Dolar yükseldikçe daha alçak sesle sorulan soru: Dövizdeki artış bilinçli mi yapılıyor?

"'Ekonomide bu kadar hata göz göre göre yapılamaz' algısı, 'döviz bilerek mi yüksek tutuluyor?' sorusunu akıllara getirebiliyor" diyen uzmanlara göre hükümetin böyle bir ajandası yok. Bunun da gerekçeleri var

Fotoğraf: AFP

Dövizle ne kadar işimiz var?

Birkaç örnek verelim: 

- Yurt içinde yerleşiklerin elinde tuttuğu döviz miktarı (24 Eylül itibarıyla) 235 milyar 161 milyon dolar. Bu veri, 2015'in ilk gününde 140 milyar 378 milyon dolardı. Neredeyse 7 yıllık artış, yüzde 67.

- Net dış borç stoku ise 2021'in ikinci çeyreği itibarıyla 242 milyar 354 milyon dolar. 2011'in aynı döneminde 197 milyar 471 milyon dolar, 2001'in aynı döneminde ise 66 milyar 869 milyon dolardı. 20 yıllık artış yüzde 262. 

- Eylül sonu itibarıyla Merkez Bankası'nın net rezervi (swap'lar çıkartılmadan) 34 milyar dolar. Bu değer, Eylül 2011'de 58,5 milyar dolardı. 

- Sayıştay Başkanlığı'nın Genel Uygunluk Bildirimi raporlarına göre Hazine garantili borçların sadece kur farkı için ödenen para 16 milyar 230 milyon lira. Bu miktar, 2014 yılında 4 milyar 652 milyon liraydı. 

- Son olarak Eylül 2001'de ortalama 1,48 lira olan dolar/TL kuru, Eylül 2011'de 1 lira 80 kuruşa, Eylül 2021'de 8,55 liraya çıktı. 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın 23 Eylül'de 100 baz puan faiz indirimi yapmasının ardından dolar/TL, 8,95'in üzerine kadar çıkmış ve rekor tazelemişti.

Dövize bağımlılığın bu kadar yüksek olduğu bir dönemde dolar ve euronun ateşinin bir türlü sönmemesi, zaman zaman, "Dolar bilerek mi yükseltiliyor?" yorumlarına neden oluyor. 

Bu ve benzeri tartışmalar yeni değil. 

Daha önce Merkez Bankası'nın eski Başkanı Durmuş Yılmaz, ilk döviz krizinin yaşandığı 2018'de yaptığı açıklamada "İnsanların evleri arabaları krediyle alındığı için bu düzen bozulursa elimizdekiler gider korkusu yayılarak kurda bu tip hareketler bilinçli olarak yapıyor gibi geliyor bana" ifadelerini kullanmıştı. 

Faizlerin düşürülerek harcama eğiliminin artırılması, Türk Lirası'nın değer kaybetmesiyle ihracat avantajının elde edilmesi, Türkiye'deki iş gücü maliyetinin yurt dışı şirketleri için ucuzlaması, "Dolar bilerek mi yükseltiliyor?" senaryosunun ana gerekçeleri olarak tartışılıyor. 

Böyle bir senaryonun ihtimalini, ekonomi uzmanları ile konuştuk. 

"Faiz indiriminin tek rasyonel açıklaması ihracat olabilir"

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Özatay'a göre Merkez Bankası'nın faiz indiriyor olmasının akılcı tek nedeni ihracat olabilir. 

Özatay, "O nedenle mi yapılıyor kesinlik yok ancak iktisadi açıdan bakıldığında, ihracat avantajı yaratmak için yapılıyor olabilir" dedi. 
 

Fatih Özatay Twitter
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi ve TEPAV Finans Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Fatih Özatay/ Fotoğraf: Twitter


"Türkiye büyürken cari işlemler açığı veriyor", "İhracata dayalı büyüme" gibi gerekçelerle böyle bir yolun izlenmesinin muhtemel olduğunu söyleyen Prof. Dr. Fatih Özatay, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada şunları aktardı: 
 

Ben iktisatçı biri olarak önerir miyim? Böyle bir şeyi önermem. 

Türk Lirası'nın değer kaybının iki önemli sonucu var: Bunlardan ilki şirketlerin döviz cinsinden çok fazla borcu var. Azalmış olmasına rağmen hâlâ çok yüksek. Bu şirketlerin bilançosunu bozuyor bu. Birinci olumsuz tarafı bu. İkinci olumsuz tarafı ise tabii ki enflasyon. 

Bu ikisini göze alıyorsanız, "Biraz enflasyon artsın. Şirketler de nasıl olsa borçlarını çevirirler, zor durumda kalmazlar" diye düşünüyorsanız faiz indirmenin tek rasyonel açıklaması bu olabilir. 


"Karşımızdaki heyetin ne böyle bir programı, ne planı, ne bir vizyonu olmadığına eminim"

1996-1997 yılları arasında Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yürüten Ufuk Söylemez ise "Bu iddiaların temelinde 'Bu kadar hata göz göre göre yapılamaz' düşüncesi var" açıklamasını yaptı. 

Dövizin bilerek yükseltildiğine inanmadığını belirten Söylemez, şöyle devam etti: 
 

Karşımızdaki heyetin ne böyle bir programı, ne planı, ne bir vizyonu olmadığına ben eminim. 

Ekonomide bilerek yaptıkları hiçbir şey yok. Panik haldeler. Günübirlik kararlar alıyorlar. Planlama aklı kaybolmuş, kurumsal yapı çökmüş vaziyette. 

Dolayısıyla bu alınan kararlarda, bir üst akıl veya bir vizyon aramak nafile ve beyhude bir çaba olur. 


"Adeta her gün devalüasyon yaşıyoruz. Durum Çin işkencesine dönüştü" 

Söylemez, "Tayyip Erdoğan, ekonominin denenmiş, ispatlanmış kurallarına aykırı, ideolojik saplantıyla, faizi enflasyonun sebebi olarak görmekte ısrar ve inat ediyor" ifadelerini kullandı. 

Erdoğan'ın daha önce de sık sık tekrarladığı "faiz, enflasyonun sebebidir" yorumuna karşı çıkan Söylemez, "Enflasyon, kötü yönetim, otokrasi, hukuk devletinden uzaklaşma, istikararsızlık… Bunlar sebeptir. Sebepler değişmeden sonuç değişmez" ifadelerini kullandı. 
 

Ufuk Söylemez.jpeg
Ufuk Söylemez, 53 ve 54'üncü hükümetlerde devlet bakanlığı yapmıştı


Böyle bir durumda "ideolojik ısrara devam edildiğini, dolayısıyla devamlı kur şokları ile karşı karşıya olunduğunu" belirten Eski Bakan, şöyle devam etti: 
 

Adeta her gün devalüasyon yaşıyoruz. Durum Çin işkencesine dönüştü. Hem kimse önünü göremiyor hem dış yatırımlar gelemiyor. 

Kur riski nedeniyle insanların borçlanması çok daha sıkıntılı yerlere gidiyor. İnsanın aklına "Bu kadar da olmaz. Olsa olsa bilerek yapıyorlardı" gibi bir düşünce olabilir.  Ama aslında bu doğru değil. 


"Keşke yüksek döviz planları olsa, en azından ‘yanlış da olsa planları var' deriz"

Yanlış kararlar alınarak doğru sonuç beklendiğini aktaran Ufuk Söylemez, "Keşke dövizi yüksek tutmak için bir planları, bir akılları olsa. O zaman 'yanlış da olsa bir planları var, bir yol haritaları var' deriz. İlan edilen hiçbir program hedefi tutmadı. Yani ortada gerçekten kurumsal bir yapı, ehliyet liyakat sahibi kişilerin uyguladığı program yok. Günü birlik ve algı yaratmaya yönelik" diye konuştu. 

"Böyle bir zihniyetin, doları yükseltmek için faiz indirdiğini söylemek aşırı bir kapasite yüklemek olur"

Söylemez, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun T24'e verdiği röportajda kredi risk primleri (CDS) ile ilgili yaptığı değerlendirmeyi de eleştirdi. 

Bir ülkeye yapılacak yatırımın riski için önemli bir gösterge olan CDS için "Kredi risk primleri, o ülkenin ekonomik verimliliği, sosyoekonomik koşulları borçlanması gibi unsurlar göz önüne alınarak hesaplanan bir şey" diyen Ufuk Söylemez, şöyle devam etti: 
 

CDS'lerin yüksekliği konusunda Merkez Bankası Başkanı'nın açıklaması beni hayrete düşürdü. CDS'i buna bağlayan anlayışa artık söyleyecek söz bulamıyorum. 

Türkiye gelişmiş ve gelişmekte olan ilk 50 ülke arasında 425 puanla Arjantin'den sonra en kötü durumda. Brezilya bile 200'lerde, Rusya 80'lerde, Çin 35'lerde.

Brezilya ekonomisi bizden daha kötü ama CDS'si bizden çok daha düşük. Neden? Bir merkez bankası başkanı var. 

Böyle bir zihniyetin, kadronun, doları yükseltmek için faiz indirdiğini söylemek bunlara aşırı bir kapasite yüklemek olur. 


"Enflasyonun insanların canını yaktığı bir dönemde bilerek böyle bir şey yapılmasını akılla açıklamak mümkün olmaz"

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Demir ise yukarıda bahsedilen senaryolar için "Buna da cesaret edeceklerini sanmam. Çünkü bunun vatandaşa maliyeti çok ağır" ifadelerini kullandı ve ekledi: 
 

Bir siyasetçinin bu tip amaçları normal zamanlarda sahip olabileceğini düşünürüm. Örneğin, kamuoyu gücü vardır. O kamuoyu gücünün daha da artabilmesi, yatırımların gelmesi, bir miktar işsizliğin azalması için bu tip adımlar atabilir. 

Ama işsizliğin yüksek, enflasyonun insanların canını yaktığı bir dönemde bilerek böyle bir şey yapılmasını akılla açıklamak mümkün olmaz. 

Böyle bir amaçla yapılabileceğine ihtimal vermek istemiyorum. 


"Tüketimi canlandırmak istiyorlar"

"Bence çok fazla yatırım tarafından bakmıyorlar" diyen Demir, "Amaç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendi bildiği ekonomi çerçevesinde faizleri gevşetip yeniden harcama yaratabilmek. Tüketimi canlandırmak istiyorlar" açıklamasını yaptı. 
 

Oğuz demir.jpeg
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Demir... Fotoğraf: Facebook.com/aoguzdemir


Demir'de göre önemli olan bundan sonra daha fazla faiz indirimi olup olmayacağı. 

"Eğer sert indirim görürsek, tüketim tarafını artırmayı arzu ediyorlarmış gibi görünür" diyen Oğuz Demir, sonraki Para Politikası Kurulu'ndan 100 baz puandan daha fazla indirim beklediğini söyledi ve şöyle devam etti: 
 

Artık bu durum da loto gibi olmuş durumda. 100'ün de 200'ün de bir mantığı yok. 

Tüketimi artırmanın peşinde olduklarını düşünüyorum. Bu şekilde devam ederlerse, 200 baz puan indirim gelirse üst üste, dolar/TL  9,50 lirayı geçilebilir. 


"İşlem hacmi küçüldü, sert hareketler yok; Spekülatif hareketler olsa dolar/TL, 10'a 11'e gider" 

Dolardaki son yükselişle birlikte döviz mevduatlarında 2 milyar dolar civarı bir çözülme olduğunu, insanların "tam zamanı" diyerek dolarını sattığını söyleyen Oğuz Demir, eskisi gibi bir işlem hacminin olmadığını da hatırlattı: 
 

Eskisi gibi bir işlem hacmi yok. Çünkü içeride çok yabancı yok. Satışlar, artık 3-4 milyar dolarlık satışlar değil. 

Son bir ay içerisinde yabancı çıkışı yaklaşık 1,5 milyar dolar civarı. 

Bütün rakamlar küçülmüş durumda. Dolayısıyla çok sert hareketler görmüyoruz. 

Uluslararası piyasalardan Türkiye'yi baya bir uzaklaştırdılar. Spekülatif hareketler o büyüklükte olmuyor. O olsa dolar/TL 10'a 11'e gider. 


"Bilinçli şekilde dövize yön verecek bir politika üretilmiyor"

Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota ise "Türkiye 2001 yılında dalgalı kur sistemine geçti. Tam 20 yılda ben dövizin üstündeki hiçbir hareketin bilinçli olarak yapıldığı inancını taşımıyorum" diyerek söze başladı. 

Bankacılık sektöründe yaklaşık 30 yıl deneyimi bulunan Rota'ya göre bilinçli şekilde dövize yön verecek bir politika üretilmiyor. 
 

Kerim Rota Twitter
Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota​​​​​​​/ Fotoğraf: Twitter


"Böyle bir bilgi birikimlerinin de olduğunu düşünmüyorum" diyen Rota, şöyle devam etti: 
 

Faizlerin yükselmesinden rahatsız olan hükümet erken faiz indirimi yapıyor her zaman gördüğümüz gibi. Erken faiz indirimi nedeniyle döviz yükseliyor. Ondan sonra buna bir süre göz yumuyorlar.  

Daha sonra bunun çok yüksek bir enflasyon ve fakirlik ortaya çıkardığını görünce de buna faizle değil de döviz rezervlerini harcamak gibi müdahalelerle bir denge vermeye çalışıyorlar.

Hiçbir şekilde döviz piyasası üzerinde bilinçli bir operasyon yaptıklarını düşünmüyorum. Tamamen yaptıklarının sonuçlarını yaşıyorlar.


Nükleer santral örneği…  

Ekonomi yönetiminin yaşananlardan tecrübe çıkarmadan, sonuçlarla yüzleşmeden hayata devam ettiğini söyleyen Rota, "nükleer santral" örneği verdi: 
 

Bunun yönetimini çok doğru bir şekilde yapmazsanız ya çok yüksek enerji üretip bir kazaya neden olursunuz veya verimsiz bir santral işletirsiniz, enerji üretemezsiniz. 


"Türk Lirası, 1994'den bu yana en değersiz seviyede"

"Faiz üzerinde muazzam bir takıntı var" diyen Ekonomist, "Enflasyon ile ilgili bir endişesi olmayanların faiz takıntıları, Türkiye'yi bir kısır döngü içerisinde döndürüp duruyor" dedi. 

Reel efektif kura bakıldığında Türk Lirası'nın 1994'den bu yana en değersiz seviyede olduğunu hatırlatan Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı, şöyle devam etti: 
 

Türkiye çok fakirleşti. Normal şartlarda çok büyük bir yönetim hatası yapılmadığı sürece artık TL'nin daha fazla değer kaybetmemesi lazım. 

Ama bu yönetim hataları da çok sık tekrarlanıyor. Bu kısır döngü son 3-4 sene de 5-6 kez tekrarlandı. Son 6-7 senede ise neredeyse 10'un üzerinde tekrar gördük. 


"Hiç müdahale etmeseler, üç ayda TL değerlenir"

Türk Lirası'nın yıl sonu değeri ile ilgili olarak bu nedenlerle bir şey söylemenin zor olduğunu ifade eden Kerim Rota, "Türk Lirası'nda ekonomi yönetiminin hiç müdahil olmadığı, hiçbir kararın altına imza atmadığı bir üç ay geçse inanın Türk Lirası değer kazanır" diye konuştu. 

Gelecek yıl faiz artırım sürecine girmesi beklenen Amerikan Merkez Bankası'nın ne yapacağının Türkiye için önemli olduğunu söyleyen Rota, "Ancak bizim dengemiz asıl enflasyonla bağlantılı" dedi: 
 

Enflasyonumuz yüzde 11-12'ye düşmüş olsaydı. O zaman Merkez Bankası, yüzde 19'dan yüzde 18'e indirdiği faizle haklı da olabilirdi. Dolayısıyla ABD ile çok alakası olmayan bir hareket olurdu. 

Ama enflasyonunuz 19,25 ise ve momentum yani beklentiler yukarı yönlüyse, faiz indirdiğinizde, bu hem dövizde önemli bir tetiklenmeye yol açıyor. Üstüne ABD'den gelecek olan tapering ile risklerinizi daha fazla artırıyorsunuz. 


"Türkiye'nin bir finansal güvenlik kalkanı kalmadı"

"128 milyar doların 2019'dan bu yana satışı ile birlikte Türkiye'nin bir finansal güvenlik kalkanı kalmamış durumda" diyen Rota'ya göre Türkiye, enflasyonla mücadele etmediği sürece dışarıdan gelecek her türlü harekete karşı düşük bağışıklık sistemi sahip olacak: 
 

Çünkü rezerviniz yok, enflasyon yüksek, bir de faiz takıntınız var. 

Bu durum ancak yönetim değişikliği ile değişir. Bundan sonra ekonomi tarafında, hiçbir vatandaşın AK Parti hükümetinden bir beklentisi olmaması lazım. Dolayısıyla önümüzdeki 20 ay içerisinde kendi başının çaresine bakması gerekiyor. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU