Fransa İslam'ı, Türkiye İslam'ı, Afrika İslam'ı

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 2 Ekim Cuma günü yaptığı bir konuşmada "Fransa'da İslam'ın dış etkilerden kurtarılması" ve ülkede "bir Aydınlanma İslamı inşa edilmesi" gerektiğini söyledi. 

Bu bağlamda Macron, Türkiye, Cezayir ve Fas başta olmak üzere yabancı ülkelerden gelen imam ve vaizlerin Fransa'da eğitilmesi ve yetkilendirilmesinin, kültür şartına uymayanların görevlerine son verilmesinin planlandığını kaydetti. 

Macron ayrıca, tarih, bilim ve kültür gibi alanlarda teşvik edilecek bir "Fransa İslamı" hedeflediklerini dile getirdi. 

Macron'un yasal zemine de oturtmayı öngördüğü bu plan, belli ölçüde Türkiye ile Fransa arasında son dönemde yaşanan sorunlara bağlanmakla birlikte uzun zamandır üzerinde çalışıldığı izlenimi veriyor. 

Öte yandan, İslam'ın belli bir ülke ve coğrafyayla nitelenmesi de esasen yeni bir yaklaşım değil. 

Örneğin "Türkiye İslamı" kavramı, Şerif Mardin'in yanı sıra Türkiye içi ve dışından bazı akademisyen ve yazarlar tarafından benimsenip kullanılmıştı. 

Bu bağlamda Türkiye İslamı, 11 Eylül'ü takip eden dönemde "ılımlı" ve "demokrasiyle barışık" İslam modeli olarak sunulmuştu.

Türkiye İslamı'na ek olarak Arap İslamı, İran İslamı, Endonezya İslamı ve Orta Asya İslamı gibi terimler de uzun zamandır kullanılıyor ve bu kullanımla belli bir coğrafyadaki İslami yaşantı ve inanca dair bazı hususların diğer bölgelerdekilerden farklı olduğu vurgulanmak isteniyor.

Bu minvalde Fransa, sömürgecilik döneminde Sahra-altı Afrika'daki İslami hayatı farklı göstermek için "Afrika İslamı" terimini ortaya atmış ve kullanılmıştı. 

Fransızcası "Islam noir" olan bu terim, Fransa'nın Sahra-altı Afrika'daki sömürgelerinde yaşayan Müslüman halklara yaklaşımı hakkında önemli fikir veriyor. 

Türkiye İslamı ve Fransa İslamı gibi güncel kavramlara da ışık tutan bu kavrama seniz biraz daha yakından bakalım. 
 

Büyük Cenne Camisi (Mali).jpg
Büyük Cenne Camisi (Mali) / Fotoğraf: Twitter


Bir yönetim ve kontrol aracı olarak Afrika İslamı

Ancak ilk olarak, Afrika İslamı konseptinin Fransa tarafından geliştirilmesi ve Afrika'daki sömürgelerinin yönetiminde kullanmasında kölelik ve ırkçılık olgularının büyük pay sahibi olduğuna bir mim koymak gerekiyor. 

İslam dünyasının da masum olmadığı bu iki husus, ırkçılıkla ilgili olarak kaleme aldığım değerlendirmede de dikkat çektiğim üzere, en az 500 yıldır Afrika'nın kaderini ve Afrika halklarına bakış açısını etkilediği belirtmek lazım geliyor. 

Buna ilaveten Avrupa toplumları/ülkeleri için "öteki"nin Haçlı Seferlerinden bu yana İslam toplumları olmasının da Afrika İslamı kavramının ortaya atılmasında önemli rol oynadığını söyleyebiliriz. 

Bahsekonu genel çerçeveden özel koşullara inecek olursak; Fransa'nın Afrika İslamı kavramını oluşturmasının temelinde Sahra'nın güneyi ve kuzeyindeki sömürgelerini idari yapılanma içerisinde farklı konumlandırması yer alıyor. 

Bu bağlamda, 1830 yılında işgal edilen Cezayir, anavatanın bir parçası olarak görülüp İçişleri Bakanlığı'na bağlanırken, müteakip dönemde Sahra-altı Afrika'da kontrol altına alınan topraklar Koloniler Bakanlığı'na bağlanmıştı. 

Fransız tarihçi Jean-Louis Triaud'un dikkat çektiği üzere bu örgütlenme biçimi, kıtanın Akdeniz havzasına komşu kuzeyi ile Sahra-altı arasında varolan farklılıkları derinleştirdi. 

Zira her Bakanlık, görev alanına giren Müslüman topluluklar üzerinde kendi etnolojik ve sosyolojik araştırmasını yaptı ve ona göre politikalar geliştirdi.

1906 yılında Koloniler Bakanlığı bünyesinde kurulan Müslüman İşleri birimi, Afrika İslamı kavramının gelişmesinde önemli bir dönüm noktası teşkil etti. 

Bahsekonu birim ve idarecileri Fransa'nın Afrika'daki nüfusu Müslüman olan sömürgelerini, o dönem itibariyle Osmanlı İmparatorluğu'nda çokça tartışılan ve İslam dünyasını da etkisi altına almış olan milliyetçi, ümmetçi ve anti emperyalist akımların etkisinden korumak istediler. 

Çünkü bu akımlar, ümmet dayanışması ve bağımsızlık talebi ortaya çıkarma potansiyeli nedeniyle sömürge yönetimine tehdit olarak görüldü. 

Dolayısıyla Fransa Sahra-altı Afrika'daki İslam'ın, bünyesine paganizm ve yerel dinlerden ögeler bulunduğu, bu nedenle ana akım İslam'dan ayrı ve nevi şahsına münhasır bir İslam olduğu düşüncesinden hareketle bu bölgedeki İslam anlayışını bir taraftan teşvik ederken, diğer taraftan İslam dünyasının geri kalanından soyutlamayı hedefledi. 

Bölgedeki Müslümanlar, Sûfî geleneğindeki kul ile Allah arasındaki bağın geliştirilmesinin öncelikli addedilmesine bağlı olarak ılımlı ve yönlendirmeye açık olarak değerlendirildi. 

Dolayısıyla bu yaklaşım sayesinde sömürgelerin daha kolay yönetilebileceği düşüncesi gelişti.

Nitekim Koloniler Bakanlığı yetkilisi Müslüman İşleri Birimi yetkilisi Alain Quellien, Afrika'da Müslümanların deri rengi koyulaştıkça dinsel fanatizmden uzaklaştıklarını iddia etmişti. 

Sözkonusu birimin ilk yöneticilerinden Robert Arnaud ise, Batı Afrika'da kendine özgü bir İslam anlayışının desteklenip geliştirilmesinin Fransa'nın çıkarlarıyla örtüştüğünü kaydetmişti. 
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA

 
Uygulamada Afrika İslamı 

Birinci Dünya Savaşı sonrasında kapsamlı bir şekilde uygulanan bu politika çerçevesinde sömürgelerdeki Müslümanlar mümkün olduğunca kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki Müslüman topluluklardan soyutlandı.

Bu çerçevede Arapça ve Kur'an eğitimi Arap etkisinin "Truva atı" olarak görüldü. 

Hac seyahatlerinin yanı sıra, bölgedeki dini liderler ve öğrencilerin Mısır, Sudan ve Hicaz'da eğitim alması kısıtlandı. 

Fransa'nın yönetimi altındaki Müslümanların eğitimsiz veya az eğitimli olması, dindarlığın ise şahsi planda kalması tercih edildi. 

Öte yandan, Fransa tarafından "ılımlı" olarak görülen İslam anlayışlarını yaşamalarına ve dini tebliğ yapmalarına müsaade edilen Ticaniye tarikatı liderlerinden Fransa'ya açıktan destek beyanında bulunması isteniyordu. 

Bu minvalde El-Hac Ömer Tall'ın torunu Seydou Nourou Tall (1880-1980) Fransız Batı Afrika'sındaki kolonileri "resmi görevli" olarak dolaşıyor ve halkı Fransa'ya itaate, vergilerini ödemeye ve çocuklarını sömürge okullarına davet ediyordu. 

İbrahima Niasse (1900-1975) ise takipçilerine "iyi birer Fransız oldukları kadar iyi birer Müslüman olmalarını" (soyez aussi bons musulmans que bons français) salık veriyordu. 

Her iki lider de hizmetlerinden ötürü sömürge idaresi tarafından şeref madalyasıyla (légion d'honneur) ile ödüllendirilmişti. 

Ancak adıgeçenler ve diğer dini liderler, yönetime bağlılıklarını beyan etmeleri ve eylemleriyle bunu desteklemelerine rağmen sömürge idaresinin güvenini kazanamadılar. 

Dini liderler sürekli tarassut altında tutuluyor, her hareketleri izleniyor ve detaylı şekilde Paris'e raporlanıyordu. 

Zira sömürge yönetimi, tarikat liderlerinin takipçileri üzerindeki etkisini ciddi bir tehdit potansiyeli olarak görüyor, çok kısa sürede siyasi ve ekonomik güce dönüşebileceğinden endişe ediyordu. 

Bununla birlikte, Afrika'daki sömürgeleri bağımsızlığını kazanıncaya dek Fransa'nın bu endişesini haklı çıkaracak hemen hiçbir gelişme yaşanmadı. 

Dahası, İslam tarihi profesörlerinden Scott Reese'in de dikkat çektiği üzere Afrika'daki Müslümanlar kendilerini hiçbir zaman İslam aleminin bir parçası olarak görmekten imtina etmediler. 

Bununla birlikte Afrika İslamı anlayışı, Afrika kültürü ve kimliğinin üstünlüğünü savunan bazı "negritude" savunucuları tarafından benimsendi. 

Hatta Senegalli bazı akademisyenler geçmişte, ülkedeki en geniş Kadiriye tarikatı kollarından olan ve kendine özgü felsefesi ve kutsal mekanları bulunan Müridiye'nin "ulusal İslam" olarak kabul edilmesini dillendirdiler. 


Günümüze yansımalar 

Sonuç olarak öncelikle, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un ortaya attığı "Fransa İslamı" anlayışının, sömürgecilik döneminde Afrika'daki Müslüman topluluklar üzerinde uygulanan Afrika İslamı yaklaşımıyla önemli benzerlikler gösterdiğini söyleyebiliriz. 

Zira Macron'un konuşmasından anlaşılacağı üzere Fransız İslamı, ülkedeki Müslümanların dış etkilerden korunmasını hedeflerken, din adamlarının devlete sadakatlerinin sürekli gözlemlenmesi ve test edilmesini, İslami eğitimin kısıtlanması ve kontrol altına alınmasını amaçlıyor. 

Ayrıca hac farizasını yerine getiren Fransız Müslümanların Suudi Arabistan'da İslam'ın radikal yorumlarından etkilenmelerinin önüne geçilmesi planlanıyor. 

İkincisi, Türkiye İslamı ve Afrika İslamı gibi Fransa İslamı da özü itibarıyla politik bir tanımlamanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor. 

Ancak bu tanımlamalar, belli dönemler itibariyle kullanışlı olduğu için tercihe şayan bulunuyor. 

2000'li yıllarda popüler olan Türkiye İslamı ve Türkiye Müslümanlığı kavramlarının Türkiye kamuoyunda kaydadeğer bir tepkiyle karşılaşmadığını hatırda tutmak gerekiyor.  

Zira bu kavramlar o dönem itibariyle Türkiye'nin uluslararası toplum nezdindeki popülaritesini artırdığı için kullanışlı addedilmişti. 

Dolayısıyla şimdilerde Fransız İslamı kavramına karşı itirazların yükselmesi önemli bir tutarsızlığa işaret ediyor. 

Üçüncüsü, Fransa başta olmak üzere Batılı ülkelerde yaşayan Müslümanların hak ve özgürlüklerini daha çok, dünyanın geri kalan kısımlarında yaşanan Müslüman ülke ve halklar belirliyor.

Adında İslam olan ve İslami söylemi kullanan bazı örgütler terörü bir araç olarak kullanıyor.

Buna ilaveten Türkiye gibi nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bazı ülkelerin, Batılı ülkelere yönelik olarak gittikçe artan bir hasmane tutum içerisine girdiği görülüyor.

Bu eğilimler devam ettiği sürece Batılı ülkelerdeki Müslümanların durumlarının olumlu yönde değişmesini beklemenin iyimserlik olacağı kanaatindeyim.

Son olarak ve belki de en önemlisi, geçmişte Afrika'da açıkça gözlemlendiği üzere, herhangi bir ülkede dini ve kültürel açıdan "farklı olan" ve "farklı algılanan" toplum kesimlerine yönelik kuşku ve güvensizlikler kolay kolay ortadan kalkmıyor. 

Sözkonusu toplulukların ülkedeki cari kural ve kanunları benimsemeleri ve riayet etmeleri de bu durumu değiştirmiyor. 

Bunun da temelinde "öteki"nin yeterince tanınmaması veya kendisini yanlış tanıtması bulunuyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU