Günümüzde askıya alınmış ve gizemli hayatlarımız hakkında

Kesin olan tek şey, geri döneceğimiz normalin, geri dönmek için sabırsızlandığımız "normal" gibi olmayacağıdır

İllüstrasyon: Saurabh Singh

Görünüşe bakılırsa erteleme dahil askıya alma, bugün milyonlarca insanın hayatının en belirgin özelliği.

Kovid-19 virüsü milyonları eve hapsettiğinde birçok şeyi askıya aldı.

Bazıları ele alınmayı beklerken, bazıları da takip edilmeyi ve tamamlanmayı bekliyor. Ama hepsi de açığa kavuşturulmayı bekliyor.

Dünya üzerinde çabalayan ve hareket eden her şeyin Kovid-19 virüsünden etkilendiğini söyleyebiliriz. İşten, aşka ve seyahate her şey etkilendi. Kovid-19 pandemisinden sonra, hiçbir ilişki eskisi gibi olmayacak.

Askıya alma ve onu takip eden uzun beklemeyle işler, en azından İngilizce askıya alma (suspension) ile gizem (suspense) kelimeleri arasındaki yakınlığın işaret ettiği gibi daha gizemli bir hale geldi.

Doğrusu bugün dünyanın yüzü, koronavirüsünün maske takmak zorunda bıraktığı insanların yüzüne benziyor. Kimi gördüğümüzden ve sahnenin neyi ortaya çıkaracağından emin olamadan, bu gerçekten o mu diyerek bu yüze uzun uzun bakıyoruz.

Küresel ekonomik durum ve kriz çok belirsiz. Dünya nüfusunun üçte birinin evlerinde kalmak zorunda kalmasının eşlik ettiği dünya tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyoruz.

Küreselleşmenin kaderi tehlikede. Olumlu olumsuz tüm olasılıklar geçerli. Bir tür ekonomik iyileşme sağlamak için alınacak kararların tümü Kovid-19 salgınının seyrine bağlı.

Salgın ise bildiğimiz gibi değişken ve sürekli hareket halinde. Aynı belirsizlik, özellikle halk iradesinin iktidarı belirlediği demokratik ülkelerde siyaset ve siyasal seçenekler açısından ekonominin sonuçları için de geçerli.


Peki ya Kovid-19 virüsü ışığında yaşanan devrimler ve kitlesel protestolara ne demeli?

Eğitim de çok sayıda ciddi teste tabi tutuluyor.

186 ülkede 1.2 milyar öğrenci bir anda sınıflardan evlerine taşındıktan sonra dünya, uzaktan eğitime mi geçiş yapıyor?

Bu, zengin ve yoksul ülkelerin yanı sıra aynı ülkedeki zengin ve yoksul sınıflar arasındaki farklılıkların artması da dahil olmak üzere birçok düzeyde ne anlama geliyor?


Ortada çok sayıda sorudan oluşan büyük soru dizileri var; aile içi ilişkiler, üniversite binaları kalmalı mı yoksa kaldırılmalı mı, ebeveynler ile eve hapsolmuş çocuklar arasındaki yeni bağ, okulun geleneksel olarak en önemli kaynağını oluşturduğu arkadaşlık düşüncesi, son olarak da öğretmen-öğrenci ilişkisi ne olacak?

Buna ilaveten, finansal kapasitelerinin gerilemesinden sonra üniversite ve akademileri ne bekliyor, bunun araştırmalar, konferanslar ve diğer faaliyetlere ve her şeyden önemlisi kendisini izole ve içine kapanık bir durumda bulacak akademik şahsiyete yansıması ne olacak?


Kültürel üretim de birçok spekülasyonun konusu. Yarın nasıl bir kültür, yayın, kahraman ve anti-kahraman olacak?

Sinema çaresiz, aynı şekilde sergi salonları da. Spor gibi bütün türleriyle kültür dışı sektörler, seyahat, hizmetler, restoranlar ve kafeler için de aynı şey geçerli.

Bir sonraki aşamada şehirlerin, banliyöleri ve kırsal alanlarla bağlantıları nasıl olacak? 

Konut haritası değişecek mi, bunun ne gibi sosyal sonuçları olabilir? 


Peki ya sık sık salgından ve etkisini genişletmekten sorumlu tutulan toplu taşımaya ne olacak?

İşgücü piyasasında kadın ve erkekler arasında var olan ve daha büyümeye aday eşitsizlik için ne söylenebilir?

Aile içi şiddet olgusunun şiddetlenmesinden sonra nasıl bir feminizm ortaya çıkacak? Bu dönüşümler ne gibi yeni düşünceler ve değerler getirecek?


Ne var ki hayatın askıya alınması ve kendisine eşlik eden belirsizliğin tek nedeni Kovid-19 değil.

Bu, başta ABD olmak üzere uluslararası irade ve müdahalelerin eksikliğiyle de ilgilidir.

Bunun son örneği, Dağlık Karabağ’dır.

Türkiye ile Yunanistan ve arkasındaki AB arasındaki çatışma olasılığı da yüksek ve gittikçe de yükseliyor.

Aynı şekilde Hindistan ile Pakistan arasında da.

Bütün bunlar ve diğerleri, tartışmalı bölgelerin, dolayısıyla ülkelerin alacağı yeni şeklin nasıl olacağı hakkında soru işaretleri doğuruyor.

Dahası, çatışmaların, devrimlerin, karşı devrimlerin ve işgallerin böldüğü ülkeler de var.


Bunların sonunda nasıl bir biçim alacağını tahmin etmek artık çok zor. Bu, özellikle Libya, Yemen ve Suriye için geçerli.

Son krizlerden önce başlayan göç ise, göçmen gençlerin gittikleri ülkelere ne kadar entegre oldukları, hangi kültürü benimsedikleri, popülizmin sınırları, ırkçılığın tehlikeleri gibi sorular nedeniyle hala birçokları için bir belirsizlik ve spekülasyon kaynağıdır.


Kovid-19 aşısının bulunmasının ve ABD'de yaklaşan başkanlık seçimlerinin, mevcut askıya alma ve belirsizlik durumundan çıkmak için en önemli anahtarlar olduğuna kuşku yok.

Ne var ki, en nihayetinde bunlar büyü ile çözülebilecek sorunlar değil. Keza dönüşümler de, özellikle bugün büyük çoğunluğumuzda olduğu gibi bekleyen kişi umutsuz, çaresiz ve büyüye inanmaya meyilli olduğunda, her zaman beklenenden ve özlem duyulandan daha yavaş gerçekleşir.

Kesin olan tek şey, geri döneceğimiz normalin, geri dönmek için sabırsızlandığımız "normal" gibi olmayacağıdır.

Gelecek olan şey, onunla nihayetinde hiçbir şeyin doğal olmadığını keşfedeceğimiz başka bir şey olacak.

Ancak, bir süre sonra, karşı karşıya kaldığımız bu durumu da “normal” olarak adlandıracak ve buna inancağız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU