Christopher Okigbo: Afrika edebiyatının Ezra Pound'u

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

Modernist Afrika şiiri, 1950 ve 1960'lı yıllarda özellikle Nijerya merkezli bir akım olarak gelişti. Modernist şiirin öncü isimleri olarak Christopher Okigbo, Wole Soyinka, Dennis Brutus, Gabriel Okara, J. P. Clark ve Kofi Awoonor anılabilir.

Özellikle Black Orpheus ve Transition dergilerinde ürünlerini yayımlayan dönemin şairleri Afrika imgelem dünyası içerisinden modernist şiiri yeniden yorumlar.

Modernist şiirin ana arteri, olmazsa olmazı olarak görebileceğimiz mitle modern olanın uyumu vurgusu postkolonyal deneyimin ana gerekçesiydi zaten.


Modernist Afrika şiiri, T. S. Eliot, Ezra Pound ve W. B. Yeats'le taçlanan Avro-modernizmin bir uzantısı ve adaptasyonu olmaktan ziyade modernist şiirin ifade bağlamını genişletmiştir.

Afrika modernist şiiri ulusal sınırların dışına çıkmış, kozmopolit ve hatta global bir deneyim olarak rahatlıkla okunabilir. 

Christopher Okigbo, kısa yaşamına rağmen, bıraktığı şiir külliyatıyla Afrika şiirinin geldiği noktayı göstermesi açısından önemli.

Okigbo, önceki kuşak "Siyahi Bilinç" şairlerinden çok farklı kulvarda bir şiir yazar. Şiirde romantizme karşı çıkan Okigbo, şairin siyah, beyaz olarak sınıflandırmasına da karşı çıkar, hatta kendisine ithaf edilen bir ödülü bu yüzden reddeder. 


Okigbo, Modern Afrika edebiyatının tam anlamıyla en elitist modernist şairidir, bir T. S. Eliot kadar şiirine hâkim, Ezra Pound kadar biçimde yetkindir. Afrika modernist şiirinin en uç noktasıdır Okigbo. 

Otuz beş yaşında Biafra savaşında yaşamını yitiren şair için, Ali A. Mazrui'nin, ölümünden birkaç yıl sonra The Trial of Christopher Okigbo [Christopher Okigbo Duruşması] adlı romanı da şairin kaybına bir ağıt olarak okunabilir.

Romanda Mazrui, estetik olarak bu kadar çarpıcı ve imgeci şiir yazan, sadece şair olarak anılmak ve takdir edilmek isteyen birisinin bu son derece yerel bir çatışmada kendini halkına feda etmesine anlam veremez.

Şiir tekniği olarak avangart duruşuyla dünya şairi olarak var olan Okigbo hem Latin hem Grek hem Batı edebiyatına çok hakim, hatta şiirinden ötürü "hovarda", "müsrif" olarak anılmış ve geleneğe yaslanmadığı için ilk başlarda toplumcu gerçekçi, Marksist eleştirmenlerce kınanmıştır. 


Okigbo, Gabriel Okara, Wole Soyinka, Kofi Awonoor ve J. P. Clark ile birlikte Afrika modernist şiirinin öncü şairleri olarak sömürgeciliğin, misyonerliğin ve de sömürgecilik sonrası şiddetin bizzat tanıkları olmuşlardır. 

Yazmanın gerekçesini reddeden Okigbo, ideolojik ve toplumsal kaygılardan uzak, "şairler için şiir" yazdığını düşünür.

"Bazen dünyadaki diğer şairlere yazdığımı düşünürüm"  der bir söyleşisinde.

Sanatı ve siyaseti bu kadar ayırabilen, adeta iki zıt hayatı yaşayan Okigbo'daki Biafra için ölüme gidecek kadar gönüllü savaşçı olmasının yanı sıra sanatta zerre kadar politik ve ideolojik tavizi barındırmaktan kaçınan ikili tavır, bir dilemma olarak kalacaktır hep. 


Okigbo'nun şiiri keskin imgelerin çarpıştığı bir labirenttir. İmgelerin yolculuğu Mezopotamya'dan Eski Yunan'a, Mısır'dan Nijerya'a zıtlıkların birliğine çağıran bir personayı konuk eder.

Personanın tahayyülü daha çok Poundvari bir iklimde gelişir. Sözgelimi şu dizeler, imgenin diretkenliğini, buyurganlığını önerir:

Bir imge dayatır 
Kalbindeki bayrak direğinden;
İmgesi dağıtır
Bir gülün gaddarlığıyla…

 

Kocaman başlı dişi aslan--
Hiçbir kalkan zırh olamaz ona--
Yarala beni, Ey deniz yosunu
Yüzleş, muhkem--oda-- gibi körleşmiş—

Koltukaltının—kokusunun mesafesi,
Sabrımı yeterince zorlayarak koloroforma döner,

İşini bitirdiğinde
& dikişlerimi bağladığında
adak taşının yanı başında uyandır beni
& bu şiir sonlanmalı


Şairin "Fragments Out of The Deluge" (Tufandan Kalanlar) adlı şiirinden alıntıladığım dizeler bir dehlizin grift yapısına işaret eder.

Şiirin personası'nın zihninin dolambaçlı koridorlarında yol olan okur, şiirin imgesel düzeneğinde karşılaştığı "çatışmacı çatışmasızlık" durumudur ki, bu daha çok şok etkisi yaratır.

"Gün'ün uyanırkenki soğuk nefesinde çıkagelir yenigelen" dizesinde, "yeni gelen"in günün başlamasıyla çıkagelmesini, "soğuklukla" eşleştirmesiyle pek hayra yormaz.

"Newcomer" şiirinden alıntıladığım dizeyi daha anlaşılır kılmak için, ilk dizeyi okumakta fayda vardır: 

Sürgün çanları çalıyor aheste aheste,
angelus'un
koruyucu meleğimin.


Hristiyanlığın yayılışını sürgüne benzeten Okigbo, tıpkı çağdaşları gibi yeni dinin tahrifkârlığını daha psişik bir açıdan gündeme alır. 

Okigbo ve arkadaşları önceleri elitist ve burjuva şairleri olarak suçlansa da şiirde kavradıkları Afrika'nın geçmişi, ritüelleri, yerel değerleri ve inanışları, modernist şiiri kuşatan yerel bir çehre olmaktan çok moderniteye direnen çarpıcı imgelem dünyası, Harry Garuba'nın [Okigbo için kullandığı] ifadesiyle "global bir şablon" oluşturarak dünya edebiyatına katkı sağlar.  

Okigbo'nun Türkçe edebiyattaki en güzel, en zarif çevirisi geçtiğimiz ay kaybettiğimiz şair Ahmet Yücel'e aittir.

İlk şiirlerinden "Lament of the Flutes" şiiri şairin arayışını, yaşadığı ikircikli durumu çok iyi yansıtır. 1960 yılında yazılan şiir, yirmi bir yıl sonra Yönelişler dergisinde "Neylerin Ağıtı" olarak yayımlanır: 

MEDDALGASI... Anılar
kat-be-kat hür-akım,
eski ezgi yeni ses.
Meddalgası... Al beni
anılar, sağlam 
bir eyer üstünde, ak bir taçla,
zambak ve güllerinden kanın...

şakı kırların ney'ine:
şakı yeni bir nağme...

Nerede Mayısgünü çicekleri
nerede güller? Ne getirecek
günbatımında Denizkızı,
bir çelenk mi yoksa gözyaşları mı avuçdolusu?

şakı kırların ney'ine:
şakı yeni bir nağme...

Vermeli miyim çağrılarına bir yanıt, 
rahat köşemden, kabuğumdan
kayalara doğru sokularak benliğimin altına
ürpererek, temizlenmek için? 
Sunmalı mıyım Idoto'ya?
kum evimi ve kemiklerimi,
ve hiç yazmamak artık kar-parçası üstüne?

şakı kırların ney'ine:
şakı yeni bir nağme...


Tanrıça Idoto'ya varıp arınmak, benliğini temizlemek mi yoksa yoluna devam etmek mi.

Okigbo, Hristiyanlığın Afrika maneviyatını tahrif etmesini sert bir biçimde eleştirir, içine doğduğu dini atmosferini anlamasıyla birlikte şiirinde de bir değişim görülür, hatta şiirinin personası ana tanrıça Idoto'ya benliğini teslim ederek arınmanın yolunu arar.  

2013 yılında Nairobi'deki Westgate saldırısında hayatını kaybeden Kofi Awonoor, şiirlerinde geleneksel ve Afrika mitolojisine göndermelere sıkça yer verir.

"Şarkılarımın tanrısı hastaydı" şiiri, şaire ilham veren tanrıya bir çağrı niteliğindedir:

Git ve onlara nehri geçtiğimi bildir
Kanolar yolcu beklerken 
Sandalcı da çekip gitmişti
Şarkılarımın tanrısı hastaydı
Ve ben onu iyileştirmeye götürüyordum
Gittiğimde şefaatçi rahip yoktu
Kulübenin dışında bekledim öylece
Şarkılarımın tanrısı inliyordu
Ağlayarak.
Cesaretimi topladım
Şefaat çadırını yokladım
Ve şifa tanrısı bana kendi dilimde ses verdi
"Sırtın bize dönük olarak içeri gir"
Sırtım içeriye dönük olarak girdim ben de
Şarkılarımın tanrısı ağlarken kafamda
Onu iskemleye oturttum
Sonra çanlar çalındı ve adım üç kez çağrıldı Tanrım pekçok sesin keşmekeşinde inledi 
Şifa tanrısı tanrımı çiğnediğimi söyledi
'Al onu babanın tanrılarına götür'
Ancak onlar kulübeyi açmadan 
Tanrım birden başladı şarkılara, yeni güçlü şarkılara
Ki hâlâ onunla çığırıyorum.


Burada Awonoor diğer çağdaşları gibi kendi geçmişiyle, tanrılarıyla iletişim kurarak öznelliğini kendi yerel dinin içinden yeniden kurar.

Mitolojik dünyanın modern yaşamla iç içe geçtiği bu tarz şiirler, tam anlamıyla postkolonyal deneyimin referans noktasını oluşturur.

Okigbo'da çok katmanlı olan bu motif Awonoor'da daha kişisel/soyut bir örgüde resmedilir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU