Libya'da savaş-diplomasi dengesi siyasi sürece yarıyor

Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Libya 2011'de Kaddafi diktatörlüğü halkın meşru taleplerine önce tehdit sonra da ağır devlet terörü ile karşılık verdi.

Bunun üzerine Eylül 1969'da Kaddafi'nin darbesiyle devrilen Senusi rejiminin merkezi olan Bingazi'de başlayan ayaklanma bir iç savaşa dönüştü. 

Kaddafi rejimiyle arası iyi olan Türkiye ve Avrupa devletleri önce rüzgarın hangi taraftan yana döneceğini beklediler.

Ardından da yeni Libya'da pay sahibi olma adına iç savaşa müdahale ederek rejimin orantısız şiddetine karşı muhaliflere destek çıktılar. 

Kaddafi döneminde petrol büyük oranda Avrupa'ya akıyordu. Ondan sonra da bu süreç böyle devam etmeliydi. Ancak Kaddafi döneminde Libya petrollerinin yüzde 5'ini alan ABD, bu sefer petrolün büyük kısmını istiyordu.


Gelin Kaddafi'nin dağıttığı pastaya bakalım:

2003'te Libya'nın kitle imha silahları üretimi programını bıraktığını açıklamasının ardından Kaddafi, emperyalizm ile barışmış oldu.

BM böylece 1992'de başlattığı yaptırımları sona erdirdi. ABD tek taraflı uyguladığı yaptırımları 2004-2006 yılları arasında aşamalı olarak kaldırdı. Libya'yı uluslararası piyasalara entegre edebilmek için Kaddafi birbiri ardına önemli adımlar attı.

Libya'ya yapılan doğrudan yabancı yatırımlar 2005-2008 yılları arasında 1,7 milyar eurodan 9,2 milyar euroya çıkmış, 2007-2008 yılları arasında ise bu oran yüzde 55,6 artmıştı.

Aynı dönemde dışarı çıkan yatırım miktarı ise 1,3 milyar eurodan 7,8 milyar euroya çıkmış, 2007-2008 yılları arasında ise dışarıya çıkan yatırım miktarı yüzde 132 artış göstermişti.

Libya'nın petrol ihracatının yaklaşık olarak yüzde 85'lik kısmı Avrupa ülkelerine yapılırken, yaptırımların 2004'te kalkmasıyla Libya'nın ABD'ye yaptığı petrol ihracatı da giderek artmıştı.

Libya'nın petrol ihraç ettiği ülkeler başlıca İtalya (yüzde 28), Fransa (yüzde 15), Çin (yüzde 11), Almanya (yüzde 10), İspanya (yüzde 10), Yunanistan (yüzde 5), İngiltere (yüzde 4) ve ABD (yüzde 3) olmuştu.

Ülkede yatırım yapan başlıca uluslararası petrol şirketleri Eni (İtalya), Total (Fransa), Repsol YPF (İspanya), StatoilHydro (Norveç), Occidental (ABD), OMV (Avusturya), ConocoPhillips (ABD), Hess (ABD), Marathon (ABD), Shell (Hollanda-ABD), BP (İngiltere) ve ExxonMobil (ABD)'dir.

Bu şirketlerin petrol üretimindeki payları yaklaşık olarak yüzde 49'dur. Ham petrol, rafine petrol ürünleri ve doğalgaz ise ithal ettiği ürünler arasında yer almıştır.

En büyük ihracat ortakları İtalya (yüzde 39,1), İspanya (yüzde 13,5), Fransa (yüzde 6,1), Çin (yüzde 5), ABD (yüzde 5), Brezilya (yüzde 2,4) ve Tunus (yüzde 2).

Başlıca ticaret ortakları ise AB ülkeleri (yüzde 64), Çin (yüzde 9), ABD (yüzde 4,5), Türkiye (yüzde 4,2) ve Tunus'tu (yüzde 3,2).

Yani Kaddafi isimli psikopat diktatör ülkemizdeki Kaddafiperverlerin hayal ettiği gibi antiemperyalist ve halk dostu falan değildi aksine kendi şahsi ikbali için her türlü işi çevirebilen ülkesinin kaynaklarını heba eden biriydi…


Uluslararası toplum bu psikopat diktatörle iş tutmak yerine yeni ve dengeli aktörlerle çalışmayı arzulamış olabilir.

Ancak bir ülkedeki denge değişimleri her zaman evde hesapladığınız gibi olmayabilir evdeki hesap çarşıda uymayabilir. Uymadı da… 


Ancak Kaddafi sonrası ortaya çıkan yeni tablo hiçbir devletin istediği gibi olmadı.

Kaddafi'nin kendi eliyle alevlendirdiği iç karışıklık sonrası süreçte koltuğunu kaybetmemek için kapıldığı panik ile elindeki 28 milyon silahın 6 milyonluk halka dağıtmış olması, ülke şehir devletçiklerine ve onların milis örgütlerinin elinde kaosa teslim olmasına yol açmıştı.

Çünkü uluslararası Libya siyasetinin hemen hepsi Libya'nın kendi sosyolojik yapısını göz ardı ederek kendi hazırladığı elbiseyi giydirmeye çalışmıştı.

Ülkenin kuzeyinde yoğunlaşan Arap nüfus kendi arasında kabilelere ayrılmıştı. Güneyinde ise Arap olmayan Amazigler, Tuaregler ve Tebular hakimdi ve hem Araplar hem de diğer kabileleler tepeden tırnağa silahlanmıştı.


Dünyanın "öngördüğü şey" siyasi geçiş süreciyle ülkenin ortalama bir devlete kavuşturulmasıydı. 

Bu istikrarsızlık ortamında Eylül 2012'ye geldiğimizde ABD'nin Trablus Büyükelçisi Chris Stevens, Bingazi'de öldürüldü. 

ABD için milat olan bu olayın ardından ülkeyi ancak yeni bir diktatörün "toparlayabileceği" fikri hakim oldu. Kaddafi'nin eski silah arkadaşıyken 20 yıl önce ABD'ye kaçan Halife Hafter tam da aranan aktör olacaktı.  

ABD sadece Hafter'i sahaya sürmekle kalmamış, kendisiyle partner olacak milletvekillerini de Trablus'tan kopartarak Tobruk'ta ikinci bir Meclis açılmasını sağlamıştı.

Libya'da Avrupa nüfuzunu kıracaktı. Zaten safdışı kalan Türkiye'yi de kendine mahkum edecekti. Ancak İngiltere, İtalya ve Almanya buna sessiz kalmadı. "Siyasi çözüm"de ısrar ettiler.

Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ve Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi (TM) Aralık 2015'te Fas'ın Suheyrat kentinde imzalanan anlaşma ile en azından tekrar birleşme ve siyasi çözüm konusunda bir yola girmişlerdi.

Ancak Libya'daki fiili bölünmüşlük hali Suheyrat Anlaşması'na da yansımış halde. 


Suheyrat Anlaşması uluslararası anlaşmaları yürütme görevini UMH'ye verirken TM'nin onayını da şart koşuyor. TM, UMH'ye güvenoyu vermedi.

Ülkede birbirinden bağımsız ve birbirine düşman otoriteler bulunduğundan Libya'da kim meşru kim değil bu kişiye ve taraflara göre değişiyor.

Libyalı taraflar arasında yetim ve öksüz bırakılsa da Suheyrat Anlaşması en azından BM tarafından esas alınıyor.


Hafter ise Tobruk Meclisi tarafından desteklense de "askeri çözüm"de yani başkent Trablus'u işgal edip darbe ile yönetimi ele geçirmekte ısrar etti.

Hafter zekice bir strateji izleyerek ABD ile iş tutmakla kalmayıp Rusya'yı da denkleme dahil ederek vazgeçilmez kilit aktör olmaya oynuyordu. 


Bu sürece kadar etkisiz kalan Türkiye, Hafter'in Trablus kapılarına dayanması ile birlikte fiilen sahaya indi. Açıkça Katar ile birlikte UMH'yi destekleyerek askeri olarak Hafter'i püskürttü.

Köşeye sıkışan UMH'yi kurtarmakla kalmayıp Sirte-Cufra hattı denen ülkenin yarısına kadar da ele geçirmesini sağladı.


ABD dış politikası, Obama döneminden Trump dönemine geçildiğinde kendini bölgeden geri çekme ve inisiyatifi daha çok bölgedeki partnerlere bırakmak oldu.

Bu da Hafter'in daha serbest hareket etmesine yol açtı. Hafter de hem Akile Salih ile ortak hareket ederken Rusya, Fransa ve BAE'yi yanına çekti.

ABD ise bu saflaşmada bekle gör pozisyonuna geçerek hem Hafter'e desteğini yinelerken UMH ile de ilişkilerini sıcak tuttu. Suudi Arabistan'ın konumu da ABD ile paralel seyretti: TM ve Hafter'i destekle ama UMH ile ilişkiyi kopartma


Öte yandan Hafter güçlerinin psikolojik ve askeri üstünlüğü yitirmesi Avrupa'nın tekrar inisiyatif almasını beraberinde getirdi.

ABD himayesinin de Rusya lehine zayıflaması, Trump yönetiminin isteksizliği gibi faktörleri de unutmamak gerek.


Bu süreci belirleyen şey ise kuşkusuz İngiltere, Almanya ve İtalya'nın diplomatik desteğiyle Türkiye'nin cesaret gösterip savaşa müdahil olmasıdır. Türkiye'nin denklemi sahada değiştirmesi ardından diplomatik dengeler de değişti.

Hafter vesayetinden bağımsızlaşan Tobruk Meclisi Başkanı Akile Salih UMH ile orta yolu bulabilecek. Türkiye UMH'ye desteğini "uluslararası meşruiyet"e dayandırıyor.

Bu doğru ama eksik bir argümandı. Çünkü Tobruk Temsilciler Meclisi de Suheyrat Anlaşması'na göre meşru bir meclisti. 

Bu denklemde "gayrimeşru" tek aktör ise Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi kendisini desteklemesine rağmen geçtiğimiz aylarda onlara sormadan kendi kendini Libya Devlet Başkanı ilan eden ve kendi destekçilerinden bile tepki toplayan Halife Hafter'di. 


Türkiye'nin Libya'daki büyük pastayı tek başına kapacağını gören Mısır da Cufra'ya kadar Libya'ya girme tehdidinin ardından Libya iç savaşı kilitlenmişti.

Ta ki ABD ve Almanya'nın ortak paylaşımla siyasi sürece geri dönme projesi Rusya tarafından kabul edilinceye kadar.

Rusya, Sisi'yi ikna etti. Böylece Cufra'da savaşın eşiğine gelen Erdoğan-Sisi yönetimleri tam aksine bir uzlaşıya kapı araladılar. İngiltere ve Almanya'nın nüfuzunu arttırması ile birlikte ortaya bir kazan-kazan formülü çıktı. 


Bu tablonun kaybedenleri ise Hafter, Fransa ve BAE oldular. Bekle-gör stratejisinin sonucu olarak ABD güçlenen tarafa yaklaşarak ateşkesi yaptırmada etkin rol aldı.

ABD tarafının Türk ordusunun ve ona bağlı Suriyeli paralı askerlerin ülke içindeki askeri sahneden geri çekilmesi hususunda güvenceler verdiği belirtiliyor.

ABD'nin Trablus Büyükelçisi Richard Norland'ın Ankara'da Türk yetkililerle yaptığı görüşmeler ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Mevlüt Çavuşoğlu ile gerçekleştirdiği toplantıda Türkiye'den bu tavizleri aldığı ise Arap basınına yansıdı.

Öte yandan Rusya da Mısır'ı, Mısır da Sisi'yi bazı tavizler vermesi karşılığında ikna etmiş oldu.


Uzlaşı halen kırılgan

UMH Başkanı Fayiz Serrac'ın ilan ettiği "ateşkes"e Hafter ilk önce sessiz kalırken uluslarası tüm taraflar, Akile Salih ve Sisi tam destek verdiler.  

ABD-Alman projesi BM Libya Gücü UNIFIL'in gözetiminde yerel ortak kuvvetlerden bir polis gücünün Cufra ve Sirte'de hakim olması, Türkiye tarafından Suriyeli, Rusya tarafından Wagner gibi paralı askerlerin ülkeden çıkarılmasını öngörüyor.  

Hafter yeni denkleme direnirse Akile Salih iyi, Hafter de kötü polis olabilir. Bu da Akile Salih'in öne çıkması demek.


Fransa ve BAE de yeni duruma ayak uyduracak mı?

Hafter de yeni denkleme ayak uydurursa muhtemel iyimser senaryo şöyle işleyebilir. Ancak Hafter'in bu yönde adım atmadığı da başka bir gerçek.

Hafter'in sözcüsü Ahmed el-Mismari, 23 Ağustos'ta UMH güçlerinin Sirte'ye operasyon düzenleme hazırlığında olduğunu iddia etti.

Hafter, Libya'da kalıcı bir ateşkesin ön koşulu olan Sirte ve Cufra'nın silahtan arındırılması planını baltalamak için ortam yaratıyor gibi görünüyor.

Libya Başbakanı Serrac, kendisini arayan Fransa'nın Libya Büyükelçisi ile telefonda görüştü. Yakın zamanda Dışişleri Bakanı Le Drian'ın aramasının ardından, Hafter destekçisi Fransa'dan gelen ikinci resmi telefon.  

Hafter desteği boşa çıkan Fransa'nın UMH'ye de yaklaşma çabasında şeklinde okunabilir.


Trablus'tan yayın yapan Febrayer TV, "BAE yönetiminin, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'ya Libya'da savaşı durdurma taahhüdü verdiğini" aktardı.

İddia doğruysa BAE de Fransa gibi yeni denkleme uyum sağlama manevraları gösteriyor demektir. UMH tarafının ateşkes tavrı ise halen Hafter'i dışlama ama TM ile barışma esası üzerine şekilleniyor.

UMH ile ortak hareket eden Libya Devlet Konseyi Türkiye ve Katar'a, "Bize ve Libya halkına verdikleri destekten dolayı minnettarız. UMH Libya'nın tamamında kontrolü ele almalıdır. Ordu yeniden kurulmalı ve silahlı milis gruplar kendini fesh etmeli, savaş suçlusu Hafter ile konuşacak bir husus yoktur" açıklaması yaptı.


Suheyrat Anlaşması ve Berlin Konferansı süreçleri işletilerek UMH ve TM birleşir Hafter de askeri bir konum alarak Libya Ordusunda yer edinebilir.

Libya'da iç savaş öncesi zaten sorun olan şehir devletçikleri kuran milisler ordu altında silah altına alınırlar. Böylece gerçekçi bir devletin kurumlarıyla inşası gerçekleşebilir.

Ancak Hafter tüm bu denklem değişimine rağmen UMH güçlerini çatışmaya zorlayarak süreci akamete uğratmaya çalışıyor.

Trablus ve Misrata gibi UMH'nin kontrolündeki kentlerin elektrik ve suyunu kesmek, akaryakıt krizi çıkartmak gibi sabotajlarla UMH bölgelerindeki halkın isyan etmesine çabalamak Hafter'in stratejileri arasında.

Tabi burada dikkati çeken husus Hafter kontrolündeki Doğu Libya'da tek bir gösteriye izin verilmez ve protestocular şiddete maruz kalırken UMH yönetimindeki Batı Libya'da Serrac karşıtı gösterilerin özgürce düzenlenebilmesi.


Diğer yandan da Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu (LUO) UMH'nin Sirte'ye saldıracağı dezenformasyonu üzerinden ateşkesi bozan saldırılar düzenlemeye de devam ediyor.

LUO Sözcüsü Mismari, "Serrac hükümetinin ilan ettiği ateşkes aldatmacadır. Biz Savaş durumundayız ve Sirte kentini savunmaya hazırız" açıklaması yaptı.

UMH'ye bağlı Libya Ordusu güçleri 26 Ağustos'ta LUO'nun ateşkesi ihlal ederek, Sirte'nin batısındaki UMH birliklerine 12 Grad füzesi ile saldırdığını açıkladı.


Türkiye ve Mısır ülkedeki ana nüfuz aktörleri olurlar petrol akımı da Kaddafi döneminde olduğu gibi özellikle İtalya, Almanya ve İngiltere olur.

ABD de Hafter'e oynayarak kaybettiği nüfuz alanını hem Türkiye hem de Mısır üzerinden zamanla geliştirebilir. Ancak şimdilik bu durum Trump iktidarının başarısızlığı olarak anılacak.


Türkiye'nin temel kazanımı Kaddafi diktatörlüğü döneminde kaybettiği inşaat sektörü alanındaki alacaklarını tahsil edecek olmasıdır.

Bunun yanında inşaat şirketlerinin ülkeye geri dönmesi ülkenin yeniden imarında rol almaları da cabası.

Bunun yanında askeri açıdan üsler edinmiş olması ve ekonomik imtiyazlar elde etmesi, Doğu Akdeniz için kritik anlaşmalar imzalamış olması da Türkiye'nin kazanımları arasında.


Libya'da kazanan en önemli aktör olan Türkiye'nin kamuoyu açısından da alması gereken dersler var.

Son dönemde yükseltilen milliyetçi hamaset dilinin doğru olmadığını, hem sahada olup hem diplomasi trafiği yapmanın önemini gösterdi.

"Herkes bize düşman biz tek başına dünyayı kurtarıyoruz" propagandasının da bir yalan olduğunu belirtmemiz gerek.

Libya'da İngiltere, Almanya ve İtalya Türkiye'yi desteklemiştir. ABD de Rusya'ya karşı Türkiye'ye göz yummuştur.

Sonuçta "darbeci de olsa" Sisi ile de uzlaşılabilmiştir. Libya'da Mısır'la ulaşılan bu sonuç Doğu Akdeniz ve diğer konularda da sürdürülebilir bir diplomasi fırsatı olabilir. 


Libya'nın temel sorunu kurumlarıyla bir devletin inşa edilememesidir.

İtalya'dan bağımsızlaştıktan sonra kendi kurumlarını inşa etmeye çalışan zayıf bir krallıkken askeri bir darbe ile ülkede tek adam rejimi ilan edilmesiyle Kaddafi'nin "Cemahiriye" sistemi düzenli ordusu olmayan kurumları göstermelik dekordan ibaret kurulmuş ve her şeyin tek adama bağlı işlediği bir "çadır devleti" ortaya çıkarttı.

Kaddafi'nin sahneden çekilişi ile de bu kurumsuzluk ülkeyi yeni bir kaosun içine çekti…

Ateşkes ve uluslararası uzlaşı bir fırsat olarak görülmeli, güçlendirilmeli ve siyasi çözümü hedefleyen yol haritasından sapılmamalı…    

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU