Sovyet ideolojisinin Türkiye'de etkisi

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

İnsanlık tarihi, İlkçağ'dan beri, büyük uygarlıklarının ortaya çıktığı coğrafyalar dışında yaşayan toplumlar üzerinde kaçınılmaz etkiler yaptığına tanık oldu.

Teknolojik gelişmelere paralel olarak dinler ve dünyevi ideolojiler dünyanın her tarafına yayıldı. Yakınçağ'da gerçekleşen Fransız ihtilali bunun en bilinen örneğidir.

Rusya'da yapılan 1917 Ekim Devrimi de bütün dünyayı etkileyen ideolojik ve siyasi bir harekettir.

Ekim Devriminin, komşusu olan Türkiye'yi etkilememesi düşünülemezdi. Bu etkinin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiye çıkılıp emperyalizmle mücadeleye girişildiği Kurtuluş Savaşı yıllarında doruğuna çıktığını görüyoruz.

Bunun derecesini, sebep ve sonuçlarını inceleyen kapsamlı eserler olmamakla birlikte, Kurtuluş Savaşı yıllarının Anadolu solculuğu ve Türk-Sovyet İlişkilerini ele alan çalışmalardan öğrendiğimize göre Sovyet ideolojisinin etkisi, oldukça ileri derecelere varmıştır.  
 

 

Lenin'in başında bulunduğu Bolşevik Partisi'nin gerçekleştirdiği Ekim Devrimi, daha Kurtuluş Savaşı içinde kontrol altına ve Cumhuriyet döneminde yasak kapsamına alındığı halde Türkiye'de kalıcı izler bırakmıştır. 

Türkiye'yi hem Batı emperyalizminden, hem kapitalist ve Ortaçağ ilişkilerinden kurtarıp sosyalist bir toplum yaratmayı amaçlayan komünizmin yöntemi, işçi sınıfının aydınlar öncülüğünde ayaklanarak iktidarı devralması ve uzun vadede sınıfsız topluma ulaşmasıdır.

Ancak hem ülkedeki işçi sınıfının cılızlığı, hem Rusya'daki gibi tecrübeli ve usta bir önderlikten yoksun olunuşu Türkiye'de sosyalist (veya komünist) bir devrim projesinin gerçekleşmesine engel olmuştur.


Moskova'ya bağlı olmaktan kurtulmak 

Avrupa merkezli İkinci Enternasyonal sosyalistlerinin ancak İstanbul'da etkili olabilen "Osmanlı (Türkiye) Sosyalist Fırkası" çevrelerini bir yana bırakarak Üçüncü Enternasyonal'e bağlı İstanbul ve Anadolu'daki komünist hareketlerin en büyük zaafı, doğrudan doğruya Moskova merkezine bağlı olmaları, oranın talimatlarına göre hareket etmeleri, en azından Moskova ile birlikte yürüme politikalarıdır.

Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası, Mustafa Suphi'nin önderliğinde Bakü'de ve onunla paralel olarak Ankara'da kurulan Türkiye Komünist Fırkası bu örgütlenmelere örnektir.

Her ne kadar TKP'nin yasaklanmasından sonra kurulan Türkiye Halk İştirakiyun Partisi'nde program ve dil olarak yerlileşme unsurları görülüyorsa da, bu durum geçici olmuş, yer altına çekilen Türkiye Komünist Partisi'nin Moskova'ya bağlılığı sürmüştür. 

Bu bağlılık ve bağımlılığın dünya devrimine bir katkısı olmayacağını Üçüncü Enternasyonal de anlamış ve Stalin 1936'te Enternasyonal'i feshederek her ülke komünistlerinin kendi ülkelerinin koşullarına göre strateji ve taktik değiştirmesine zemin hazırlamıştır.

Hikmet Kıvılcımlı gibi 1930'lu yılların komünistleri Türkiye tarihi ve sosyolojisi üzerine kafa yormaktan geri kalmamışlardır.

Nazım Hikmet'in 1940'larda cezaevinde yazdığı Memleketimden İnsan Manzaraları (Kuvayı Milliye Destanı), Şeyh Bedrettin Destanı gibi çalışmaları, Türk komünistlerinin ayaklarını yere bastığının kanıtları olmalıdır.  

Nitekim İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında Türkiye komünistlerinin, ideolojilerini yaymak ve kitlelere nüfuz etmek için değişik yöntemler uyguladığını görüyoruz.

Genel Sekreter Şefik Hüsnü'nün kitlelerin içinde yer alınması, bu arada Tek Parti Dönemi devlet partisi CHP'de faaliyet gösterilmesi talimatı, bu arayışların ürünü olmalıdır.

Bu dönemde komünistlerin Sovyetlerle ilgili politikası ona mutlak itaat yerine Sovyet dostluğu olduğu görülüyor.

Komünistler, Alman-Sovyet Savaşı ve Savaştan sonra Amerikan-Sovyet kutuplaşmasında Sovyetlerden yana bir tutum almışlardır ki, başka türlüsü de mantıklı olmazdı.
 

 

İdeolojide bağımsızlık  

1960'lı yıllara gelindiğinde, Türkiye komünistlerinin sloganları arasında "Bağımsız Türkiye" başta gelir. Bu slogan, yalnız ülkenin bağımsızlığını değil, ideolojik bağımsızlığı da içermekteydi.

Sovyetlerin 1968'de Çekoslovakya'ya askerî müdahalesi, bağımsızlığına düşkün devrimci partileri, kendi ülkelerinin koşullarına göre bağımsız bir sosyalizm kurma düşüncesini de tetiklemiştir.

1969'da Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Öğrenci Derneği seçimlerine giren ve kazanan Toplumcular Grubu'nun "Ne Amerika Ne Rusya Tam Bağımsız Türkiye" sloganının kullanması, bu akımın gençlik hareketine yansıdığını gösterir. Mehmet Ali Aybar'ın başında bulunduğu TİP'in görüşü de bu doğrultudaydı. 

Sovyetlerle ilgili tutuma gelince, bazı komünist çevreler, merkezleri Sovyetlerde olan TKP'nin tutumunda da görüldüğü üzere, Sovyetlere bağlılığı esas alırken, birçok sosyalist çevre artık Sovyetlerin revizyonist politikalara yöneldiğini, hatta sosyal emperyalist bir ülke haline geldiğini savunmuşlardır.

Bu gelişmede Sovyetlerle yollarını ayıran Mao Ze Dung Çin'inin büyük etkisi vardır. 
 

 

Millî Demokratik Devrim mi, Sosyalist Devrim mi?

Bir kez daha, büyük ideolojilerin dünya ölçeğinde etkisine tanık oluyoruz. Bu etki Türkiye'de sosyalistlerin "Millî Demokratik Devrim"ciler ve "Sosyalist Devrim"ciler olarak ayrışmasına neden olmuştur.

Bazı devrimciler ise Latin Amerika devrimcilerin başvurduğu şehir gerillasına özenmişlerdir. Bu kampların içinde de birbiriyle mücadele halinde çeşitli gruplar olduğunu görüyoruz.

Sovyetçi akımların içinde en yaygın olanı TKP'dir. Bunu TSİP ve M. Aybar'ın politikasından ayrılan TİP izlemekteydi. Nitekim TKP ve TİP, 1990'larda komünist partilerin kurulmasına izin verilince Birleşik Komünist Partisi adıyla birleşmişlerdir. 

Sovyet etkisi, kitle örgütleri içinde de oldukça yaygınlaşmıştır. DİSK ve TÖB-DER bu örgütlerin belli başlılarıdır. TÖB-DER içindeki çatışmaların başında Sovyetlere bakış geliyordu.

Sovyet etkisi, CHP içinde de yankı bulmuş, bazı milletvekilleri, bu doğrultuda faaliyet gösteren örgütleri desteklemiş ve yeni örgütlerde görev almışlardır. 

Türkiye Amerika ve Sovyetlerin nüfuz mücadelesi verdikleri alanlardan biri idi. 12 Eylül 1980 faşist darbesi Amerika karşıtı bütün siyasi oluşumlara darbeler indirirken Sovyetçiler de bundan paylarını almışlardır.


Derin hayal kırıklığı

1989'dan sonra Sovyetler dağılır ve sosyalizmden kapitalizme geçerken Sovyetçiler neye uğradıklarını şaşırmışlardır. Sovyetlerin kapitalizme geçmesi, yalnız Sovyet ideolojisine bağlı olanlar için değil, her türlü devrimci-sosyalist için elverişsiz koşullar yaratmıştır.

Çin Komünist Partisi'nin kontrollü piyasa ekonomisine geçmesi, sosyalizme olan inançları sarsmada büyük rol oynamıştır. Eski komünistlerin bir kısmı düzenle barışmış, sosyal demokrat ve Kemalist örgütlerde görev almış, bir kısmı hayal kırıklığı ile köşesine çekilmiştir. 

Artık Sovyetler olmadığı için Türkiye'de Sovyetçilerin varlığından söz edilemez. Komünist Partisi iyice zayıflamış, kendi içinde bölünmelere uğramıştır. Sovyetlerin sosyal emperyalist bir ülke olduğunu, hatta dünya için birinci tehlike hâline geldiğini savunan bir grup vardı.

Bu hareket, Rusya'ya karşı gerileyen bir emperyalist olan Amerika'yı desteklediklerini belirtiyordu. Bu akımın günümüzde en hararetli Rusya taraftarı haline gelmesi, gelişmelerin en ilginç yanlarından biridir.


Geçmişin değerlendirilmesi yapılmadı 

Türkiye sosyalistlerinin bir devrim stratejileri var mıdır?

Geçmişte sosyalist partilerin programlarında devrimin hangi güçlerle ve taktiklerle yapılacağı ve kapitalizmden sosyalizme nasıl geçileceği konularında bölümler vardı.

Ancak Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve sınıfsal koşullarını hesaba katan ve tarihsel birikimine yaslanan bir devrim programının varlığından söz edilemez.

Türk sosyalistlerinin işçi, köylü ve kent küçük burjuvazisini toparlayamayan bir aydın hareketi olarak kalması, üzerlerindeki ağır devlet baskısının yanında ayağı yere basan program yokluğuna da yorulabilir.

Eksikliği duyulan önemli bir konu da her sosyalist hareketin kendisinin ve sosyalist geçmişin bir değerlendirmesini yapmamış olmasıdır.

Sovyet ideolojisi, Türkiye sosyalistlerini hangi zaman diliminde nasıl güçlendirmiş ve bu etki Türkiye sosyalist hareketini nasıl zayıf düşüren bir rol oynamıştır?

Benim burada yaptığım, kabataslak bir gözlemden ibarettir. Yoksa konu üzerinde söylenecek çok söz olmalıdır. Hiçbir şey olmamış gibi davranamayız.    

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU