Savaşlar ve pandemiler, aynı türden ölümcül bir yönetim beceriksizliği yaratıyor

Yeni kısıtlamalar salgını durdurmayacak çünkü çoğu insan öncekilere uymuyor

ABD Başkanı Trump'ın koronavirüse yakalanmasıyla beraber Beyaz Saray'da vaka sayısının hızla arttığı bildirildi (Reuters)

Kovid-19'a karşı verilen savaş sık sık gerçek savaşla karşılaştırılıyor. Bu analoji, “bu işte hepimiz birlikteyiz” dayanışmasını teşvik ediyor ve hükümet kararlarını eleştirmenin veya bunlara karşı çıkmanın vatanseverce olmadığını öne sürüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yine de bu kıyas, siyasi liderlerin kendilerine hizmet eden bir kuru gürültüsü olarak tamamen reddedilmemeli. Çünkü savaşla pandeminin birçok ortak noktası var. Her ikisi de, kendilerini felaket bir krize sokan ya da o krizden çıkaramayan sorumluları affetmeyecek kişiler için birer ölüm kalım meselesi. Tony Blair'in Irak Savaşı'yla nihayetinde nasıl devrildiğine ve Donald Trump'ın yeniden seçilme şansının, pandemiyi gülünç şekilde kötü idare etmesiyle nasıl darbe aldığına bakın.

Trump'ın maskaralıklarını ve Boris Johnson'ın virüsle baş etmede çuvallarkenki hatalarını izlerken, son 20 yılda Irak, Afganistan, Suriye ve Libya'daki savaşları haber yaparken defalarca hissettiğim duyguyu yine hissediyorum. Her durumda, küstahça yeterlilik ve güç varsayımları, sahadaki karmaşık ve tehlikeli gerçekler tarafından acımasızca ifşa edildi.

Trump ve Johnson'ın olağanüstü beceriksizliği, Anglo-Amerikan siyasi elitinin düşüşünün onlar iktidara gelmeden çok daha önce ne ölçüde yaşandığını maskeliyor. Bu uzun vadeli başarısızlıkların ABD ve Birleşik Krallık (BK) için sonuçları, ancak bu yıl, ölen vatandaşlarının sayısı karşılaştırılabilir güçlerin rakamlarının üzerine çıktığı zaman netleşti. Trump'ın "Amerika'yı Yeniden Büyük Yapmak"la ilgili komik opera palavraları ve Johnson'ın çocukça "Küresel Britanya" yüreklendirmesi kulağa gittikçe daha acıklı geliyor.

Her türden hükümet, savaşları, doğal afetleri ve son zamanlarda salgınları kendileri için varoluşsal bir tehdit ama aynı zamanda bir fırsat olarak görüyor. Yanlış anlarlarsa kendilerini temelli koltuklarından edebilirler. Doğru anlarlarsa iktidardaki kontrollerini onlarca yıl güçlendirebilirler. Sıklıkla, kendi güçlerine dair abartılı bir fikir yüzünden kendilerini göz alıcı şekilde rezil ediyorlar. İster bir insan unsuru ister bir virüs olsun, düşmanlarını küçümsüyor ve gerçek bir tehditle savaşırken bocalıyorlar.

Çoğu hükümet, makul politikalar üretmekte iyi ancak bu varsayılan stratejileri uygulamak gerektiğinde paniğe kapılıyor ve yetersiz kalıyor. Politikacılar karmaşık politikaları "eyleme geçirme" işinde genellikle zayıftır ve geçmişteki hataların sonuçlarının bir gecede düzeltilemeyeceğini keşfettiklerinde şaşırırlar.

Johnson hükümetinin sicili, bu yaklaşımın bir karikatürü. Peş peşe gelen tecritler ve yarı tecritler bocalayıp başarısız olurken, Johnson hükümeti şaşkın bir amatörlük havası taşıyor. Milyonlarca kişinin kökleşmiş davranış kalıplarını dönüştürme girişimlerinin, sadece yeni düzenlemeler ilan ederek ve bunlara uymayanları ağır para cezalarıyla tehdit ederek başarılı olamayacağını görmüyor.

İngiltere'nin kuzeyindeki yeni kısıtlamalara duyulan tüm öfkeye rağmen, daha önemli soru insanların eski kısıtlamalara ne kadar uydukları. Sir Keir Starmer'ın bu hafta, son iki aydır kısıtlamalara tabi 20 bölgeden 19'unda enfeksiyonlarda neden hâlâ keskin bir artış görüldüğüyle ilgili sorduğu ve Johnson'ın cevaplamadığı sorunun yanıtının, yaygın kurallara uymama hali olduğuna dair güçlü kanıtlar var.

Tecritlerin neden işe yaramadığına dair ikna edici bir neden, Londra'daki King's College tarafından yapılan ve zorunlu tecride gireceğini söyleyenlerle gerçekten bunu yapanların oranı arasında büyük fark olduğunu gösteren fazla dikkat çekmemiş bir araştırmada ortaya çıkıyor. Mart ve ağustos arasında BK'de yaşayan 31 bin 787 kişiyle yapılan ankete göre, bir önceki hafta Kovid-19 belirtileri yaşamayanların yüzde 70'i bu temel belirtileri göstermişlerse kendilerini izole etmeye niyetli olduklarını ve yüzde 50'si de antijen testi isteyeceklerini söyledi.
 


Ancak anket, insanların çoğunlukla iyi niyetlerini yerine getirmediklerini de gösteriyor. Araştırmanın önemli bir bölümünde “son hafta temel Kovid-19 belirtileri bildirenlerin yüzde 18,2'si kendini izole ettiğini ve yüzde 11,9'u antijen testi talep ettiğini belirtti” deniyor. Kısıtlamalara bu son derece düşük düzeydeki uyumun nedeni, yoksul insanların geçimlerini sağlamaya, çocuklarına ve diğer akrabalarına bakmaya öncelik vermeleri gerektiğini düşünmeleri. Halen hakem tarafından incelenmesi gereken raporun yazarlarından Louise Smith, "Test, takip ve izolasyon davranışlarını gerçekleştirme niyeti yüksek olsa da elde ettiğimiz sonuçlar buna yönelik bağlılığın düşük olduğunu gösteriyor" diyor.

Çalışma, koronavirüsün doğasını ve risklerini açıklamak için insanlarla daha iyi iletişim kurulmasını ve izole edilmesi gerekenlere daha iyi mali destek sunulmasını öneriyor. Ama bence o tren kaçtı ve insanlara işlerini kaybettirebilecek, çocuklarına veya ebeveynlerine bakmalarını engelleyebilecek kısıtlamalara uymaya hazır oldukları zaman geride kaldı. İlk büyük tecrite uyum muhtemelen o zaman göründüğünden daha azdı ve bu tekrarlanamaz çünkü o dönem fedakarlık yapanlar tecridin işe yaramadığını görebilir. Daha çok kısıtlamanın daha başarılı olacağını varsaymak için hiçbir neden de göremiyorlar.

Hükümetin ne yaptığını bildiğine duyulan güven, yılın ilk yarısından bu yana yere çakıldı. Eleştiriler hükümetin komik düzeyde karmaşık ve tamamen işe yaramaz “test et, takip et ve tecrit et” sisteminin yetersizliğine odaklandı ancak bu sistem radikal bir şekilde iyileştirilecek olsa bile nüfusun büyük kısmı basitçe kurallara uyamazsa işe yaramaz. Britanya toplumunun eşitsizlikleri, virüsün yeni konaklardan asla mahrum kalmayacağı ve bu nedenle ne kadar ciddi olursa olsun tecritlerin onu baskılamayı başaramayacağı anlamına geliyor.

Johnson hükümeti, savaş retoriğini kullanmaktan mutlu olsa da yalnızca kaynakların savaş zamanı ölçeğinde seferber edilmesinin virüsü gerçekten bastırabileceğini ve normal yaşama dönüşü sağlayabileceğini hiç anlamadı. Enfeksiyonu bastırmayı başaran ve bir ada olmayan az sayıda ülke arasındaki Çin, bunu ancak muazzam çabalarla gerçekleştirdi. Pekin'de temmuzda bir kadının testi pozitif çıkınca, 29 filyasyon görevlisinin ödeme bilgilerini ve taksi çağırma talimatlarını kullanarak enfekte olmuş olabilecek 204 kişiyi bularak izole etmesinin 24 saat sürdüğü bildirilmişti.

Medyanın pandemideki toplam meşguliyeti, onu anlamaya karşı ağır basıyor çünkü 7/24 haber döngüsü, kısıtlamalara uymama konusundaki KCL çalışması gibi önemli bilgilerin gelgit bilgi dalgası altında kalması anlamına geliyor. Neler olup bittiğini bilmenin önündeki en büyük engel, sık sık yakınmalara konu olduğu gibi “sahte gerçekler” değil, internet çağında mevcut olan çok sayıdaki gerçek.

Savaşlar ve salgın hastalıklar da benzer şekilde, belirleyici gelişmeleri belirsizleştiren bir haber sağanağı üretiyor. Irak ve Afganistan'da bu, Amerikalıların ve Britanyalıların kazandıklarını sandıkları savaşların kaybedildiği gerçeğini maskeledi. Sahada gerçekte olup bitenlere yönelik hüsnükuruntu ve körlük karışımının hemen hemen aynısı, şimdi koronavirüs salgının yayılmasını durdurmadaki başarısızlığın arkasındaki nedenleri gizliyor.

 


 

independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU