Türk kökenli Güney Afrikalı şair Tatamkhulu İsmail Afrika ile Robert Berold'un ölmeden önce yaptığı röportaj

Dr. Halim Gençoğlu Independent Türkçe için yazdı

Tatamkhulu Afrika ve Robert Berold, 1992

Tatamkhulu Afrika Kimdir? (1920-2002)

Mısır'da Türk kökenli bir ailenin evladı olarak doğdu ve küçük bir çocukken Güney Afrika'ya geldi. Anne babasını 1923 senesinde İspanyol gribinden kaybedince Güney Afrikalı Hristiyan bir aileye evlatlık verildi.

İkinci Dünya Savaşı'nda savaşırken Libya’da esir alındı. 1960'larda Cape Town'da yaşadı ve ateistken İslam dinini kabul ederek silahlı direniş grubu Al-Jihaad'ı kurdu.  Halkın derdini anlatan romanlar yayımladı ve iki oyun yazdı.

Seksek ikinci doğum gününden ve yeni bir romanın lansmanından kısa bir süre sonra bir trafik kazasında öldü. 1

Yayımlanan şiir kitapları: Dokuz Hayat (Carrefour/Hippogriff, 1991) Dark Rider (Snailpress/Mayibuye, 1992) Makabane (Mayıbuye Kitapları, 1994) Et ve Alev (İpek Yolu, 1995) Limon Ağacı (Snailpress, 1995) Dönüm Noktaları (Mayıbuye, 1996) Melek ve diğer şiirler (Carapace, 1999) Sabah Yıldızı Altında Deli Yaşlı Adam (Snailpress, 2000) Au Ceux (Fransızca çeviriler) (Editions Creathis l'école des filles, 2000) 


Robert Berold Kimdir ?

Güney Afrikalı şair, editör ve yazar Robert Berold 1948 yılında Johannesburg'da doğdu. 16 yaşında Hilton Koleji'nden mezun oldu ve Witwatersrand Üniversitesi'nde ve daha sonra Cambridge Üniversitesi'nde Kimya Mühendisliği ve İngiliz Edebiyatı okudu.

Berold, 1970'ler ve 1980'ler boyunca çeşitli STK'larda öğretmen ve aktivist olarak çalıştı; 1976'da Soweto ayaklanması sırasında Morris Isaacson Lisesi'nde öğretmendi. Dört şiir kitabının yazarıdır: The Door to the River (Bateleur Press, 1984), The Fires of the Dead (Carrefour, 1989), Rain Across a Paper Field (Gecko Poetry, 1999) ve All the Days (Deep) South, 2008) çalışmaları birkaç Güney Afrika antolojisinde yer aldı. 2
 

Robert Berold: Merhabalar. Efendim şiirinizin muazzam bir yelpazesi var, bazıları içebakışlı, bazıları portrelerle, kutlama anlarıyla, mekanlarla, siyasi olaylarla veya hapishanedeki olaylarla ilgili.. Benim için hepsini birbirine bağlayan şey, gözlemleme yeteneğinizdir. Güney Afrika'da çoğumuzun çok iyi gözlem gücü yok. Etrafımızdaki her şey o kadar zor ve acı verici ki, çevremizi filtrelemek için kullandığımız bir ideolojiyle ortalıkta dolanma eğilimindeyiz. Politik bir bağlılığınız var ama çevrenizin etkisini uyuşturmak için bir ideolojiye ihtiyacınız yok gibi görünüyor. Alaycı olmadan veya bunalmadan dünyayı taze ve net bir şekilde görmeyi nasıl başarıyorsunuz?


Tatamkhulu Afrika: Teşekkür ederim Robert. Hepimizin en nihayetinde insan olduğunu kendimize itiraf edersek, o zaman insanlarla aramızdaki zırhı kaldırmış olacağız. Ben olağandışı bir insan gördüğümde, o kişiyi gördüğüm gibi hatırlayabilmek için o kişinin portresini, bir kelime ile portresini yazarım. Bunu elimden geldiğince doğru yapmaya çalışıyorum. Bir keresinde şair Lionel Abrahams'a anlattığım gibi, konuyu sevgiyle bir daire içine alıyorum, elimden geldiğince eksiksiz olarak önümde durana kadar azar azar detaylandırıyorum. Bu şekilde her insanı taze, yeni, ön yargısız, çekincesiz kaydediyorum. Doğa hakkında yazmaya gelince, o konuda bir açlığım var. Bir çiftlikte büyüdüm ve çiftlik hayatını seviyorum. Șehirde otururken dereden akan suyu, kuşları, ve yeşilliği özlüyorum. Burada, avluda güvercinleri besliyorum. Betona kendi küçük limon ağacımı ve incir ağacımı diktim biraz yeşillik alayım diye. 72 yaşımda, oldukça yorgunum ve bu yaşta, herhangi bir zamanda "ölüm şeridini gözönünden geçirmeye" hazır olmak gerekir. Sanırım her şeyi yeni yeni görüyorum çünkü onları son kez görüyor olabileceğimi fark ediyorum. Yaşlandıkça her şeyi daha net, daha silinmez bir şekilde görüyor ve idrak ediyorum. 


Robert Berold: Ne zaman şiir yazmaya başladınız ?

Tatamkhulu Afrika: Evet, bu biraz muamma. Ciddi şiir yazmaya 1987'de başladım. Ama ilk şiir kitabımı 11 yaşında yazdım ve incelemeye gönderdim. Bildiğiniz gibi o günlerde sadece gözden geçirilmesi için bir ücret karşılığında gözden geçirene (reviewer) gönderebilirdiniz. Onu sadece 17 yaşımdayken gönderdim ama 11 yaşımdayken yazmışdım. 

Robert Berold: Gelen cevap neydi? 

Tatamkhulu Afrika: 'Şiirlerden biri çok iyi, diğerleri fazla kişiselleştirilmişti. Editör ‘şiiri unutmayı tercih etmelisin' dedi. Ben de öyle yaptım. Ayrıca o zamanlar (17 yaşımdayken) bir roman yazdım. Bu çok iyi başladı ve İngiltere'de yayımlandı. Bu yüzden şair değil, düzyazı yazarı olduğuma karar verdim. Ve sonra savaş geldi. Savaş esirleri kamplarında silinmez kurşun kalemle ve Kızıl Haç'tan aldığım eski bir defterle bir şeyler yazdım. Herkesin kesinlikle harika şeyler olduğunu söylediği psychedelic  bir tür düzyazı ve ben hala bunun çok harika olduğunu düşünüyorum.


Robert Berold: Herkes derken? Mahkum arkadaşlarınızı mı kastediyorsunuz?


Tatamkhulu Afrika: Evet, bilirsiniz Savaş tutsağı kamplarında her türden entelektüel adamlar, sanatçılar, şairler ve ne var ki, çok profesyonel insanlar olur. Bunun harika bir şey olduğunu düşündüler. Ama sonra diğer kampa taşındık ve Almanlar onu aldı ve önümde yok ettiler. Bu beni manen mahvetti ve yıllarca yazmadım.

1960'larda Müslüman olduğumda dini şiirler yazmaya başladım, ama kötü şeyler, bilirsin işte.. Hiçbir tekniğim yoktu. Bu uzun bir süre devam etti. Sonra 87'de cezaevindeydim ve dışarı çıktığımda öfkemi ifade etmek istedim. Eskisi gibi “İnanç” ya da "küçük serçe" gibi şeyler değil, şimdi öfkemi ifade etmek istedim. Çeşitli yayıncılara sunduğum Tormented adlı bir seçki yazdım. 'Eh, bu çok cesaret verici ama yeterince iyi değil' dediler. Bu beni daha çok ezdi, ama o zamana kadar biraz direnç kazanmıştım, çünkü biliyorsun, nefret çok motive edici bir güç.

Bir kısmını Upstream'den Douglas Reid Skinner'a  gönderdim ve o birkaç şiir seçti. Ve bana yazdı, 'Sana birkaç ipucu vereceğim; bir şey söylemeyi bırakmak istediğinde, noktayı koy, devam etme’ dedi. Ve ‘okuyucuya ne düşüneceğini söylemeyi bırak, bırak kendi başlarına düşünsünler’ dedi. Bunların hepsini kalbime aldım ve sonra tamamen farklı bir şekilde yazmaya başladım ve öyle yeniden yola koyuldum.


Robert Berold: Aslında tüm hayatınınız boyunca çeşitli biçimlerde yazıyorsunuz.


Tatamkhulu Afrika: Evet, açık ve kapalı. Ancak 88'den beri biraz yardım aldığımda her türlü teknik sağlamlıkla yazmaya başladım.


Robert Berold: Ama yine de, ciddi bir şekilde şiir yazmaya başladığınızda, sesiniz tamamen gelişmiş gibi görünüyor. Bunun olması için uzun süredir devam eden bir iç diyaloğunuz olmalı.

Tatamkhulu Afrika: İçe dönük olmak (insanlar bunu münzevi ile eşdeğer tutarlar), beğenseniz de beğenmeseniz de ilham perisi ile diyalog kurmaktır. Ama benim kullanılacak tekniğe sahip olmadığım için ilham perisi beni kullanamadı. Aldığım mesaj bozuktu.

Robert Berold: Nasıl doğru anladınız?

Tatamkhulu Afrika: Doğru anladım çünkü insanlar bana yardım etti, nerede eski kafalı, kaba, saf yada her neyse o olduğumu söylediler ve ben bunları düzelttim ve ilham perisi benim aracılığımla konuşmayı daha kolay buldu. 

Robert Berold: Hayatınızla ilgili bazı sorular sormak isterim. Mısır’a yerleşmiş Türk bir anne babadan doğdunuz ve onlar siz bebekken buraya geldiler.

Tatamkhulu Afrika: Evet. Ben iki yaşındayken öldüler.

Robert Berold: Her ikisi de aynı zamanda mı öldü?

Tatamkhulu Afrika: Evet, o dönemin grip salgını, hatırladınız mı? Bu 20'li yıllardaydı. 1920'de doğdum. Mısır'dan geldikleri için enfeksiyona açık olduklarını varsayıyorum. İnsan her zaman garip bir ülkeye gidiyor, sanırım. Batı Transvaal'da bir aile tarafından evlat edinildim. Bana yeni isim verildi, onlar tarafından yetiştirildim, Hıristiyan geleneği, İngilizce konuşan insanlar, 1820’de buraya yerleşenlerden. Eskiden çok okurlardı. Ciddi düşünen, oldukça entelektüel insanlardı.

Robert Berold: Çocukluğunuzla ilgili şiirlerinize bakılırsa mutlu bir aile değilmişsiniz gibi geliyor.

Tatamkhulu Afrika: Hayır değildik, üvey annem ve babam kedi ve köpek gibi kavga ederlerdi. Üvey babam korkunç bir adamdı.

Robert Berold: Evlatlık olduğunuzu nasıl öğrendiniz? 

Tatamkhulu Afrika: Bana sadece okuldan ayrılmak üzereyken söylediler. Üvey annem bana söyledi 'Pekala, zor bir ülkede yaşıyoruz, 'ırkların çok önemli olduğu zor bir ülke. Pek öyle görünmese de, bizim oğlumuz olmadığını ve anne babanın Asyalı olduğunu söylesek iyi olur’ dediler. O günlerde Ortadoğu'dan gelen herkes Asyalıydı, 'coolie'. O da bana öyle söyledi. 

Robert Berold: Tepkiniz ne oldu?  

Tatamkhulu Afrika: Sanki biri dünyamı çökertmiş gibiydi. Kendimi birdenbire köksüz, kaybolmuş, tamamen kaybolmuş hissettim. Ama insan bu şeylerden gençken kurtulur. Bu yüzden aynı adı kullanarak devam ettim, fakat her zaman bilinçaltımda olmaya çalıştığım kişi olmadığımın farkındaydım. En tuhaf şekillerde eski ataların kanını taşıyormuşum. Okulda olduğu gibi (bu bana kökenlerimi söylemeden önceydi) bir sanat sergimiz vardı ve çok dikkatli bir şekilde bir Mısır resmi çizdim, bu tek taraflı Mısır figürleri. Bunun için tarım fuarında beş şilinlik bir ödül aldım. O yaştan itibaren bile Mısır hakkında okumayı severdim. 

Robert Berold: Ve okuldan sonra? 

Tatamkhulu Afrika: Yaklaşık 18 ay bir muhasebe firmasında özel kalem memuru oldum. Ve sonra savaş çıktı. Orduya katip olmaktan kurtulmak için katıldım. Muhasebeden nefret ediyordum. O sıralar, Hindistan sınırında bu zırvalıkların olduğu bir film izlemeye gitmiştim, orada bir adam davul gibi dövülerek ölüyor vs. 'Bu benim için, bir savaş var, hadi gidelim!' diye düşündüm. Güney Afrika Askeri Koleji'nden daimi kuvvette eğitmen olarak mezun oldum, sonra kuzeye gitmek için gönüllü oldum ve İkinci Güney Afrika Tümeni ile birlikte Mısır'a gittim. Kısa bir süre sonra Tobruk'ta esir alındım ve üç yıl boyunca bir savaş esiri kampına indim. Savaş en rahatsız edici deneyimdir. Geri döndüğümde hiçbir hırsım yoktu, sadece iyi vakit geçirmek istedim. Neredeyse aylar içinde evlendim ve boşandım, bir oğlum oldu ve elimden geldiğince evlilikten çabuk kurtuldum. O yaşta çok vahşiydim, hiç disiplin anlayışım yoktu. Her yerde erkek kulüpleri kuruyordum, bilirsiniz, gizli dernekler, borca giriyor, en çılgın girişimlere başlıyordum. Araba kullanmam ama her zaman araba alırdım ve onları sürmesi için başkasını bulurdum. Borçlanmak, takas etmek. Hiç sorumluluk duygusu hissetmiyordum. Sanırım bu yüzden şimdi Namibya olan yere gittim, macerayı kokladım. Orada yirmi yıl boyunca bakır madenlerinde çalıştı.


Robert Berold: Yerleştiniz mi?

Tatamkhulu Afrika: Hayır. Hiçbir şey için endişelenmeme gerek yoktu, sadece vardiyamı yapmak zorundaydım. O zamanlar bir grubum vardı. Eğlence kulübünde bir grubun menajeriydim ve cumartesi geceleri erkekler için çalardım. Tüm yaptığım buydu, gerçekten yapıcı hiçbir şey yoktu. Ancak 60'larda Cape Town'a geldiğimde, Müslüman olduğumda, hayatın bu tür şeylerden biraz daha fazlası olduğunu anlamaya başladım.

Robert Berold: Nasıl Müslüman oldunuz?

Tatamkhulu Afrika: Uzun zamandır ateisttim. hiçbir şeye inanmadım. Cape Town'a geldiğimde her şeyden çok Müslümanların arasına tesadüfen indim. Yaklaşık altı aydır iş bulamadım. O zaman cehennemi, açlığın ne olduğunu gördüm diyebilirim. Eskiden banyoları ve tuvaletleri temizleyen yaşlı bir kadınla konuştuk ve bana çok arkadaşça davrandı. Sen 'Altıncı Mıntıka'daki  arkadaşlarımı ziyaret etmelisin' dedi. Böylece bir cumartesi gecesi korkuyla Hanover Caddesi'ne yürüdüm. Kahire pazarına girmek gibiydi, gerçekten canlı bir yerdi. Bu aileyle tanıştım ve inanılmaz bir şekilde beni kalplerine götürdüler.
Kuran'ın okunduğunu duydum. Eh, Kuran'ı bilirsiniz, biz Müslümanlar bir mucize olduğuna inanırız. Belki çocukluktan bile bir yankısı bana yankılandı, ama hemen etkilendim - gittim ve Kuran'ı İngilizce olarak aldım. Bir hafta boyunca okudum ve tamamen ikna oldum. Ben de buradaki eski arkadaşlarımın yanına gittim ve 'Müslüman olmak istiyorum' dedim, beni bir Şeyh'e götürdüler ve bana dini tebliğ ettirdiler ve Elhamdülillah oracıkta Müslüman oldum.
Daha sonra hayatı ve yaşamayı ciddi olarak düşünmeye başladım. Dini konulara derinden konsantre oldum. Sonra hayır işlerine başladım. Al-Jihaad adlı bu örgütü kurdum. hala ben idare ediyorum. Fakirlere yardım etmek, para kazanmak için çalışmaya başladım - şu anda hakkında yazdığım insanlar - ve onlara yardım ederken kendim de fakir oldum. Şimdi 72 yaşındayım, çok küçük bir maaşım var, başka bir iş bulma gibi bir umudum da yok. Böyle oldukça mutluyum, en azından paramı iyi bir amaç için harcadım.

Robert Berold: Oradan 'terörist' olmaya nasıl geçtiniz?

Tatamkhulu Afrika: Siyasi mücadeleye 80'lerin başında bu dini örgütün bayrağı altında başladım. Kaçınılmaz olarak, diğer aktivistlerle yakın işbirliği içinde çalışarak ANC üyeleriyle ve Umkonto we Sizwe  ile yakın temas kurdum. Daha sonra terörizmden tutuklandım, neyse ayrıntıya girmemize gerek yok. İsmimi Tatamkhulu Afrika olarak buradan aldım. Benim için bir anlam ifade eden tek isim. Bu isim altında hem politik hem de şiirsel olarak çiçek açtım. Her halükarda bundan önce sahip olduğum isim benim adım bile değildi.

Robert Berold: Hapishane deneyiminiz sizin için savaştan daha önemliymiş gibi görünüyor.

Tatamkhulu Afrika: Evet müthişti. Hiçbir şey için bu fırsatı kaçırmazdım. Kısıtlı bir deneyim olduğu için savaşın üzerimde böyle bir etkisi olmadı. Bir savaş tutsağı kampında, insanlığın yalnızca küçük bir kesitiyle buluşursunuz, ancak hapishanede bir ulusla, kendi ulusunuzla buluşursunuz. Hapishaneden çıkarken, çok daha geniş ve daha keskin bir tepkiye, insanların acılarına ve duygularına çok daha büyük bir soğuğa yol açan bütün bir ezilen insanlardan oluşan bir ulusa akıyorsunuz. Hiç hapse girmemiş olsaydım, şimdi burada benimle konuşamazdınız, çünkü hiçbir şey yazmamış olurdum.
Hapishanede olan küçük bir şey beni tamamen döndürdü. Ben cezaevine girmeden önce ilçelerde birçok cenazeye giderdik, toyi-toyi yapardık. Bir de küçük siyahi bir adam vardı, bir genç, cenaze alaylarıyla oynayan bu yaşlı adamdan kesinlikle etkilenmişti. Her zaman benimle mezarlığa kadar gelirdi, deli gibi gülerdi ve sırtıma tokat atardı. İzlemesi gerçek bir zevk. Hapishaneye girdiğimiz gün Victor Verster  ortalığı ayağa kaldırdı. Hapishanedeki tüm gençler, hücrelerin üst pencerelerinden dışarı sarkmış, biz yeni gelenler, içeri girmemizi izliyorlardı. Ve bir çocuk vardı, ama o da tamamen değişti. İçindeki tüm neşe gitmişti. Elini bu şekilde yavaşça kaldırdı ama içinde hiç hayat kalmamıştı. O gece eskisi gibi düşünerek yattım.
Bu gençler gece boyunca toyi-toyi yaparlardı.  Hiç böyle bir enerji görmemiştim - gece boyunca sloganlar atarak. Ve daha fazla dayanamayan bazıları isterik bir şekilde çığlık atmaya alıştı. Bunu dinlemek korkunçtu. Sanırım bu gençlerin acısı ve değişimi kalbimi kırdı, oradan öfkeyle çıktım.

Robert Berold: Hapishanenin siyah bölümünde olmaktan bahsediyorsunuz. Hala 'beyaz' olarak mı sınıflandırılıyordunuz yoksa bir şekilde ırk sınıflandırmasını mı değiştirdiniz? 

Tatamkhulu Afrika: Hiçbir zaman 'beyaz' olarak sınıflandırılmadım. Namibya'dayken hiç sınıflandırılmadık. 60'larda buraya geldiğimde beni 'beyaz' olarak sınıflandırmak istediler. Ben reddettim. Umutsuzluğa kapıldım çünkü Müslüman oldum ve Altıncı Mıntıka'da kalmak istedim. O günlerde Altıncı Mıntıka'da "beyaz" biri olarak kalmanıza izin verilmiyordu. Helen Suzman'a gittim ve onunla bu konuyu konuştum ve 'Sana yardım edeceğim' dedi. Ona çocukluğumdan beri tanıdığım bazı kişilerin isimlerini verdim. Ne yaptığını bilmiyorum, gerçekten gidip tüm bu insanlarla röportaj yapıp yapmadığını da bilmiyorum. Ama ondan yaklaşık altı ay sonra beni parlamentodaki ofisine çağırdı ve İçişleri Bakanı’nın beni "Malay" olarak sınıflandırmayı kabul ettiğini söyledi. Hayatımda hiç Malay olmasam da Malay oldum. Ve bana o zaman ‘şimdi unutma, ne yaparsan yap, görünür olma, siyasete karışma Allah aşkına sus' dedi. Tabi dinlemedim.

Robert Berold: 1990'larda politik şiirin meydan okuması olarak neyi görüyorsunuz? 

Tatamkhulu Afrika: Güney Afrikalı Yazarlar Kongresi (COSAW) için bu konuda bir makale yazdım. Orada söylediğim şu ki, Şubat 1990'dan sonra hala politik şiir yazmak gerekiyor. Mücadelenin bu yeni evresindeki politik şiir bir 'mücadele' ve protestodur, politik tahakküme değil, zenginliğin, imtiyazın tahakkümüne, çok fazla orada olan artık sınıf barikatlarına karşı bir protestodur. Bu zamanla daha da gerekli hale geldi, çünkü yoksulluk ve ayrıcalık artık toplumumuz için siyasi hakimiyetten daha büyük bir tehdittir. Ama şairsek şiir yazmalıyız. Artık slogan atmamalıyız. Politik bir platformdan sözlü bir şiir olmadıkça, ilk etapta asla slogan atmamalıyız dedim. Orada bu görüşüm etkili bir rol oynadı, amacına hizmet etti. Şimdi şiir yazacaksak, iyi şairler olmalı. Bu elbette klasikçiler ve yeni adamlar arasındaki eski bir tema. İkisinin ortasındayım. Tüm insanlar tarafından okunmak isterim. Eserlerim ayrıcalıklı beyazlar, bu topraklardaki yoksunluğu gidermek için çok şey yapabilen ve yapmayan insanlar; ama aynı zamanda, umursayan insanlar olduğunu bilsinler, anlasınlar diye yoksulluk çeken insanlar tarafından okunmalıdır.

Maddi olarak uzun vadede onlara yardımcı olup olmayacağına inanmıyorum. Onlara belki bir dereceye kadar ruhsal olarak yardımcı olabilirim, o kadar.

Robert Berold: Şiirlerinizi yalnızlık içinde kendinizi arındırmak için yazdığınızı söylediniz ama yine de kalabalık bir insan topluluğunda bir akor çaldığınızı görüyoruz. 

Tatamkhulu Afrika: Sanat, sanatçının içinde yeterince derinden geldiğinde hep böyle olur. Kendini arındırmak için yazarken - eğer evrensel bir anlamda yapıyorsa - başkalarını da arındırıyor demektir. Ne de olsa şu anda ilgilendiğim şey - yoksulluk ve yoksunluk - evrensel bir şey. Ben kendim çok iyi koşullarda yaşamıyorum, yoksulluk ve yoksunluğun nasıl bir şey olduğunu çok iyi anlıyorum. Yalnızlık içinde yazıp yazmadığım gerçekten önemli değil. Mesele şu ki, hakkında yazdığım şeyin bu deneyimi paylaşan diğer kişilerce kayda değer olacağını ve onlara ulaşacağını biliyorum. 

Robert Berold: İlham perisi kavramından, bir şiiri şekillendiren enerjiden bahsettiniz. Bu mistik bir deneyim mi, sıradan bir deneyim mi yoksa her ikisi mi? 

Tatamkhulu Afrika: Eh, ilham perisinin var olduğuna kesinlikle inanıyorum, ama ilham perisi nedir, yani kim bilir? Harici mi? Dahili mi? Bunun gerçekten dışsal olduğunu düşünmüyorum çünkü dışsal olsaydı kendi sesinizi geliştiremezdiniz. Size ait olan bir şeydir. Onu çalıştırmaya teşvik ederseniz çalışır hale gelecek ve teşvik etmezseniz ölecektir. Bazen insan bir şiire bakar ve 'Şey - bunu ben mi yaptım?' diye düşünür. Sadece normal benliğinize yabancı olan bir yönünüzden geliyor. İlham perisinin sana gelmesini beklemelisin diyen şairler tanıyorum. Geliyorsa ne alâ ama sana her zaman bu kadar kolay gelmiyor. Bence, isterseniz, onu tahrik edebilirsiniz. Ben bunu çok sık yaptım. Yazmak istediğim ve ilham perisinin sessiz olduğu yerde, söylemek istediklerimi söylemeye başlayan müzikal bir dize üretene kadar onunla boğuştum. Yine onu yazacağım. Yavaş yavaş bir satır daha ve bir satır daha eklenene kadar hatta bazen nereye gideceğimi bile bilmeden yazıp bir satırda duracağım.

Robert Berold: Herkese şiirin kuralları öğretilebilir, değil mi? 

Tatamkhulu Afrika: Evet ama o kişinin çok güçlü bir ilham perisi olmadıkça ve o ilham perisini teşvik etmedikçe, o kişi asla kalıcı şiirler yazamaz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU