ABD ve Çin: Tayvan beklenmedik bir savaşı tetikler mi?

Kissinger'ın söylediği gibi, Çin ile ABD arasında hiçbir iletişim kanalı olmadığından, savaş ihtimali çok daha olası. Çünkü başarısız olması halinde ABD'nin konumunu ve itibarını kaybetmesi söz konusu

Fotoğraf: Reuters

ABD Başkanı Joe Biden başkanlığı devraldığında dünyaya ABD'nin döndüğünü duyurmuştu. ABD'nin demokratik müttefikleriyle despot ülkelerle mücadele edeceğini müjdelemişti.

Bu açıklamaları ile Çin'i ve daha az ölçüde Rusya Federasyonu'nu kastediyordu. Güçlerini Afganistan'dan çekerken daha net bir şekilde konuştu ve Çin ile mücadeleye odaklanmaları gerektiğini söyledi.

Karşı yakada Çin başkanı da açıkça onunla yarışıyordu. ABD'nin dünyanın tek lideri olduğu dönemin sona erdiğini, Çin'in yükselişini kimsenin durduramayacağını ve Tayvan'ın ister müzakere yoluyla ister zorla anakaraya geri döneceğini deklare etti.

Bununla yetinmedi, ülkesinin askeri cephanesinin inşasını hızlandırdı. Çin liderliği nükleer silah cephanesini ikiye katlayacağını açıkladı.

Amerikan füzesavar sistemini işe yaramaz hale getirecek bir füze test etmekle övündü. Bu füze, Amerikalıların geri kaldıklarını itiraf ettikleri yapay zeka teknolojisini kullanıyor.

Artık herkes Çin'in Amerikan topraklarını yıkıcı bir güçle vurabileceğini ve Amerikalıların da Çin topraklarını yıkıcı bir güçle vurabileceğini anlıyor.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çin-ABD rekabetinin bu ivme ile geri dönüşü, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün nükleer tehdit çağının sona ermesine yol açacağını ve barışın egemen olacağını ümit edenleri hayal kırıklığına uğrattı.

Çin, Sovyetlerin aksine, biçim olarak sosyalist ama özünde kapitalist olduğu için,  kendilerini daha karmaşık bir rekabet içinde buldular.

Düşünür Henry Kissinger'ın dediği gibi Çin, ABD ile rekabet ediyor ve Sovyet-Amerikan çatışması sırasında hüküm sürene benzer herhangi bir iletişim hattı olmaksızın onunla yarışıyor.

Soğuk Savaş döneminde, gerek ABD gerekse Sovyetlerin nükleer stoklarını, ayrıca askeri varlık haritalarını birbirlerine açık eden anlaşmalar ve komiteler vardı.

Bunların amacı, karşılıklı nükleer yıkım teorisine göre, dünyayı yok edecek doğrudan bir savaşa yol açacak herhangi bir yanlış anlamanın önüne geçmekti.

 

Buna ilaveten Çin şu anda büyük bir ekonomik güç, Amerikan yönetimi ve arkasından gelecek yönetimler bu yükselen ekonomik devinin önüne engeller koymakta acele etmezlerse, gelecekte ABD'yi de geçecektir.

Çin kendisini dünya kıtalarına bağlayan "Bir Kuşak ve Bir Yol" girişimiyle ticaret kisvesi altında askeri olarak genişliyor.

Bu sayede, Yunanistan gibi Avrupa ülkeleri ile Pakistan gibi ABD'nin dostu Asya ülkeleri dahil olmak üzere birçok önemli ülkede deniz limanları kiralamayı başardı.

Yine Çin, ekonomik zenginliği sayesinde insan hakları konusunda herhangi bir şart koşmadan birçok ülkeye cömert finansal krediler sağladı.


ABD'nin tepkisi yavaş olmadı, aksine Biden yönetimiyle birlikte iç ve dış inisiyatiflerle hızlandı. ABD içinde nükleer cephaneliğinin modernizasyonu ve gelişimine 1,5 trilyon dolar tahsis etti.

Her gün Çin'i insan haklarını ihlal eden, barışçıl komşularını sindirmeye çalışan otoriter bir devlet olarak damgalayarak ideolojik çatışmayı tırmandırdı.

Dışarıda, Çin'in paralel deniz gücü ile mücadele amacıyla İngiltere ve Avustralya ile iş birliği içinde güçlü bir denizaltı cephaneliği inşa etmeye çalıştı.

Çin'in tehlikeli rakibi Hindistan ile Avustralya, ABD ve Japonya'yı bir araya getiren Dörtlü İttifakı (QUAD) geliştirdi. Çin'i ekonomik olarak izole etmeyi amaçlayan ticari ortaklık arayışlarını yoğunlaştırdı.

Ayrıca, Çin'i çevreleyen ve onun gücü tarafından tehdit edildiğini hisseden ülkelere, Çin'in herhangi bir saldırganlığına karşı onları savunacağına dair söz verdi.

Buna ilaveten, Güney ve Doğu Çin Denizi'nde seyrüsefer özgürlüğü konusunda Çin'e meydan okudu.


Dolayısıyla dünya liderliği için rekabet eden iki güçle karşı karşıya bulunuyoruz. ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurduğu dünya düzenini korumaya çalışırken, Çin oyunun kurallarını değiştirmeye çalışıyor.

Kendi çıkarlarına hizmet etmediği, rakibi ABD'nin çıkarına olduğu gerekçesiyle bu küresel sisteme büyük bir değişiklik getirmek için çabalıyor.

Bu rekabet, uluslararası sistemin doğasını değiştirmeye ve onu Sovyetler Birliği'nin dağıldığı günlerden çok daha tehlikeli bir soğuk savaşa sürüklemeye başladı.

ABD ve Avrupa'daki kamuoyu yoklamalarına hızlı bir bakış, Çin'in artık çoğunluk tarafından iyi bir güç olarak görülmediğini, aksine bu halkların çıkarları için bir tehdit haline geldiğini doğruluyor.

Öte yandan, Çin Komünist Partisi liderliğindeki ideolojik Çin kamuoyu da, ABD ve onunla birlikte olanları, yükselişi, güvenliği ve toprak bütünlüğü için bir tehdit olarak görüyor.

ABD'nin Tayvan adasıyla ilgili tutumunu bunun kanıtı varsayıyorlar. Çinliler Amerikan tehdidine karşı koyma kararlılıklarını kanıtlamak için, Tayvan hava sahasını ihlal etmeye başladılar.

Tayvan makamları sadece 4 günlük bir süre içinde hava sahasına giren yaklaşık 150 uçak kaydetti.

Öte yandan ABD'de de 5 müttefikiyle birlikte Çin sınırında 17 savaş gemisinin katıldığı askeri tatbikatlar gerçekleştirdi. Her iki taraf da birbirlerine net mesajlar verdi.
 

 

Tablo açık ve net, tehlike kıvılcımının, Çin'in ana karanın otoritesi dışına çıkmış, ABD'nin bağımsız bir varlık olarak gördüğü Tayvan adasında yattığı tahmin edilebilir.

Çin konusunda endişeli olan komşu ülkeler, ABD'nin Tayvan'ı korumaktan çekilmesini, taahhütlerinden vazgeçmek olarak görüyor.

Dolayısıyla ABD'nin ortak olarak uygun ve güvenilir olmadığı ve her şeylerini kaybetmeden Çin ile anlaşmaya varmalarının daha faydalı olacağını düşünmeye başladılar.

Bu, ABD için kesinlikle kabul edilemez. Bu nedenle, Çin'i memnun eden stratejik belirsizlik teorisini terk ederek Tayvan'ı gelişmiş silahlarla silahlandırmaya başladı.

Belirsizlik teorisi ile ABD'nin henüz Tayvan'ı tanımamış olduğunu ve onu savunacağını taahhüt etmediğini kastediyoruz. ABD şu ana kadar bu teori sayesinde Çin ile bir arada var olabildi.

Ne ki şimdi bu birliktelik artık zor ve onunla birlikte stratejik belirsizlik teorisi de değişti. Bu değişiklikle birlikte, angajman olasılığı daha muhtemel hale geldi.

Yunan tarihçi Thukididis'in "tuzak" teorisine göre, birbirinden korkan iki taraf, daha fazla silahlanacak ve sonunda birbirleriyle savaşacaktır.

Çin Devlet Başkanının inandığı ve Tayvan'ın Çin'in bir parçası olduğunu, onun iktidarı sırasında ana vatana geri döneceğini öngören "ultra milliyetçilik" teorisi bu olasılığı güçlendiriyor.

Kissinger'ın söylediği gibi, Çin ile ABD arasında hiçbir iletişim kanalı olmadığından, savaş ihtimali çok daha olası. Çünkü başarısız olması halinde ABD'nin konumunu ve itibarını kaybetmesi söz konusu.

İki tarafın Soğuk Savaş mekanizmalarını klonlama konusunda anlaşmaları dışında savaş olasılığının bir alternatifi yok.

Bu durumda da Rusların, Amerikalıların ve dünyanın deneyimlediğinden tamamen farklı yeni bir soğuk savaş dönemine gireceğiz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU