Lübnan 77 yıllık sözde bağımsızlık dönemini kapatıyor

Zaman geçtikçe anlamını ve özünü yitiren bağımsızlığın 77'nci yıl dönümünde Lübnan'ı Irak ve Suriye'den ayıran tek şey, onların aksine görünüşte topraklarında konuşlanmış yabancı güçlerin bulunmamasıdır

Fotoğraf: AA

Lübnan'ın bağımsızlığının 77'nci yıl dönümü bugün olduğundan daha kötü olamazdı.

Ne acı vericidir ki mevcut yönetimin en son "başarısı" da, ABD'nin bir dizi mevcut ve eski Lübnanlı yetkiliye uyguladığı yaptırımlar dizisi ortasında  Alvarez & Marsal Finans Danışmanlık Şirketi'nin geri çekilmesi oldu.

Bu geri çekilme, Lübnan'ın ciddi bir mali ve finansal çöküş, ölümcül bir salgın, hükümetin kurulamamasından kaynaklanan korkunç bir siyasi tıkanıklığın ağırlığı altında ezildiği bir zamanda yaşandı.

Hükümetin kurulamamasının arkasında, yasa dışı mezhepçi silahın egemenliği, Beyrut Limanı patlamasından sonra Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un başlattığı son uluslararası girişimin de yine bu nedenle başarısız olması gerçeği yer alıyor.


Sokağın güvenini çoktan yitirmiş bir yönetimi sarsmak için bu zorluklardan biri bile yeterdi. Geçen yılın ekim ayında, Lübnanlıların yaşadıkları acılar sonunda yıllardır var olan siyasi ve mezhepçi anlaşmazlıklarını aşıp hep birlikte asgari vatandaşlık hakları ve insana yakışır onurlu bir yaşam talebiyle sokaklara ve meydanlara inmelerini sağladı.

Daha sonra buna, ülkenin her tarihi dönüm noktasında başarısızlığını kanıtlayan seçkinlerin tümünün gitmesi talebi de eklendi.


Bugün Lübnan, mevcut sınırları içindeki 100 yıllık yürüyüşünün bir sayfasını daha kapatıyor.

2003'ten itibaren başarısız devletler tüneline giren bölgede, 2011'den beri bu tünelin çıkışı Lübnan'a kapalı.

Macron'un girişiminin dile getirilmeyen başarısızlığı, bugünden 20 Ocak'a kadar Washington göğünü kaplayacak kara bulutlar, Tel Aviv, Tahran ve Ankara'dan gelen bölgesel baskıların ivmesiyle birlikte, yakın vadede gerçek bir kurtuluş ve çözüme dair hiçbir gösterge yok.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Suriye'nin, özellikle de güneyinin gelecek haritasının hatları net değil. Ancak son aylarda bölge ve ABD'de meydana gelene değişiklikler, bir dizi etkili oyuncunun hesaplarında yeni düşüncelerin netleşmesini sağladı.

Başkan Donald Trump yönetiminin geçtiğimiz yıl İsrail ile normalleşme dinamiklerini harekete geçirme başarısı, hesaplarındaki Sünni siyasal İslam tehlikesinin gerilemesi, dikkatleri yeniden Şii siyasal İslam'ın rolüne çekti.

Washington ve Tel Aviv'in, İran'ın yerleşim projeleri, İran Devrim Muhafızlarının Lübnan kolu Hizbullah'ın Horan (Dera) vadisi ve dağları, Suveyda şehri, ABD'nin İsrail'in ilhak etmesini kabul ettiği sınır bölgesinin karşısındaki Cebel eş-Şeyh'in doğu eteklerine yayılan üslerine "aniden" ,"duyarlı" hale gelmesi bir tesadüf olmayabilir.


Hizbullah üslerine yapılan son saldırılardan, örgütün şu anda Suriye'nin güneyinde düzinelerce yerleşim yerinin bulunduğu anlaşılıyor.

Hizbullah, Tahran ile koordineli olarak ve Şam rejiminin bilgisi dahilinde silah kaçakçılığı ağlarını denetliyor.

Bu ağların ayrıca güvenliği ihlal ettiği, adam kaçırdığı ve özellikle Suveyda ilinde halka karşı taciz eylemlerine karıştığı söyleniyor.

Bu bağlamda, Ürdün ve İsrail'e komşu bu Suriye bölgesinde Moskova ile Tahran arasındaki dalgalı ilişkilere yönelik artan bir ilgi söz konusu.


Irak'ta da Tahran, ABD seçimlerinden sonra hesaplarını yeniden düzenliyor. Tabii ki Joe Biden'ın seçilmesiyle, Donald Trump başkanlığındaki 4 zorlu yılın ardından Barack Obama dönemindeki önemli konumunun bir kısmını geri kazanmayı umuyor.

Trump dönemi, Binyamin Netanyahu ve İsrail sağının Cumhuriyetçi yönetiminin önceliklerinin başında yer aldığı bir dönem oldu.

Nitekim, Kasım Süleymani'nin halefi, İran Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani'nin, özellikle Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi'nin Arap dünyası, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ve tam olarak Suudi Arabistan'a açılma adımları atmasından sonra Bağdat'ı ziyaret etmesi bu bağlamda okunabilir.

İran'a bağlı Iraklı milis ve siyasi güçlerin Kazimi'nin Arapçı yaklaşımından memnun olmadıkları biliniyor.

Tahran'a bağlılıkları onlara, Irak'ın ne pahasına olursa olsun İran yörüngesinin etrafında dönen bir "uydu" olarak kalması için çalışmalarını dikte ediyor.

Washington'daki başkanlık değişikliği ve 8 yıl boyunca Obama'nın yardımcılığı görevini yürüten ismin başkanlığı kazanması, Tahran ve takipçilerini, çıkarların iç içe geçmesi ve değişen koşullar nedeniyle artık kazandırmayabilecek büyük bahisler oynamaya teşvik ediyor.


Aynı şey Irak'tan daha kötü ve belki de en az Suriye kadar kötü bir durumda olan Lübnan için de geçerli.

Zaman geçtikçe anlamını ve özünü yitiren bağımsızlığın 77'nci yıl dönümünde LübnanIrak ve Suriye'den ayıran tek şey, onların aksine görünüşte topraklarında konuşlanmış yabancı güçlerin bulunmamasıdır.

Burada görünüşte anahtar sözcüktür.


İsrail işgali altında olan Şebaa Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri'nden çokça bahsedilse de görünüşte bugün Lübnan topraklarında yabancı kuvvetler yok.

Ancak bu bölgeler, Suriye rejiminin - yalnızca İsrail işgal otoriteleri değil -kendisini Lübnan toprağı olarak tanımayı reddetmeye devam etmesi nedeniyle uluslararası hukuka göre, "tartışmalı" bir bölge olmaya devam ediyor.

Bilindiği gibi Şam, bu çiftliklerin ve tepelerin Lübnan toprakları olduğunu gösteren belgeleri sunmayı geçen yıllar boyunca reddetmişti ve halen de reddediyor.   


Öte yandan Lübnanlılar, Washington ve Tel Aviv'in de bildiği, Tahran'ın bizzat deklare ettiği gibi, Hizbullah'ın Lübnan ve Doğu Akdeniz kıyılarında İran'ın nüfuzunu, gücünü ve çıkarlarını temsil ettiğini biliyorlar.

Kanıta ihtiyaç varsa bu, son Lübnan parlamento seçimlerinden sonra İran Devrim Muhafızları liderlerinin Hizbullah'ın artık parlamentoda çoğunluğa sahip olduğu açıklamasıdır.

Yine İranlı siyasi, dini ve güvenlik yetkililerinin daha önce yapmış oldukları "İran, Hizbullah aracılığıyla Lübnan'da var olmaktadır" açıklamaları da bunun kanıtıdır.


Söz konusu parlamento seçimleri, bilindiği gibi, Hizbullah'ın silahını muhafaza ettiği, kendi ölçüsüne ve arzusuna göre düzenlenmiş bir seçim yasasına göre yapıldı. Hizbullah, sondan bir önceki hükümetin istediği gibi kurulması için de bu çoğunluğu ve gücünü kullandı.

Bahsi geçen hükümet geçen yılki halk devriminin baskısı altında istifaya zorlandığında, alternatif hükümeti kurma konusunda da son sözü Hizbullah söylemişti.

Ağustos ayında Beyrut Limanı'nda yaşanan patlamadan sonra söz konusu hükümet de istifa etti ama yeni hükümet kurulana kadar görevlerini yerine getirmeye devam edecek.

Ancak, Hizbullah -yani İran- "bağımsız" Lübnan üzerindeki gerçek ve fiili hegemonyasını 4 yıl önce tesis etti.

O dönemde Hizbullah, silahının gücü ve siyasi süreci tıkama kapasitesi, güvenliğe yönelik şantajları sayesinde kendi adayı General Mişel Avn'ı cumhurbaşkanı olarak kabul ettirdi.

Böylece Tahran, 4 yıldır, yargıya yönelik sürekli tehditleri bir yana, yürütme ve yasama organları da dahil olmak üzere, fiili karar noktalarını kontrol ediyor.         

Lübnan'ın 77'nci yıl dönümünde bağımsızlık sahnesinin durumu kısaca budur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU