsünde izleyicinin görmek istediği distopik gerilimi aktarmada başarılı olamıyor.
 

 

Ama her şeye rağmen teknolojik cihazlarında çok fazla zaman harcayan insanlar hakkında bir mesaj vermeye çalışan bu filmi beklenenden daha iyi yapan, izleyici nezdinde maksimum etki için tasarlanmış kurnaz küçük parçalar ve Stephen King'in önceki eserlerine gönderme yapan keşfedilecek bazı önemli detaylar da var.

Mesela açılıştaki  havaalanı sahnesinde, Manchester, New Hampshire'a uçuş A6 kapısına değiştirilir; A6, Stephen King'in Mahşer (The Stand) adlı eserinde bahsedilen ölümcül virüs türüdür.
 

 

Ayrıca havaalanı anonsunda duyabileceğiniz "Flight 1408 - Los Angeles" çağrısı da Stephen King'in bir kısa öyküsüne ve "1408" filmine bir göndermedir.

Ve yine tekno-korkunun birleştiği birkaç tüyler ürpertici etkili ana sahip olan filmin yaklaşık on dördüncü dakikasından sonra, bir yan karakter, bir sütunun arkasından baltayla kendisine saldıran bir zombi tarafından metro tünelinde öldürülür; bu da yine bir Stephen King uyarlaması olan Cinnet (The Shining) filmindeki Jack Torrence'in aynı saldırısına bir selamdır.
 

 

Eserin aslına kıyasla pek çok farklılığa sahip olan filmde ilgi çekici fikirler varsa da bu fikirleri uygulamada film korkutucu veya kışkırtıcı olmaktan ziyade gülünç bir hal alabiliyor.

Mesela zombi görünümlü enfekte olmuş insanların beyinleri maruz kaldıkları frekansla her gece yeniden şekillenmeye devam ediyor ve telekinetik ve psişik yetenekler gelişiyor.
 

 

Bu, enfeksiyonun insan beyninin gizli doğaüstü potansiyelini ortaya çıkardığı yönünde bir anlam taşıyor.

Nihayetinde ele alınan bu fikirle, insan beyninin bir bilgisayar gibi olduğunu ve bunun insan evriminde bir sonraki aşama olabileceğine yönelik bir fikir empoze ediliyor.

Velhasıl filmde hayatta kalanlar korkunç rüyaların kurbanı oluyor ve kimin insan, kimin enfekte olmuş bir "telefon mağduru" olduğunu söylemek giderek zorlaşıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU