Ekonomik yıkım, ahlaki çürüme…

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

Türkiye'de gelir dağılımı adaletsizliği üzerine araştırmalar yapan TÜİK, bu sene adaletsizliği azalttı.

Geçtiğimiz eylülde açıklanan rakamlara göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay, geçen yıl bir önceki yıla göre 1,3 puan azalarak yüzde 46,3'e geriledi.

En düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan artarak yüzde 6,2'ye ulaştı.

TÜİK'in hesaplamaları nasıl yaptığı konusunda epey bir muamma var. Malum, aynı TÜİK enflasyon rakamlarını da hesaplıyor. Epey hesaplı hesaplamalar yapıyor…

Rakamların doğru olduğunu farz etsek bile, gelir dağılımı eşitsizliğinin çok derin olduğunu vurgulamak gerekir.

Toplumun "en dibindekiler" açısından hayat giderek güçleşiyor. Özellikle genç işsizlik oranının dünya rekoruna doğru ilerlediği bir ortamda, insanların geçinebilmek, yaşamlarını idame ettirebilmek için gösterdiği çaba kimi zaman ahlaki sınırları zorlayabiliyor.

Lümpenleşmenin almış olduğu boyutu daha önce ele almıştık.

Suç oranı artışı iktisadi krizin ve lümpenleşmenin doğrudan bir göstergesi. Suç oranı artıyor, yeni hapishane inşaatları devam ediyor…

Çocuk yaşta suç işleyenlerin sayısı, yine TÜİK rakamlarına göre geçen yıl neredeyse yüzde 23 arttı. Suçların başında hırsızlık geliyor. Yaralama ve uyuşturucu ticareti ise hırsızlığı takip ediyor…

Mafya dizilerinin popülerleştirdiği şiddet ve karanlık işler piyasası çok canlı. Alkol üzerindeki vergi yükünün de etkisiyle uyuşturucu ve sahte içki yaygınlaşıyor.

İçki fiyatları sıralamasında Türkiye'nin Avrupa üçüncüsü olduğu söyleniyor. Milli gelir bakımından ise sondan ikinci sıradayız.

Geçim derdi çekenler, kafasını biraz dağıtmak için içki içmek istediğinde etil alkolden rakı üretmek zorunda kalıyor. Bir millet topluca kimyager oldu!

Alkolle uğraşmak istemeyenler de alkole nazaran daha ucuz olan uyuşturuculara yöneliyor. 'Torbacı' tabir edilen uyuşturucu tacirlerinin ortaokul önlerine kadar indiği söyleniyor. Bu vahim bir durum…

Lümpenleşmenin ve yoksulluğun doğrudan göstergelerinden biri de fuhuş. Artık çok görünür bir vaka haline geldi fuhuş. Sosyal medya bir fuhuş aracı haline geldi, inanılmaz bir yaygınlık kazandı.

Dilenme ve dolandırıcılık da yaygınlaştı.

'Sosyal devlet' tamamen lafta kaldığı için, zor duruma düşenler dilenmeye başladı. Sosyal medyada da yardım isteyenlerin, çok takipçili hesaplara mesaj yollayarak para toplamaya çalışanların sayısı inanılmaz.

Devletin kendisi de yardım istiyor!

Malum, pandemi döneminde eğitim fiilen çöktü. İnternet üzerinden eğitim çalışmaları sürüyor ama evinde interneti, derslere ulaşacak bilgisayarı, tableti olmayan milyonlarca çocuk var.

Şimdi, Kızılay televizyonlarla işbirliği yapıp para toplamaya ve çocuklara tablet dağıtmaya çabaladığını açıkladı.

Ne yazık ki, Kızılay kurumu da onca yıllık güvenilirliğini gelirini israf ederek, tuhaf atamalar yaparak kaybetti.

Türkiye'de 'sosyal devlet'in yapması gerekenlerin tamamını hayırsever tanınmış kişiler üstlenmeye çalışıyor. Vatandaş yardım için Kızılay'dan ziyade Haluk Levent'e başvuruyor!

Bunların bir kısmı ise dolandırıcı… Ne yazık ki dolandırıcılık da alabildiğine yayıldı.

Bu işlerin sonu hiç hayırlı değil. Türkiye, nüfusuna göre en çok polisi ve askeri besleyen ülkeler listesinin en tepelerinde ama güvenli ülkeler sıralamasında en diplere doğru gidiyor…

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin onca yıllık iktidarı altında artık pek adaletten söz edemiyoruz; kalkınma deseniz, o da yok.

Bari ahlaki çürüme bu kadar derin olmasaydı…

Ne yazık ki, su da çürüdü…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU