​Korona meşruiyeti

Büyük Britanya’nın gücünü, korona gözler önüne serdi. Zira devlet, sağlık ekipmanlarını ve özellikle de sağlık ekiplerinin önlük gibi ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü Çin ve Hindistan’dan satın alıyordu

Birleşik Krallık'ta 16 binden fazla kişi Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybetti / Fotoğraf: Reuters

Yanıtlanmış şu soru ile başlayalım: Koronavirüs çağında devletin sınırları nedir?

Devletin sınırları ve meşruiyeti, izolasyonu ve güce başvurmadan vatandaşlarının izolasyon ile ilgili talimatlarına uymalarını sağlama yeteneğinin sınırlarıdır.

Devletin gücü ve meşruiyetini, ülke sınırları içinde vatandaşlarına maske, solunum cihazı ve koronavirüse özel test kitlerini temin etme kabiliyeti temsil etmektedir.

Koronavirüs, rejimlerin gücünü ve zayıflığını, ayrıca yönetim sisteminin doğasını açığa çıkardı.

Altı gün önce New York Valisi Andrew Cuomo, vatandaşların hayatlarını tehlikeye atması ve virüsün daha çok yayılmasına neden olması durumunda Başkan Donald Trump’ın, eyalet ekonomisini yeniden açmaya dönük hiçbir emrine uymayacağını deklare etti.

CNN’e konuşan Coumo, şöye dedi:

Eğer Başkan, eyaletimdeki halk sağlığını tehlikeye atacak şekilde New York’u yeniden açmamı emrederse, bu emre uymayacağım.


Bu açıklama, eyalet valisinin gücünü ya da başkanın zayıflığını değil ABD’deki federal yönetim sistemi çerçevesinde eyaletlerin federal hükümet ile ilişkisi ve yönetim sisteminin doğasını meydana çıkarmaktadır.

Buradan yola çıkarak yazının temel sorusunu soracağız: Koronavirüs ile rejimin meşruiyeti ve doğası, yönettiğini iddia ettiği tüm vatandaşlara ulaşma ve her zemine nüfuz etme yeteneği arasında bir ilişki var mı?

Bu yazıda, korona, yönetim sisteminin doğası, devletin sınırları ya da başkentin yanı sıra uzak sınır bölgelerindeki tüm vatandaşlarına sağlık hizmetleri sunarak tüm sınırlarını kontrol ettiği iddiasına ilişkin bir dizi öncelikli gözlemler sunacağım.

Bu gözlemler sadece gelişmekte olan ülkeleri değil gelişmiş ülkeleri de kapsayacak.

2016 yılında İngiltere hükümeti, ülkesinde koronavirüs salgınına benzer bir salgına hazırlık olarak bir nevi tatbikat yaptı.

Hükümetin tüm kurumları ile katıldığı bu tatbikatta, İngiltere’nin herhangi bir salgına hazır olduğu sonucuna varıldı.

Sonra koronavirüs salgını başladı ve İngiliz sağlık sisteminin, günde 20 binden fazla test yapamadığı ortaya çıktı.

Solunum cihazları hatta doktor ve hemşirelere önlük temin etme konusunda ciddi bir eksiklik yaşadığı açığa çıktı.

Büyük Britanya’nın gücünü, korona gözler önüne serdi. Zira devlet, sağlık ekipmanlarını ve özellikle de sağlık ekiplerinin önlük gibi ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü Çin ve Hindistan’dan satın alıyordu.

Bugün İngiltere, yönetecek birini bulamadığı yerel fabrikalarını yeniden aktif hale getirmeye çalışıyor.

Gelişmiş bir ülkede durum böyleyken gelişmekte olan bir ülkede nasıldır?

20’inci yüzyılın ikinci yarısına hakim olan modernleşme ve kalkınma çalışmalarına ilişkin klasik kitaplar, Gabriel Almond, Sidney Verba,Robert Hardgrave vb. büyük karşılaştırmalı siyaset uzmanlarının önemli çalışmaları, gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya olduğu zorlukları aşağıdaki ana krizlerde tanımlamış ve özetlemiştir.

Buna göre, söz konusu ülkelerdeki rejimler bu zorlukları aştığında, yöneten ile yönetilen arasında kabul ve rızayı temel alan yasal ve meşru bir rejimden bahsedebiliriz.

Bunların birincisi; Michael Hudson'ın Arap dünyası devletlerine uyguladığı meşruiyet krizidir.

Diğerleri ise, kaynakların dağıtımı, devletin sahip olduğunu iddia ettiği topraklar ile kendisini kontrol etme gücü arasındaki boşluk, ulusal kimlik, siyasi katılım, devletin coğrafi sınırları içindeki müdahale gücü ve demografik kontrolü, son olarak da dağıtım krizidir.

Bu sonuncusu, gelişmekte olan ülkelerin sınırları içinde halkına hizmet dağıtma kapasitesi ile ilgilidir.

Buradan yola çıkarak, hizmetlerin insanlara ulaşmasının yönetim sistemini ve meşruiyetini kabulün ilk göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü devlet tanım olarak, “toprak, hükümet ve halktır.”

Devlet üçgeninde insanlar ya da halk, en büyük kenardır. İnsanların devletten memnun olması, vatanı inşa etme projesinin temel bir parçasıdır.

İnsanların yönetim sisteminin meşruiyetini kabulü istikrarın temelidir.

Bugün korona çağında devletin vatandaşlarına maske ulaştırması ve topraklarının tamamında izolasyonu sağlaması siyasi sistemin gücünün ve meşruiyetinin ilk belirtilerinden sayılmaktadır.

İzolasyonu zorla dayatmak için ordu ya da güvenlik güçlerine başvurmak zorunda kalmadan insanların evde izolasyonu kabul etmeleri meşruiyetinin oldukça yüksek olduğunun kanıtıdır.

Sadece büyük şehirlerde değil en ücra köylerinde bile vatandaşlarına maske dağıtma ve test yapma kabiliyeti, tüm topraklarında baskın ve nüfuzlu, iddia ettiği sınırları içinde hizmet sağlama yeteneğine sahip bir devletle karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir.

Ancak, devletin kapasitesi büyük şehirler ile sınırlıysa, kısıtlı bir meşruiyete sahip, sınırları içinde yer aldığını iddia ettiği tüm toprakları kontrol edemeyen bir devlet ile karşı karşıyayız demektir.

Buradan yola çıkarak koronavirüs salgını, siyasi sistemin doğasını ve ne ölçüde meşruiyete sahip olduğunu gösteren belirti haline gelmiştir diyebiliriz.

Dolayısıyla devletin hiçbir devletin kendisine tam ya da eksik bir meşruiyete sahip olduğunu söyleyecek birine ihtiyacı yoktur.

Herhangi birimiz, hangi ülkelerin diğerlerinden daha meşru olduğunu, topraklarında yaşayan halkın onayını aldığını, halkının kendisinden ne kadar memnun olduğunu anlamak ve görmek için karşılaştırma yapabilir.

Salgın ve devletin kendisini yönetme ve mücadele etme kabiliyeti, devletin gücü ya da zayıflığının birinci göstergesi haline geldi.

Korona meşruiyeti, devletin sınırlarını çizen ve halkının kendisinden ne ölçüde memnun olduğunu belirleyen standart oldu.

Esen içinde kalın.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU