Pandemi koşullarında sanat…

Celalettin Can, Independent Türkçe için Adil Okay ile koronavirüs pandemisinin sanata etkilerini konuştu

Celalettin Can: Adil arkadaşım, söyleşiyi kabul ettiğin için öncelikle teşekkür ederim. Pandemi şartlarında yaşamayı öğrenmeye çalıştığımız bir eşikte, koronavirüs koşullarında sanatı konuşmak kimilerince belki lüks bulunacak ama olsun konuşacağız. En zor zamanlarda, emsal olsun sizin de yakinen yaşadığınız darbe dönemlerinde nefes almamızda sanatın önemli bir rolü oldu. …

Şöyle başlayalım isterseniz… İzliyoruz… Koronavirüsün önü alınabilmiş değil. Gelgitler oluyor ama ağırlıklı eğilim yayılmaya işaret ediyor. Anlaşıldığı kadarıyla dünyada olsun ülkede olsun bunda özellikle siyasi iktidarların niteliğinin payının olduğu neredeyse ortak bir görüş. Buradan doğru cümle kurmaya başlasak, ne dersiniz?
 


Adil Okay: Koronavirüs yayılmaya ve tüm dünyada can almaya devam ediyor. Bizde de durum farklı değil. Felaketten bile istifade etmeye çalışıyor siyasi iktidar.

Örneğin;

- Hepimiz uykudayken koruma altındaki milli parklar, ormanlar, doğal sit alanları maden faaliyetlerine ve imara yani talana açıldı. Düzenleme Resmi Gazete'de yayımlandı. ...

- "İnfaz/Af" yasa tasarısı meclise geldi. AKP ve MHP, uyuşturucu tüccarlarının, Çakıcı gibi mafya üyelerinin affına ama siyasi tutukluların hapishanede kalmasına yol açacak taslağı onayladı.

- Kars Belediyesi'ne kayyım atandı. Belediye eş başkanları tutuklandı. Seçmenin iradesi yine yok sayıldı. HDP yöneticilerine ve sosyalistlere karşı zaten var olan cadı avı artarak devam etti.

- TRT'de başlayan ders programlarında skandallar yaşandı. Çocuklara Menderes'in idam sahnesi iletildi. Kafa kesme görüntüleri verildi.

- "Evde kal" çağrısından "muaf" tutulan yüzlerce işçi, 'iş cinayetlerinde' hayatını kaybetti.

- Ve başta işçilerin, emekçilerin önemli bir kesimi açlığa mahkum edildi.

Ve diğer sorunlar katlanarak devam etti...


- Sanat dünyası da bu gelişmelerden nasibini aldı mı ya da aldığını kabul edersek, ne kadar aldı?

Almaz mı? Özellikle zor koşullarda üretmeye çalışan muhalif sanatçıların yaşam alanları daraltıldı. Başta Grup Yorum üyeleri olmak üzere muhalif sanatçılar üzerindeki baskılar arttı.

Konserler yasaklandı, sergiler ve diğer sanatsal etkinlikler engeller nedeniyle yok denecek kadar azaldı. Grup Yorum üyeleri Helin Bölek ve İbrahim Gökçek bu süreçte başlattıkları ölüm orucu sonucunda hayatlarını kaybettiler.

Pandeminin yanı sıra sansür virüsü ve iktidar baskısı da bu gelişmeleri hızlandırdı. AKP iktidarı 'yandaş sanatçılara' bol para aktararak izleyicisi olmayan 'online' (çevrimiçi) konserler düzenletirken, Ayasofya'nın yağmacı bir kararla cami olarak açılışı esnasında yüzbinlerce insanın toplanmasına ön ayak olurken, Grup Yorum'un konserlerine, bizim 100 kişilik sergi açılışlarımıza yasak koydu.

 
- Bunlar siyasi iktidardan doğru yaşananlar, devam da edeceğiz… Sermaye sınıfı bu gelişmelerin neresinde?  

Her daim iktidar yanlısı oldu sermaye sınıfı da boş durmadı. Kapitalist sistem artık insanlığın üretime devam edebilmesi için tek ihtiyacının ekmek ve barınmak olmadığının bilincindedir.

İnsanlık bugün sosyal gıdaya, yani sanata da ihtiyaç duymaktadır. Sermaye vasıflı iş gücüne ihtiyaç duyduğu gibi, sistemin devamı için bilim insanına ve sanatçıya da gereksinim duymakta, muhalif sanatçıları da (rüşvetle veya devlet sopasıyla) pasifize etmeye çalışmaktadır.

Ülkemizde "sanat"a yatırım yapan, sözüm ona destek sunan sermaye grupları (bankalar- holdingler) bu nedenle zarar etmemekte, sanata ayırdıkları fonu vergiden düşmekte, halkın parasıyla halka hizmet etmiş görünüp, bedava reklam yapıp bir taşla birkaç kuş vurmaktadırlar.

Hatta günümüzde bu sermaye grupları, kendi açtıkları kültür merkezlerinde, sergi salonlarında bile 'kraldan çok kralcı' pozisyonunda sanatçılara sansür uygulamaktadır. Pandemi bahanesiyle bu uygulamalar artmıştır.


- Örnekleseniz… 

Tabii ki… Geçtiğimiz yıllarda Volkan Diyaroğlu, Bozlu Art Projeck adlı galeride sergi hazırlarken, sergi küratörünün bazı resimlerde Kürtçe ve Ermenice yazılar olması nedeniyle sergisini iptal ettiğini duyurmuştu.

Yine iktidar ile ters düşmek istemeyen Akbank Sanat, Post- Peace sergisini iptal etmişti. Örnekler saymakla bitmez.

 
- Olan biteni istisnai olmaktan çıkaracaksa bitmesin, özellikle güncel örnekler verirseniz…

Tamam, güncel örnekler vereyim…

- 78'liler Girişimi'nin Şişli Belediyesinin Kültür Merkezi'nde açılması tasarlanan "Gece bilir, sabahın bir sahibi olduğunu" adlı sergisi engellendi.

- Sahnelenmesine saatler kala Kürtçe oyunun gösterimi yasaklandı. 13 Ekim'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Gaziosmanpaşa Sahnesi'nde ilk defa oynanması planlanan Mezopotamya Kültür Merkezi'nin tiyatro grubu Teatra Jiyana Nû (Yeni Yaşam Tiyatrosu) tarafından sergilenen Dario Fo'nun Kürtçeye çevrilen oyunu Bêrû (Yüzsüz), Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.

Oyun, "Kamu esenliği ve ilçe sınırları içerisinde huzur ve güvenliğin sağlanması" gerekçesiyle yasaklandı.
 

yasaklana kurtce oyun. Bêrû (1).jpeg
Yasaklanan Kürtçe oyun Bêrû


- Özel tiyatrolar kapılarına kilit vurdu. Büyük çoğunluğu "yandaş" olmadığı için iktidardan destek de alamadı. Binlerce oyuncu işsiz kaldı.

- Kadıköy Emek Tiyatrosu'ndan Pınar Yıldırım süreci şöyle özetledi:

Evde ne halt yiyeceğimizi düşünerek zaman geçiriyoruz. 13 Mart itibarıya Kadıköy Emek Tiyatrosu'nu kapattık. Mülk sahibi çık derse çıkacağız. (…) Üç ay için kenarda 40 bin liram olsa canım feda. Moda Sahnesi, Baba Sahne, Oyun Atölyesi gibi büyük sahnelerin zararı bizden 2-3 kat fazla. Bu konuştuğumuz rakamlar sadece mekânlar için geçerli ya içindekiler? 7 Ay işsiz kalacak tiyatro emekçileri nasıl yaşamlarını sürdürecek?

(Gazete Duvar'ın "Salgın günlerinde bağımsız tiyatrolar ne istiyor"
başlıklı 5 Nisan 2020 tarihli haberi.)


- Bir dursan… Anlaşılan olumsuz örnekler saymakla bitmeyecek, hiç mi olumlu örnek yok?

Olmaz mı?

50 Mahpus ile 50 fotoğrafçıyı "Özgürlük Teması"nda buluşturduğumuz "Özgürlüğün Sesi" adlı sergimizi 10 Eylül'de Karşı Sanat'ın desteğiyle açtık.
 

ozgurlugun sesi. utopya yayınevi. ankara. ekim 2020 (2) (1).jpg
"Özgürlüğün Sesi" Ütopya yayınevi, Ankara, Ekim 2020


Akabinde -hiçbir sermaye grubundan ya da devletten destek almadan, tamamen imece yöntemiyle- ekim ayında kitaplaştırdık.

Görülmüştür Kolektifi ve red fotoğraf grubu yeni ve önemli bir önemli çalışmaya imza atmış oldu.

Velhasıl Tokat hapishanesinden yazan Seyit Oktay'ın dediği gibi:

Koronavirüs geldi cihana, yaşam döndü zindana. Bu hem mecazen hem mealen doğrulandı. Biz siyasi tutsaklar cezaevlerine ya da hapishaneye genelde 'zindan' deriz. Belki bir dil alışkanlığı belki kadim zamanlara gönderme ya da o zamanların kötülüğünü çağrıştırsın diye. Bugünlerde toplum da zindan hayatı yaşıyor, her ne kadar kısa bir süre önce kısıtlamalar ardı ardına kaldırılmış da olsa birçok alışkanlık, sosyal davranış, gelenek giderek tarih olma yolunda. Belki de herkes kendi zindanına mahkum olmayla yüz yüze.

(Seyit Oktay T Tipi Hapishane-Tokat)
 

Mehmet Boğatekin. T Tipi hapishane. Burhaniye- Balıkesir.jpg
Mehmet Boğatekin, T Tipi hapishane, Burhaniye/Balıkesir


- İktidar ve sermaye dünyasından doğru olumlu bir örnek veremeyince, sanat dünyasından örnek verdin… Sanat yine muhalefet rolünü oynamış. Bu durumda sanatın rolü içinde sanatçının tavrı önem kazanıyor…  Senin bir aforizman vardı; "Sanatçı güzelliğin peşinden koşarken ayağına acı taşları takılır. Eğilip alırsa eli, almazsa vicdanı kanar…" özellikle son cümle çarpıcı, buradan doğru koronavirüs koşullarında sanatçının tavrı nasıl olmalı diye bir soru sorsam, neler dersiniz?

Sanatçı biriktirdikleri ve gözlemleriyle eser meydana getirir. Anlaşılacağı üzere sanatçının bu birikimi uzaydan gelmiyor. Önce doğup büyüdüğümüz coğrafyanın, sonra da uzak diyarların sesleri, bizim sanat edimimize etki ediyor.

Bu girift ilişkilerin ve seslerin arasından 'imdat çığlıklarına', her dilden yakılan ağıtlara kulak tıkamak mümkün elbette.

Sadece deniz dalgalarını, ispinoz seslerini veya aşk nağmelerini işitmek üzere de kendimizi kodlayabiliriz. "Vatan- bayrak" kutsamaları da yapabiliriz.

O da siyasi bir tercihtir. Bu durumda açık ki sanatçı, üç maymunları oynayarak (bazen de farkında olmayarak) siyasi iktidara destek sunmuş olur. 

Mahmut Ulusan, Kocaeli hapishanesinden yolladığı mektupta bu konuya şöyle dikkat çekiyor:

Demokratik bir ülke inşa etmek, evlatlarımıza savaşsız, barış içinde yaşanacak bir ülke hediye etmek yerine, savaşı bir iktidarda kalma aracı olarak kullanan zümrelere, evlatlarımızı tanrılar için sunaklara gönderilen kurbanlar gibi bahşediyoruz.

Kendi evladının ölmeden önceki son anlarıyla dahi empati kuramayan bir toplum, sömürülen, ezilen, yok sayılan diğer halklarla, kültürlerle, dillerle, inançlarla nasıl empati kurabilir ki?

O savaşı görmeden, o savaşta harcanan hayatlar adına hamaset yapılmamalı! Ne kutsal bir vatan vardır ne de kutsal topraklar. Hepsi insan kurgusu soyut kavramlardır. Belki kutsal bir şey varsa o da her canlının yaşama hakkıdır...

(Mahmut Ulusan. 2 No'lu F Tipi Hapishane -Kocaeli)


- Yandaş sanatçıların durumu anlaşılır. Gerçeği bilmiyorlar değil, hem de çok iyi biliyorlar, buna rağmen bir 'uğursuz' tercih yapmışlar, 'arsızlık' sığınağında tepiniyorlar… Ama yanı sıra bir de "susan sanatçılar" var. Bunlar çoğu da arkadaşları olan meslektaşları baskı görürken, hapsedilirken, sürgünde yaşamaya zorlanırken susma hali yaşıyorlar…O halde ne yapmalı?

Safımızı seçmeli, koronanın ve siyasi iktidarın saldırılarına rağmen üretmeye devam etmeli…

Ülkemizin de içinde yer aldığı kapitalist dünyadan gelen felaket haberleri moral bozsa da gelecek güzel günlere dair umudu bilemeli. 


- Ama?..

Ama… Sanatın bir insan edimi olduğunu ve insan için olduğunu unutmadan…

 
- Hiç unutmadan… Seyit Okay ve Mahmut Ulusan'a selamlar… Teşekkürler Adil Okay…  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU