Geçmişte bilmediğimiz bir eğitim

Öğretmenin rolü artık geçmişte olduğu gibi değil. Dolayısıyla yeni bir konuyu masaya yatırmamız gerekiyor. Bu, dünyanın gelecekteki ihtiyaçları ile uyumlu eğitim anlamına gelen “Dördüncü Sanayi Devrimine Paralel Eğitim”

Fotoğraf: Reuters

Yeni öğretim yılı yaklaşmasıyla birlikte çocuklarımızın her sabah gittiği binalarda ülkenin geleceğinin ve kaderinin belirlendiği vurgulanır.

Yerel gazetelerin haberlerine göre, koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında alınan önlemler dolayısıyla öğrencilerin tek bir yerde toplanmalarından kaynaklanan risklerin önüne geçmek için yetkililer uzaktan eğitim fikrini tartışıyorlar.

Bu vesileyse ‘Dördüncü Sanayi Devrimi’ fikrinin gün yüzüne çıkmasından bu yana zihnimi meşgul eden bir düşünceyi ifade etmek istiyorum.

Sevgili okurlarıma bir soru sorarak başlamak istiyorum. Bu kişiler arasında öğrencilerin, öğrenci velilerinin ve eğitim sektöründe çalışan kimselerin yer aldığını biliyorum.

Sorum şu: Eğitim ile okul binaları arasında esaslı bir ilişki var mı?

Okul denilince akla ilk gelenin ‘okul binası’ olduğu açıktır. Gerçekten okuldan mı yoksa binasından mı bahsediyoruz?

Diğer bir deyişle binanın eğitim sürecinin temeli olduğunu düşünüyor muyuz?

Öğrenciler okulda toplanmadıkları takdirde eğitimlerinde bir noksanlık söz konusu olur mu?

Muhtemelen bunlar bazı okuyuculara anlamsız gelebilir. Nitekim hiç kimse okullardan vazgeçme niyeti taşımıyor.

Diğer bazı kişiler, binaları terk etmenin evden çalışmak için şirketleri terk etmeye benzediğini söyleyebilir.

Üçüncü bir okuyucu ise alaycı bir şekilde “Arabaların istedikleri şekilde hareket edebilmesi için neden sokakları da terk etmiyoruz” diye sorabilir.

Güzel. Konuyla ilgili sorunların farkındayım.

Fakat sorunun arka planını oluşturmama izin verin.

Okul binalarının inşasının düzenli bir eğitim süreci için daima gerekli olduğu bilinmektedir.

Ancak bu anlayış, dünya üzerinde yaşayanların birbirinden çok uzak olduğu daha önceki dönemlere dayanıyor.

Bugünün dünyası daha çok bir köy gibidir.


Öte taraftan bilgilerin kişiden kişiye doğrudan aktarılmasıyla mümkün olduğu bir zamanda öğretmenin bir odada öğrencilerle birlikte bulunması gerekiyordu.

Zira öğretmenin öğrencileri takip etmesi, çalıştıklarından emin olması, öğrencilerin sınav olmaları, öğretmenlerin cevap kağıtlarını okumaları ve düzeltmeleri gerekiyordu.

Fakat bugünün dünyasında farklı bir tabloyla karşı karşıya bulunuyoruz. Eğitim sürecinde temelden bir dönüşüme tanık oluyoruz.

Öğretmenin rolü artık geçmişte olduğu gibi değil. Dolayısıyla yeni bir konuyu masaya yatırmamız gerekiyor.

Buna dünyanın gelecekteki ihtiyaçları ile uyumlu eğitim anlamına gelen “Dördüncü Sanayi Devrimine Paralel Eğitim” diyelim.

Korona salgının ortaya çıkardığı riskler dolayısıyla tartışılan uzaktan eğitim kavramıyla bahsettiğim bu eğitim anlayışını birbirinden ayırmak benim için çok önemli.

Bu salgın her ne kadar fikrin uygulanması için gerekli zemini temin etmiş olsa da teklif ettiğim uygulamanın korona salgını ile bir ilgisi yok.

Ben, şimdiye kadar alıştığımızdan farklı olan ve yeni bir felsefeye dayanan bir öğretim metodolojisi aramaya davet ediyorum.

Bu metodoloji çerçevesinde ‘bir bina’ da rol oynayabilir. Ancak binanın çökmesi durumunda eğitimin sekteye uğramaması için bunun merkezi bir rolünün olmaması gerekiyor.

Ayrıca okulun zorunlu olarak tek binası olması gerekmiyor.

Okul, öğrencilerin bir araya geldiği herhangi bir yerdir.

Şehir planlaması okuduğumuz bir sokakta, İslam kültürünü incelediğimiz bir camide, bir tarih müzesinde, toprağın katmanlarını incelediğimiz bir dağda, bir fabrikada, bir kampta veya bir hastanede eğitim yapabiliriz.

Sanırım mesele şimdi daha iyi anlaşıldı. Bazı noktaları detaylandırmak için bu konuya tekrardan döneceğim.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU