Kaşıkçı cinayeti

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Kayseri asıllı bir aileye mensup Suudi vatandaşı Cemal Kaşıkçı, bildiğiniz gibi İstanbul'un orta yerindeki Suudi Arabistan Konsolosluğu'na kameraların önünde girdi ve bir daha da çıkamadı.

Aynı gece başta nişanlısı olmak üzere İstanbul'daki arkadaşları ortalığı birbirine katarak Kaşıkçı'nın başına bir iş geldiğini haykırdılar ve günlerce konsolosluğun önünde nöbet tuttular.

Kısa bir müddet sonra bizzat MİT'in tespitiyle Kaşıkçı'nın öldürüldüğü ve cesedinin parçalara ayrılarak yok edildiği anlaşıldı, ses kayıtlarına bile ulaşıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hunhar cinayeti lanetledi, AK Partili siyasetçiler, yazar ve çizerler aynı şekilde yazılar yazdılar, demeçler verdiler.

Olay sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada infiale sebep oldu.

Uzunca bir süre gündemde kaldı ve baş fail olarak da Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman gösterildi.

Kaşıkçı,

Kimdi? 

Neden hedef seçildi?

Nasıl bir insandı?

İyi miydi, kötü müydü?

Bu konularda çok şey yazılıp, söylendi.

Bu soruların cevapları bizleri ilgilendirmiyor.

Kim olursa olsun ve ne yapmış olursa olsun böyle canice işlenmiş bir cinayete hiçbir kılıf giydirilemez.

Bizi ilgilendiren tarafı olayın İstanbul'da işlenmiş olması ve en az cinayetin şekli kadar cesedin ve faillerin ortadan kaldırılış şekli.

Olan bitenler en hafif ibaresi ile Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliğini, onur ve saygınlığını hiçe saymak sayılır.

İlk günden itibaren Türkiye kamuoyu ve resmi görevliler gereken tepkileri gösterdiler.

Ancak ne olduysa oldu, köprülerin altından hangi sular aktıysa aktı ve Türkiye yargısı dosyayı kapatarak Suudi Arabistan'a iade etti.

Neler oldu, niye oldu, dosya niye kapatıldı, ne alındı, ne verildi?..

Sorulacak onlarca soru var.

Ancak cevap bir tane;

Adına adı batasıca reel-politika denilen çıkarlar dünyası;

Dengeler ve yengeler!

Doğal olarak hak, hukuk, adalet, ahlak, vicdan…sahibi olan herkes tepki içinde.

Aklı başında herkes 'hükümet ayıp etti' diyor.

Kendilerini çok akıllı zannedenler ise bıyık altından sırıtıyorlar.

'Yahu, siz devlet idaresini kahvehane idaresi mi zannediyorsunuz?

Hangi çağda, hangi akılla yaşıyorsunuz?

Bırakınız bu ergen devrimci ve İslamcı ayaklarını!

Devletlerin fantezileri değil, çıkarları olur

Siz romantik siyasetle uğraşacağınıza cami imamı olun!' diyorlar.

Bu pişkinlere;

'O zaman bizi yıllarca hak, hukuk, adalet diye niye uyuttunuz?

Neden genç kızlık/delikanlılık hayallerimizi yıktınız?' diye de sormayın.

Verecekleri cevaplar sizi daha da üzebilir?

Akılsızlığınıza, boş kafalığınıza yanın diyecekler!

Allah Aliya İzzet Begoviç'e rahmet eylesin.

'Düşmanlarımızın bizlere yaptıklarını (zulüm, işkence, tecavüz) biz de onlara yaparsak onlardan bir farkımız kalmaz, işte tam da o zaman kaybetmiş, yenilmiş oluruz' derken ne kadar da haklıydı.

Yazık!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU