1 Yüz 1 insan: Salvador Allende

Burjuva bir ailede doğdu, anarşist bir ayakkabıcı fikir dünyasını değiştirdi. Hekim oldu, üniversiteden atıldı, siyasete girdi. Dört kez başkanlık seçimine girdi, dört kez kalp krizi geçirdi. 'Bir yüz bir insan' ölüm yıl dönümünde Allende'yi ağırladı

Fotoğraf: Farabola/Leemage - AFP

Magallanes Radyosu büyük ihtimalle susturulacak ve durgun sesim size ulaşamayacak. Bu önemli değil. Siz beni duymaya devam edeceksiniz. Yabancı sermaye, emperyalizm, gericilikle birlikte silahlı kuvvetlerimizin kendi geleneğini bozmasına varan koşulları hazırladı. Bu koşullarda, sözlerim sadece işçilere ve gençlere: Teslim olmayacağım! En azından onurlu ve ülkesine sadık biri olarak hatırlanacağım!

Salvador Allende 


Ölmeden önce son sözleriydi bunlar.

11 Eylül 1973 sabahı, ordunun frekansını bozmakla uğraştığı Magallanes Radyosu'ndan halka böyle seslenmeye çalışıyordu Salvador Allende

Yeni dünya batı yarım kürenin seçimle iş başına gelmiş ilk sosyalist lideriydi. 

Dört kez başkanlığa adaylığını koydu.

1952'deki seçimlerde sadece 60 bin oy alabildi.

Ülkedeki birkaç sol partiyi çatısı altında topladığı Halk Cephesi (Frente del Pueblo) ile dilediği başarıyı yakalayamamıştı.

Devlet başkanı olabilmesi için 18 yıl beklemesi gerekecekti.
 

Salvador Allende.jpg
Salvador Allend / Fotoğraf: Michos Tzovaras/UN


Onu devirip yerine geçen faşist Pinochet yönetimi ise tam 17 yıl iktidarda kalacak, Şili cuntadan sıyrılıp demokrasiyle yeniden tanışabilmek için uzun süre bekleyecekti.

Allende kimilerine göre Şili için yeni bir başlangıcın çehresi kimilerine göre ise ülkeyi Küba'ya çevirmek isteyen Marksist bir maceraperestti.

ABD destekli Şili ordusu tarafından devrilişinin 47. yıl dönümü bugün.

Peki, Allende nasıl devrildi, Şili'deki darbeyi tetikleyen neydi?

Tabi, ABD'ye rağmen nasıl iktidara gelebildi?

Bu soruların yanıtı için biraz daha geçmişe uzanmak gerekiyor.


Dana rostolu, darbe dostu akşam yemeği

Allende'ye iktidarının üçüncü yılında düzenlenen darbe aslında çok önceden hesaplanmıştı.

Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez'in darbeden bir yıl sonra, 1974 yılının mart ayında yazdığı satırlar Latin Amerika'dan ABD'nin başkenti Washington'a kadar uzanan gizli bir akşam yemeğini anlatıyor.

Kolombiyalı yazar, Şili'nin geleceğinin o gece nasıl şekillendirildiğinden şöyle bahsediyor:

1969'un sonlarıydı. Akşam yemeği vakti. Washington D.C. banliyölerinde bir yer...

Pentagon'daki üç generalin karşısında Şili'den gelen beş askeri yetkili oturuyor. Misafirler arasında Şili hava ataşesinin danışmanı Yarbay Gerardo Lopez Angulo dikkat çekiyor. Yemek ise Şili Hava Harp Okulu'nun yeni komutanı General Carlos Toro Mazote şerefine düzenleniyor.

Menüde meyve salatası, dana rosto, bezelye ve şarap var. Yemeğin konusu ise elbette seçimler... Muhabbet tatlıya geçildikten sonra iyice açılıyor. Amerikalı generallerden biri Salvador Allende gibi soldan gelen bir ismin sandıktan çıkması halinde Şili ordusunun ne yapacağını soruyor.

General Mazote, 'Moneda Sarayı'nı yarım saatte alırız, yakmamız gerekse bile...' diyor. Ve yemeye devam ediyor. Söylediği de oluyor. O gün masada oturanlardan General Ernesto Baeza (darbe gerçekleştiği esnada Şili Ulusal Güvenlik Kurulu başkanıydı) 1973'te başkanlık sarayına saldırı düzenliyor ve yakılması emrini veriyor.

O günlerde astı olan General Augusto Pinochet ise artık cuntanın lideri. O geceki akşam yemeği Pentagon ile Şili ordusunun üst düzey yetkilileri arasında tarihi bir buluşma. Daha sonrasında Washington ve Santiago'da düzenlenen diğer toplantılarda gerekli hallerde (!) o acil durum planını hayata geçirmek konusunda tam bir fikir birliği oluşuyor. 


Darbenin ardındaki gölge: Kissenger

Fikir birliği var olmasına vardı.

Ama ABD Başkanı Nixon'ın o dönem danışmanlığını yapan Henry Kissenger bunu öyle ulu orta dillendirmiyordu. 

Hatta Allende'nin devrilmesi sonrası Şililerle bir araya geldiği özel bir toplantıda "Darbeye bir dahlim yok, bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyorum" demişti. 

Aynı Kissenger darbe öncesi Şili halkının demokratik tercihlerini küçümsemiş, "İnsanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyici kalamayız. Mesele, Şili seçmeninin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir" diye buyuruyordu Beyaz Saray koridorlarında.
 

Nixon - Kissenger.jpg
Henry Kissenger ile Richard Nixon / Fotoğraf: Air Force Magazine


Tarihin not ettiği bir başka detay ise daha sonra ülkenin dışişleri bakanlığı koltuğuna oturacak Kissenger'ın darbeden bir ay sonra 9 Ekim 1973'de Nixon ile yaptığı telefon görüşmesi olsa gerek. 

Kissenger, o telefon görüşmesinde darbe sonrası yaşadığı mutluluğunu dile getirip "Darbenin başarılı olması için gerekli koşulları yarattık" diyordu.

Hayır, ne Beyaz Saray'a ne Kissenger'a çamur filan atılmıyordu. 

Bu sözler -hayli geç olsa da- ABD'nin Ulusal Güvenlik Arşivi'nde 26 Mayıs 2004'ten beri herkesin erişimine açık bir şekilde yayınlanıyor.

Yani "Dünyanın güneyinde neler yaşanıyor hiç fikrim yok" diyen adam düpedüz yalan söylüyordu.


13 günlük maceradan "demokratik sosyalizm" deneyine...

Allende yönetiminin iktidara gelişi aslında Şili'nin ilk sosyalist deneyimi değildi.

1932'de de Şili sosyalist bir cumhuriyet hüviyetine bürünmüştü.

Ülkenin resmi adı Şili Sosyalist Cumhuriyeti olmuştu.

Hükümet bakır ve kömür madenlerini millileştirme kararı almıştı.

Ama askeri darbeyle gelen bu cumhuriyetin ömrü sadece 13 gün sürmüştü. 

Allende'nin ise yolu silahlı mücadeleden değil sandıktan geçiyordu.

Bir bakıma hayatının önemli bölümü, Samuel Beckett'in o meşhur sözünü anımsatıyordu: 

Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.


Gerçekten de hep denedi. 
 

Allende.jpg
Fotoğraf: Wikipedia


1952, 1958 ve 1964'te yenildi.

Ama denemekten vazgeçmedi.

1937'de Şili Temsilciler Meclisi'ne seçilmesiyle başlayan siyasal hayatını sosyalist bir ülke inşaya ve iktidar olmaya adadı.

Şili Senatosu'na 1945'de girdi, 1969'a dek hizmet etti, Marksist fikirlerini hiç gizlemedi.

Liberal hükümette bakanlık ettiği dönemlerde bile...

Pedro Aguirre Cerda'nın kabinesinde üç yıl boyunca üstlendiği (1939-1942) sağlık bakanlığı süresince "Yoksulların Babası" lakabını aldı.

Okullarda ücretsiz öğle yemeği programını başlatan da oydu, fabrikadakilerin iş güvenliği hakkına kavuşmasını sağlayan da, emekli maaşlarının yükseltilmesi için baskı yapan da...

1964'te girdiği devlet başkanlığı seçimini kaybettikten sonra gözünü bu kez altı yıl sonraki seçimlere dikti Allende.

O sıralarda ise ABD, Şili'nin izni olmaksızın fantastik sayılabilecek bir sosyal ve siyasi operasyon düzenlemeye girişmişti.


ABD Ordusu'nun cebinden çıkan sosyal deney: Camelot

"Camelot Projesi" adı verilen bu operasyon Şili toplumuna yönelik gizli bir soruşturmayı andırıyordu.

Halkın eğilimlerini, politik yönelimlerini, alışkanlıklarını, farklı kitlelerin bakış açısını ele alan operasyonla ABD'nin muradı ülkedeki sosyal değişimden haberdar olmak ve ona göre bir yol çizmekti.
 

1.png
Kaynak: Wikipedia


Bu şekilde Şili toplumu Amerikan çıkarlarına göre yönlendirilebilecekti.

Şili'nin egemenlik sahasına müdahale edilirken, Beyaz Saray başta Şili olmak üzere Soğuk Savaş döneminin Latin Amerika ülkelerindeki sosyal hareketlilik hakkında bilgi toplama, pozisyonunu önceden belirleme gayesindeydi. 

Washington'daki American Üniversitesi'nden bir grup uzmanı buluşturan Camelot Projesi ABD ordusunca fonlanıyor, anti-kapitalist ve Amerikan karşıtı oluşumlara karşı bir nevi politik deneye soyunuluyordu.

Bir bakıma Amerika'nın kuzeyindeki akademisyenler için Şili devasa, nefes alıp veren araştırma sahasına dönüşmüştü.

Uzmanların arasında sosyologlar, siyaset bilimciler, antropologlar, iktisatçılar ve psikologlar vardı.

İşin açığı ABD tekrar yaş tahtaya basma niyetinde değildi. 

1961'de Castro rejimini yıkmak için arka çıktığı sürgündeki Kübalıların başarısızlığa uğrayan Domuzlar Körfezi Çıkarması'ndaki yenilgiyi unutturmak istiyordu. 

Zira Şili, bölgede yeni bir Küba olma yolunda ilerleyen, sosyalizme geçebilecek ülkelerin başında geliyordu.

Yine de proje akamete uğradı.

Bunun için 1970 seçimlerinde sandıktan çıkan isme bakmak yeterli olacaktı.


Ve Allende iktidarda...

1964'te CIA, Allende'nin en büyük rakibine seçim kampanyası çalışmaları için üç milyon dolar destek vermişti.

Amerikan destekli Eduardo Frei Montalva 1 milyon 409 bin oyla birinci gelirken Allende 978 bin oyda kalmıştı.

6 yıl sonra ise hedefine ulaştı.

4 Eylül 1970'de Allende ülkenin seçimle iş başına gelen ilk sosyalist siyasetçisi oldu.
 

Allende AP.jpg
Fotoğraf: AP


Bir gün sonra halkın karşısında çıkıp devrimci bir hükümet kuracağını söyledi:

Bu ülkenin gençliği bu büyük savaşın öncü birliği olmuştur. Bu tek kişilik bir savaş değildir, Şili'deki herkesin savaşı ve zaferidir. Bu zaferi kabul ediyorum ama kişisel olarak değil.

Partim, radikaller, sosyalistler, komünistler, sosyal demokratlar, bağımsızlar adına bu zaferi sahipleniyorum. İsimsiz ve özverili yurttaşlarım adına sahipleniyorum.

Desteğinizle birlikte Şili'nin ihtiyacı olan değişimi getireceğiz. Devrimci bir hükümet kuracağız. Devrimcilik yıkım değil inşadır. Yok etme değil yeniyi oluşturmaktır. Hayatlarımızın en kayda değer bu döneminde Şili'nin bu büyük göreve hazır olduğunu biliyorum.

 
Hitabetiyle kendisini saatlerce dinlettirebilecek bir siyasetçiydi Allende.

Zafer ilan ederken bencillikten uzak, umut dağıtırken ihtiyatlıydı.

Çünkü o da kendisini ne denli zor bir görevin beklediğini biliyordu.

Şili ekonomisinin hali haraptı.

Derin bir krize, yüksek işsizlik oranları eşlik ediyor, ülkedeki 15 yaş altı çocukların neredeyse yarısı kötü ve yetersiz beslenme yüzünden sağlığını yitiriyordu.

İlk yılında 47 sanayi firmasını, bankacılık sistemini de işin içine dahil ederek millileştirdi Allende. 

ABD sermayesinin kârı ciddi tehdit altındaydı.

Devasa bir toprak reformuna soyundu, enflasyon düşmeye başladı, işsizlik azaldı, maaşlar yüzde 30 oranında arttı. 

Kissenger bu durumdan hiç hoşnut değildi. 
 


ABD Başkanı Nixon'a yazdığı notta Şili'deki kaynakların yeniden dağıtımının başarıya ulaşması halinde diğer Latin Amerika ülkelerinin de aynı yolu izleyeceğini düşünüyordu.

Nixon, Ulusal Güvenlik Konseyi'ne hedefin Allende'yi devirmek olduğunu söylerken, CIA'e ise "Ekonomiyi bağırtın!" talimatı verecekti.

Evet, bu da komplo teorileriyle bezeli bir iddia değildi. 
 

chile26-01.jpg

DCI Richard Helms'ın Richard Nixon'la yaptığı ve Başkan'ın Şili'de bir darbeyi teşvik eden ABD'yi desteklediği bir konuşmanın el yazısı notları


15 Eylül 1970'de Nixon'ın dönemin CIA direktörü Richard Helms ile yaptığı görüşmeden yansıyan, yıllar sonra ise gizliliği kaldırılmış el yazısından oluşan kısa belgede tam da bu tabir not edilmişti:

Belki 10'da 1 ihtimal ama Şili'yi kurtarın! Ne kadar harcadığınızın önemi yok. Elçiliği işe karıştırmayın. 10 milyon dolar hazır, gerekirse daha fazlası! En iyi adamlarımızı sahaya sürün! 48 saatlik bir plan yapın ve ekonomiye çığlık attırın!


CIA'e rağmen iktidar, CIA sebepli intihar...

Allende yaklaşık 3 buçuk milyon seçmenin katıldığı seçimlerde oyların yüzde 36,6'sını alıp 39 bin oy farkla kazanmıştı seçimi. 

Ülkede seçimler görevdeki başkanın süresinin bitimine 6 ay kala yapılıyordu. 

Bu yüzden Allende'nin koltuğa oturmak için neredeyse yarım sene beklemesi gerekiyordu.

Sadece Şili'deki Allende karşıtı muhafazakar çevreler değil ABD için de istenmeyen bir sonuçtu Allende'nin kazanması.

24 Ekim 1970'de Amerikan Kongresi seçimlerle ilgili açıklama yapmadan evvel iki ayrı plan hayata geçirilmek istendi.

İlk plana göre kongre Allende'nin zaferini görmezden gelecek, eski başkan Arturo Alessandri'yi başa getirip erken seçim ilan edilmesini sağlayacaktı. 

Ancak Allende daha önce katılıp başarısız olduğu seçimlerde izlediği politikadan apayrı bir yol izlemişti.
 

Jacobin.jpg
Fotoğraf: Jacobin


Arkasında sadece sol kesimin değil, liberallerin ve bazı Hristiyan Demokrat partililerin de desteği vardı.

Dolayısıyla bu plan rafa kaldırıldı.

Diğer plan ise aslında çok daha önceden belirlenmiş olanıydı. 

ABD, Şili ordusunu harekete geçirip seçimlere müdahale edilmesini umuyordu.

Aynı zamanda 1969'daki askeri kalkışmanın ardındaki kişi de olan General Roberto Viaux ile beraberindekiler, Alman göçmeni Genelkurmay Başkanı René Schneider'i kaçırıp kaos ortamı yaratmak istedi.

Genelkurmay Başkanı'nın korumaları direndi, çatışmada Schneider hayatını kaybetti, Allende'nin başkanlığı ise tüm bu kaos ortamı içinde Şili Kongresi'nde onaylandı.

Ama Allende'nin işi hiç kolay değildi. 

Bir kere ekonominin dağıtılması talimatı verilmişti. 

CIA hem muhalefet ile hem devletleştirme politikalarından hayli rahatsız olan Şilili iş çevreleriyle dirsek teması kurdu.

Kısa sürede hükümet karşıtı grevler örgütlendi, CIA'in fonladığı öne sürülen muhalefet ise sokak eylemlerine başladı.

Şilili çocuklara her gün yarım litre ücretsiz süt veren, kreşlerin sayısını artıran, sanayi ve tarımın devlet kontrolü altında yapılması için düğmeye basan, eşit ve sınıf farkı olmayan bir toplum yaratmayı düşleyen Allende'nin bakır madenlerini millileştirme kararı ABD'yi en çok öfkelendiren hamle olmuştu. 

1964-1970 yılları arasında Şili'ye 1 milyar dolarlık "ekonomik yardım" yapan Washington'ın ülkedeki iki büyük konsorsiyumuna ait olan bakır madenlerini özel sektörün elinden ansızın çekip almıştı Allende.

Halbuki Anaconda ve Kennecott firmaları son 15 yılda 800 milyon dolardan fazla kar elde etmişti.

ABD, I. Dünya Savaşı sona erdiğinden bu yana Şili'deydi.

Birleşik Krallık'ın yerini almıştı. 

Allende'nin el attığı iki Amerikan firması ise ülkede 1920'den beri faaliyet gösteriyordu.

Sayesinde artık bu paraların esamesi okunmayacaktı.

Washington ilk iş Şili'ye uygulanan yardımları kesti.

İşçiler ve yoksullar için bir halk kahramınına dönüşen Allende, zenginler ve orta sınıfın gözündeyse haz edilmeyen bir figürdü.

Öyle ki; Allende'ye sırt çeviren varlıklı kesim yavaş yavaş ülkeyi terk etmeye başladı. 

Ev, arsa, bağ-bahçe ne varsa noter huzurunda satışlar yapılıyor, ilk uçakla gittikleri ülkelerde paralarını korumanın peşine düşüyorlardı.

Yine de burjuva ailenin sosyalist çocuğu iktidarının ilk senesinde ve elbette yıllar sonra amacına ulaştığını düşünüyordu.

Gençlik yıllarında diktatör Carlos Ibanez'e karşı verdiği mücadeleden ötürü demir parmaklıkların ardına düşmüş, tıp diplomasını aldıktan sonra çok sevdiği Santiago Üniversitesi'nden uzaklaştırılmıştı.

Yani Allende de Che Guevera gibi tıp eğitimi almış bir hekimdi.
 

Allende Che Guevera.jpg
Salvador Allende ile Che Guevera / Fotoğraf: Pinterest


O da sosyalistti...

Ama onun gibi gerilla hareketini hiç düşünmedi.

Ülkesinde sosyalizme silahlı mücadeleyle değil demokrasiyle geçişin mücadelesini vermişti.

Yakın dostluk kurduğu Fidel Castro'nun "Silahlı sivil savunma birlikleri kurmalısın" önerisini gözardı edecek kadar silahtan yana değildi. 

Ölümünün Castro'nun kendisine hediye ettiği AK-47 bir tüfeğin namlusundan geldiği söylense de...


Kutuplaşan Şili ve askere mecbur kalan Allende

Sokak ikiye ayrılmış, ekonomi gittikçe kötüleşmeye başlamış, ülke kutuplaşmıştı. 

Allende yanlısı Devrimci Sol Hareket MIR (Movimiento de Izquierda Revolucionaria) birden karşısında milliyetçi Vatan ve Özgürlük Grubu'nu buldu.

Filipinli aktivist Walden Flores Bello, o dönem Şili'deydi. 

1972'de Santiago'da bu eylemleri izleyenlerden biriydi. 
 


The Nation'daki makalesinde gösterileri şöyle anlatıyordu

Büyük çoğunlukla beyaz, sağcı olan kalabalıkların yüzerine baktım, İtalya ve Almanya sokaklarını ele geçiren faşist ve Nazi eylemlerindeki aynı öfkeli yüzleri hayal ettim. Röportaj yaptığım sağcıların çoğu Hristiyan Demokratlardı, hemen hemen hepsi sola düşmanlık konusunda sabit fikirliydi.

Allende'ye göre bu grubun arkasında CIA vardı.

8 Haziran 1971'de radikal solcu Vanguardia Organizada Del Pueblo grubu, ülkenin eski İçişleri Bakanı Eduardo Perez Zujovic'i öldürdü.
 


Ortam iyice karışmıştı.

İşsizlik azalmış ve ekonomide büyüme gözlemlenmişti ama üretemeyen Şili ithalatın artmasıyla piyasadaki dolar rezervini yitirmeye başlamıştı.

Allende hükümetinin direktifiyle Merkez Bankası maaşların ödenmesi için karşılıksız para basmaya başladı. 

Dış borçlar ödenmedi.

Sokaklar ise hem karşıt gruplar hem solcu ve sağcı öğrencilerin çatışmalarına tanıklık ediyordu.

Aynı yılın kasım ayında Allende'nin çok sevdiği Küba lideri Castro'nun ülkeyi ziyereti ise gerilimi daha artırdı.
 

Salvador Allende ile Fidel Castro EFE.jpg
Salvador Allende ile Fidel Castro / Fotoğraf: EFE


10 gün planlanan gezi 24 güne uzadı.

Fidel'e gezisi sırasında eşlik edenlerden biri de 2 yıl sonra düzenleyeceği darbe ile yönetimi devralacak olan General Augusto Pinochet'ydi.
 

Fidel Castro Augusto Pinochet.jpg
Fidel Castro ile Augusto Pinochet


Aralık 1971. 

Bu kez sokağa çıkan muhafazakar kadınlardı. 

Gıda kıtlığını protesto için tencere-tava yürüyüşü düzenlediler. 

Allende, soldan gelen baskıyla da karşılaştı.

Özellikle de zaferini armağan ettiği gençlerin baskısıya. 

Militan solcu gençler kamulaştırmalar hususunda yeteri kadar hızlı hareket edilmediği kanatindeydi.  

1 Ekim 1972'de 50 binden fazla kamyoncunun katıldığı grev Allende hükümetini iyice zora soktu.

Yakıt, yedek parça sorunu ve borçların kredilendirilmemesi...

Onların da derdi bunlardı.

Allende tüm yaşananların ABD'nin oyunu olduğunu düşündü, gelgelelim otobüs şoförleri de iş bırakınca başkentte seyahat edilecek araç dahi kalmadı.

Küçük işletmeler kepenk kapattı, hükümet açmaları için diretti.

Hatta mağazaların kapılarını nedensiz yere kapatanlara polis gücü kullanılacağı haber edildi.

Devamı bu kez esnaf ile polis arasında başlayan çatışmalardı.

Enflasyon yüzde 173'ü bulmuştu, karaborsa alıp başını gitmişti, grevlerin ardı arkası kesilmiyordu. 

1972 yılının ortalarıydı.

Muhtemelen olup biten karşısında Allende'nin ruh hali hayli dalgalıydı.

Latin Amerika uzmanı Peter Winn, "Sosyalizm ve Demokrasi" isimli kitabında Allende'nin halet-i ruhiyesini ve aralarında geçen diyaloğu şu sözlerle anlatıyor:

Başkent Santiago'nun seçkin mahallerinden birinde bir evdeydik. Oturma odasında oturuyoruz. Hemen arkamızda tablolar, özel hediyeler dizili... Sanırım 1972'nin ortalarıydı. Şili devriminin bir bakıma dönüm noktası... Allende hem sağdan hem soldan saldırı altında. Sağ çok devrimci olduğu için şikayetçi sol ise yeteri kadar devrimci olmadığı için...

Bir an tam karşımda duran bu adamın yüzüne baktım. Yaşının emareleri artık suratına yansımaya başlamıştı. Bu gözlemi yaparken konuşma ihtiyacı hissettim:

'64 yaşındasın, siyasi kariyerinde Şilili bir lider olarak yapabileceğin hemen her şeyi yaptın. Bakan oldun, senatör oldun ve şimdi de bu ülkenin başkanısın. Dört kez kalp krizi geçirdin ve aslen hekim olduğun için sen de çok iyi bilirsin ki beşinci kalp krizi için iyi bir adaysın. Sağdan, soldan hatta kendi kurduğun Sosyalist Parti'nden bile saldırı altındasın. Neden hala devam ediyorsun? İnsanlar hırslı olduğunu söylüyor.'

Allende sözümü kesti. 'Ekonomik ya da sosyal bir hırsım yok' yanıtını verdi. O konuşmaya devam ettikçe karşımdaki kişinin dünyada sosyalizme barışçıl yollardan ulaşan tek lider olduğunu anımsadım.

Dünyada sosyalizmi isteyen milyonlarca insan vardı ama savaş, iç savaş, militarizm hariç hiçbiri bu emeline ulaşamamıştı. Allende dışında. 'Eğer bu bir hırssa' dedi, 'Evet hırslıyım ama bu sıradan ya da bayağı bir hırs değil. Bu tarihi bir hırstır.'


Peter Winn'e göre Şili sosyalist deneyiminin en önemli kusurlarından biri Allende hükümetinin yasal prosedürlere sadakat saplantısı. 

Yani devrimci sürecin kontrolünün kaybedileceği korkusu sebebiyle, toplumsal hareketlerle arasındaki kapanmayan mesafe....

Mesafe kapanmayınca askerle kurduğu mesafeyi kaldırmak zorunda kalmıştı Allende. 

2 Kasım 1972'de Şili Genelkurmay Başkanı General Carlos Prats, İçişleri Bakanlığı'na, Tuğamiral İsmael Huerta Bayındırlık Bakanlığı'na, hava kuvvetlerinden Tuğgeneral Claudio Sepulveda ise Maden Bakanlığı'na getirildi.


Allende sonunu getirecek adamı ordunun başına koyuyor

Allende'nin o dönem naif davrandığı söyleyen çok olduysa da o bu eleştirilere pek kulak asmadı.

İşler ne kadar kötü giderse gitsin, alarm veren ekonomik göstergelere karşın şaşırtıcı şekilde 4 Mart 1973 parlamento seçimlerini de kazandı.

Oy oranını yüzde 43'e çıkardı. 

Muhafazakârlar, milliyetçiler ve Hristiyan demokratlar birleşti, Demokratik Koalisyonu kurdu. 

1973'ün haziran ayında ise Allende'nin karşı karşıya kaldığı darbe girişimi bastırıldı. 

Seçimden galip çıksa da, darbe girişimi defedilse de çoğuna göre o artık parçalanmış siyasi iklim içinde ne yapacağını bilmez haldeydi.

Ağustosta başından beri anlaşamadığı Kongre onu anayasaya aykırı davranmakla itham edip orduyu müdahaleye çağırdı.

Ordunun başkomutanı istifa etti. 

Allende onun yerine Augusto Pinochet'yi göreve getirdi. 
 

Allende -Augusto Pinochet.jpg
Allende, Augusto Pinochet ile birlikte / Fotoğraf: Wikipedia


CIA, Pinochet'in 1971'den beri Allende'ye karşı olduğunun farkındaydı. 

Ama Allende 11 Eylül 1973 sabahına dek Castro'ya eşlik eden bu askerin sadakatini hiç sorgulamadı.

Allende komployu öğrenip ordunun istifa talebini reddetti.

Ömrü boyunca silahı hayatına sokmak istemeyen adam sarayın penceresinden ateş edip hava kuvvetlerine karşı koymaya çalışıyor, boşa direndiğinin farkına varıp herkesi saraydan tahliyeye zorluyor ve gizlice sarayın ikinci katına gidip kendi kafasına nişan alıyordu.

Sonrası herkesin malumu.

Yıllar önce Washington'daki o akşam yemeğinde söz verildiği gibi altı üstüne getirilen bir devlet başkanlığı sarayı, Allende'yi bir savaş kaskının içinde o konutun hemen önünde gösteren ikonik bir fotoğraf ve kısa süre direndikten sonra Castro'nun hediye ettiği tüfekle hayatına son vermesi...

Yıllar yılı Allende'nin intihar mı ettiği yoksa öldürüldüğü mü sorgulandı. 

2011'deki bağımsız bir otopsi intihar ettiğini kesin olarak ortaya koydu.

Ordunun gizlice gömdüğü naaşından geriye kalanlar ancak Pinochet sonrası 1990'da Santiago'daki mezarlığa taşınabildi.

Henüz çocuk yaştayken tanıştığı İtalyan ayakkabıcı anarşist Juan De Marchi'nin düşün dünyasını etkilediği adamdı Allende.

Ya da hayalleri olan inatçı 1 yüz ve anti-emparyalist 1 insan...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU