Eko-kaygının yükselişi: İklim değişikliği anksiyeteye yol açıyor

Psikoterapistler “Pek çok kişi çocuk yapmayacağını anlatıyor. Bir kadın bana kendi çocuğunu öldürmekten bahsetti” diyor

IPCC raporuna göre iklim değişikliğiyle mücadele için vakit geçen gün daralıyor / Fotoğraf: The Independent

Büyük bir hızla düşen böcek sayıları. Altıncı kitlesel yok oluş. Buz tabakalarının incelmesi. Deniz seviyesinin yükselmesi. Kaliforniya’daki orman yangınları. Kuzey kutup bölgesinin donuk topraklarındaki buzun çözülmesi.

İklim değişikliği, tüm trajedisiyle gözlerimizin önünde zuhur ediyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporuna göre, bu felaketi durdurmak için 12 yılımız var. İklim değişikliğine karşı harekete geçmek zamanın ruhunun bir parçası haline geldi, ancak küresel emisyonlar artmaya devam ediyor ve Dünya’nın ekosistemlerinin çöküşü hakkındaki raporlar gittikçe sıklaşarak ve ciddileşerek gelmeye devam ediyor.

Donald Trump hala inkar ediyor.

Bilim insanları ilk defa 1958’de karbondioksit seviyelerinde yavaşça artış başladığını fark etti. 1980'lerde küresel sıcaklıklar yükselmeye başladı ama uyarılar göz ardı edildi ve saklandı. Çoğu insan için ilk vurucu darbe tam 40 yıl sonra, 2018’de yayımlanan ve yaşam süremiz içinde -muhtemelen 2040 gibi yakın bir zamanda- büyük çevresel felaketlerle karşı karşıya olduğumuz konusunda bizi uyaran PCC raporu sonrası geldi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Birçokları için haber bir mahrumiyet anlamı taşıyordu -bizim bilmeden tasarladığımız bir felaket. Bath Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve İklim Psikolojisi Birliği üyesi olan Caroline Hickman “Depresyon, keder, öfke, çaresizlik, umutsuzluk, suçluluk ve utanç gibi kafa karıştırıcı duyguların bir karışımından bahsediyorsunuz. Bu duyguların hepsi onunla geliyor” dedi.

Şimdiyse, bu çelişkili duygular çoğunluk için günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Amerikan Psikologlar Birliği bu “çevresel felaketin kronik korkusunu” eko-kaygı olarak nitelendiriyor

 

İklim AP.jpg
Beyaz Saray önünde Trump yönetiminin iklim politikalarını protesto gösterisi / Fotoğraf: AP

 

20 yıldan uzun süredir, psikoterapist olarak çalışan Hickman geçen yıla kadar eko-kaygı hastası olan iki ya da üç kişi hastası olduğunu belirterek şunları söylüyor:

Bugünlerde hemen hemen herkes buna atıfta bulunuyor (...) Birçok kişi dünyaya çocuk getirmeyeceğini söylüyor. Diğerleri, çocuk sahibi olmaktan ve onu bir hayli sorunlu bu dünyaya getirmekten suçlu hissetmek istemediklerini söylüyorlar. Bir kadın çocuğunu öldürmeyi hayal ettiğini söyledi. (...)  bana bunu söyleyen 8 kadın hastam oldu. Bunlar umutsuzca çocuklarını nasıl koruyacaklarını düşünen kadınlar. Umutsuzluk, iktidarsızlık ve güçsüzlük hakkında konuşuyorlar. Zor olan bir bilgi edindiğinizde, psikolojik olarak bunu görmezden gelebilirsiniz. Hayatlarımız diğer acil kaygıların halihazırda baskısı altında: kiranızı ödemek konusunda endişeleriniz var veya sınavlarınızı düşünüyorsunuz veya başka bir şey. Çevreyle ilgili endişelerinizi aklımızdan kovuyoruz. Bu normal, sağlıklı bir insanın psikolojik tepkisi.

İklim araştırmasının kömürle alakalı kısmıyla on yıllardır ilgilenen akademisyenler artık yoruluyor.

Plymouth Üniversitesi Biyoloji ve Deniz Bilimleri Fakültesi'nden Profesör Camille Parmesan, yıllarca iklim değişikliğinin etkileri konusunda bilimsel yazılar yayımladı ancak hükümetler tarafından ya asgari düzeyde adım atıldığını ya da hiçbir işlem yapılmadığını gördü.

“Mesleki depresyona” girdi ve iklim araştırmalarını tamamen terk etmeyi düşünüyordu. Bu, zamanımızın en etkili bilim insanlarından biri olmasına ve 2007'de Al Gore ile birlikte Nobel Barış Ödülü'nü alan IPCC'ye resmi katkıda bulunmasına rağmen yaşandı.

 

Teksas göl AP.jpg
Teksas'ta kuruyan bir göl yatağından geriye kalanlar / Fotoğraf: AP

 

Parmesan, “Bir şeyler yapacağınızı söylemek, aslında bir şeyler yapmak için sadece küçük adım” diyor ve devam ediyor:

Bende endişeden çok öfkeye neden olduğunu söyleyebilirim. Yalan söylemekten hoşlanmıyorum ve birçok politikacı ki Trump bu konuda şampiyon, gerçeklerin ne olduğu hakkında yalan söylüyor. Bu beni gerçekten sinirlendiriyor. Buna karşı koymak için elimden geleni yapıyorum, ama halk hala liderleri tarafından söylenenlere inanmak istiyor… şimdi bunu kötü bir şey olarak düşünmeye başlamaları garip.

Su anda iklim bozulmalarını durdurmak için çok az ülke somut adımlar atıyor. Ülkeler, Paris Anlaşması taahhütlerini tam olarak uygulamaya başlasalar da sıcaklıklar yüzyıl sonuna kadar yine de üç derece civarında artacaktır. Gelecek her açıdan kasvetli görünüyor.

Hickman “Eko-kaygı gittikçe artacak. Nasıl artmasın?” diyor. Bununla birlikte, eko-kaygının öğrendiklerimize karşı sağlıklı ve uygun bir duygusal tepki olduğunu söylüyor. Ona göre bu büyük ölçüde normal:

İnsanların bu konuda iyi hissetmemeleri gerekiyor, çünkü bu his eyleme geçmeye neden olacak. Bu kolektif bir endişedir. İnsanların bu duyguları işlemesi gerekir, böylece hayatlarını yaşamaya devam ederler, ama inkar içinde değil.

Hickman, bireysel karbon salımını kontrol altına almanın, insanların zihinsel durumlarını önemli ölçüde iyileştirebileceğini söylüyor. Konuyu görmezden gelmek yerine, bilgilendirilmek ve iklim kafeleri, okul grevleri veya ebeveyn grupları gibi etkinliklerle müdahil olmak umutsuzluk hissini ve kontrol kaybını azaltıyor.

“Gidip bir ağaca sarılın demeyeceğim, çünkü bu, bahsettiğim durum için yavan bir hareket olur. Ancak çevreyi koruyarak, gezegene yaptıklarımız hakkında kederlenerek ve doğa ile olan karşılıklı bağımlılığımızı fark ederek kendimizi kurtaracağız” diyor Hickman.

Newcastle Upon Tyne'da çalışan klinik psikolog Dr. Nick Hartley, iklim krizinden endişe duyduktan sonra 2015’de Yeşil Parti'ye katılmış. İklim adaletsizliğine nasıl yaklaşılacağını anlamak ve bu sorunun konseylerde ve mecliste tartışılmasını teşvik etmek istemiş.

Aynı zamanda daha etik şekilde yemek yemesine, alışveriş yapmasına ve seyahat etmesine yardımcı olduğunu fark eden Hartley şunları söylüyor:

Hepimizi ikiyüzlü hale getiren bir sistemde yaşadığımız için, bu kararları almaktaki zorluğu küçümsemememiz çok önemli. İklim değişikliğinin aciliyeti ile yüzleşmek herhangi bir bireyin omuzlarında değil. Eğer karşılaştığımız devasa görevin kaygısıyla yaşayacaksak, siyasi ve sistematik değişimi zorlamak için hepimizin bir araya gelmesi gerekiyor.

 

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/environment

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu 

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU