Dosya/soruşturma: Batı ittifakı ile Rusya arasında Neo-Soğuk Savaş dönemi mi? (4)

Naman Bakaç, dosya/soruşturmanın dördüncü bölümünde Ercan Yıldırım, Doç. Dr. İsmail Ermağan ve Doç. Dr. Helin Sarı Ertem ile konuştu

İllüstrasyon: John Gall/NYT

Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim, tarihsel kökleri olan bir sorun olsa da, 21'inci yüzyıl bağlamında 2014 yılında Rusya'nın Donbas Bölgesindeki "de facto" varlığı ve Kırım'ı ilhakıyla, Uluslararası arenada mezkûr sorun olarak görünür oldu.

21 Şubat'ta Vladimir Putin'in Donbas bölgesindeki iki "ayrılıkçı" cumhuriyetin bağımsızlığını tanıması ve ardından 24 Şubat'ta gelen askeri operasyon/işgal/savaş ise sıcak çatışmaya dönüşmüş durumda. 

Avrupa ve Rusya topraklarını; jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik olarak yeniden şekillendirecek Ukrayna-Rusya krizi, başka bir boyutuyla bir tür NATO/ABD/AB/Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya'nın güvenlik düzeni arasındaki gerilimin de bir yansıması olduğu söylenebilir. 

Soğuk Savaş'ın ardından NATO'nun Doğu Avrupa'ya genişlemeyeceği şeklindeki uluslararası taahhütleri karşısında, Rusya özelde ise Putin yönetimi, ülkesinin güvenlik tehdidinin Batı/NATO tarafından ciddiye alınmadığını düşünmektedir. 

NATO/ABD/AB/Batı ise Putin Rusya'sının SSCB'nin hinterlandını tekrar topraklarına katarak bir tür "imparatorluk" ideasını bilkuvveden bilfiile geçirmeye çalıştığı şeklindeki bir güvenlik algısına sahiptir.  

Putin'in 22 Şubat'ta elinde mikrofonla bir Rus çocuğun "Rusya'nın sınırı nerede başlıyor?" sorusuna, yarı şaka yarı ciddi bir şekilde kendisinin verdiği "Rusya'nın sınırı yoktur" cevabı, Batı'nın güvenlik düzeni ile Rusya arasındaki gerilimin uzun yıllara yayılabileceğine işaret etmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bu bölgesel ve küresel gelişmeleri hazırladığımız iki soruyla bir dosya/soruşturma etrafında bütünlüklü ele almaya çalışmak istedik. 

Bir dizi halinde süren dosya/soruşturmamızın dördüncü bölümüne; araştırmacı-yazar Ercan Yıldırım, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. İsmail Ermağan ile yine İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. Helin Sarı Ertem görüşleriyle dosyamıza katkıda bulundular.

Soru 1: Uluslararası güvenlik düzeninin yeniden şekillen(eceği)diği 21'inci yüzyılın bu zaman diliminde Rusya'nın; Suriye, Orta Asya, Kuzey Kafkasya ve Doğu Avrupa'da kurmaya çalıştığı hegemonya karşısında Batı/NATO/ABD/AB'nin bu güvenlik tehdidine karşı geliştirdiği retorik ve sahadaki pratiklerini nasıl buluyorsunuz?

Batı'nın yeterince caydırıcı ve sert hareket etmediği tartışmalarına katılıyor musunuz? Sizce Batı ittifakı ne yapmalı? Neyi yapamadı?

Batı İttifakı'nın güvenlik ve işbirliği ekseninde kendi içinde çatlaklar ve uyumsuzluklar yaşadığına katılıyor musunuz? Nedir bu çatlaklar veya uyumsuzluklar?


Soru 2: Rusya'nın eski SSCB hinterlandını kazanmaya çalışarak bir tür "Rusya'nın sınırı yoktur" jeopolitik ideasını, Batı dünyasının geleceği açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Putin sizce ne yapmaya çalışıyor? Rusya'nın; Avrupa ve Rusya coğrafyasında nasıl bir güvenlik düzeni ve politik hedefi var?

Yeni bir Neo-Soğuk savaş içinde olduğumuzu düşünüyor musunuz? Yoksa bunlar yeni bir dönemi değil geçici konjonktürel bir dönemi mi ihtiva ediyor? 


Ercan Yıldırım: Medeniyetler çatışması bitti, imparatorluklar çatışması yaşanıyor
 

Araştırmacı-Yazar-Ercan YILDIRIM.jpeg
Araştırmacı-yazar Ercan Yıldırım

 

1- Dünya sistemi Soğuk Savaş sonrası yeni bir düzene geçemedi, yeni bir doktrin de oluşturamadı. Bunun iki sebebi vardı: Tarihin Sonu ile liberal demokrasiyi mutlaklaştırınca ideolojik çıkmaza girdiler, dünyaya yeni bir söz söyleyemediler, insanlara demokrasi ezberlerinin ötesini veremediler. Üstünlük psikolojisinin çıkmazı, kendi kurduğu statükoyu korumaya evriltir, Avrupa bu tuzağa kendisi düştü.

İkincisi Medeniyetler Çatışması. Bir yandan liberal demokrasinin kesin zaferini ilan ederken öte taraftan bir öteki arayışına girdi sistem. Dünya sistemi öteki'siz yaşayamaz. 11 Eylül Statükosu, İslam ve Müslümanların düşmanlaştırılarak küresel düzeni yürütme anlayışı gitmedi, gidemezdi de… 

Çünkü Batı dışı modernlik ve kapitalizmde İslam âlemi değil Doğu alternatif getiriyordu. Kapitalizmin içinde yeni kapitalistler, Batı merkezciliği tehdit ediyordu. Açıkçası ben Küresel Sermaye'nin doğal merkez Avrupa'yı dışladığını, askeri güç Rusya, iktisadi dev Çin ve genel Putin-Trump dili, popülizmini de siyasal ortalama şeklinde tercih ettiklerini düşünüyorum.


"Rusya'nın Ukrayna'ya girmesi, yeni bir Pearl Harbor etkisi yarattı"

Avrupalı entelektüeller esasında 2000'lerde ciddi bir açmazın içine girmişlerdi. Bir yandan liberal demokrasinin "sınırsız" özgürlük ideolojisini korumak, bir yandan da demografik ihtiyarlığın aslında Avrupalılığın, Batı Ruhu'nun da ihtiyarladığı gerçeğini ortadan kaldırmak istiyorlardı. Alain Tourine'in ifadesiyle Avrupa "fetihçi ruhunu kaybetmişti." 

Putin'in Ukrayna'ya girmesi öncelikle Brexit'le hırpalanan Avrupa bütüncüllüğünü tamir edecek. Avrupalılık fikri yeniden canlandı. Almanya, 100 milyar euro askeri yatırım yapacağını ilan etti. Muhtemelen ordusunu kurmaya başlayacak ve 20 yıl içinde 19 ve 20'nci asrın "Alman Tini"nin Putin gibi davranmaya başladığını göreceğiz! 

Putin aynı zamanda Ukrayna ulusu ve Ukrayna devletini de "inşa etti." Öteki'lik, başka'laştırmayla sağlanır, Rusya Ukrayna'yı küçümseyerek, yok sayarak etnik kimliği siyasallaştırıp ulus devleti icat etti.


"Yeni Soğuk Savaş Batı medeniyetinin yeniden yükselmesidir"

Rusya'nın Ukrayna'ya girmesi yeni bir Pearl Harbor etkisi yarattı; ABD ile Avrupa arasındaki bağlar daha da sıkılaşacak anlaşılan. ABD, Avrupa'yı hep "beslemesi" gibi görüyordu, Çin-Rus ile tek başına başedemeyeceğini anladı, Avrupa ile hareket etmenin, bütünleşmenin gereğini de gördü. Yeni Soğuk Savaş Batı Medeniyeti'nin yeniden anlamlandırılması, toparlanması, yükselmesidir.


2- Konjonktürel değil tam tersi arayışın, huzursuzluğun, kaygılılığın yeni bir oluşa açılması olarak görüyorum. Şartlar iki dünya savaşı arasındaki gibi…
Neoliberal düzenin orta sınıfları yok edip alt sınıfları genişletmesi, salgın öncesinde Sarı Yeleklilerden Hollanda'ya, Şili, İran, Güney Kore'ye uzanan eylemler dalgası; siyasi tatminsizlikler, salgının yol açtığı buhran, ontolojik açıklar… Hem 1. Paylaşım Savaşı'nda yarım kalan hesapların kapanmaması hem Soğuk Savaş sonrası yeni bir doktrininin oturtulamaması bu "düzen ihtiyacı"nı artırdı. 

Dünya Sisteminin Doğası kitabımda "eski sistem ölemedi yenisi doğamadı" dediğim durum yavaş yavaş nihayetleniyor. Putin'in Çarlık Rusyası ile Sovyetler'in karması bir yeni İmparatorluk hayalinde; Şi Çin'in de Ortaçağ ve 20'nci yüzyıl başında akamete uğrayan imparatorluk deneyimlerini tamamlamak azminde olduğu belirginleşiyor. Çinliler kendi kıtalarından çıkmaya cesaret edemedikleri için hep sınırda kalmışlardı, küresel ekonomi onları da küreselleştirdi. Medeniyetler Çatışması bitti, İmparatorluklar Çatışması yaşanıyor hali hazırda.

Batı'nın Rusya'ya uyguladığı ambargolar, Ukrayna desteği ve muhtemel bir bataklığa saplanma Çin'in özgüvenini törpüleyebilir. Zaten işlevi olmayan NATO'yu genişletmekle Putin'i harekete geçirip, Rusya'nın haklılığını ardırdılar. Masada Putin'in kaygılarını gidermek yerine daha da azdırdılar. Şimdi Ukrayna'ya çok ciddi silah yardımı yaparak NATO'suz bir NATO savaşı yürütecekler. Ukrayna artık Batı'nın, NATO'nun vekilliğini üstleniyor. 

Putin'in diktatörleştirilmesi, Yeni Soğuk Savaş, en çok Avrupa ve Batının anlamlandırılmasını sağlayacak. Avrupa ulus devlet kimliğine yeni manalar ve mensubiyetler yükleyerek güçlenecek. İskandinav ülkeleri ile kıta Avrupası ve Rusya arasındaki ülkeler Putin tehdidini iliklerine kadar yaşıyor, bu ister istemez "bütünleşmiş Avrupa" fikrini güçlendirecek. 

ABD, Çin ve Rusya'dan oluşan çok kutupluluk arasına Avrupa kendini de ekleyecek. Süreç, Putin'in görünüşte güçlendiğini gösterse de asıl İmparator vasfını Avrupa kazanacak; yeni bir felsefe, yeni siyasal alan, anlamlı bir varoluş inşa ederek kendilik'ini açığa çıkaracak. 

Asıl yıkıcı olanın Putin ve Şi zihniyeti, Doğu otoriter kapitalizmi kadar Avrupa geist'ı olduğunu yeniden tecrübe edecek dünya!


Doç. Dr. İsmail Ermağan: En son tahlilde dengeli bir barış herkes için en isabetlisi
 

Doç. Dr. İsmail Ermağan-İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler.jpg
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Doç. Dr. İsmail Ermağan

 

1-  Ortada cevaplanacak ya da denklemde içi içe geçmiş çok husus var.

Putin Rusya'sı kendini nasıl görüyor? Tarihlerinde etrafındaki halklara çokça yaşattılar, kim ne derse desin "ayı saldırganlığındalar"! Kovanlarından birisi yanlışlıkla bal almasın ya da o balın kokusunu duysun, orada Putinler bitiyor. Baltık'tan Orta Asya içlerine, Bering'ten Güney Kafkasya'ya dağlarda gezen bir Moskova var. Karadeniz'i Türklerden koruduk diyor Putin, oysa Osman Paşa'nın şanlı direnişine şapka çıkarmışlardı; her adımda bir parçasını aldı Türk Dünyasının, her saldırıda bir organını koparttı Osmanlıların.

Haydi, ABD, silah versene PYD'ye, kötülesene Türkiye'yi, çeksene yine bir Gece Yarısı Ekspresi! Şimdi ileri karakol olarak değerlendirin Türkiye'yi, aman Montrö'yü uygulasın. Haydi, Ege'de kurduğun üstlerinden birkaç Yunan taburu da alıp, korusana Putin'den masum Ukrayna halkını. 1994 Budapeşte Deklarasyonu var, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunan. Nasıl oldu da Rus işgalini gördük? 

Bunun Rusya açısından da Batı tarafı açısından da irdelenmesi artık bütün dünya güvenliği için kritik önem taşıyor. Sayın Biden, bazen hep bayıyorsunuz, gerçekten artık "fırsatını bulunca saldıran, etrafına aşırı yaklaşanı istemeyen" Rusya tarihini -bilinçli bir şekilde ürettiğiniz Tarihin Sonu, Medeniyetler Çatışması gibi- ısmarlama olmayan bilim kaynaklarınızdan okuyun.

Gürcistan'dan sonra diplomasi başka çalışmalıydı; evet bir ülke bağımsız biçimde Avrupa Birliği'ne aday olmak isteyebilir, ama NATO kanımca fazla lüks bir tercihti! Bunu Münih toplantısında da ifade etti Putin; çok fazla çevrelediniz Rusya'yı.

Rus siber komandoları, maşallah mancınık misali elleri hep tuşlarda; Ukrayna sitelerini kilitlemekle kalmadılar, bir de ülkelere asparagas haber bile üretiyorlar. Ülkemizde bile "Rusya haklı" havası yaydılar sosyal medya üzerinden. 

Petersburg'da kurulan trol fabrikasından sürekli fakenews bombalaması var. Bu sanılandan daha fazla etki üretiyor. Siber BM'nin kurucu üyesi gibi çalışıyorlar. Ünlü hacker grubu Anonymous bile Rusya'ya siber savaş açıyorsa, Zelensky Biden'e tokat gibi Kiev'den tahliyeye red geçiyorsa, bombalarla kırılan pencereler milli marşlarla temizleniyorsa, bir çocuk "Putin, askerlerinizi çekin" derken "masum ama mağrur"luğun kitabını yazıyorsa, Yılan Adası'ndaki askerler bütün dünyaya "Nasıl asil ölünür?"ü gösteriyorlarsa; Ukrayna yenilse bile kaybettin Putin!


"Avrupa'nın Ruslara gücü yetmedi, çünkü yanlış strateji kurdular"

Ancak işgal başlayıp Ruslar ilerledikten sonra nihayet Avrupa Birliği savaşı, Stalin'i gördü. Almanya ve diğer ülkeler silah verecek, tarihteki gibi Ukrayna oluyor yıkıcı savaşın cephesi. Ukrayna için şu aşamada Türkmenistan gibi dış politikada daimi tarafsızlık ilkesi en doğru seçenek gibi duruyor. Çünkü süreç sorunlu, barışın garantisi yok.

Avrupa'nın Ruslara yine gücü yetmedi çünkü yanlış strateji kurdular. Trump'a kızdılar fakat güvenlik için daha fazla kaynak ayırmadılar. 2005 yılında neredeyse United States of Europe (Avrupa Birleşik Devletleri) olacaklardı; anayasayı reddedince etraftaki Tiranlar nefes aldılar. Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye'yi dışladılar; hep anlattık "ileri karakol"lardan başlar güvenlik stratejileri fakat onlar Türkiye lafını duyunca göz kirpikleriyle bile irkildiler. 

Ekonomik yaptırımlar çok doğru yol Batı tarafı için; SSCB de ekonomik olarak iflas etmişti. İşgali başaramazsa Putin, Rusları çok kötü günler bekliyor fakat o zaman da ayı irkilmesi gibi etrafına da savrulmalar yaşatır Rusya; en son tahlilde dengeli bir barış herkes için en isabetlisi. 


"Kapıyı takunyalı Türk değil, Putin çaldı"

2- Rusya, Sovyetleri özlüyor. Putin kendini Deli Petro, Stalin özlemiyle kavuruyor. Fakat dünya gerçekten "küresel köy" olmuş, Putin bunu savsaklayarak kendini olmayacak imparatorluk hayallerine kaptırıyor.

Hani Avrupalılar üstten bakışla modern Türkiye'yi neo-ottoman edasıyla suçluyorlar ya; bir Türk akademisyen olarak Osmanlı İmparatorluğu hayaline karşıyım. Oysa karşıda Commonwealth var, Frankofoni vb. var. Hele örneğin Mısır'ın, Suriye'nin insanlarını eze eze tanklarla, füzelerle öldürülerek kurulacak bir imparatorluğa toptan karşıyım. Türklerin bu bakışını Avrupa anlamak istemedi. Suriye'den, Azerbaycan'a, Irak'tan Kuzey Kıbrıs'a savunmalarda bile "Mamma li Turchi" (Anneciğim! Türkler geliyor!) şarkısını cover'ladınız. Sonuç; kapıyı takunyalı Türk değil, Putin çaldı. 

Bütün dünya şu an Putin'den nefret ediyor. İspanya'da oyuna giren futbolcunun ağlaması, yollara düşen milyonlar, savaşta ölen on binler; yazık ettin Putin.
Sonsuz topraklar senin değil, olmayacak da. Çin'le ancak tiranlıkta birleşiyorsunuz. Onlar da Doğu Türkistan'da, Tibet'te, Tayvan'da kıyım yapıyorlar sürekli. Anlıyoruz, problemleriniz var ve üzerinize çok gidilmemeli; fakat siz de durabilmelisiniz. Dünya bunu talep ediyor sizden.

Avrupa Putin'in Baltıklardan Balkanlara, Güney Kafkasya'dan Doğu Avrupa'ya uzanan bu korkunç hayalini gördü, ziller "beka sorunu" olarak alarm verdi ve derhal Ukrayna desteklenmeye başladı; isabetli bir karar olarak.


"Yeni bir Soğuk Savaş değil şu anda canlı hard war"

Yeni bir Soğuk Savaş mı? Şu an canlı hard war (sert savaş) var. İşler durulursa Soğuk Savaş diplomasisine geçilir. Masada Rusların çok canı yanarsa, o zaman da durmazlar. Uzay istasyonu düşer, nükleer vb. Putin bazen abartıyor fakat yaşlı kadının otomobilini de tankla ezebiliyor.

Brüksel'de Avrupa Parlamentosunda görüştüğüm Sosyal demokrat danışman demişti; "Na'palım, Rusya'yı uzaya mı gönderelim, komşumuz, çalışmak durumundayız!" 

Zaman bazen bazılarına fazla çek yazmamak gerektiğini nasıl da anlatıyor. Aynı şekilde ABD'nin ve NATO'nun yayılmacılıkta mantıklı bir zemine gelmesinin gerekliliğini de.


Doç. Dr. Helin Sarı Ertem: Putin, gerekirse yeni bir soğuk savaşı göze alacaktır, ancak dünya buna hazır mı?
 

Doç. Dr. Helin Sarı ERTEM-İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler.jpeg
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Doç. Dr. Helin Sarı Ertem

 

1- Avrupa kendi içinde yüzyıllar boyunca mezhep savaşları başta olmak üzere çok sayıda savaş ve kriz yaşamış bir bölge. 100 Yıl Savaşları (1337-1453), 30 Yıl Savaşları (1618-1648), 7 Yıl Savaşları (1756-1763), Napolyon Savaşları (1803-1815); 1. Dünya Savaşı; 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş Avrupa'nın yakın tarihte görece bir iç barış ve uyum haline, ne kadar zorlu bir sürecin sonunda ulaştığını gösterir. 

Soğuk Savaş sonrası, 1990'larda yaşanan Balkan krizi; Bosna ve Kosova katliamları ise kıtadaki bu görece barış halinin aslında hala çok güçlü temellere oturmadığının göstergesidir. Avrupa Birliği'nin (AB) başlangıç noktasını teşkil eden 1952 tarihli Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ile Batı Avrupa'da rakip Almanya ve Fransa arasında görece istikrarlı bir atmosfer yakalanmış olsa da; Avrupa'nın geri kalanına bakıldığında, özellikle Doğu Avrupa üzerinde hala revizyonist bir Rusya tehdidinin var olduğu görülür. 

AB'nin daha çok ortak kimlik ve değerler üzerinden birleştirmeye çalıştığı Avrupa'nın güvenliği hala NATO'nun tekelindedir. Nitekim Kosova'nın Sırp tahakkümünden kurtulmasında 1999'daki NATO operasyonu etkili olmuştur ki bunun sebebi Rusya'nın BM'nin Sırbistan'a karşı atacağı her adımı Güvenlik Konseyi içindeki veto gücüyle bertaraf etmesidir. Bununla birlikte 21'inci yüzyılda NATO'nun varlık sebebi ve kapsamı yeni bir tartışma konusudur. Bu tartışma içinde özellikle ABD-Almanya ilişkileri dikkat çeker.  


"Doğu Avrupa üzerinde hala revizyonist bir rusya tehdidi var"

ABD'nin Trump döneminde Almanya üzerindeki baskısını arttırdığına ve Berlin'i NATO içinde daha fazla inisiyatif almaya ve savunma bütçesine ayırdığı oranı GSMH'sinin yüzde 2'sinden daha yukarıya taşımaya zorladığına tanıklık etmiştik. Avrupa'nın karşılaşacağı yeni bir krizde eskisi kadar öne çıkmaya istekli olmayan ABD yönetimi, Almanya gibi lokomotif güçlerin elini taşın altına sokmasını ve tabir yerindeyse "kendi söküğünü kendisinin dikmesini" istemiştir.

II. Dünya Savaşı'ndan bu yana, ABD'nin koruma şemsiyesinden yararlanan başta Almanya olmak üzere Batı Avrupalı güçler için bu durum oldukça ezber bozucudur. Nitekim Ukrayna krizi bizi Batı ittifakındaki tüm bu çatlaklarla yeniden yüzleştirmektedir. 

Trump döneminde Almanya üzerindeki baskı arttıkça, ABD'den Robert Kagan gibi isimler bize artık klasik haline gelen bir söylemi tekrar hatırlattı. Almanya üzerinde aşırı baskı kurmanın yanlış olduğunu belirten Kagan, NATO'nun "Almanları aşağıda; Rusları dışarıda tutmak için kurulduğunu"; Almanları aşırı şekilde zorlamanın onları yeniden agresif bir politika izlemek yönünde kışkırtabileceğini; Avrupa'nın yanı başındaki Rus tehdidinin de halen devam ettiğini öne sürdü. Kagan'ın 2019'da dikkat çektiği bu durum, 2022 yılında Ukrayna krizi ile birlikte yeniden gündeme gelmektedir. 

Almanya, Atlantik bloğunu agresif bir politika izleyerek tehdit etme noktasına gelmese de, özellikle enerji güvenliği bağlamında Rusya'ya ciddi bir koz vermektedir. AB ve NATO'nun önemli bir parçası olan Almanya'nın bu durumu, kanaatimce, AB ve NATO'nun geleceği; Batılı güçlerin caydırıcılık kapasitesi açısından oldukça kritik bir nokta yaratmaktadır. 

Almanya'ya, son dönemde ABD ile ilişkileri AUKUS yapılanması nedeniyle zarar gören Fransa'yı da eklersek, AB ve NATO'nun iki kilit devletinin, ABD ile önemli çelişkiler yaşadığı; ABD'nin ise bu ülkeleri BREXIT ile İngiltere'yi yanına çekerek dengelemeye çalıştığı görülmektedir. Sonuç olarak, genişleyen Avrupa ve Batı ittifakının hem NATO hem de AB özelinde aşılması gereken ciddi güven sorunları var. 

Öngörüm, Ukrayna krizinin, AB ve NATO yapılanmalarını kısa vadede yeniden güçlendireceği; sorunları bir süre için de olsa rafa kaldıracağı yönünde. Zelenski'nin Avrupa kimliği ve değerlerine yaptığı yoğun vurgu böyle bir etkiyi güçlendirecektir. Ancak Rusya'nın saldırısı uzun vadede bu örgütler içindeki tüm sorunları aşmaya; çatlakları tamir etmeye yeterli olur mu; bundan çok emin değilim. Putin yönetimi böyle saldırgan bir tutuma yönelirken, elbette AB ve özellikle de NATO içindeki çatlakları çok iyi görüyordu.

AB'nin kendi ordusunu kurma yönündeki yavaşlığını; ABD'nin Avrupa üzerindeki liderliğini NATO özelinde devam ettirmek istediğini ve fakat artık "yükü" daha adil paylaşmaktan yana olduğunu Putin'in okumamış olması mümkün değil. Elbette bunlar Rusya liderinin Ukrayna'ya saldırı kararında etkili olan faktörler arasında.   

 
"Putin, irredentist politikalarla Rus olarak tanımladığı herkesi, sınırlarına katmaya çalışıyor"

2- Dünyanın kesinlikle bir geçiş dönemi içinde olduğunu düşünüyorum. Çok sayıda yükselmekte olan güç var. Rusya, Çin, Hindistan bunların başında geliyor. Dünyanın ağırlık merkezi artık Doğu'ya kaymış durumda. Bu yeni düzen ya da düzensizlik hali çok kutuplu; kutupsuz ya da çok katmanlı olarak adlandırılıyor. İçinde bulunduğumuz süreci, Kaos ya da Endişe Çağı olarak tanımlayanlar da var. 

Kesin olan bir şey var ki o da dünyanın değişmekte olduğu ve yeni bir denge arayışına girdiği. Mevcut Batı merkezli uluslararası düzene itirazı olanlardan biri de yeniden yükselmekte olan Rusya. 

Putin'in son yıllarda kaleme aldığı makalelerde özellikle "medeniyet" vurgusu ve Rusya'yı Çin ve Hindistan gibi tarihin "özgün" medeniyetlerden biri olarak tanımlaması dikkat çekici. Putin'e göre, dünyayı yönetecek olanlar bu özgün medeniyetler. Onları çevreleyen pek çok ülke ise ikincil önemde; yöneten değil, yönetilecek olan ülkeler ya da uluslar. 

Bu açıdan Putin'in dünya algısında Avrasya'nın önemli bir yer tuttuğu; söz konusu 3 ülkeyi de Batı medeniyetinden ayrı düşündüğünü görmek gerek. Avrasya'nın merkez ülkelerinden biri olmaya; bunun için de Rus İmparatorluğu'nun tarihteki gücünden feyz almaya çalışan bir Putin var elimizde. 


"Putin'e göre Rusya, Batı onun güvenlik alanına göz diktiği için kendini savunuyor"

Ortak tarih ve kültür vurgusu ile Ukrayna ve Belarus'u Büyük Rusya'nın bir parçası olarak görüyor Putin. Ruslara özgü bir kimlik ve coğrafya iddiası taşıyor. Bunun için de "irredentist" politikalarla yakın çevresinde Rus olarak tanımladığı herkesi, kendi sınırları içine katmaya çalışıyor. İlginç olan bunu yaparken, kendi yayılmacı ideallerini değil; "Batının saldırganlığını ve yayılmacılığını" bahane ediyor olması. 

Ona göre, Batı; Rusya'nın nüfuz/güvenlik alanına göz diktiği için Rusya kendisini savunuyor. Bunun için gerekirse yeni bir Soğuk Savaş'ı göze alacağı kesin. Ancak dünya yeni bir Soğuk Savaş'a hazır mı? 

Bu denli iç içe geçmiş, bağımlılık ilişkileri içindeki ülkeler topluluğu ve hatta ulus üstü ve altı aktörler, yeni bir Soğuk Savaş yürütmeye istekli olur mu? Ben emin değilim. Birbirini bir ağacın kökleri gibi sarıp sarmalamış bu aktörler topluluğunu, geçen yüzyıldaki gibi net coğrafi ve ideolojik sınırlarla birbirinden ayırmak artık hiç ama hiç kolay değil. Bu durumu başta ABD ve Rusya'nın anlaması gerekiyor.  

Düşüncelerimi, Rusya üzerine yaptığım bir okumayla bitirmek isterim: "Tarih boyunca sürekli saldırı altında olduğunu iddia edip; bu denli yayılmış çok az ulus vardır."

Putin Rusya'sı bir kez daha aynı yola çıkmış görünüyor. Bakalım bu taktik Ukrayna krizinde de işe yarayacak ve Rusya'nın bir kez daha genişlemesine hizmet edecek mi? Çok bilinmeyenli bu denklemin sonucunu hep birlikte göreceğiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU