Robert Fisk'in zihni gerçekten özgürdü, hükümetleri ve medyayı bu yüzden kızdırdı

Savaşta birbirini öldürmeye çalışan insanların hem birbirleriyle hem de gerçeği arayan gazetecilerle ilgili yalan söylemekten çekinmeyeceğini anlamıştı

Deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, 74 yaşında hayatını kaybetti (AFP)

Robert Fisk'le sık sık, bize karşı yapılan ve ispatlanabilir yalanlarla dolu kişisel saldırılara yazı yayımlayarak cevap vermenin doğruluğunu ve yanlışlığını tartışırdık. Bu tarz yalanları çürütmenin cazibesine direnmek zor; ama biz bunun bir tuzak olduğunun farkındaydık çünkü büyük bir yalanı en ikna edici biçimde çürütürken bile yalan beyanı tekrarlamak ve daha fazla kişiye yaymak gerekir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ayrıca partizan eleştirmenlerin, sahtekarlıkları ve yalanları ifşa edilince özür dileyip utanç içinde emekliye ayrılmayacağı; yalnızca gidip söyledikleri yalanın yerine bir başkasını koyacakları aşikardı. Söylediği yalanlar defalarca açığa çıktığı halde az kalsın yeniden seçilen Donald Trump, hakikat karşısındaki bu küstah kayıtsızlığın ne kadar etkili olduğunu her gün gösteriyor.

30 Ekim'de ölen Robert, neredeyse yarım yüzyıldır Ortadoğu ve diğer yerlerdeki savaşların ve iç savaşların haberini yapıyordu. Birbirini öldürmeye çalışan insanların hem birbirleri hakkında hem de elinde kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşündükleri bilgiler bulunduran herkes (hele de bu bilgiler doğruysa) ve özellikle de gazeteciler hakkında yalan söylemekten çekinmeyeceğinin farkındaydı.

2003'te Irak'taki Anglo-Amerikan işgalinin kötü sonuçlanacağını söyleyen birinin, ki Robert sık sık söylerdi, Saddam Hüseyin'in piyonu olarak şeytanlaştırılması fazlasıyla kolaydı. Benzer taraf tutma suçlamaları, 2011 sonrasında Suriye'deki silahlı çatışmaların gerçek bir iç savaş olduğunu yazan, silahlı Arap muhalefetin çoğunu cihatçı diye tanımlayan ve birbiriyle savaşanlar arasındaki güç dengesi düşünüldüğünde Beşşar Esad'ın muhtemelen lider olarak kalacağını öne süren herkese yöneltildi.

Hükümetler ve bu tarz görüşleri destekleyen başka isimler, kendileriyle çelişilmesinden hoşlanmaz ve bunu yapanların itibarını sarsmak için muazzam enerji harcarlar. Robert bunu çok iyi biliyordu ve "Tıpkı hükümetleri gibi, savaş halindeki ordular da en iyi, muazzam ölçüde şüphecilikle ve hatta kinizmle yaklaşılarak gözlemlenir. Ordular ve milisler söz konusuysa, iyi insanlar diye bir şey yoktur" diye yazmıştı. Bir muhabir olarak, bu acı varsayımla çalıştı. İyi insanların var olduğuna inanmadığını kastetmiyordu; ama iyi insanların neredeyse her zaman, faillerden ziyade şiddetin kurbanları arasında bulunduğunu biliyordu.

Robert, yazdıkları diğer gazetecilerin yazdıklarıyla çeliştiğinde veya onlar tarafından görmezden gelindiğinde dahi, gerçekte neler olup bittiğine dair hakikati araştırmakta ve hakikate bağlı kalmakta takıntı derecesinde azimliydi. Muhtemelen basında birçok kişiyi rahatsız eden de onun bu bağımsız aklıydı. Yıllar içinde, Robert'ın ön sayfada yayımlanan başka bir özel haberi karşısında öfkeyle tükürükler saçarak konuşan gazetecileri dinlemeye alıştım. Başlarda, hiç kimsenin haber atlatan bir gazeteciden daha tehlikeli olamayacağını düşünerek ve Robert'ı kötüleyenlere "yüzde 80 kıskançlık" diyerek itibar etmeyen seçkin bir Amerikalı gazeteci arkadaşımın sözlerini hatırlayarak sesimi çıkarmadım.

Sonraki yıllarda bu zehir saçan dedikodulardan rahatsız olmaya ve sıkılmaya, böyle şeyler söyleyenlerden iddialarının doğruluğunu ispatlamasını istemeye başladım. Neredeyse her zaman bu meydan okuma karşısında paniğe kapılmış görünür ve sonra üçüncü kişiden duyma söylentileri tekrarlar ya da Robert'ın bulunduğu yerde olduklarını ama onun gördüklerine şahit olmadıklarını söylerlerdi. Fakat daha fazla üstelediğimde, genelde cephe hattına Robert'ın bulunduğu kadar yakın olmadıkları ve onun kaldığı kadar uzun süre orada kalmadıkları ortaya çıkardı.
 


Bu kötü niyetli dedikodulardan hiçbiri önemli değil ve Robert'la birbirimize görmezden gelmeyi salık verdiğimiz partizan eleştiri kategorisine giriyor hepsi. Birçokları onu muhteşem bir gazeteci ve tarihçi olarak yüceltse de bu dedikoduların bir kısmı Robert'ın ölümüyle ilgili yazılarda tekrar su yüzüne çıktı. Kesinlikle tanıdığım en iyi gazeteciydi. Fakat bazı yazılar var ki, olumsuz bir tonda yazılmış oldukları halde yine de ilgimi çektiler; çünkü açıkça iyi gazeteciliğin ne olması gerektiğine dair, Robert'ın uyguladığına tamamen aykırı bir görüş ifade ediyorlar.

Robert'ın gazeteciliğinin temelinde olayları amansız ve titiz bir şekilde görgü tanıklığına dayanarak bildirmek; karmaşık çatışmaları siyah-beyaz açıdan görmeyi reddetmek; bu esnada ahlaki bir kayıtsızlığa teslim olmamak ve hakiki kötülük karşısında öfke duygusunu yitirmemek vardı. Ve belki de en önemlisi, söylediği şey siyasetçiler ve basın tarafından reddedildiğinde, kınandığında veya görmezden geldiğinde kararlı bir şekilde geri adım atmayı reddetmesiydi.

Bu yaklaşım bana açıkça doğru görünüyor; ama Robert'ın 1989'da The Independent'a katılmadan önce 17 yıl çalıştığı The Times'ta yayımlanan ölümüyle ilgili bir yazının rahatlıkla örnek teşkil ettiği gazetecilik anlayışından çok farklı. Yazıda, Robert'ın failler karşısında mağdurun tarafını tutmasına örnek olarak 1982'de Beyrut'taki Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında binden fazla Filistinli erkek, kadın ve çocuğun katledilmesine dair söyledikleri aktarılıyor. Yazıda Robert'ın "pijamaları içinde, yanında zararsız bastonuyla ana caddede sırt üstü yatan yaşlı bir adamla ölü bir atın yanında vurulmuş iki kadın ve bir bebek" betimlemesi alıntılanmış. Bu korkunç katliamın ilk görgü tanığı raporlarından birinde, Robert öldürülmeden önce tecavüze uğrayan kadınların cesetleri ve "sinek ordularıyla çürüme kokusu" hakkında yazmış.

Yazıyı kaleme alan kişinin çıkardığı şaşırtıcı sonuç şu:

Fisk için trajik olan, bu deneyimin onun bakış açısını sonsuza dek değiştirmesiydi.

Ardından, muhabir olarak 1972'de (Derry'de 13 sivilin Paraşüt Alayı tarafından öldürüldüğü Kanlı Pazar'ın yaşandığı yıl) Kuzey İrlanda'ya gittiğini ve Robert'ın "belki de toyluğundan ötürü Britanya askerlerinin protestoculara muamelesi karşısında sarsıldığını" eklemiş. İşin aslı, Robert'ı motive eden şey bu tarz cinayetler (ki bunlardan biri de 1915'teki Ermeni Soykırımı'ydı) karşısında duyduğu öfkeydi ve kuşkusuz bütün gazetecileri motive etmesi gereken şey de budur.

O zamandan bu yana tamamen gözden düşmüş olsalar da hükümet politikalarını uygulandıkları zaman eleştiren bir gazeteci karşısında hâlâ hayrete düşen yorumcular bulmak tuhaf ve üzücü. 2003'te Robert'ın Irak'tan geçtiği haberler de işgali bir hayli eleştiriyordu ve anlaşılan bunun çok önemli bir nokta olduğunu düşünen The Times'a göre, çoktan unutulmuş zamanın Britanya Savunma Bakanı'nın Fisk'in haberlerini "onun Saddam Hüseyin rejiminin bir avanağı" olduğunun göstergesi diyerek kınamasına yol açmıştı.

Robert'ın fiziksel güçlükler karşısındaki cesareti çok büyüktü. Bu, kısa patlamalarda sürdürülebilir bir şey; ama tecrit ve tehlikeyle dolu uzun dönemlerde sürdürülmesi çok daha zor. Savaş zamanlarında gözüpeklik çoğu zaman basının ve kamuoyunun takdirini kazanır; ama genellikle dünyanın meleklerle şeytanlar arasında bölündüğünü düşünen ve meleklerin pek de meleklere yakışmayan davranışlarına dair haber yapanları şeytanın gizli taraftarları olmakla suçlayanların alkışları tacize dönüştüğünde ahlaki dayanıklılık çok daha ender rastlanan bir niteliktir.

Gerçek gazetecilik basit bir iştir fakat bunu iyi yapmak son derece zordur. Amacı önemli haberleri olabildiğince çabuk bulmak; hükümetlerin, orduların ve medyanın bunları gizli tutmak için gösterdiği çabaları umursamamak ve söz konusu bilgiyi halka aktararak kamuoyunun etrafındaki dünyada neler olup bittiğini daha iyi yargılayabilmesini sağlamaktır. İşte Robert'ın yaptığı şey buydu ve bunu herkesten daha iyi yaptı.



* Patrick Cockburn’un makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Robert Fisk'in zihni gerçekten özgürdü, hükümetleri ve medyanın bazı kesimlerini de bu yüzden kızdırdı

independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU