Konuşulmayan gerçek: Hiroşima'dan sonra yapılan nükleer testler binlerce kişinin ölmesine neden oldu

Uzmanlar, zamanında ABD yönetiminin ve bilim camiasının, maruz kalacakları radyasyon konusunda bölge halklarına yalan söylediğini belirtiyor

ABD'nin Marshall Adaları'nda 1952'de yaptığı bir test sırasında göğe yükselen "mantar bulutu" (AP)

ABD’nin II. Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombası atmasının üzerinden tam 75 yıl geçti.

6 Ağustos 1945’te şehrin büyük kısmını yok eden ve onlarca kilometre yüksekliğe yükselen “mantar bulutlarına” yol açan bu bombardımandan üç gün sonra bu kez Nagasaki kenti atom bombalarının hedefi olmuştu.

Eşi benzeri görülmemiş bir yıkım getiren bu silahlar 150 binden fazla kişiyi öldürdü. Ancak nükleer patlamaların/denemelerin neticesinde yaşanan can kaybı bu kişilerle sınırlı kalmayacaktı.

Washington Post’un (WP) haberine göre, 1945’ten sonraki onlarca yılda ABD, Sovyetler Birliği, Birleşik Krallık (BK), Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore toplamda 2 binden fazla nükleer test yaparak dünya genelinde on binlerce kişinin ölmesine, birçok kişinin yer değiştirmesine ve çevre tahribatına sebep oldu. Uzun süre gizli tutulan bu olaylar dizisinin bugün bile insanları etkilemeye devam ettiği ortaya çıktı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD, tarihinin en güçlü nükleer testi olarak kayıtlara geçen “Castle Bravo” adlı hidrojen bombasını 1954’te denedi.

BK, ABD ile birlikte Nevada’da ortak testler yaptı.

Fransa ise 1960’larda Cezayir’de ilk nükleer testlerini gerçekleştirdi.

ABD, Nevada’da yaklaşık bin, Marshall Adaları’ndaysa 67 test yaptı. Bu denemelerin bölge halklarını ne kadar etkilediği kanser vakalarındaki artışla birlikte görüldü.

Yapılan bu testler sonucu hayatını kaybedenlerin sayısının (1940’lardan başlayıp 1960’lar boyunca) 10 bini aştığı tahmin edildi.

Testler Marshall Adaları’nda Temmuz 1946’da başlarken, ABD’li yetkililer bu bölgedeki halkı başka bir yere yerleştirerek kısa sürede “geri dönüş” sözü verdi. Fakat bu insanların çoğu bir daha evlerini göremedi. Dönmeyi başaranların bazıları da yüksek seviyede radyasyona maruz kaldı.

Hiroşima’ya atılandan bin kat daha güçlü termonükleer bir patlamanın etkilerinin ölçüldüğü Mart 1954’teki “Castle Bravo” denemesinin ardından göğe yükselen radyoaktif maddelerse, mercan kayalıklarına, adalara ve bölge sakinlerinin yaşadığı yerlere yağdı.

Marshall Adaları 1946-1958 döneminde Hiroşima’ya atılan bombaların 1,6 katına denk gelecek oranda patlamalara sahne oldu. Columbia Üniversitesi’nin geçen yıl yaptığı bir çalışma, bazı bölgelerdeki radyasyon seviyesinin “Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketlerinden etkilenen alanlardakinden çok daha yüksek olduğu” sonucunu ortaya koydu.

Ne var ki tüm bu zarara rağmen ABD yönetimleri, nükleer testlerle ilgili görülen davalarda Marshall Adaları sakinlerine verilmesi kararlaştırılan 2,3 milyar dolar’lık (yaklaşık 16,6 milyar TL) tazminatı ödemeyi reddetti.

WP’ye konuşan Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu Nükleer Bilgilendirme Projesi’nden araştırmacı Matt Korda, nükleer testlerin “daima ve orantısız bir şekilde, dışlanmış toplulukları etkilediğini” vurguladı.

Korda, “ABD yönetimi ve bilim camiası, maruz kalacakları radyasyon tehlikesi konusunda Nevada ve Marshall Adaları sakinlerine yalan söyledi” dedi.
 


Öte yandan Soğuk Savaş döneminin diğer aktörü olan Sovyetler Birliği, öncelikli test alanı olarak Kazakistan’ın Semipalatinsk bölgesini seçti.

Kazakistan’daki sağlık yetkililerine göre bu testler nedeniyle yaklaşık 1,5 milyon kişi radyasyona maruz kaldı. Nature dergisinde yer alan bir araştırma da bu testlerin beraberinde getirdiği kalp ve damar hastalıklarının gelecek nesillere taşınmış olabileceğini gösterdi.

Nükleer testlere imza atan diğer ülkeler de benzer sorunlara yol açtı.

Cezayir ve Fransız Polinezyası’ndan aktivistler, Paris yönetimini testlerden geriye kalan radyoaktif atıklarla ilgili suçlamaya devam etti.

BK ilk testlerini Avustralya’da yaparken, Kraliyet Komisyonu söz konusu bölgedeki halkın hayatının bu denemelerle riske atıldığını gün yüzüne çıkardı. Bunun üzerine BK test alanını Pasifik’teki Malden Adası’na ve Kiritimati’ye taşımaya karar verdi. Burada ABD ile birlikte gerçekleştirdikleri patlamalar ekolojik sisteme zarar verirken bölge halkının sağlığını da riske attı.

Sovyetler Birliği, BK, ABD ve daha sonra 100’den fazla ülke, yeraltında patlamalara yol açan tüm denemeleri yasaklayan 1963 tarihli Kısmi Nükleer Deneme Yasağı Anlaşması’na (PNTBT) imza atsa da Fransa ve Çin testlere 10 yıldan fazla süreyle devam etti. Çin ayrıca Müslüman Uygur Türklerinin yaşadığı Sincan’da birçok test yaptı.

ABD’nin yeraltı testleri, Berlin Duvarı’nın çökmesinin hemen sonrasında 1990’ların başında sona erdi. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton 1996’da Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’nı (CTBT) imzaladı, o tarihten sonra 183 ülke daha onlara katıldı.

Çin, Hindistan ve Pakistan da nükleer testlerini 1990’larda sonlandırırken, bu yüzyıl içinde testlerine devam eden tek ülke Kuzey Kore oldu.

 

Independent Türkçe, Washington Post

DAHA FAZLA HABER OKU