Kışanak: İktidarın önceliği, muhalefet partilerini hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle kavgalı hale getirmek

"Tek çıkar yol, konuşmak, diyalog kurmak, siyasi çözümler üretmek ve halka gitmek"

Fotoğraf: AA

4 yılı aşkındır Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Gültan Kışanak, Artı Gerçek'ten Derya Okatan'ın sorularını yanıtladı.

Örgüt üyeliği iddiasıyla verilen 11 yıl 3 aylık hapis cezasının istinaf mahkemesince bozulmasının ardından yeniden yargılaması süren Kışanak hakkında, Kobane (Ayn el Arab) soruşturmasından da tutuklama kararı bulunuyor. Kışanak bu kararı "Siyasi rehine durumunu garantilemek için bu soruşturma vasıtasıyla ikinci bir tutuklama kararı aldılar" diye değerlendirdi.

Muhalefetin ayrıca adalet ve demokrasi kriterlerini ayrımsız herkes için savunması ve bunu utangaç bir şekilde değil kamuoyunun önünde açıkça dile getirmesi gerektiğini vurgulayan Kışanak, "Bölünmüş, kutuplaştırılmış, düşman kamplara ayrılmış toplumsal zeminler her zaman diktatörlerin işine yarar" diye ekliyor. 

Kayyım atamaları konusunda ise "Genel olarak siyasal gidişatın yönünün demokrasiye çevrilmesi halinde, kayyum meselesi de çözülür" diyen Kışanak, süreklilik arz eden "temsil edilememe" durumunun Birleşmiş Milletler’in temel antlaşmalarına aykırı olduğunu hatırlatıyor. 

"Siyasi rehine vurgusu"

Kışanak "6-8 Ekim Kobane olaylarıyla ilgili soruşturmada sizin hakkınızda da tutuklama kararı verildi. Operasyonun HDP’yi zayıflatmaya yönelik olduğu değerlendirmesi yapılıyor. Ama neden 6 yıl önceki olaylar? Neden Kobane eylemleri?" sorusuna şu yanıtı verdi:

Aslında bu sorunun tek cümlelik bir yanıtı var: İktidarın böyle bir davaya ihtiyacı vardı. Hatırlayalım, bu dava ne zaman gündeme geldi: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sayın Selahattin Demirtaş hakkında uzun tutukluluk sebebiyle ‘serbest bırakılması gerekir’ kararı verdikten sonra bu soruşturma açıldı ve Demirtaş ile Sayın Figen Yüksekdağ hakkında ikinci bir tutuklama kararı çıkartıldı. Benim ve tutuklu diğer siyasetçilerin de bu soruşturmaya dahil edilmesinin nedeni de aynıdır. 4 yılı aşkın bir zamandır tutukluyuz, siyasi rehine durumunu garantilemek için bu soruşturma vasıtasıyla ikinci bir tutuklama kararı aldılar. İşin özü bu… 

Tabi ellerinde böyle kullanışlı bir soruşturma varken; HDP’yi tümden kriminalize etme, olası bir seçimde elini kolunu bağlama, yalnız bırakma gibi genel siyasi çıkarları için de kullandılar. Öylesine geniş bir yelpazede gözaltı ve tutuklama yaptılar ki, adeta 'HDP’de siyaset yapmayı, HDP ile yan yana durmayı kimse aklından geçirmesin' mesajı vermek istediler. 

Bir başka neden de sanırım Kobane’nin IŞİD işgaline karşı direnmesi. Oysa IŞİD Kobane’de yenilmeseydi, bugün tüm insanlığın başına çok daha büyük belalar açacak güce ulaşacaktı. Türkiye de bu beladan nasibini alacaktı.  Asıl sorulması gereken soru ise 6-8 Ekim olaylarının tüm yönleriyle araştırılmasını AKP-MHP bloku neden engelliyor? Halktan, TBMM’den gizlenmek, manipüle edilmek istenen nedir? Tüm muhalefet partilerinin ısrarla bu sorunun peşine düşmesi ve mutlaka cevabını bulması gerekiyor. 

"Kayyum atamalarına yeterince itiraz edilseydi, bugün bunlar olmayacaktı"

Kışanak, "Operasyonun ardından HDP’ye yönelik güçlü bir dayanışma söz konusu oldu. Muhalefet parti liderleri açıklamalarda bulundu ya da geçmiş olsun dileklerini iletti. Dayanışmayı nasıl buldunuz?" sorusuna ise "Evet, ilk kez HDP‘yi, Kürtleri dışlama stratejisi istedikleri kadar iş yapmadı. Muhalefet büyük ölçüde, "neden 6 yıl sonra, şimdiye kadar niye beklediniz" gibi sorular sorarak bu soruşturmanın siyasal hesaplar amacı taşıdığını söyledi. Bu sorular ve dayanışma son derece kıymetlidir. Demokrasi, hukuk, adalet herkes için gereklidir. Aslında kamuoyundan, bizlere, HDP’ye değil; adalete, hukuka, demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmalarını bekliyoruz. Hak ve özgürlükler konusunda ayrım yapmaya başlarsanız, yarın siz de aynı ayrımın kurbanı olabilirsiniz, bunun hiçbir garantisi yoktur" yanıtını verdi.

CHP’li belediyelerin yaşadıklarını hatırlatan Kışanak şöyle devam ettİ:

Afiş asmaları bile yasaklanmak isteniyor. Lütfedip, "Belediye Başkanı kişisel olarak görüşlerini açıklayabilir" diyorlar. Peki, o belediye başkanı İstanbul’da yaşayan milyonlarca insanın oyunu neden aldı, halk belediye başkanına "kamusal yönetim yetkisi" vermedi mi? Devleti, kamu yönetimini, merkezi iktidardan, hatta bir tek kişiden ibaret sanan bir demokratik hukuk devleti olabilir mi? Anayasada "kamu yönetimi, merkezi ve mahalli idareler eliyle yürütülür" yazmıyor mu? Bölgede kayyum atamalarına yeterince itiraz edilseydi, bugün bunlar olmayacaktı. Sanırım bu gerçek artık daha net görülüyor. Muhalefet, adalet ve demokrasi kriterlerini ayrımsız olarak herkes için savunmadığı müddetçe sorunlar çözülmez. 

"Muhalefet çözüm gücü olmalıdır"

Kışanak "HDP, uzun zamandır demokrasi ittifakının kurulması için çağrı yapıyor. Bu nasıl sağlanacak, HDP’ye ve diğer muhalefet partilerine, toplumsal örgütlenmelere nasıl sorumluluk düşüyor?" sorusunu ise "Benim, senin isteklerini değil; demokrasi kriterlerini ve bu kriterlerin ayrımsız herkese uygulanmasını konuşmalıyız. Daha da önemlisi bunu utangaç bir şekilde değil, kamuoyunun önünde açıkça yapmalıyız. Kolay mı? Hiç değil. Ama tek çıkar yol, konuşmak, diyalog kurmak, siyasi çözümler üretmek ve halka gitmek. Her türlü demokratik eylem ve etkinliğin yasaklandığını, fiili müdahale ile karşılaştığını basından takip ediyoruz. Pandemi de durumu güçleştiren çok önemli bir etken. Bütün zorluklara rağmen yaratıcı yol ve yöntemlerle, kadınlara, gençlere, yoksullara yönelik özel çalışmalar yürütülmeli. Kürt sorunu da kimsenin kaçamayacağı bir gündemdir. İktidar bir taraftan Kürt meselesini kullanarak tüm muhalefeti kriminalize etmek istiyor, bir taraftan da bir kart olarak elinde tutmanın yollarını arıyor. En nihayetinde bu ülkede eksiksiz bir demokrasi ancak Kürt sorununu çözerek tesis edilebilir. Bu konuda köklü çözümler tabii ki zaman alacaktır ama demokratik kriterler hep gündemde olmalı" ifadeleriyle yanıtladı.

Kışanak "Kayyım atamaları adeta bir döngüye dönüştü. HDP belediyeleri kazanıyor, AKP iktidarı kayyım atıyor. Bu ne zamana kadar böyle devam edecek?" sorusuna işe şu şekide yanıt verdi:

Türkiye girdiği türbülanstan çıkıncaya kadar devam eder. Bunu da tek başına Kürtlerin başarmasını bekleyemeyiz. Kürtler her seçimde üzerlerine düşen görevi yapıyor, sandığa gidiyor, oyunu kullanıyor, temsilcilerini seçiyor… Tabii ki "gerisine karışmam" diyemez. Verdiği oya, iradesine sahip çıkması, demokrasi mücadelesini kesintisiz olarak sürdürmesi gerekiyor. Ama Türkiye öylesine büyük bir demokrasi krizi yaşıyor ki, kayyum meselesi tek başına çözülemez. Türkiye’de demokrasinin, demokratik hukuk sisteminin tesis edilmesi gerekiyor. Genel olarak siyasal gidişatın yönünün demokrasiye çevrilmesi halinde, kayyum meselesi de çözülür. Bu başarılamazsa, diğer siyasi partilerin yönetimindeki belediyeler de fiilen çalışamaz hale gelecek… Zaten açılan soruşturmalarla sürekli "kayyum" tehdidi altında tutuluyorlar. 

Ayrıca kesintisiz kayyum uygulaması ile süreklilik arz eden "temsil edilememe" durumu Birleşmiş Milletler’in temel antlaşmalarına aykırıdır ve böyle devam ederse Kürt sorununun farklı platformlara taşınmasına neden olacaktır. Bu iktidar uygulamaları ile Kürt sorununun büyümesine ve küresel bir boyut kazanmasına neden olmaktadır. Muhalefet bu konuda da çözüm gücü olmalıdır. 

 

Artı Gerçek, Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU