15 Temmuz’da kızının düğünü basılan Korgeneral Şanver: 44 yıllık askerlik hayatımda aldığım kararlarla o geceyi kefeye koysanız 15 Temmuz ağır basar

Emekli Korgeneral Mehmet Şanver, 15 Temmuz sonrası yapılan değişikliklerle iç sistemin bozulduğu görüşünde

Mehmet Şanver / Fotoğraf: Independent Türkçe

NEDEN MEHMET ŞANVER?

15 Temmuz 2016 Cuma günü FETÖ’nün gerçekleştirdiği darbe girişimi sırasında darbeci askerler Moda Deniz Kulübü’nde yapılan bir düğüne baskın yaptı. Düğün, o günlerde korgeneral olan Mehmet Şanver’in kızının düğünüydü. Darbeci askerler, düğünde bulunan üst düzey komutanları derdest ederek darbeyi sonuçlandırmaya çalıştı. Henüz baskın olmadan kulüpte bir karargah kuran komutanlar yol haritası oluşturarak darbeyle mücadele etti. O gece kritik kararlar veren Şanver, Eskişehir’in darbe karşıtı harekatın merkezi haline gelmesini sağladı. Eskişehir’den kalkan uçaklar Akıncı Üssü’nü vurunca darbecilerin hava avantajı sona erdi. Darbe girişiminden bir ay sonra 1. sırada olmasına rağmen orgeneralliğe terfi ettirilmedi. O da istifa etti. 15 Temmuz’u anlatan bir kitap yazdı. Şanver şimdi  Ali Babacan’ın Genel Başkanlığı'nda kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi çatısı altında siyaset yapıyor. Partinin kurucuları arasında olan Şanver’le DEVA Partisi’ni, 15 Temmuz’u ve 15 Temmuz sonrası TSK’yı konuştuk. 

Tecrübeli bir asker ama yeni bir siyasetçisiniz. Yıllar süren üniformalı yaşamdan sonra siyaset nasıl bir duygu?

44 yıllık askerlik hayatımdan sonra yeni bir yaşam tarzı, yeni bir hayat yolu ama yine de bir görev.  Askerliğin sivil boyutta devamı diyebiliriz. 

Üniformasız bir askerlik mi?

Emekli olurken konuşmamı “Üniformamı çıkarıyorum, ülkemi terk etmiyorum” diye bitirmiştim. Kitabımın son cümlesi de bu şekilde. Önce üniformalı hizmet ettik, şimdi de üniformasız hizmet ediyoruz. Zaten eğer askerler siyasete girecekse üniformasını çıkarmak zorunda. Çünkü askerlik siyaset dışında bir konu. Asker kişi siyasete atılacaksa üniformasını çıkarmalı. Biz de bunu yaptık. Ülkeye hizmet yolunda tespit ettiğimiz bazı aksaklıkları düzeltmek için siyasete girmeye karar verdik. 

Bu kararınızı aileniz nasıl karşıladı?

“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” derler. Eşimin her konuda desteğini hep arkamda hissettim. Siyaset kararını da olumlu karşıladılar.

“Teklif gelince seve seve kabul ettim”

Peki neden DEVA Partisi? Bir sürü parti var sonuçta?

Türkiye’nin bütün kesimlerini içerisinde barındıran, her kesime hitap eden gerçek bir merkez parti. Genel başkanımız da söyledi; biz kurucu üyelerimizi seçerken iyi insan olsun, dürüst olsun, sözünün eri olsun, söylediğinin arkasında dursun ve liyakat sahibi olsun gibi ilkeler belirledik. Kurucu üyeler arasına girdiğim için ayrıca mutluyum. Parti, kuruluş ilkelerini de evrensel değerlere oturtuyor. İnsan odaklı, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi esas alıyor, hukukun üstünlüğünü önceliyor, ülkemizde özlenen hususları da ilke olarak benimsedi ve bunu parti programında belirtti.

Diğer partilerin de programında bu ifadeler var

Ama hiçbiri “Bunları gerçekleştireceğimize söz veriyoruz” demiyor. Biz şahsi menfaat doğrultusunda değil ülke menfaatleri açısından, siyaseti bir hizmet aracı olarak gördüğümüz için buradayız. Kader bir yerde ağlarını örüyor. TSK’daki aksaklıklara zaten uzun süredir kafa yoruyordum. Bunları düşünürken Ali Babacan Beyefendi beni aradı. ‘Parti programının savunma ve güvenlik bahsinde bir çalışma grubu oluşturduk, buraya katkıda bulunur musunuz” diye sordu. Seve seve kabul ettim. Gördüğümüz aksaklıkları çalışma grubumuzla birlikte hazırlayıp parti programına yazdık. Daha sonra gelen kurucu üye teklifine de bu yönde olumlu yanıt verdim. İnşallah ilk seçimde iktidara geleceğiz ve programda verdiğimiz sözleri yerine getireceğiz. 

“Terfi ve atama sistemi değişti, silah arkadaşlığı ve güven zedelendi”

“Aksaklıkları düzeltmek amacıyla hizmete siyasi arenada devam etmek istedim” dediniz. Bu aksaklıklar neler?

Benim uzmanlık alanım Türk Silahlı Kuvvetleri. Ülkedeki ekonomik veya sosyal sorunlar benim ihtisasım değil. Oralarla ilgilenecek çok değerli arkadaşlarımız var. 15 Temmuz’un hemen sonrasında, çok süratli bir şekilde, çok kısa sürede ve çok cesametli değişiklikler yapıldı. Silahlı kuvvetlerin yapısı, teşkilatı altüst oldu. Örneğin personel yönetimi ki bizim hiyerarşik sistemimizi ve temelimizi oluşturan rütbe bekleme süreleri, terfi ve atama sistematiği tamamen değişti. Halbuki her bekleme süresi bir tecrübe, onun getirdiği birikim bir sonraki göreve hazırlık ifade ediyordu. Şimdi bunların hepsi kalktı, 1 yıllık orgeneralin birden bire Genelkurmay Başkanı olabileceği düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerin; askeri sistemdeki hiyerarşiyi, silah arkadaşlığını, birbirimize olan güveni zedeleyici  hususlar olduğunu değerlendiriyorum.

Kuvvet komutanları direkt Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı önce Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmıştı ardından o da MSB’ye bağlandı. Ama biz eski yapıda bile kuvvetler arası müşterekliği sağlamada sıkıntı çekiyorduk. Mesela Kocatepe hadisesi (Kıbrıs Barış Harekatı’nda Kocatepe gemisi yanlışlıkla batırıldı-C.A) bu eşgüdüm ve koordinasyonun eksikliğinden kaynaklanan bir hata. Bu gibi hatalar müşterek harekat tecrübesinin eksikliğinden kaynaklanan hususlar. Siz MSB’ye ayrı ayrı kuvvetleri bağlarsanız bunların koordinasyonunu bakanlık gibi yüksek seviyede sağlamaya çalışırsanız hata yaparsanız. Bunun eğitimi, barış dönemi tatbikatları ve harekata hazırlık periyodu vardır. Sıkıntıları şimdi göremeyebilirsiniz ama zamanla ve gerçek harekat şartlarında görebilirisiniz.

“TSK’nın sağlık sistemi devrede olsaydı Kovid salgınında çok daha aktif mücadele verebilirdik”

Başka tespitleriniz var mı?

TSK’nın sağlık sistemi lağvedildi mesela. Kökten değiştirildi. Halbuki bu bizim bir savaş yeteneğimizdi. Birden bire bu yeteceğimizden olduk. Şimdi sınır ötesine gidecek doktor bulamıyoruz. Eskiden böyle değildi. Kovid salgınında eğer Silahlı Kuvvetler’in sağlık sistemi devrede olsaydı çok daha aktif mücadele verebilirdik. Bizim nükleer, biyolojik, kimyasal ve radyolojik hadiselere karşı eğitimimiz, birikimimiz, tesisatımız vardı. Bunların hepsi birden bire ortadan kaldırıldı. 

İhtisas mahkemeleri olarak özellik taşıyan askeri yargı sistemi ilga edildi. Bu, askerin disiplinini sağlayan bir sistemdi ama değiştirildi. Bizim eski sistemimiz elbette değiştirilemez değil. Muhakkak geliştirilebilir, aksayan yönleri düzeltilebilirdi ama istişareyle, ortak akılla olur. DEVA Partisi olarak bu düzenlemeleri ortak aklın ürünüyle, emekli veya muvazzaf komutanlar, akademisyenler, diğer ilgili personelin bir araya gelmesiyle tekrar yapmak istiyoruz. 

TSK içindeki insicamın bozulduğunu savunuyorsunuz… Zekai Aksakallı, İsmail Metin Temel ve en sonunda da Cihat Yaycı ya pasif görevlere çekildiler ya da istifa ettiler. Anlattıklarınızın sonucu mu bunlar?

Önceden terfi ve atama sistematiği düzenliydi. Hepsi Ağustos şurasında değerlendirilir, ortak aklın irdelemesiyle sonuçlanır ve kim hangi göreve hangi rütbeye getirilecek, kim emekli edilecek şurada karar verilirdi. Şimdi bir gece yarısı bir kararnameyle bir kuvvetin kurmay başkanı, kuvvet komutanından da habersiz görevden alınıp başka bir yere atanıyor. Sonunda istifa geliyor. Bunlar, silahlı kuvvetlerin siyasallaştığının göstergesi. Bunlar silahlı kuvvetlere zarar veren uygulamalar. 

“Askerler YAŞ öncesi heyecanlanmıyor”

Birçok subayın istifa etmek için hizmet sürelerinin dolmasını bekledikleri de söyleniyor

Bu değişikliklerden rahatsızlık hissedenler olabilir. Ben dışarıda rahatsızlık hissediyorum. Eskiden terfi sırasına gelince heyecanlanır şurayı beklerdik. Ama şimdi öyle bir heyecan yok. 2 saat içinde kuvvetlerin şurası sona eriyor. Eskiden 4 gün sürerdi. Kararlar önceden veriliyor, kuvvet komutanın haberi yok. Bunlar gençlerin motivasyonunu düşürüyor.  Kendilerine bir gelecek göremedikleri, siyasi kanaldan bir destek bulamadıkları içindir.  Siyaseti kışlaya bu kadar sokarsanız olumsuz gelişmelere şahit olabilirsiniz.

Türkiye’nin Libya ve Suriye mücadelesi

Türkiye’nin Libya ve Suriye gibi çok ciddi mücadele alanları var. Tecrübeli bir asker olarak bu mücadeleleri analiz etmenizi istesem?

Libya deyince, Doğu Akdeniz’i akla getirmek lazım. Doğu Akdeniz Türkiye jeopolitiğinin kilit noktası. Libya da Doğu Akdeniz’in giriş kapısı. Biz burada biraz yalnız kaldık ve jeopolitik bir sıkışmaya maruz kaldık. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la, 2010’da ise İsrail’le deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmalarını imzaladı. Oysa Akdeniz’e 1700 kilometre sahili olan Türkiye’nin buraya dahil olması lazım. Bizim Suriye, Mısır ve İsrail’le ilişkilerimiz düzgün değil. Buralarda büyükelçimiz dahi yok. Libya, Doğu Akdeniz’e müdahale imkanımızı oluşturdu. Libya ile imzalanan anlaşma yerindedir, doğrudur ama geç kalınmıştır. Bu anlaşmanın diğer kıyıdaş ülkelerle tıpkı Karadeniz’de olduğu gibi tamamlanması gerekiyor. Libya’da bu anlaşmayı yaptıktan sonra askeri işbirliği anlaşması da yaptık. 

Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs’ın yaptığı anlaşmalar ile bizim yaptığımız anlaşma ve taraf ülkeler tarafından ilan edilen sahalar arasında çakışan hususlar var. Türkiye’nin kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölgesiyle Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği sahalar çakışıyor. Libya ile yaptığımız koridor anlaşmasıyla da Girit’in güneydoğusundaki alan çakışıyor. Buralarda karşımıza askeri nitelikli sorunlar çıkabilir. Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa Ege sorunlarını da ısıtması olası bir durum olarak karşımızda duruyor. Ege’de de yıllardır çözülememiş birçok sorun var. 

Peki Suriye? 

Biz Suriye’deki savaşa başlangıçtan itibaren dahil olduk. Önce Hava Kuvvetleri’yle uluslararası askeri koalisyon çatısı altında girdik. Ancak Rus uçağının düşürülmesinin ardından hava harekatları durdu. 2017’de buraya Fırat Kalkanı’yla karadan girdik. Bu harekatı Zeytindalı, Barış Pınarı ve Barış Kalkanı harekatları izledi. Kısıtlı, mahdut hedefli, kısıtlı süreli operasyonel harekatlar icra ettik. Hepsini bir arada değerlendirdiğimiz zaman denize açılan bir PKK koridoruna engel olmayı hedefleyen geniş bir cepheye girmiş olduğumuzu görüyoruz. Yakın zamanda Kuzey Irak'ta Pençe Kartal ve Pençe Kaplan harekatları yapıldı. Bu harekatlar  40 yıldır yapılan operasyonların bir yansıması. Özellikle Barış Süreci’nin bitirilmesinden sonra zirveye ulaşan PKK'ya karşı gerçekleştirilen operasyonların bir örneği. 

Önce diplomasi… Askeri seçeceği en sona saklamalıyız

Bu harekatlarla askeri anlamda Türkiye’yi ne bekliyor?

Bütün bunlara bakınca her bir cephenin farklı riskler içerdiğini görüyoruz. Libya uzak. Bu nedenle özellikle lojistik alanda olmak üzere bazı problemler taşıyor. Satıh birliklerine havadan destek noktasında sıkıntılar barındırıyor. Dolayısıyla burada harekat icra etmek belirli riskleri içinde barındırıyor. Doğu Akdeniz çok boyutlu. Suriye’de, Barış Kalkanı Harekatı’ndan önce 34 askerimiz şehit oldu. Burada onlarca üste, dağınık yapıda çok sayıda askerimiz var. Orta ve yüksek irtifa hava savunmasını yapmakta sıkıntılar çekiyoruz. Bir de hava kuvvetlerinin müdahalesi yönünde başat aktörler olan ABD ve Rusya’nın koordinesine ihtiyacımız var. Dolayısıyla böyle bir alanda mücadele veriyoruz. 

Kuzey Irak ve onun paralelinde iç güvenlik harekatları zaten 40 yıldır sürüyor. Buralarda asker odaklı müdahalemiz var. Askeri odaklı strateji izliyoruz. Ama biz önce ülke içerisinde sonra bu çatışma alanlarında barış ve istikrarı öncelemeliyiz ve sorunları diplomasiyle, barış yöntemiyle, uluslararası hukuku kullanarak çözmeliyiz. Asker en son sahaya sürülecek kozumuz olmalı. Siz en son söyleyecek sözü, en son kullanılacak kozu başta kullanırsanız bu tür risklerle de karşılaşırsınız. 

İktidarı anlıyoruz, ülke içindeki sıkıntılar karşısında,  askerle sağlanan bu tür taktik başarıların iç politika malzemesi olarak kullanılması bir yöntem. Ama bu uzun vadede ülkemize zarar verir. Daha kalıcı, daha barışçıl, uluslararası hukuka uygun ve arkasında da her tarafta kendimizi savunabileceğimiz tezlerle hareket etmemiz gerekiyor. Bu yüzden diyoruz ki önce diplomasi ve barış görüşmeleri, eğer olamazsa asker zaten o gün içindir. Askerimiz başarısını gösteriyor. Gerektiğinde canını veriyor. Ama bunu mümkün olduğu kadar sonraya saklamalıyız. 

Darbe söylentileri ekonomik sıkıntıları örtmek için kullanılıyor

İç barış vurgunuz dikkat çekici

DEVA Partisi ülkedeki herkese yakın. İçinde hepsine yer veriyor. Biz bütün insanlarımızın problemlerini çözeceğiz. Bunu yaparken insanlarımızı de teröristle, terörizmle ayrı tutacağız. Terörizmle mücadelemize devam ederken binlerce yıldır beraber yaşadığımız insanlarımızla bütünleşeceğiz. 

Son dönemlerde sürekli darbe söylentileri yayılıyor. Ülkede böyle bir tehlike var mı gerçekten?

Ben 1979 mezunuyum, 1980’de darbeyi yaşadım. 2016’daki kalkışmayı da gördüm. Ne zaman darbe olur, kimler darbe yapar herkes biliyor. Bu ortamda  kim darbe yapacak? Kimin gücü var , nerede? Kim kimin kontrolünde? Bunlara iyi bakmak lazım. Ama gündem oluşturmak için, ülkenin ekonomik sıkıntısını örtmek için çok güzel gündem üretiyorlar. Yoksa ülkemizde hangi şartlarda darbe yapılabileceğini darbeleri yaşayan ve gören bütün insanlarımız biliyor. 

Ülkemizin başına bunlar geldi; düğün baskını da ailemizin payına düşendi

15 Temmuz darbe girişiminden sonra ortalık durulduğunda neler hissettiniz? Onu merak ediyorum

Darbe girişimi yapıldığı kesinleşince ben darbenin karşısındaki net pozisyonumu aldım ve Darbeye karşı mücadelemi verdim. Darbenin akamete uğratılmasında gerçekten ciddi bir görev yaptım. Verdiğim kararları ve emirleri olay bittikten sonra adli merciler, komuta kademesi hepsi irdeledi. Bir tane hatalı karar çıkmadı. Ben davalara gidiyorum alnım açık. Orada net tespitlerimi rahatlıkla yapabiliyorum. Demeçler verebiliyorum. Şimdiki gibi sorulan soruları yanıtlayabiliyorum. Tarihe not düşsün diye kitap yazıyorum. Bir asker için bundan daha büyük bir huzur olabilir mi? 44 yıllık askerlik hayatımla 15 Temmuz'da verdiğim emirlerin ağırlığını kefeye koyarsanız 15 Temmuz gecesi ağır basar. Ülkemiz adına gelinen aşamaya  üzüldüm. Ama kendi vicdan terazimde o kadar huzurluyum ki…

Kızınızın düğün gecesi darbe girişimine denk geldi; atlatabildi mi bu durumu?

Çocuklar genç, hayatlarının en güzel günü. Bunları sorguladılar, ‘Neden bizim düğünümüz’ diye. Kızımız İstanbul’da diye biz de İstanbul’a yerleştik. Eşim Sevda Hanım’ım tercihiydi, Hava Kuvvetleri’ne uzak kızımıza yakın olalım istiyordu. Ülkemizin başına bunlar geldi bu da bizim ailemizin payı diyerek onarı rehabilite ettik.Çok şükür hepsini yendik. Şimdi bir de torunumuz oldu. Gayet de mutlular. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU