Bir eski çağ mekanı: Göbeklitepe

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Günün son deminde, erken neolitik çağdan kalan arkeolojik kazı alanı Gırê Mıraza/Göbeklitepe’ye vardığımızda güneş batmak üzereydi.

Gökyüzü gri ve kızıl bir ton arasındayken, güneye düşen Harran Ovası sis tabakasının altında adeta kaybolmuş.

Kuş bakışı görünen ve oldukça puslu bir deniz gibi, belli belirsiz seçilen tarlalar ve tek tük ağaçlar, uzakta, güneyin ufuk çizgisinde, gökyüzünde kaybolarak, insana sonsuzluk hissi veriyor… 

Son yıllarda adından sıkça bahsedilen Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan kalıntılar ilk anda insana sıradan kalıntılar gibi gelebilir.

T ve ters L şeklinde dikilen ve bir sistem dahilinde dizilen taşların 12 bin yıllık geçmişi olduğu gerçeği ifade edilince; insan durup, düşünmeye başlıyor.
 

Göbeklitepe (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​​​


İnsanın beyninde çakan yıldızlar, 12 bin yılda düğümlenip kalıyor.12 bin yıl, insan için oldukça uzun bir zaman dilimi.

Tarihle ilgilenen herkesin ilgisini çeken, şu ana kadar erken neolitik çağın bilinen bilgilerini yeniden yazdıran kazı alanında çıkan kalıntılar, tarihin kalın ve karanlık perdesini yırtarak, geçmişe ışık tutuyor.

Çok eski bu sıra dışı alan, kazıldıkça bizleri şaşırtmaya devam edecek. Çünkü daha onda biri bile kazılmadan, bunca tartışma ve meraka neden oluyorsa, kazının bitmesinde neler yazılacak, neler? 
 

Göbeklitepe (4).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


İnsanlık tarihinin şimdiye kadar ortaya çıkarılan en eski anıtsal, mimari kalıntılarının bulunduğu tepe, 800 metrelik bir rakıma sahip ve insan eliyle oluşturulmuş bir benzersiz alandan oluşuyor.

Bu alana benzer yerlerin varlığı bilinse bile, şu ana kadar ortaya çıkan kalıntılara göre benzersizliğini sürdürüyor.

Tepede bulunan ve belli bir sistematiğe göre inşa edilen alan muhtemelen avcı toplayıcı toplumlar için önemli bir toplanma, ayin merkezi ya da bir tapınaktı.

Çok net bilgiler olmasa bile buranın bir törensel bir alan olduğu taşların dizilmesinden anlaşılıyor.
 

Göbeklitepe (6).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Yüzlerce yıllık Göbeklitepe’nin inşası, dairesel bir alan esassına dayanıyor.

 Yapının orta yerinde iki devasa T şeklinde büyük anıtsal taş, bu taşların etrafında yine T şeklinde olan ama iki taştan daha küçük olan başka taş anıtlar dikilmiş.

Bu taşların insanı temsil ettiği de düşünülenler arasında. Belki kabile fikri, belki güç olmanın ilk nüveleri Göbeklitepe’de hayat buluyordu.
 

Göbeklitepe (3).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Dönem itibarıyla harç yok, elet edevat yok. Her şey insan emeğiyle, olağanüstü aklıyla inşa edilmiş. Devasa taşlar, kaya zeminine oyularak yerleştirilmiş.

Dolayısıyla müthiş bir taş işçiliğinden bahsetmek mümkün.

İlk çağ taş ustalarının bunları hangi amaçla yaptıklarını belki tam olarak bilmeyeceğiz.

En eski taş ustalarının bu gün bile ulaşılmayacak bir eserler ortaya koydukları ise kesin.

Anıtsal taş ve üzerlerinde ki hayvan figürleri, kazı boyunca insan heykelleri o dönemle ilgili çok önemli ipuçları veriyor. 
 

Göbeklitepe (1).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Yakın geçmişe kadar Gırêmıraza, yani ziyaret olarak bilinen tepe, yaşlıların anlatımlarına göre şifa aranan ve adanan adakların kesildiği yer olarak zihinlerde kalmış.

Toprağın uyandığı bahar mevsiminde adak adayanlar, şifa arayanlar Göbeklitepe’ye gelir, asırlık Dardağan (Teyêr, tihok) ağacının altında kurban keser, bez bağlar, dua eder, şifa ararlardı.

Bugün bahsedilen Dardağan ağacı artık yok. Onun yerine 50 -60 yıl önce ekilen bir meyve vermeyen dut ağacı mevcut.

Kurban kesimi, dilek ağacı kazı alanının turistik bir objeye dönmesinden dolayı ortadan kalkmış durumda. 

Xırabreş/Örencik Köyü'nde oturan yaşlıların anlattıkları bir söylence, buranın halk arasında da görkemine denk olduğunu gösteriyor.

Özellikle ziyaret olarak kabul gören tepedeki ağacın altında zaman zaman beyaz bir yılan göründüğü anlatılır.

Yılanı bizzat gören olmasa bile Göbeklitepe’de ki anıtsal taşların hemen hemen hepsinde yılan kabartmasını görmek mümkün.

Bu da alanı daha bir gizemli kılıyor, yılan figürünün ne anlama geldiği konusunda merakın uyanmasına neden oluyor. 

Şu an ki arkeolojik kayıtlara göre, ilk kez 1963 yılında, Amerikalı bir arkeologun yüzey araştırmalarıyla kayıtlara geçen Göbeklitepe, Xirabreş/Örencik olarak bilinen köyün sınırları içinde bulunuyor.
 

Göbeklitepe (5).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Köyün isminin eskiden beri, ören yeri yani xırabe, terk edilmiş yer olarak kullanıldığı, sonradan bölge köylerine Türkçe isim verildiğinde Örencik olarak belirlendiği biliniyor.

Kazı alanına ise çoğunlukla Ziyaret/Gırê Mıraza ya da son yıllarda tepenin göbeği andırması nedeniyle Göbekli ismi kullanılıyor.

Kazı ekibinin Göbekli'den yola çıkarak buraya Göbeklitepe dediği de biliniyor.

Kürtçe’de Xirabe kelimesi çoğunlukla terk edilmiş yerler için kullanılır. Sadece Urfa il sınırları içinde en az on yerleşim yerinde Xirabe adına rastlamak mümkündür.

Köyün Kürtçe ismi, alanın çok eski devirlerden kaldığı dikkate alınarak verildiğini söyleyebiliriz. 

Göbeklitepe’yi bilim dünyasına kazandıran, ortaya çıkaran, gün ışığıyla buluşturan ve kazı çalışmalarını en başından beri yürüten, yönlendiren ve çıkan kalıntıları değerlendiren ve 2014 yılında hayatını kaybeden arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt bu alana ömrünü veren bir bilim insanı.

Ömrü gerçekten eski taş devri alanları araştırmakla, kazmakla geçti.

1978 yılında Elazıg Norşun Tepe, Sonra Urfa Lidar Höyük ve Newala Çori kazılarında bizzat yer alan Schmidt, asıl kariyerini Göbeklitepe’de en zirveye ulaştırdı.

Göbeklitepe’de1990’larda yüzey araştırmaları yaptıktan buranın aranan yer olduğuna kanaat getirerek, Berlin Arkeoloji Endüstüsü adına burayı kazma kararı verdiğinde, dünya Newala Çori’deki çıkan kalıntıları tartışıyordu.

Schmidt ise, daha eski bir alanın umudunu içinde taşıyor, kazılarda ortaya çıkacağına inanıyordu.

Çünkü Lidar Höyük, gerekse de Newala Çori’de ortaya çıkan kalıntılar neolik çağın önemli ve en eski alanlarının da bu çevrede olması gerektiği düşüncesi olgunlaşıyordu…

Kazı için yazışmalar, raporlar, sunumlar derken, 1995 yılında ilk kazı vurulmaya başladığında hiç kimse mevcut tarih anlayışının değiştirecek kalınlılara ulaşılacağını bilmiyordu. 
 

Göbeklitepe (8).jpg
Şeyhmus Çakırtaş, Göbeklitepe'de Prof. Dr. Klaus Schmidt  ile birlikte


Kazı çalışmalarının başlamasından sonra sık sık ziyaret ettiğim Göbeklitepe’ye her geldiğimde şaşıp kalıyordum.

12 bin yıllık kalıntılar imkansız olanın başarıldığını gösteriyor. Hem insan zekasının muazzam gücü, hem de bilinenlerin aksine her şey çok organizeli ve sistemli.

İnsanların taş devri dediği, her şeyi taş temelinde şekillendirdiği dönem Göbeklitepe kazılarına kadar karanlıkta kalmışken, kazılardan ortaya çıkan kalıntılar, anıtsal taşlar ve yarı insan, yarı hayvan heykeller, 12 bin yıl önce insanların büyük bir organizasyona imza attıkları, kolektif bir yaşam yürüttükleri anlaşılıyor.
 

Göbeklitepe (7).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Bu taşların makinelerle yerleştirilmediğine göre, olağanüstü bir iş birliği ve dayanışmanın yaşandığı öngörülüyor. Zihin dünyalarının gelişkin olduğunu belirtmeye sanırım gerek kalmıyor.

Bundan on yıl önce yine bir akşam üstü kazı başkanı Prof. Klaus Schmidt, Göbeklitepe için şunları söylüyordu:

Şu ana kadar bilinen ve insan eli ile inşa edilen en eski tapınak örneklerini bulduk. 1995 yılında arkeolojik kazılara başlamadan önce bu mimari eserlerden hiçbiri yüzeyde görünmemekte idi.

Bu açıdan bakıldığında Göbeklitepe kazıları ile ortaya çıkan eserler dünyanın bilinen diğer anıtsal mimari kalıntılarından ayrılır. Stonehenge eserleri ya da Malta adası tapınakları anıtsallık açısından Göbeklitepe ile karşılaştırılabilir, ancak bu eserler her zaman toprak üzerinde bulunmuş ve yapıldıklarından itibaren insanoğlu tarafından görülebilmiştir.

Oysa Göbeklitepe yapıldıktan sonra insan eli ile bilinçli olarak kapatılan kalıntıları ise binlerce yıl sonra çalışmalarımız sayesinde tekrar gün yüzüne çıkarıldı ve her yıl yaptığımız kazı kampanyalarında yeni eserler gün ışığına çıkarılıyor. Bu da Göbeklitepe kazılarına taze bir ilgi yaratıyor, çalışmalarımız merakla takip edilmesini sağlıyor.


Kazı alanında ortaya çıkarılan anıtsal taşların, tarihin en eski yerlerinden birini ortaya çıkarması açısında arkeoloji dünyasında zaten var olan heyecanı daha da artırarak, buranın dikkatle izlenmesine neden oldu.

Hem dinler tarihiyle yakından ilgileneler, hem de erken neolitik dönemi inceleyenler açısından kuşkusuz Göbeklitepe kazıları oldukça önemli bir kazı alanıdır.

Merhum Klaus Schmidt, Göbeklitepe’nin arkeoloji bilimine, insanlık tarihine getirdiği yeni verilerle, bilgilerle eşsiz bir değer olduğunu, tüm dünyada buluntularının emsalsizliği ile tanındığına dikkat çekiyor ve Göbeklitepe’nin bilimsel araştırmaların sonuçları dışında herhangi bir yakıştırmaya ihtiyacı olmadığını vurguluyordu. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU