Hunt yaptırımlar konusunda yanılıyor, yaptırımların yoksullara zarar verirken liderlere dokunmadığını bizzat gördüm

Esad karşıtı yaptırımlar da tıpkı 20 yıl önce Saddam Hüseyin karşıtı yaptırımlar gibi başarısız olurken sıradan insanlara korkunç zararlar verecek

ABD, George W. Bush döneminde Irak'a, Barrack Obama döneminde Suriye'ye karşı uyguladığı yaptırımları şimdi İran'a karşı deniyor (Fotoğraf: The Independent)

Cebelitarık açıklarında İngiliz Kraliyet Deniz Komandoları tarafından Suriye'ye gittiği iddiasıyla bir İran petrol tankerinin ele geçirilmesi Ortadoğu'nun uzun ve feci ekonomik yaptırımlar tarihinin son sayfasını oluşturuyor. İngiltere, Suriye'ye karşı AB yaptırımlarını uyguladığını savunurken bu eylem Tahran -ve diğer birçok ülke tarafından- AB'nin karşı çıktığını söylediği ABD yaptırımlarının İngiltere tarafından uygulanması olarak görülecek. İranlı bir yetkili, misilleme olarak bir İngiliz tankerine el konulması gerektiğini söyledi.

Başbakan olma arzusundaki Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt uluslararası arenada kendinden emin bir duruş sergileme hevesiyle "(bu) süratli eylem sayesinde Esad'ın katil rejimi değerli kaynaklardan mahrum bırakıldı" tweet'ini yazdı.

Ancak işin aslı tam olarak böyle değil. Ortadoğu ve diğer yerlerde ekonomik yaptırımlar kat'i biçimde, liderler ve güvenlik kuvvetleri hiçbir zarar görmezken, tüm bir toplumun kolektif cezalandırılması olmuştur. 1990-2003 yıllarında Irak'a uygulanan BM yaptırımları Saddam Hüseyin'i lüks saraylar ve devasa camiler yapmaktan alıkoymazken, sıradan Iraklılar sokaklarda mobilyalarını ve çanak çömleklerini satar hale gelmişlerdi.

1996'da dağlık Kuzeydoğu Irak'ta, o dönem Kürt kontrolündeki bölgede yer almakla birlikte yine de BM yaptırımlarına maruz kalan Penjwin isimli bir köyü ziyaret ettim. Sokakta gördüğüm çoğu insanın neden bir kolunun veya ayağının olmadığını merak ettim. Köylülerin izahı, insanların tüm diğer külfetlerin üstüne binen yaptırımların etkisiyle, düşebilecekleri sıkıntının dehşetli bir örneği olarak hatıramda yaşıyor.

Penjwinliler'in söylediğine göre, aşırı yoksullardı ve İran-Irak savaşında döşenen geniş mayın tarlalarının ortasında yaşıyorlardı. Para kazanma yollarından biri de, belli bir tür mayını, İtalyan Valmara'yı, sökerek patlayıcının etrafındaki alüminyumu satmaktı.

Valmara, üst kısmında kurumuş çimi andıran haki renkli 5 çubuğa sahip ölümcül bir cihaz. Çubuklardan herhangi birine dokunulduğunda, küçük bir patlayıcı devre infilak ederek mayını bel yüksekliğinde havaya fırlatıyor ve bu noktada 1.200 metal bilyeyi 100 yard (yaklaşık 92 metre) mesafeye fırlatan ana patlayıcı infilak ediyor.

Eskiden çiftçilikle uğraşan orta yaşlı bir adam olan Sabir Macit, "Mayını bir tel parçasıyla etkisiz hale getiriyorum" dedi. “Sonra üst kısmını söküp patlayıcının etrafındaki alüminyumları çıkarıyorum. 6 mayını söktüğün zaman Penjwin'deki dükkanda 30 dinara (yaklaşık 5 buçuk lira) satacak kadar alüminyumum oluyor."

Bu paranın ancak ailesinin beslenmesine yettiğini ancak kıyafet alamadığını belirtti. Valmara'yı etkisiz hale getirirken hata yapanların çok azı hayatta kalabiliyor, ancak civar büyük mantarlar gibi görünen ufak, tespit etmesi zor, kolayca bir ayağa ya da ele mal olabilecek mayınlarla çevrili.

O dönemde, BM yaptırımlar sebebiyle her ay 6-7 bin arasında Iraklı çocuğun hayatını kaybettiğini tahmin ediyordu. Eğitim ve sağlık hizmetleri çökmüştü: Ülkeyi ziyaret eden yabancı doktorlar "bir cerrahın, hastanın cildini kesemeyecek kadar kör bir makasla ameliyat yapmaya çalışmasına şahit olmuşlardı".

Yaptırımların milyonlarca Iraklı üzerindeki yıkıcı etkisi hakkında birçok makale yazdım ancak görünen o ki kimse pek bir ilgi göstermedi. ABD ve İngiltere gibi yabancı hükümetler, halk kitleleri üzerindeki olumsuz etkilerini küçümsedikleri yaptırımların devamına sebep olarak, (gerçekte var olmadığını anlaşılan) Kitle İmha Silahları hakkında açık olmadığı ve iktidardan vazgeçmediği gerekçesiyle Saddam Hüseyin'i suçluyordu.

BM İnsani Yardım Koordinatörleri'nin 2'si yaptırımları protesto amacıyla ard arda istifa ettiyse de, bir fayda sağlamadı. Bunlardan birinin, Dennis Halliday'in, 1998'de görevini bırakırken, El Kaide'nin henüz Irak'ta kök salmasında daha 5 yıl varken, sarfettiği neredeyse kehanetsel şu sözlerini hatırlamakta fayda var: "Asıl kaygı duyulması gereken şey, daha köktenci bir İslami düşüncenin gelişme olasılığıdır." "Bunun yaptırımlar rejiminin bir yan sonucu olduğu iyi anlaşılmıyor. İnsanları aşırılıkçı pozisyon almaya zorluyoruz. ”

20 yıl ileri gidin ve bugünün Suriye'sini o zamanın Irak'ı ile karşılaştırın. İdlib ilinde 3 milyon insan Rus ve Suriye hükümetlerinin bombardımanı altında mahsur. Fırat nehrinin doğusundakki nüfusunun yarısı Arap olmakla birlikte Kürt kontrolündeki bölgede hastalıklı bir gerilla savaşı sürüyor.

Suriye'nin tamamı, basına sızan 2016 tarihli bir BM iç raporunun sıradan Suriyeliler'e aşırı sıkıntıya sebep olduğunu belirttiği, AB ve ABD'nin ekonomik yaptırımlarına maruz. Yabancı yardım kuruluşları Suriye için temel ilaçları ve medikal cihazları satın alamıyor, ithal edemiyor. "Suriye'yle ilgili Tek Taraflı Kısıtlayıcı Tedbirlerin (diğer tabirle yaptırımların) İnsani Etkileri" başlığını taşıyan ve 'The Intercept' adlı araştırmacı yayına sızan rapor, Suriye'de görev yapan Avrupalı bir doktorun şu sözlerine yer veriyor "Yaptırımların dolaylı etkisi, tıbbi cihazları ve diğer tıbbi malzemelerinin ithalini oldukça güç, neredeyse imkansız kılıyor."

Irak'a karşı BM yaptırımları "ikili kullanım" ürünlerini hedef alıyordu. Örneğin kurşunkalem ve ambulans için lastik yasaklıydı çünkü sivil kullanımın yanı sıra askeri amaçla da kullanılabilirdi. Rapora göre, bugün Suriye'de sondaj ekipmanlarından su ve kanalizasyon borularının yasaklanmasına kadar uygulanan yaptırımlarda da aynı şey söz konusu.

Bu mayıs ayında BM'nin Suriye'deki insani yardım çalışmalarını koordine eden kuruluşu tarafından yayınlanan daha yeni tarihli bir araştırma da, 20 yıl önce Irak'la ilgili okuduklarıma çok benziyor. Araştırma, Suriyeliler'in en az yüzde 83'ünün yoksulluk sınırının altında yaşadığını ortaya koyuyor: "temel kalemleri içeren aylık gıda istihkakı, niteliksiz bir işçinin aylık kazancının en az yüzde 80'ine, kamu hizmetindeki çalışmaların maaşının ise yüzde 50-80'ine tekabül ediyor." Rapor, insanların daha az yiyerek, paraları olmadığı için tıbbi tedavilerden kaçınarak, çocuk işgücü ve çocuk yaşta evliliklerle idare etmeye, savaşçı olarak kaydolarak borçlarını ödemeye çalıştıklarını anlatıyor.

Başka bir deyişle, bütün bir toplum tükeniyor. Bunun bir kısmı 8 yıldır süren iç savaşın sonucu olsa da, yaptırımlar acıyı körüklüyor ve iyileşmeye engel oluyor. Hem hükümet hem de muhalefet cephesinden yaptırımlardan en az etkilenenleri ise, her şeylerinin tam olmasını temin için silahlı kuvvetleri kumanda edenler oluşturuyor. Ekonomik abluka Irak'ı Saddam Hüseyin'den kurtarmadığı gibi, aynısı Suriye'de Beşşar Esad için de geçerli.  

Jeremy Hunt'ın 1990'lardaki siyasi muadilleri, yardım kuruluşlarının, uygulanan yaptırımların sivil nüfusta neden olduğu sefalete dair açıklamalarının sahte veya abartılı olduğunu iddia ediyordu. Olanları protesto eden Dennis Halliday gibi iyi bir bilgiye sahip yetkililer ise, her an Saddam'a karşı yumuşak olmakla itham edilebilirdi. Suriye'deki yaptırımı eleştirenler de benzer biçimde göz ardı edilebilir veya Esad sempatizanları olarak itibarsızlaştırılabilir. Ancak sert yaptırımlar, Esad'ın iktidarını zayıflatmakta apaçık biçimde başarısızlığa uğradı.  

Peki yaptırımları uygulayanlar, geçmiş başarısızlıklara rağmen nasıl oluyor da yine bir yol buluyor? Hükümetler açısından bunlar, savaş riskinden kaçınan yumuşak seçenekler. Bombardıman veya silahlı saldırıya nazaran yıkım sürecinin daha yavaş olması sebebiyle birçoklarına daha insani gelebilir. Kurbanlar -genç, yaşlı, hasta- gözlerden uzak biçimde evlerinde ölüyor ve ölümlerinin yaptırımlarla ilgisine dair çok nadiren kanıt bulunuyor.  

 

 

* İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU