Kürtler gökten mi indi (1)

Nurullah Alkaç Independent Türkçe için yazdı

Giriş:

Kürtlerin kökenlerine dair anlatımlar, 700'den sonra yazılan ilk dönem İslâmî kaynaklardan beri bulunmaktadır. Gerek tarihî şahsiyetler, gerekse 'Dehhâk Efsânesî' üzerinden oluşturulan bu kurgu, 1800'lerden sonra Batılı seyyah, diplomat ve akademisyenlerin dahiliyle yeni bir aşamaya evrilmiştir.

İki yüz yıllık bu zaman zarfında 'Kürd' kelimesinin etimolojisine yönelik açıklamalarla da genişletilen bu literatüre, maalesef siyasî ve ideolojik nedenlerle çok çeşitli zeminsiz teoriler de eklenmiştir.

Kürtlerin geçmişi şimdiye kadar 'Karduckhi', 'Med', 'Gutî', 'Mitani' gibi antik milletlerle ilişkilendirilerek dile getirilmeye çalışılmıştır.

Bu yazıda; Kürtlerle yakın temasta bulunan İslâmî (Arapça, Farsça, Osmanlıca, Çağatayca, Kürtçe), Hristiyan Doğu (Gürcü, Ermeni, Süryani, Rus) ve Hristiyan Batı (Grekçe, Latince, İngilizce, Fransızca, Almanca) kaynakları kullanılarak tarihsel süreçte Kürdlerin kökenlerine dair ifadeler bir araya getirilmiştir. 

Kürtler tarihsel süreçte kendilerini hangi adlarla tanımladılar?

Yine Kürtlerle iletişimde olan milletler Kürtlere hangi isimleri verdiler?

Eldeki veriler bizlere bugünden en eski geçmişe kesintisiz bir süreklilik bağlamında açıklama olanağı veriyor mu?

Öncelikle en sonda söylememiz gereken bilgiyi kısaca anlatalım: Çok çeşitli lehçelerin, dinlerin, inanç ve mezheplerin, aşiretlerin bulunduğu, geniş bir coğrafyaya yayıldığı kaynaklarla sabit olan bu ırka 800'den beri "Kurd/Kerd/Kert/Kord/K'urd" adı verilmektedir.

Günümüzde her dilin ses ve alfabesine göre farklılıkla yazılan 'Kürd'lere; bu sözcük yayılmadan önce 600-1400 yılları arasındaki Ermeni-Süryani kaynakları 'Maruc, Mar, Med' denildiği; Herodotus'un (M.Ö. yaklaşık 484-425) "Historiai" isimli kitabına göre de bu kavramdan önce kendilerini  "Aryan/Αριοι- Arioi'" olarak nitelendirdikleri görülmektedir.  


Günümüzde 'İran' kelimesinde yaşayan 'Êran/Aryan' sözcüğünün gerçekten de Kürtlerle bir ilişkisi var mı?

Birçok aşiretin altında kümelendiği "Kürd/Kurd" adı nereden gelmektedir?


İtalyan gezgin Pitro Della Valle (1586-1652); İtalyanca, sonradan Fransızcaya da çevrilen 'Seyahatname'sinde Ksenophon'un bahsettiği "Karduklar"ı Kürtlerin ataları olarak tanımlamıştır.

Takip edebildiğimiz kadarıyla bu iddia Avrupa dillerinde yazılmış olan birçok kaynakta dile getirilmiştir.

Ancak 1700'lerden itibaren arkeolojik buluşların gerçekleştirilmesi ve eski kaynakların yayımlanması ve çevrilmesine müteakip 'Kürdlerin' atalarına yönelik bir başka iddia da dile getirilmiştir.  

Birkaç yıl Kürtler arasında da bulunan ünlü Alman tarihçi B. G. Niebuhr (1776-1831) ise biraz farklı bir iddiayı dile getirerek 'Aramiler', 'Medler' ve 'Persler'in ortak ata olarak Kürtlerden geldiğini savunmuştur.

1850'lerden beri süregelen modern araştırmalarda da Kürtlerin ataları olarak Medler gösterilmektedir. Bu sadece Avrupalı gezgin/yazar/bürokrat kimlikli şahsiyetlerin tek görüşü değildir.

Kürt aşiret ileri gelenleri ve okumuş kesimleri de aynı görüşü paylaşmaktadır. Hatta ilk Kürt gazetesi 'Kürdistan' ile 1908-22 yılları arasında yayınlanan 'Jîn', 'Rojî Kürd', 'Kürd Teavün ve Terakki', 'Kürdistan', 'Şark ve Kürdistan' gibi gazete ve dergilerde bu görüş doğrultusunda yazılar kaleme alınmış veya çeviriler yapılmıştır.


Ksenofon'un (m.ö. 431-m.ö.354) "Anabasis"ini 2011 yılında Eski Yunanca'dan Türkçe'ye çeviren Oğuz Yarlıgaş, "Kardukhia (2014, ss:259)" sözcüğüne düşürdüğü 249'ncu dipnotta "Bazı araştırmacılar tarafından bugünkü Kürtlerin atası olarak görülen kavmin yaşadığı bölge. Söz konusu bölge Dicle (Tigres) nehrinin batısında kalmakta ve Armenia'dan Botan Çayı (Kentrites) ile ayrılmaktadır (2014, ss:644)" ifadesini kullanmıştır.

Van doğumlu bir Ermeni olan Arshak Safrastian (ö.1958); İngiltere hükümeti görevlisi olarak 1915-16 yılları arasında Kürtlerle kurmuş iletişimine dayanarak 1948 yılında yazmış olduğu "Kurds and Kurdistan" kitabında "Guti, Kassit, Lulu, Med" gibi milletleri Kürdlerinı atalar arasında saymıştır. 


Vladimir Minorsky (1877-1966); 1938'de Doğu Bilimcileri Kongresi'nde Kürtlerin kökenini Medlere dayandıdığı tezini ortaya koymuştur.

Ermeni tarihçi George A. Bournoutian (d.1943) ise "A Concise History of the Armenian People"; "From Ancient Times to the Present" isimli kitabında Kürdlerin kökenini hem Med'lere hem de Urartu'lara dayandırmıştır.

Peki, bu araştırmacıların dayanak noktası nelerdir?
 

1.jpg
İngiltere Foreign Office tarafından 1920 yılında bastırılan "Armenia and Kurdistan" isimli kitapta Kürtlerin en eski ataları 'Guti' ve 'Carduchi'lerin gösterimi. ss:24.


Yeryüzünün yedi ırkı:

İslâmî inanca göre ilk yaratılan insanlar Hz. Âdem ve Hz. Havvâ'dır. İnsanoğlu bu iki şahsiyetten çoğalmış ancak öyle günaha bulaşmışlar ki, Hz. Nuh döneminde 'Tufan' yaratılarak sadece Hz. Nuh'un gemisine binenler kurtulmuştur.

Ve insanoğlu yeniden Hz. Nuh'un zürriyetinden çoğalmıştır. Şu an yeryüzünde bulunan tüm ırklar; Hz. Nuh'un gemisinin Gutî/Cudî/Kürd(istan) Dağları'na inmesinden sonra burada Hz. Nuh'un Sâm, Hâm ve Yafes isimli üç oğlundan türemiştir. 

Seyyid Mehmed Rıza'nın (ö.1783) 1737 yılında yazımını tamamladığı "Es-Sebʿü's-Seyyâr Fî Ahbâr-ı Mülûki't-Tatar" isimli eserinde bu üç şahsiyetten türeyen insanların hangi coğrafyalarda meskûn oldukları şu şekilde dile getirilmiştir:

Şâlıh bin Erfahşed bin Sâm ve 'Âd bin Erfahşed bin Semûd ve Cedîs ve Câsim ve Tasm ve Sahâr ve Okar ile arâzî-i bilâd ve kılâ'-i Hicâz ve Yemen ve Tihâme ve Necd ve 'Arûz'a 'ârız kezâlik 'Irak bin 'Aylam bin Sâm bilâd-ı Isfahân ve Rey ve Kazvîn ve Hemedân ve Lûristân ve Erdelân ve Deylem ve Gîl'an'a müte'ârız ve Horâsân bin 'Aylam bilâd-ı Sicistân ve Zâbulistân ve Bedahşân ve  Tohâristân ve Belh ve Herât ve Nişâbur ve Merv ve Mâzenderân ve Taberistân'a revân oldılar.

Ve Hevkel bin 'Aylem bilâd-ı Mâverâü'n-nehr ve Hârezm'e 'azm ve  Ahvâz bin Bûruh bin Sâm bilâd-ı Hûzistân ve Fârs ve Kirmân'da tavattuna cezm idüp ve Armen bin Nevzd bin Sâm bilâd-ı Âzerbâycân ve Arrân ve Şirvân ve Gürcistân ve Ahlât ve Ercîs ve Teblîs ve Erzene'r-rûm'ı merzbûm ve 'Amlık bin Lâvez bin Sâm mukaddemâ  arz-ı 'Amâlık'da ârâm itmişiken bi-hasebi'l-iktizâ vatar-ı kazâ içün bilâd-ı Anatolı ve Karamân ve Trabzon ve Sivâs'da tavattun ile rağbet-i diyâr-ı Rûm idüp Ken'ân bin Nefr bin Sâm bilâd-ı  'Irâk-ı 'Arab ve Cezîretü'l- 'Arab ve Şâhid'de karâr ve Türk bin Yâfes dahi Çîn ve Kemârî ve Minsek ve Sicistân ve Hazez nâm birâderleri ile semt-i şark ve şimâlde bilâd-ı Türkistan ve Hıtây ve İbir ve Sibir ve Bulğâr ve Deşt-i Kıpçak'da istikrâr bulup Bâric dahi Saklâb ve Rûs nâm karındaşları ile bilâd-ı Rûmili ve Engürûs ve Leh ve Ukranya ve Kırım ve Moskov'a 'âzim ve Kût bin Hâm birâderleri Berber ve Küş ve Zenc ve Habeş ile cânib-i ğarb u cenûbda bilâd-ı Cerîd ve Fâs ve Cezâyir ve Tûnus ve Trâblus ve Berka ve Mısr ve Sûdân'da ârâma câzim oldılar.

Ve Bure Frenk bin Kût bilâd-ı Engürûs ve Ağalya ve İtalya ve Cermanya ve İsfendiya'da Dornik ve ebnâ-yı Küş'den Sinev bilâd-ı Mekrân'da güzerân-ı vakt itmeğe âheng edüp Dîdeha ve Tûrân ve Hind nâm birâderler bilâd-ı Cüzerât ve Mînibâr ve Ma'ber'i makarr itdiler. Mürûr-ı eyyâm ile evlâd-ı Sâm on dokuz ve Yâfesiyân otuz altı ve Hâmiyân on yedi fırka vü aksâm olup hübûtdan ol zamâna gelince yek-zebân elfâz-ı Süryânî iken tebdîl-i mekân ve şiddet-i bâd-ı tûfân-nişân-ı kahr-ı Yezdân mûceb-i tebelbül-i lisân olmağla ancak sükkân-ı arâzî-i Bâbil olan fırka-i Ken'âniyân misâl-i belâbil ü 'anâdil-i hânegî lisân-ı Süryânî ile gûyân ve mâ'adâsı mürğ-i vahşî-vâr ağsân-ı şecere-i 'âlemde terennümât-ı gûn-â-gûn ile nağme-sencân oldular (Yavuz Söylemez, 2016, ss:7-8).


Milâdî yedinci asırdan itibaren örnekleri verilmeye başlanan ilk dönem İslâmî kaynaklara göre mevcut olan bütün insanlar temelde şu yedi ana gruptan türemiştir: Hint, Çin, Keldânî/Süryânî, Arap, Fars, Yunan/Roma ve sonradan bunlara Türk'ler eklenmiştir.

Ebü'l-Kâsım Sâid b. Ahmed b. Abdurrahman b. Muhammed el-Endelüsî el-Kurtubî et-Tuleytılî'nin (ö.1070) on birinci asırda Arapça olarak kaleme aldığı "Tabakâti'l-Ümem/Milletlerin Bilim Tarihi" isimli eserinde bu sınıflandırmayı açıkça görmekteyiz (Ramazan Şeşen; 2019).

Amasyalı Şükrullah'ın (ö.1460) 15. asırda telif ettiği Farsça "Behcetü't-Tevârîh" isimli eserinde de bu sınıflandırma aynen sürdürülmüştür.

Şükrullah'a göre Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar olan zaman dilimine dair Mecûsiler'e göre 6172; İsrailoğulları'na göre 4340; Hristiyanlara göre 5972 ve Müslümanlardan Abdullah b. Abbâs b. Abdulmuttalib'e göre (en doğru rivayet olarak gösterilmiş) 6075 yıl geçmiştir.

Ona göre bu aradaki zaman dilimi ise Âdem'den Nuh'a 2250; Nuh'tan Hz. İbrahîm'e 1809; İbrahîm'den Musa'ya 565 yıl; Musa'dan Süleyman'ın Mescidü'l-Mukaddes'i yaptığı zamana 536; Süleyman'dan İskender'e 717; İskender'den Hz. İsa'ya 494; İsa'dan Hz. Muhammed'e 361 yıldır. 
 

2.jpg
Adem ile Havva, Antoloji (GF L.A.161) Gülbenkyan Koleksiyonu, Lizbon. Londra British Museum'da yer alan Antoloji ise (BL Add. 27261), 1410-11.


Mehmet Zaîm Efendi'nin 1578 yılında tamamladığı "Câmi'ü't-Tevârîh"inde coğrafi iklimlerin yedi olduğu gibi; Hz. Âdem'den sonra insanlığın yedi fırkaya ayrıldığı belirtilmiştir:

(…) her gürûhı bir memlekete mensûb olmağla ol diyâr ol nâmla zikr olındı. Bu fırkanun biri Çin ve biri Türk ve biri Rûm ve biri 'Arab ve biri Fârs ve biri Hind ve biri Habeşe'dür (Ayşe Nur Sır, 2007, ss:34). 


Kürd b. İsfendiyâr Teorisi:

Mes'ûdî lakabıyla bilinen Ebü'l-Hasan Ali b. el-Hüseyin b. Ali'nin (ö.956) günümüze ulaşabilen "Mürûcü'z-Zeheb" ve "et-Tenbîh ve'l-İşrâf" isimli eserlerinde 'Kürd'lerin kökeni ve etnik adına yönelik bilgiler bulunmaktadır.

Mes'ûdî; "et-Tenbîh ve'l-İşrâf"ında Fars Hükümdarları'nın ikinci kuşağı olan "Bel'an"lardan söz ederken 120 yıl hüküm sürdüğünü belirttiği Menûçehr'in Îrec b. Ferîdun'un soyundan olduğunu ve Ferîdun'la arasında 13 nesil bulunduğunu belirtirken 'Fars Halkları ile hükümdarlarının çoğunun' Menûçehr'in 7 oğlunun soyundan olduğunu belirtmiş ve Farslara göre "Kürdler de Kürd b. İsfendiyâr b. Menûçehr'in çocuğudur" bilgisini, Kürt aşiretlerini ve yaşadıkları coğrafyaları paylaşmıştır. (Çev: Mithat Eser, 2020, ss:108).

D. Ahsen Batur'un eserin orijinaline ne kadar sadık kaldığını bilemediğimiz "Altın Bozkırlar" isimli Türkçe çevirisine baktığımızda Mes'ûdî; "Mürûcü'z-Zeheb"ında (2004) Kürtlerin kökenine dair farklı görüşleri bir arada vermiştir.

"Kimine göre Kürdler, Rebia b. Nizar b. Maad b. Adnan b. Bekr b. Vail'in soyundan gelmektedirler" diyen Mes'ûdî; ayrıca Dehhak efsanesini de şu şekilde aktarır:

Bir başka rivayete göre, daha önce bu kitapta hakkında çok bahsedilen, Arap ve Acemlerin hangi taraftan olduğu konusun da bir türlü mutabakata varamadığı Dahhak'ın omuzlarında iki yılan çıkar.

Bu yılanlar, insanların beyniyle beslendiği sürece Dahhak'a herhangi bir acı vermezler. Bu yüzden Dahhak, Farslar'dan birçok insanı ortadan kaldırdı. İnsanlar bir araya gelerek Efridun'un önderliğinde Dahhak'a karşı savaşmaya karar verdiler. Kendilerine deriden bir sancak yaptılar. Buna Farslar 'Direfş kaviyan' derler.

Efridun, Dahhak'ı ele geçirdi [III, 252] ve sözünü ettiğimiz Dünbavend dağına bağladı. Dahhak'ın veziri her gün bir koyun ve insan boğazlar, beyinlerini karıştırarak, Dahhak'ın omuzlarındaki iki yılanın karınlarını doyurur ve kurtulanları dağlara gönderirdi. İşte bu dağlara kaçanlar orada vahşileştiler ve çoğaldılar. Kürdler bu şekilde türemiştir. Sonra soyları çeşitli gruplara ayrıldı.

(2004, 191-2)


Dahhâk Efsânesi:

Eldeki yazılı kaynaklara olan bilgilerimize göre Kürtlerin kendi asılları ve tarihlerine yönelik yazdıkları ilk eser Ebû Hanife Dinewerî'nin (820-896) şimdiye kadar literatüre dahil edilmeyen ancak 19'ncu yüzyıla kadar varlığı kesin olarak bilinen "Ensabu'l-Ekrâd/Kürdlerin Soykötüğü" isimli eseridir.

Dinewerî; "el-Ahbâr et-Tıvâl" isimli eserinde ise Dahhâk'ın veziri Ermiyâyîl'in Dahhâk'tan kurtarıp dağa gönderdiği insanların Kürtlerin ataları olduğu bilgisini vermiştir.

Ebdullah b. Abdülaziz b. Muhammed el-Bekrî (ö.1094) ise "el-Mesâlik ve'l-Memâlik el-Kübra" adlı eserinde Dahhâk'tan Fars dağlarına sığınıp çoğalan Kürd gruplarını "Şuhcanlar, Macirdan ve Mazenderan, Keykan, Barisan, Müstekan ve diğerleri" adlarıyla sıralamıştır. 
 

3.jpg
Abdülmelik bin Muhammed b. İsmâ'il Se'âlibî Nîşâbûrî'nin (961-1038) ilk iki cildi gönümüze ulaşabilen dört ciltlik "Gurretü'l-Ahbâr Mülûkü'l-Furs ve Sîyerihim" isimli eserinde Kürtlerin kökenine dair Dehhâk Efsânesi'nin yer aldığı sayfa. H. Zotenberg, 1900, ss:26.


Firdewsî'nin (ö.411/1021) 370-80/980-90 yılları arasında yazdığı ve son şeklini 1018 yılında aldığı düşünülen 60 bin beyitlik Farsça "Şehnâme"sinin Osmanlı padişahlarından II. Murad'ın emriyle "Fârisî'den (Pehlevîce dili) Türkîyye (Osmanlıca)"ye 854/1450-51 yılında yapılmış olan ve mütercimi ile müstensihi şimdiye kadar bilinmeyen 330 varaklı mensur tercümesinin (Birinci Kısım: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Hazine, 1116; İkinci Kısım: TSMH, 1518) "Nişten Dahhâk Ber-taht-ı Cemşîd (8b, 9a-9b; 2020, ss:153-4)" alt başlığında Kürtlerle ilgili "Dehhâk Efsanesi"ne değinilmiş; Îran/Aryan'ın İslâm öncesi  tarihinin dört önemli tabakasını oluşturan 'Pîşdâdî', 'Keyânî', 'Eşkânî' ve 'Sâsânî'lerin hükümdar ve komutanlarının/pehlivanlarının önemli bir kısmının isimlerinin önüne veya arkasına 'Kürd(î)' sıfatı getirilmiş; Sâsânîlerin kurucusu Erdeşêrê Babekân'ın göçebe Kürdlerle savaşına değinilmiştir. 

Çeviride (İkinci Cild, TSMK, 1518), Pîşdâdîler hanedanının altıncı hükümdarından "Ferîdun", "Ferîdûn-ê Kürd (2017; 14b, 17b, 33a)" olarak nitelendirilmiştir.

Ayrıca Sâsânîlerin önce ordu komutanlığını, ardından da bir yıl hükümdarlığını yapmış olan "Behrâm-ı Kürdî/Behrâm-ı Çûbîn" ile kız kardeşi "Kürdiyye" ile erkek kardeşi "Kürdûy"; "Kürdevî" isimli kahraman ve "Harrâd-ı Kürd" adlı pehlivan (Mustafa Kuğu, 2017, ss:212, 483, 532, 692, 714, 740) için sıfat veya özel ad olarak kullanılmıştır .  

Tercümenin birinci cildinde (TSMK, 1116) "Dehhâk Efsanesi" şu şekilde anlatılmıştır:

âzâd êtdiler dediler ki olmasun ki şehre ve şenliğe ve êle ve vîlâyete giresin senün yêrün tağ ve mîşelerdür her gün bir yiğit beynisine bir koyun beynisini katup vêrürlerdi her ayda otuz yiğit anlarûn 'inâyetiyle halâs bulup cân kurtıldı çün bir êki yüz kadar er derildi bir gizlü yerde cem' êdüp bunlara birkaç keçi ve koyun vêrüp tağa salıverürdi belürsiz olup tağılurlardı Kürdün aslı andandur ki şimdi dahı şehre ve âbâdânlığa çendân gelmezler birer kara libâsdan evleri var ne Tanrı korkusın bilürler ve ne (…)

(Fatih Budak, 2020, ss:154).


Hasan Esîrî'nin (1652-) 1720-1722 / 1730-1732 tarihli "Mi'yârü'd-Düvel ve Misbârü'l-Milel" isimli tarih-coğrafya eserinde Ermeni ve Gürcüler gibi "Kürd dahi Acem'den münşe'abdur dirler. Gerçi lisâları ve dinleri başkadur ammâ sîmâda ve sadâda ve harekât u sekenâtda ve libâsda ve ekser ahvâlde Acem'e müşâbehetlleri vardır (ss:771)" ifadeleriyle beraber Kürdlerin kökenine dair 'Dehhâk Efsanesi'ne göndermede bulunmuştur. 

Ali Saib'in 1304/1886 tarihli "Coğrafya-yı Mufassal/Memâlik-i Devlet-i Osmâniye" isimli eserinde "Kürdlerin asabiyetinde ihtilaf vâki olup İbn Haldun'un yazdığı gibi sahih olan; Kürdler, Fars kavmindendir (ss:362)" diye yazılırken; Ebu Salih Bekir Sıdkı Piravâdi de 1332/1913 yılındaki "Millî, Ameli, Vatani, Osmanlı Coğrafyası" isimli kitabında "Bunlar Medya ve Acem torunlarıdır" bilgisini vermiştir.

1328/1910 tarihli "Resimli ve Haritalı Coğrafya-yı Osmanî"de "Kürdler eski Carduqueslerden gelir" denilirken İbnü'l-Nüzhet Ceva'ın 1330/1913 tarihli "Haritalı Musavver Memâlik-i Osmânî'nin Coğrafyası" kitabında Kürtlerin "Medya-Acem ahfadı (torunları)" olduğu görüşü dile getirilmiştir.  

Ahmet Refik Altınay (1880-1937) 1328/1913'te hazırladığı "Büyük Tarih-i Umumî" kitabında 'Kissiler (Kassitler)'i 'yani şimdiki Kürdler' diye tanımlamıştır.

Diyarbakırlı Kürd Said Paşa; 1887-9 yılları arasında yayınladığı 10 ciltlik "Mir'atü'l-İber" isimli genel tarihinde Kürdlerin İran nesline mensup Kürd'ün evladından geldiği notu bulunmaktadır.

Mehmet Remzi ile Mehmed Vâsıf'ın beraber hazırladığı ve 1325/1908 yılında basılmış olan "Yeni Coğrafya-yı Osmânî" isimli eserde ise 'Kürdlerin Aslı ve Menşei' şu şekilde yazılmıştır:

Kürtlerin ne vâkitten beri Kürdistan'da sâkin bulundukları tarihçe meçhul ise de eski zamanlarda Kürtlerin bulundukları havalide kurulmuş olan Asuriye ve Mediye hükümetleri mevcut olduğu vâkitte de Kürtlerin dağlarda gezindikleri tarihin cümle-i beyanatındandır.

Yunanlı meşhur yazar Ksenefon bundan 2400 sene evvel Elaziz ve Diyarbekir vilâyetlerinin bulunduğu yerleri Karduk isminde bir kavmin vatan ettiğini beyan ediyor ki bunların Kürt olduklarında şüphe yoktur. Kürtler Anadolu yarımadasının şarkındaki vilâyet ile Yukarı Cezire'de yaşamaktadırlar. Kürtler dahi Ari kavimlerden sayılır olup ne Medyalıların ne de Asurilerin torunları değildir.

(ss:35)
 

4.jpg
1450 yılında Osmanlıcaya yapılmış olan Mensur Şehnâme çevirisinde Kürtlerin kökenine dair anlatım (Fatih Budak, 2020, ss:788)

 
Ardeşêrê Babekan:

9, 10'ncu asırdan itibaren oluşturulan İslâm/Arapça/Farsça tarih tasarımlarında geçmişte İran coğrafyasına hükmeden devletlere/hanedanlara yer verilirken Pîşdâdî, Keyanî, Eşkanî ve Sassânî'lerin beş bin yıl boyunca hükmettiklerinden söz edilir.

Muhammed b. Cerîr Taberî'nin (ö.923) 903-16 yılları arasında yazdığı "Târîhu'l-Ümem ve'l-Mülûk" isimli eserinde Sassânî devletinin kurucusu I. Ardeşêrê Babekan'ın (h.224-240) "Kürd" olduğu belirtilmektedir (Cemalettin Saylık; 2019).

Bu arada ilerde üzerine duracağımız konuya yardımcı olması açısından şu bilgiyi de vermeliyiz ki, Taberî'nin Belamî tarafından çevrilmiş olan Farsça versiyonundan Özbek hükümdarlarından Köçkünçi Han'ın (ö.1531) kitâbdârı olan Vâhid-i Belhî'nin 1522 yılında yapmış olduğu Çağatayca tercümede 'Kürd' kelimesi 'Kert' olarak yazılmıştır.

Taberî'nin 17'nci. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Hezarfen Hüseyin Efendi'nin (ö.1691) 1670-3 yılları arasında yazdığı "Tenkîhü't-Tevârih-i Mülûk" isimli eserinde ise, Erdeşîr'in 'Cesur Kürd'ler sayesinde devletini güçlendirdiği bilgisi bulunmaktadır.

Şemdanîzâde Fındıklı Söleyman'ın (ö. 1779); "Mür'i't-Tevârîh" isimli eserinde de benzer bilgiler verilmektedir.

Îranşâhr/Sassanî devleti hakkında o dönemde bilgi veren Roma/Bizans kaynakları ile Erdeşêr'in kaya yazıtları; Erdeşêr'in kendisini daha önceki (Achaemenid, Pers: Keyaniyan) devletlerin varisi olarak gördüklerini açıkça ortaya koymaktadır.

Eğer Taberî'nin anlatımını doğru kabul edersek, Erdeşêr Kürd idiyse hangi dille konuştu/yazdı? 
 

5.jpg
Şemdanîzâde Fındıklı Söleyman'ın (ö. 1779); "Mür'i't-Tevârîh" isimli eserinde "Erdeşêrê Babekan'ın Kürdler'i kendisine taibi kılmasıyla İran'a hakim olmasının anlatıldığı sayfa, 1919, ss:103.


18 ve 19'ncu yüzyıllarda büyük Kürd mirliklerinin destekleriyle yazılan ve literatürde 'Kürdî Tarih Kaynakları' olarak yer edinmeye başlayan Farsça-Kürdçe kaynaklarda Kürd aşiretleri kökenlerini Erdeşêr'e bağladıkları görülmektedir.

Ebû Saîd Abdülhay b. ed-Dahhâk b. Mahmûd Gerdîzî (ö.1061); "Zeynü'l-Ahbâr" isimli eserinde ise Erdeşêrê Babekan'ın 'Keyânîyân'ın ilk hükümdarı Melik Keykubâd b. Da' b. Bûdkâ b. Malşu b. Nevder b. Manûçehr Melik oğullarından 'Kîruş'un neslinden olduğunu söylemiştir (Öznur Alkan, 2014, ss: 25-6).

Mirza Ali Ekber Vekayinigar'ın (1846-1899) 1869 tarihli "Bedayiu'l-Lugat" ve Mâh Şeref Hanım Kürdistânî'nin (1805-1847) "Târîh-i Erdelan"ında açıkça görülmektedir.

Bu eserlerde Erdeşêrê Babekan on birinci soydan Kürd'ê bağlanmıştır. Aynı şekilde 'Ekrâd-ı Zaza/Dunbulî' Kürdlerinin İran'da hazırladığı Farsça kaynaklarda İslâm öncesi İran padişahlarından 'Ebuşirvan'a kadar dayandırıldığı görülmektedir (Veysel Başçı; 2019, ss:68).

William Empson (1906-1984) 1928 tarihinde yayımladığı "The Culf of the Peacock Angel/A short account of the Yezîdî tribes of Kurdistân"  isimli eserinde Êzdî Kürdlerin kendisine Sasani hanedanın Kürd olduğu ve Sasani krallığının da Kürdlere ait olduğunu söylediklerini yazmıştır. 

Muhammed Şerîf Qadi'nin (1739-1813) 1811-3 yılları arasında yazdığı "Tarih-i Kürd" isimli Farsça kitabında şu bilgiler verilmiştir:

Bazı tarihçiler ve nakilciler Kürdlerin kökenlerini Zehak döneminde Zehhak/Dehhak'ın zalimliği yüzünden dağlara, dağların çevrelerine, vadilere saklanıp gizlenmiş birkaç adama dayandırmışlardır. Onlardan birisinin adı Kürd idi. Bundan dolayı Kürdler onun soyundan kabul edilmektedirler. Onun soyundan gelenler dört kabileye taksim edilmiş, şöyle isimlendirilmişlerdir: Birincisi Baban, Kurmanc adıyla meşhurdurlar. İkincisi Kelhur taifesi, üçüncüsü Lor taifesi, dördüncüsü Goran taifesidir.


Mela Mehmûdê Bazidî'nin (1797-1863) 1858'de yazdığı "Tewarîxa Cedîdê Kurdîstan" isimli kayıp kitabının günümüze ulaşabilen önsöz kısmında "Kürdlerin varlığı İsa'dan önceye uzanır" bilgisi ile 1858'de tamamladığı "'Adât û Rüsûmâtnâme-yi Ekrâdiye" eserinde yanlış olarak Kürdlerin kökeni arap aşiretlerine bağlanarak verilmiştir. 

Muhammed b. Muhammed el-Hüseynî ez-Zebîdi (ö.1791) 18'nci yüzyılda yazdığı "Tâcu'l- 'Arûs" isimli Arapça sözlüğünde 'el-Kürd' maddesinde '(Kef harfinin dammesi ile) müfrettir. Kürd bilinen bir nesil ve dağınık bazı kabilelerdir. Çoğulu Ekrad'dur.(…)' dedikten sonra "Meşhur topluluk için kullanılan Kürd kelimesi 'kovmak, müdafaa etmek anlamında olan Kard kelimesinden türetilmiştir" şeklinde bilgi vermiştir.

Ayrıca Kürtlerin aslı üzerine kendi dönemine kadar dile getirilmiş olan iddialara yer vermiştir.

Bu iddialar sıralanırken İbn Kuteybe'nin (ö.889) "Kitâbu'l-M'ârif" adlı eserinde Kürtlerin Acemlerin Bivrâsef'in/Dehhâk'ın yemeklerinin artıklarından kalan bir nesil olduğunu ifade ettiğini zikretmiştir.

Zebidî; Muhammed Efendî el-Kürdî'nin (ö.?) "Nesebu'l-Ekrâd" isimli kitabında dile getirmiş olduğu "Kürd b. Ken'ân b. Kûş b. Hâm. b. Nûh'un çocukları olmaları" iddiasına da yer vermiştir.

Ayrıca Farsların "Kürd b. İsfendiyâr b. Menûcehr'in neslinden olmaları" iddiasından sonra kendisinin de katılmış olduğu "Kürdlerin Sâm'ın neslinden olmaları" iddiasıyla sonlandırmıştır (M. Edip Çağmar; 2017).

Medler:

Antiocheia Kilisesi başrahibi Süryani Mikhail'in (1126-1199) "Maktbanut Zabne/Dünya Tarihi" isimli kitabında Hz. Nuh'un oğullarından türemiş olan milletlere yer verilirken 'Medler'in 'Japhet/Yasef'in zürriyetinden 'Medaï'den türedikleri yazıldığı gibi, 'Kürd'lere Mark'; diğer adıyla 'Medler/Mages' denildiği görülmektedir.

Ayrıca 636 (m.s.1187) yılında Medlere (Mark') ve 'Türkler (Türkmen)' arasında gerçekleşmiş olan savaşlara değinilen başlığın içerisinde; Nisibis'te/Nusaybin'de 'Kürdler' ile 'Türkler' arasında  savaşın cereyan ettiği yazılmıştır.

Ermeni müverrih Korykoslu Hetum/Hayton (1240-1320) ise 1307'lerde Fransızca ve Latince yazdığı "Flos Historiarum Terre Orientis/Doğu Tarihinin Çiçeği" isimli eserinin 'Med Krallığı' bahsinde, kendi döneminde Med'lerin 'Kürd(ler)' olarak da adlandırıldıklarını söyledikten sonra Medlerin iki önemli merkez şehrini 'Soraket (Şiraz)' ve 'Hewreman/Kirmanşah'a işaret etmiştir.

Mikayel Çamçıyan (1738-1823) da 1784 yılında baskısı yapılan "Hayots Patmutyunı/Ermeni Tarihi" kitabında "Medler; ayrıca Kurd veya Keurd adıyla biliniyor" şeklinde yazmıştır.

On üçüncü asırda Arapça Ebü'l-Ferac adıyla bilinen Bar Hebraeus'un (1225-1285) "Makhtebhanuth Zabhne" ismiyle Süryanice ve daha sonra "El-Muhtasaru fi Ed-Düvel/Hanedanların Muhtasar Tarihi" ismiyle Arapçaya aktardığı genel tarihinde "Medlerin Kıralları" bahsinde "Belshasar'dan sonra Medli Darius ki Napharhidas'tır (Nabonidus), Belteshazar'ı öldürdükten sonra bir yıl hüküm sürdür. Kendisi bu sırada 16 yıldan beri hüküm sürdürmekte idi. Darisu bu yıl içinde Daniyal'ı bütün eşrafına üstün bir vaziyete getirdi. Bu yüzden Daniyal'e hassedildi ve ilk defa olarak aslanlar inine atıldı. Onun kurtulması ile kendisine hasededenler de helâk oldular. (Çev:Ömer Rıza Doğrul; 1945, ss:101)" ifadeleri kullanılmıştır.

İlginç bir şekilde Evliya Çelebî (1611-1682) de Kürdistan'daki seyahatlerine dayanarak "Seyahatnâme" isimli eserinde; M.Ö. 605-562 yılları arasında Babil'de hüküm sürmüş olan 'Nebukadnezzar/Buhrunnasr'ı, "Buhtunnasır-ı Kurdî" olarak tanıtmıştır.

Kâtip Çelebi'nin (1609-1657) 1654-5 yılları arasında Johann Carion'un (1499-1537) 1531'de Almanca olarak kaleme aldığı "Chronica"sının Osmanlıca çevirisi olan "Târîh-i Frengi Tercümesi"nde "Zirâ Daryos Medya'lı ve Siros Fars idi. Yunanîyon ancak Fars pâdişâhların yazar ve Medya saltanatı Fars saltanatına ilhâk olunmağla, Medya'dan olan pâdişâhları yazmazlar" bilgisi mevcuttur. 

Ebü'l-Ferac; "İranlıların  Kıralları" başlığında Medyeli Darius'dan sonra İranlı Kurus'un 31/33/39 yıl hüküm sürdüğünü; Babil'i merkez edinerek Keldanileirn, Asurluların ve Medlerin saltanatlarına son verip İranlıların saltanatını başlattığını, Kurus'tan sonra oğlu Kampiz'in 8 yıl hüküm sürdüğünü ve bu şahsın İbraniler tarafından Nebuchadnezzar adıyla bilindiğini not etmiştir.

Ferec; ayrıca ilerleyen sayfalarda İskender'in Darius'u öldürerek İranlıların hakimiyetine son vermesine kadar olan tarih kısaca anlatılmıştır. 
 

6.jpg
Ebü’l-Ferac adıyla bilinen Bar Hebraeus’un (1225-1285) Süryanice “Makhtebhanuth Zabhne” isimli genel tarihinde Med’li Darius’un anlatıldığı sayfa.


Ebü'l-Ferac adıyla bilinen Bar Hebraeus'un (1225-1285) Süryanice "Makhtebhanuth Zabhne" isimli genel tarihinde Med'li Darius'un anlatıldığı sayfa.

1301-1480 yılları arasında telif veya kopya edilen Ermenice yazma eserlerde "K'urd/K'ǝrd/K'urt (Kürd)'" ve "Mars/Marac'(Med)" kelimeleri aş anlamda kullanılmıştır. Şarkiyatçılar ve Ermeni aydınları tarafından

Ermenice eserler matbayla buluşturulurken veya modern Avrupa dillerinden olan İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça'ya çevrilirken 'Marc, Med' kelimelerinin Kürdleri kast ettiği dipnotlarla veya parantezlerle belirtilmiştir.

Ayrıca söylemek gerekir ki, Ermeniler tarafından yayınlanan Ermenice veya diğer dillerdeki kaynaklarda 'Med Devleti' için de 'Marastan' yazılmaktadır.  
  

7.jpg
Joachim Vadianus'un (1484-1551) 1534 yılında Latince olarak yayınladığı "Epitome trium terrae partium, Asiae, Africae et Europæ (…)" isimli coğrafya kitabında 'Media (ss:338-9)'.


803-1110 yılları arasındaki Kiev Knezliği'nin tarihi olan ve 1113 yılında yazılıp daha sonraki yıllarda eklemelerle genişletilmiş olan "POVEST VREMENNIH LET(Geçmiş Yılların Hikayesi)/Nestor Kroniği" isimli Rusça tarih kitabının girişinde; Tufan'dan sonra Nuh'un Sam, Ham ve Yafes isimli üç oğlunun yeryüzünü kendi aralarında paylaştığı kısma değinilirken Sam ve Yafes'in payına düşen bölgeler sayılırken, her ikisinde de 'Midiya/Media' sayılmıştır.

Ayrıca Kürtlerle ilişkilendirilmiş olan 'Korduna' da Sam'ın payı arasında gösterilmiştir. İlerleyen sayfalarda bu üç şahsiyetten çoğalan insanların 'Nektan' ve 'Falek' gününde Babil şehri civarındaki 'Senaar' topraklarında bir araya gelerek göğe kadar erişebilen başarısız kule çalışmalarına karşı çıkan Tanrı'nın dilleri karıştırıp 72 halka bölerek yeryüzüne dağıttığı anlatımına yer verilmiştir.

Tanrı'nın şiddetli rüzgarla yıktığı kule vakasından sonra Sam'ın oğulları doğu ülkelerini; Ham'ın oğulları güney ülkelerini; Yafes'in oğulları ise batı ve kuzey ülkelerini aldılar. (Ahmet Ulusan, 2016, ss:118-126).

a) Med Coğrafyası:

Kâtib Çelebi'nin (1609-1657); Flemenk coğrafyacı kartograf Gerardus Mercator (1512-1594) ve Jodocus Hondius (1563-1612)'un "Atlas Minor" kısa adıyla bilinen "Atlas Minor Gerardi Mercatoris à I. Hondio Plurimis æneis Tabulis Auctus Et IIllustratus, (Arnheim, 1621)" isimli Latince eserinin muhtedi Şeyh Mehmed İhlasi yardımıyla "Levâmi'u'n-Nûr fî Zulmet-i Atlas Minor (Eserin müellif hattı Süleymaniye Kütüphanesi Nuruosmaniye 2998 numarada kayıtlıdır)" adıyla Osmanlı Türkçesindeki tercümesinde 'Mediya' şu şekilde açıklanır:

Hâlâ Şervân dimekle ma'rûfdur. Farsis ile Irkanum denizi arasında olup canib-i şarkîsinde Herakniya ve Partiya ve garbında büyük Arminiya ve Asurya ile mahdüddur. İki kısma taksim olınur. Kısm-ı cenûbî ki ana büyük Mediya dirler ve kısm-ı şimâli ki ana Atropatiya dirler bu kısm ziyâdece serd ü soğuk olmağla çokluk ma'mûr değüldür bunun şehrleri bunlardur. Sumakıya Derbend Erez Senci Cavot o bir kısmı mâ'mûrcadur anun baş şehri Tevriz'dür. Orones dağınun dbinde bina olınup Kaspiyum denizinden sekiz günlük yol ba'îddür bu(nun) şehrün çevresi on altı mildür ve bu meydânda iki yüz bin şehrlü olduğını zann iderler ve bu şehr mütekaddimmün (kitaplarında) Ehatana (Egbatana) yazılur ki anda Furs pâdişâhları yazın otururlardı (..)

(Ahmet Üstüner, 2017, ss:991)
 

8.jpg
Batlamyus/Ptolemy'nin (M.S.108-168) 'Geography' isimli eserinin 1482 tarihli matbuu basımında Media coğrafyasının sınırları.

 

9.jpg
Ahmet Refik Altınay'ın (1881-1937) 1328/1911 tarihli 6 ciltlik "Büyük Târîh-i Umûmî" isimli eserinde, Medya haritası, C:1, ss:369.


b) Med İmparatorluğu Sınırları: 

Şimdiye kadar Med İmparatorluğunun gerçek sınırları tespit edilememiştir. Ancak Batı sınırlarının Kızılırmak olduğu kabul edilmektedir.

Arap ordularının Anadolu'ya yönelik akınlarından hemen kısa bir süre sonra Sivas, bölgesindeki Kürdlerden söz edilmesi dikkat çekicidir.

Özellikle de Rûmî Selçûkler ile Osmanlı hanedanlığının ilk yıllarında Batı Anadolu'da önemli Kürd şahsiyetlerden söz edilmesi; Osmanlı tahrir ve mühimme defterleri ile Şerîye sicillerinde Sivas, Konya, Sinop, İzmir gibi illerde 'Kürd' mahallelerine yönelik bilgilerin bulunması akla bazı sorular getirmektedir.

Doğu sınırına gelince; Çin kaynaklarının incelenmesi gerektiği ortadadır. Erken dönem İslâmî kaynaklarında özellikle de tarih ve coğrafya kitaplarında Xorasan, Afganistan Kürdlerine yer verilmesi araştırma konusu yapılmalıdır. 
 

10.jpg
M.Ö. 560 yılında Assur İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Med ve Yeni Babil imparatorluklarının sınırları. M. H. Messchert, 1887,  pp:12.

 

11.jpg
Herbert George Wells'in (1886-1946) "The Outline of History" isimli eserinin 1927 yılında "Cihan Tarihi'nin Umumi Hatları" adıyla yapılmış olan Osmanlıca çevirisinde Medya İmparatorluğu haritası. C:2, ss:44.


Herodotus'un (M.Ö. yaklaşık 484-425) "Historiai" isimli eserinde ilk Med hükümdarı olarak tanımladığı Deiokes'in sadece şu Med kabilelerine hâkim olduğu belirtilmektedir:

Bu kabileler arasında Buslar, Paretakenler, Strukhatlar, Arizantlar, Budiler ve Maglar yer almaktadır.

(ss:56)


Kyros'un Astyages ile savaşmak için kimi Pers kabilelerini bir araya gelmelerini sağladığı anlatılırken, Pers kabilelerinin şu adları sayılmıştır: çiftçilik yapan Maraphlar, Maspialılar, Pasargadlar (Pasargadlardan doğan Akhaimenidler), Panthalialılar, Derusiailer, Germaniler ile ticaretle uğraşan Daolar, Mardiler, Dropikler ve Sagartlar (ss:66).

1924 yılında İngiltere ve Türkiye'den delegelerin saha araştırmacına dayanarak yayınlanmış olan "Cemiyet-i Akvâm Türkiye-Irak Hudûdu Meselesi" raporunda "Haymenişin Kürd" aşiretine yeterince yer verilmektedir.

Bu aşiret adı ile 'Akhamenid' birbirine çok yakın görünmektedir. 
 

12.jpg
Ammianus Marcellinus'un (M.S.330-390) Latince olarak yazmış olduğu "Res Gestae" isimli tarih kitabının Charles Duke Yonge (1812-1891) tarafından yapılmış olan İngilizce çevirisinde 'dağlı ve savaşçı' olarak nitelendirdiği Medlere dair kullanmış olduğu ifadeler (London-1894; ss:335).

 
İlk dönem İslâm coğrafyacı ve tarihçilerinin Pers devletlerinin yönetim merkezlerinin bulunduğu 'Fârs İklimi'ndeki Kürd 'Zûm/zom/gom/xom'larına alt başlık olarak yer verdiklerini biliyoruz.

Acaba 'Achamenid' hanedanlığı bu Kürd aşiretinin kökenleri miydi?

Amaselia'lı Strabon (MÖ 64-MS 23/24) "Geographika" adlı eserinin on beşinci kitabında "Persia"dan söz ederken "Bu ülkede iskân eden kabileler Pateiskhoreis, Akhaimenides ve Maglar olarak anılan kabilelerdir. Bu sonuncusu ağırbaşlı bir yaşam tarzında görünürler Kurtiiler ve Mardiler hırsızlardır geri kalanlar ise çiftçidirler (Özge Acar, 2016, ss:203)" açıklamasında bulunmuştur.

Strabon, şu ifadeleri de kullanmıştır:

Ayrıca Ariana ismi de Persia'nın bir kısmını Media'yı ve Baktria ve Sogdia'nın kuzeyini kapsayacak kadar geniştir; zira bu halklar neredeyse aynı dili konuşur (Özge Acar, 2016, ss:193)

Nearkhos'a göre Karmania'nın sakinlerinin geleneklerinin pek çoğu ve dilleri Perslerin ve Medlerinkine çok benzer (Özge Acar, 2016, ss:201).


Heredotos'un Med kabilesi içerisinde gösterdiği 'Mag'lar Strabon'a göre 'Persia' coğrafyasında yaşamaktaydılar.

Peki Fârs/Fürs/Pars coğrafyasında Kürdler yaşıyor muydu?

Fars coğrafyasında bulunan Kürdler hakkında 700-1500 yılları arasındaki ilk dönem İslâmî kaynaklarda bolca bilgi bulunmaktadır.

Özellikle "Mesâlik/Memâlik" ile "Bilad/Büldan" ve "Acaibü'l-Mahlukât" kitaplarında Fars coğrafyasındaki büyük Kürd aşiretlerine ve onların 'Zûm/Rûmum/Kom/Kon/Axûr'larından ve sayıları binleri bulan askerî varlıklarından bahsedilmektedir.

Hatta Kürtler Fars bölgesinde h.448-688/m.1057-1290 yılları arasında 240 yıl hüküm sürmüş olan "Şebânkâre" devletini kurmuşlardır.

'Fârs İklimi'ne dair müstakil bir eser yazmış olan İbnü'l-Belhî (ö.12.yy), "Fârsnâm" isimli eserinde hem Sasaniler döneminde Kürtlerin ordudaki konumlarına hem de Fârs iklimindeki 'zûm/kom/kon'larına geniş bir şekilde yer vermiştir.

Farsça'dan çevirisi yapılarak Osmanlı Türkçesine 989/1580 yılında aktarılan "Tercüme-i Tevarih-i Yezdî"de; Hz. Ömer'e Kürdler hakkında yapılan şikayetlerden bahsedilirken "Ahvâzdan ve Pars tarafından Kürdler vardur ki (…)" denilerek konu edinilmiştir (Melek Külcü, 2013, ss:421-2). 

Herodotus'un (M.Ö. yaklaşık 484-425) "Historiai" isimli eserinde 'Pers' ve 'Media' isimlerine dair açıklamalarına bakmak gerekiyor:

Perslere eskiden Hellenler Kephen derlerdi. Persler de kendilerine Artai ismini verirlerdi. Komşuları da aynı ismi kullanırlardı. Danae ve Zeus'un oğlu Perseus, Belos'un oğlu Kepheus'un yanına gelerek kızı Andromeda ile evlenmişti. Doğan çocuklarına Perseus ismini koymuşlardı. Perseus, erkek çocuğu olmayan Kepheus'un yerine geçecekti. İşte Persler de yeni isimlerini bu olaydan sonra almışlardır (Eski Yunanca'dan Çev: Furkan Akderin, Say Yayınları, 2017, ss:424)",  "Medler eskiden Arianlar diye bilinirlerdi. Ancak Kolhisli Medeia, Atina'dan kovulduktan sonra Arianlar ülkesine gelmiş ve Medler de daha sonradan bu ismi almışlar.

(Eski Yunanca'dan Çev: Furkan Akderin, Say Yayınları, 2017, ss:424)


1480'li yıllarda Thuróczy tarafından yazılması dolayısıyla 'Thuróczy Kroniği' olarak da bilinen ve János Horváth tarafından Latince'den Macarca'ya tercüme edilen "Chronica Hungarorum"da Hz. Nuh'un ikinci oğlu Yefesin oğlu Madai'den dolayı Medlerin kendi adlarını aldıkları bilgisi bulunmaktadır (Mesude Şenol; 2018, ss:9).

Hanyevî Mehmet Âtıf' da 1289/1872 tarihinde Osmanlıca olarak yayınlanan "Hülâsatü't-tevârih (İstanbul, Muhib Matbaası)" isimli kitabında Mad Devleti'nden söz ederken 'Mad' adına "Mad vilâyetî Yafes'in oğlu Mâdâyin zürriyetiyle meskûn ve me'mûr (ss:114)" olmasından dolayı bu adla anıldığını yazacaktır.

Sipâhîzâde Mehmed'in (ö.1589) 1570 yılında Arapça olarak yazdığı ve yine 1572 yılında kendisi tarafından Osmanlıcaya da tercüme edilen "Evzahu'l-Mesâlik ilâ Ma'rifeti'l-Büldân ve'l-Memâlik/Esâmî-i Büldân" isimli eserinde "Fârs" coğrafyasından söz edilirken "Fârs bin Arem bin Sâm bin Nûh ile tesmiye olunmışdur dêrler (Gamze Kargı İnce, 2016, ss:214)" bilgisiyle sözünü ettiği coğrafyanın şahıs isminden geldiğini ortaya koymuştur.
 

13.jpg
Hanyevî Mehmet Âtıf'ın 1289/1872 tarihinde yayınlanan "Hülâsatü't-tevârih (İstanbul, Muhib Matbaası)" isimli eserinde 'Madi Devleti' ile ilgili bilgilerin yer aldığı başlangıç sayfası, C:1.


Pehlevilerin Ülkesi:

İbn Hurdazbih (ö.912) 846 yılında ilk yazımını tamamladığı "Kitabu'l-Mesâlik ve'l-Memâlik" isimli eserinde "Pehlevîlerin Ülkesi"ini "Rey, İsfahan, Hemedan, Dinever, Nihâvend, Mihricânkuzak, Mâsebezân ve Kazvin (Murat Ağarı, 2008, ss:56)" olarak sınırlandırır.

Zekeriyyâ b.Muhammed Kazvînî'nin (ö. 682/1283) Arapça olarak yazdığı "Acâ'ibü'l-Mahlûkât ve Garâ'ibü'l-Mevcûdât" adlı eseri, Farsça'ya ve Türkçe'nin Çağatayca ve Osmanlıca versiyonlarına çevrilmiştir.

15'nci asır müelliflerinden Rükneddin Ahmed'in tercüme-telif karışımı "Acâibü'l-mahlûkat" isimli eserinde "Bilâd-ı Pehleviyye" şu açıklamalarla aktarılmıştır:

Pehleviyye şehirleri çokdur. Âzirbâyicân ser-haddinde tâ Fârs vilâyatınun âhirine değin ve tâ Sîstân'a değin Mâ-verâ'en-nehr'e değindir. Kutb-ı bilâd-ı Pehleviyye Kahistân'dur ve Hemedân'dur Qutup ve Fâris ve Istaxar'dur ki bu ekâbir yiridür (…)

(Bekir Sarıkaya, 2010, ss:144)


Rükneddin Ahmed ayrıca şu bilgileri verir:

İklimler ırkların bulunduğu yere göre Arab, Habeş, Hind, Türk, Cinnîler, Ye'cûc ve Me'cûc olmak üzere; bölgelere göre ise Serendib, Serendib'ten Habeş'e kadar, Su'ud'dan Fars'a değin, Bâbil'den Afrika'ya kadar, Rûm Hazar Konstantiniyye, Efrenc ve Türkler olmak üzere yediye ayrılır.

Nûh peygamber yeryüzünü Hâm, Sâm ve Yâfes adlı üç oğluna taksim eder. Efrîdûn adlı Îrân millî destanının kahramanı da yeri üç oğluna taksim eder. 24 bin fersah olan âlemin yarısını tutan karaların 8 bin fersahını Rûmlar, 3 bin fersahını Farslar, bin fersahını da Araplar tutar.

Abdî-zâde Hüseyin Hüsameddin Efendi "Amasya Tarihi" isimli eserinde İbrahim Paşa'nın (Kürd es-Seyyid) biyografisinde, Kürdlerin  Amasya'da bulunan Pehlivânlu aşiretine mensup olduğu belirtilmiştir (Latinize: Mesut Aydın-Güler Aydın, Amasya Belediyesi, 2004, C:6, ss:68).

Acaba bu aşiretin, Sâsânî hanedanlığına 'Pehleviyye' denilmesiyle bir alakası var mı?


Kavramlar Arasında Buharlaşan Hakikat:

Yunan/Litin kaynaklarında geçen 'Medler' 'Persler' açıkça ne anlama geliyordu?

Bunlar etnik, coğrafî, hanedan, aşiret, aile veya devlet adları mıydı?

Mesela M.Ö. 472'de sahnelenmiş olan "Persler (Πέρσαι)" isimli tiyatronun yazarı Aiskhlos'un (M.Ö. 525-456) kendisi ya da bir başkası tarafından yazılan mezar taşı epigramından öğrendiğimize göre (Marm. Par. A48; Vit. Aesch. 4,11), Aiskhylos Marathōn'da 'Medler'e karşı savaşmıştır.  

'Medler'e karşı savaşı çok sonradan Roma/Bizans müellifi Prokopius (500-565) "Anekdota" ve "Savaşlar Tarihi"nde 'Sassaniler' ile yapılmış olan savaşlarda da yazacak.

Türkiye Türkçesinde daha çok 'Safevi (1501-1736)' adıyla adlandırılan 'Sofî' devleti; aynı dönemde yazılmış olan Batılı kaynaklarda 'Persia', çok az kaynakta da 'Media' olarak adlandırılmıştır.

Erdebil merkezli tarikatın yönetici soyundan ve Safevi devletinin kurucusu Şah İsmail'in 'Kürd' kökeninden geldiği "Sefwetu's-Sefa" gibi kaynaklarla sabittir.

Yine aynı şekilde Kürd olduğu bilinen 'Zend' ve Türkmen Kaçarlar aynı şekilde Batının yazılı ve görsel/harita-gravür kaynaklarında 'Persia' olarak tanımlanmıştır.

Oysa her üç hanedan/devlet adı kendi Farsça kaynaklarında "Memâlik-i Mahruse/Korunmuş Memleket"; Osmanlı kaynaklarında ise "Memâlik-i Acem" veya "Memâlik-i Îran"  olarak geçmektedir. 

İlginç olanı ise Selahaddin'in "Devletü'l-Ekrad/Eyyubiler (1171-1250)"ı ve onunla hemden olan "Rumî Selçûkîler" de kimi zaman Batılı kaynaklarda 'Persia' tanımlamasına maruzdur.

O zaman akla şu soru geliyor: En eski Yunan kaynaklarından başlayarak, Latin ve 8'nci yüzyıldan itibaren yazılı örnekleri verilmeye başlanan İngilizce, Fransızca, Almanca, Macarca, Polonca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca vb. Avrupa dillerinde 'Persia' kavramı 'metinsel kurgu' muydu yoksa İran coğrafyasında kurulmuş olan devletlerin genel adı mıydı?

Daha da önemlisi 800'ncü yüzyıldan sonra İslamî literatürdeki 'Pêşdadî', 'Keyanî', 'Eşkanî' ve 'Sassanî' şeklinde sıralanmış olan İslam öncesi İran tarihi de kendine göre bir 'metinsel kurgu' mu oluşturmuştu?

Peki bu şekilde sonradan adlandırılmış olan devletler/hanedanlar kendisini nasıl tanımlıyordu?

1700'den itibaren yapılan arkeolojik araştırmalardan ve eski kaynakların yeniden literatüre dahilinden elde edilen bilgiler ve bulgular acaba bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde 'metinsel kurgu'ya mı uyduruldu ve tahrifatlar mı yapıldı?

Coğrafî ve siyasî ilişki açısından bu dört aşamayla da ilişki içerisinde bulunmuş olan 'Sanskrit/Hind' ve 'Şîn/Çîn' kaynakları neden kullanılmıyor ve Batı merkezli tarih tasarımından 'İran Geçmişi' oluşturuluyor?

İran'da hiçbir devlet ne kendi kaynaklarında, ne de dış kaynaklarda, kendisini kuran etnik grubun adıyla tanımlanmamıştır.

Oysa bugünkü İran devletinin asli unsuru olarak kendisini gören ve 'Fars' olarak tanımlayan bir etnik grup İran'da kurulmuş olan bütün devletlere kendisini varis göstererek 'geçmiş'i yeniden dizayn etmektedir.

Bu dizaynda ise 150 yıldır 'Kürd'ler 'tarihsiz' bırakılmakta, bütün maddî ve manevî unsurlar 'Acem' ırkına hasredilmektedir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU