Ev Sinemasında bu hafta: Heyecan ve gizem dolu bir film; “Vivaryum”

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için yazdı

Hafta içi zorunlu olmadıkça herkesin evde kalmasının tavsiye edildiği, hafta sonları ise genişletilmiş olarak sokağa çıkma yasağının uygulanmaya başladığı bu dönemde hepimizin morale ihtiyacı olduğu bir gerçek.

Başka Sinema oluşumunun girişiminden sonra, bu gidişat ve ihtiyaçlardan yola çıkarak üyelerinin evlerinde keyifli zaman geçirebilmesi adına film dağıtım şirketleri ile yeni bir iş birliği sağlayan Digitürk de böylelikle sinema salonları kapalı olduğu için gösterime giremeyen en yeni filmleri sinemaseverlerle buluşturmaya başlıyor.

Her cuma güncellenecek film listesiyle film izleme alışkanlıklarının devamlılığını da sağlamayı amaçlayan Digitürk, filmlerini vizyona sokamayan dağıtımcılar ile beyaz perdenin en yenilerini ekranlara taşıyor.

Dileyen izleyiciler merakla beklenen bu filmleri kiralayarak sinemaya gidemedikleri bu günlerde sinema keyfinden mahrum kalmayıp bu keyfi bir süre evlerinde yaşayabilecekler.

Heyecan ve gizem dolu bir film; “Vivaryum”

Yönetmen: Lorcan Finnegan / Oyuncular: Imogen Poots, Jesse Eisenberg, Jonathan Aris, Danielle Ryan, Molly McCann, Senan Jennings, Eanna Hardwicke, Côme Thiry / 97 dakika
 


Son dönemin yıldızı yükselen oyuncularından Jesse Eisenberg ve Imogen Poots’u bir araya getiren Vivarium, huzurlu bir eve taşındıklarını düşünen bir çiftin başından geçen gizemli olayları anlatıyor.
 


Hayallerindeki mükemmel hayata başlayabilmek için Tom ve Gemma bir ev arayışındalardır.
 


Bu amaçla yardımına başvurdukları tuhaf bir emlakçı onları bir banliyö mahallesi olan Yonder’de hayat bulmuş popüler bir yaşam alanında mutlaka görmeleri gereken son birkaç daire kaldığını söylediği yeni bir siteye götürmeyi teklif eder.
 

 


Emlakçının tavrını biraz garip ve komik bulan ama ona karşı da kaba olmamaya dikkat etmeye çalışan çift, meraklarına yeni düşüp bu emlak danışmanının tavsiyesine hayır diyemeyince bir anda kendilerini hepsi bir örnek evden oluşan bu sitede emlakçının kendilerine gösterdiği daireye yerleşmek zorunda kalmış bulur.
 


Fakat ilk günlerden itibaren evde ve sitede tuhaflıklar ortaya çıkar.
 


Eve bir hoş geldin hediyesi olarak bırakılmış olan meyvelerin o güzel görünümlerine rağmen lezzetlerinden eser yoktur.

Bu tatsız besinler sanki birer dekoratif plastik süs eşyaları gibidir.
 


Geceyi geçirdikleri günün sonrasında bu yerden ayrılmak için vakit kaybetmeden harekete geçtiklerinde ise, çiftin siteden çıkmak için girdiği her yol onları başladıkları yere yani kaldıkları eve götürür.
 


Hatta yürüyerek güneşi takip etmek bile beklenilenin aksine onları yeni evlerine geri getirir.
 


Onların buradan çıkış için harcadıkları çabalar sonucu arabalarının yakıtı biter. Zaten sinyal almadığı için telefonla bir yere ulaşmaları da mümkün değildir.
 


Daha da kötüsü; emlakçının oldukça popüler olarak pazarladığı bu yer son derece ıssızdır; etrafta ne bir insan, ne bir hayvan, ne bir araba, ne gürültü, ne rüzgar hiçbir şey yoktur.
 


Sanki sonsuzluğa doğru sıralanmış bu birbirine benzer yeşil evler ve gökyüzüne mükemmel bir şekilde kondurulmuş kabarık pamuk şekeri görünümlü bulutlar dışında etrafta görebilecekleri başka herhangi bir şey de yoktur.
 


Ne kadar uğraşsalar da bir türlü sitenin çıkışını bulamayan çift kısa zaman içinde bu labirentimsi yerde tuzağa düştüklerini anlar ve kendilerinden istenilenleri yerine getirmeleri durumunda serbest bırakılacaklarını umarak bu yerde yaşamaya başlarlar.

Gerçeküstü bir banliyö kabusu

Tıpkı birçok gerçek hayattaki çiftler gibi kendilerine bir yaşam alanı olarak sunulan bir yerde sıkışan Tom ve Gemma’nın bu durumu kabullenişlerinden hemen sonra gizemli bir şekilde evlerine bir kutu yiyecek ve malzeme gelir.
 


Bir sonraki gün ise, kapılarının önünde bir kutu içinde, nasıl yetiştirmeleri gerektiğine dair iliştirilmiş bir talimatla birlikte bir erkek bebek teslim edilir.
 


Bu yere adım atmadan önceki kaygısız ve mutlu arkadaşlık hayatları aniden değişen; onları sadece 7/24 birlikte yaşamak zorunda bırakmakla kalmayıp gönülsüzce ebeveynlik yapmaya iten bu durum, bir çocuğa bakarak bu çıkmazdan kurtulana kadar hayatlarını anlamlı hale getirmenin yollarını arayan çift için günleri başladığından çok daha zor bir hale getirir.
 


Garip bir şekilde şeytani bir şekilde hızla büyüyen, ağlayan, çığlıklar atan ve taklit etme konusunda esrarengiz bir yeteneğe sahip olan bu çocukla baş etmek onlar için gittikçe güçleşir.
 

Bu durum iki karakteri de delirtir ve aralarındaki ilişki için de bir tehdittir.
 


Günler geçtikçe Tom kontrolünü kaybederek çocuğa zarar vermeye çalışsa da Gemma yine de olabildiğince bu çocukla bir ebeveynlik bağı kurmaya çaba harcar.
 


Çiftlerin bitmek bilmeyen bu uzun günlerde boş zamanlarında ne yaptıkları tam olarak belli olmasa da Tom hem stresini atmak hem de alternatif bir çıkış yolu bulmak için yerin altında neler bulabileceğini görmek için ön bahçedeki çimleri kazmaya başlar.
 


Gemma ise artık tamamen tükeninceye kadar kendi üzerine düşen görevleri olabildiğince yerine getirerek bu süreci devam ettirmeye çabalar.
 


Bu sırada şimdiye kadar üstlerinden uçan herhangi bir şeye rastlamamış olsalar da evin çatısına bir imdat çağrısı bırakırlar.

Özetle huzur bulmak ve yeni bir hayata başlamak üzere çıktıkları bu yolculuk sonunda taşındıkları bu yeni ev onlar için çok geçmeden bir varoluş mücadelesi verdikleri gerçeküstü bir banliyö kabusuna dönüşür.


Klostrofobik bir senaryo

Elbette bugünlerde okuduğumuz ya da izlediğimiz şeyleri pandemi gözlüklerimizi çıkartarak yorumlamaya çalışmak biraz imkansız; ama evde sıkışmış olma haline güzel bir metafor olan Vivarium; yaşadığımız şu süre içinde ele aldığı konusuyla zamanlaması oldukça manidar filmlerden biridir.
 


Bu filmi izole bir hayat sürdürürken izlemek hikayesini daha etkili kılacak bir durum; ancak yine de ne zaman ve nasıl izlendiğine bakılmaksızın etkisi olacak da bir filmdir.
 


İdeal bir hayat için bir ev sahibi olun, bir çocuk sahibi olun hatta en az üç çocuk yapın, kendi işinizin patronu olun, istikrarlı bir yaşam için adımlar atın dayatmasını yapan bir sistemin itelemesiyle ihtiyacınız olan her şeye ve istediğiniz her şeye sahip olduğunuzu hissettiren o hayalini kurduğunuz ve büyük uğraşlar sonunda yaşamaya başladığınız ev, sizin için bir hapishane haline mi geldi, aşkınızın meyvesi çocuklarınız sizi köleleştirmeye mi başladı, kariyer basamaklarını tırmanarak elde ettiğiniz işinizin tek amacı sadece huzur içinde ölmek isteyeceğiniz bir yerin ödemesine mi dönüştü?
 


Şüphesiz birçok seyirci, klostrofobik bir senaryoya sahip olan bu filmi koronavirüs salgını sırasında insanların alışmak zorunda kaldığı sosyal izolasyon ve uygulamak zorunda kaldığı karantina önemleri sırasında yüzleşmek zorunda olduğu gerçeklerle benzerlikler görüp kendi durumlarını karşılaştıracaklardır.
 


David Lynch ve Terry Gilliam’ın sinematik evrenlerinin bir karışımı olan filmde, sanat yöneticilerinin prodüksiyon tasarımındaki dokunuşları; stilize görseller ve yenilikçi özel efektlerle kasten filmde kullanılan yapay sadeliğin simetrik ve zarif tasarımları bize gerçek dünyada sunulan ideal dünyanın (ya da cennet gibi bir yaşamın) oldukça başarılı bir aktarımıdır.
 


Unutulmaz anları, sağlam performansları, renkli tasarımları, göze hoş gelen gerçeküstü görüntüleri ve alaycı mizahıyla hem çekirdek aileye hem de geleneksel sosyal beklentilere şüpheyle yaklaşan bir bilim kurgu gerilim filmi olan Vivarium, modern yaşantılarımızın doğası ve ötesindeki büyük resmi göremeyişimizin ürperten ve sinir bozan bir yorumudur.
 


Günümüzün tecrit edilmiş yaşam koşullarıyla ürkütücü bir şekilde alakalı olan psikolojik etmenleri irdeleyen akıllı ve sınırları zorlayan bir filmdir.

Alacakaranlık bölgesi

Çifti siteye getiren emlakçının satış sırasında söylediği gibi; şehir merkezine mükemmel bir mesafede olan mükemmel bir mahallede, mükemmel bir sitede bulunan, mükemmel bir şekilde döşenmiş bu mükemmel evin Truman Show benzeri bir evrende mükemmeliyetçilik üzerine inşa edilmiş dünyası belli ki şehrin aslında alacakaranlık bölgesidir.
 


Distopya yoluyla gündelik korkularımıza bir ayna olmaya çalışan, burjuva yaşamına öykünen orta sınıfın hedeflerini alıp bunları bir kabus olarak gösteren Vivarium, bu filmden bir anlam çıkarmak isteyen sinemaseverler için, insanların mükemmel hayata ulaşabilmek için önlerine konulan düzenli bir hayat ile tamamen evcilleştikten sonra elde ettiklerine sahip olmak için yaptıkları seçimlerdeki eksikler hakkında bir alegori olabilir.
 


21'inci yüzyılın banliyölerindeki yaşamlara sürrealist bir bakış atan, kendine has anlatımıyla huzursuz eden bu düşük bütçeli filmde sinir bozucu bir bulmacanın ya da labirent gibi bir girdabın içine düşen genç çiftin başına gelenler, başroldeki oyuncuların performanslarıyla heyecanlı bir seyir sağlıyor.
 


Gizem, gerilim ve korku Vivarium’da iç içe geçiyor.

Not: Latince bir kelime olan Vivaryum; bilimsel amaçlarla hayvanların doğal davranışlarını gözlemlemek ve araştırmak için doğal hayat şartlarının oluşturularak muhafaza edildikleri bir park, bir gölet, bir akvaryum gibi yapay olarak düzenlenmiş yerlere verilen addır.


Haftanın diğer filmleri

Diego Maradona

Yönetmen: Asif Kapadia / Oyuncular: Diego Maradona / 130 dakika
 


Vizyona girememiş olan belgesel film Diego Maradona, Digiturk’te izleyicisi ile buluşuyor.

Futbol tarihinin en çok tartışılmış, en çok ses getirmiş ve başarıdan başarıya koşmuş Arjantinli yıldızı Diego Armando Maradona, birçok kez filmlere, belgesellere konu oldu.

Fakat onların hiçbirisi “Senna” ve “Amy” filmlerinin Oscar’lı yönetmeni Asif Kapadia tarafından çekilmemişti…

Maradona’nın daha önce hiçbir yerde görmediğiniz görüntülerinden derlenen belgeselde, futbol tarihine damgasını vuran oyuncunun farklı yüzlerine de tanık oluyoruz.

1986’da Arjantin’i Dünya Kupası’nın zirvesine yerleştirdikten sonra İtalya’nın o dönemki sıradan takımlarından Napoli’ye Serie A’da ilk şampiyonluğunu kazandıran Maradona için 1990’larla birlikte düşüş başlamıştı.

Yönetmen Kapadia, bu proje boyunca Maradona’nın izniyle onun kişisel arşivine giriyor ve en özel görüntülerle bu belgeseli inşa ediyor.


Mirâciyye: Saklı Miras

Yönetmen: Murat Pay / Oyuncular: Suna Sancaktar, Doğukan Atar, Irmak Doğan, Kaan Karancı, Eda Şahin, Ahmet Taşdemir, Sercan Gülbahar, Ahmet Saka, Ergül Miray Şahin, Burhan Keskin, Onur Bulun, Kürsiye Üstbay, Mehmet Usta, Ecrin Aydemir, Nazife Bayraktar, Zeki Ocak, İhsan Ustaoğlu, Ömer Akyol, Sabahattin Soytürk, Onur Nak, Coşkun Yavuz, Hadi Duran, Cüneyt Bayraktar, İlhan Görmek, Mehmed Safiyüddin Erhan, Nail Kesova, Murat Taştekin, Bora Karaaslan / 64 dakika
 


18'inci yüzyılın başlarında vefat eden büyük bestekar Nâyî Osman Dede’nin kaleme aldığı ve bestelediği Mirâciyye, Türk müziğinin başyapıtlarından birisi kabul edilir.

Asırlar önce bir kandil gecesi Üsküdar Nasuhi Dergâhı’nda başlayan Mirâciyye geleneği, bu film ile yeniden hayatımıza giriyor.

Mirâciyye: Saklı Miras adlı kurmaca türündeki bu belgesel, Raci’nin çocukluk, gençlik ve orta yaş dönemleri üzerinden dört ayrı hikayeyle saklı miras Mirâciyye’nin peşine düşme serüvenini konu ediniyor.

Birinci hikayede, küçük Raci ve arkadaşları, Anadolu’da bir köy evinde Fatma Teyze’nin dilinden Miraç mucizesini dinlerler.

İkinci hikayede, yirmili yaşlarda bir konservatuar öğrencisi olan Raci’nin sema meşk etme serüvenine şahitlik ederiz.

Üçüncü hikayede ise, Mirâciyye’nin kayıp bestesinin peşine düşmüş kırklı yaşlardaki musikişinas Raci’yi izleriz.

Mirâciyye meşk serüveninin dünden bugüne bir özetini sunan dördüncü hikâyenin mekânı, Mirâciyye geleneğinin elli yılı aşkın bir zamandan beri sürdürüldüğü Nûmâniye Dergâhı’dır.

Bu hikayenin anlatıcısı, çocukluğundan beri Mirâciyye meşklerinin ve Nûmâniye Dergâhı’nın içinde bulunan ve bugün Mirâciyye icralarını özel gayretiyle sürdüren şahsiyetlerden Mehmed Safiyüddîn Erhan Efendi’dir.

Yine bir Miraç Kandili günü Nûmâniye Dergâhı’nda Mirâciyye icra edilir. Raci ve küçük kızı da meşkin dinleyicileri arasındadır.

Yedi bahirden/bölümden oluşan Mirâciyye’nin formundan istifade edilerek senaryosu yazılan belgesel de dört hikayeden oluşmaktadır.

Her hikaye Mirâciyye’nin anlam dünyasını ve musiki yönünü dikkate alacak şekilde iç içe geçmektedir; tıpkı eserin bahirlerinin, bölümlerinin iç içe geçmesi gibi.


Paket Servis Hakkındaki Gerçekler

Yönetmen: Nikki Fox / Oyuncular: Nikki Fox / Süre: 59 dakika
 


Ödüllü İngiliz gazeteci Nikki Fox’un Liverpool John Moores Üniversitesi ve Londra Imperial College’daki bilim insanlarıyla bir araya gelerek gönüllülerin de yardımı ile hayata geçirilen çığır açan bir deneyle paket servis yemeklerinin insan bedeninin etkilerinin yanı sıra sektörle ilgili çarpıcı gerçekleri de masaya yatırdığı The Truth About Takeaways adlı belgeseli 21 Nisan Salı günü BBC Earth ekranlarına geliyor.

Niki Fox’un da dahil olduğu on beş gönüllüden oluşan bir ekip günümüz koşullarında hayatımızda gittikçe daha önemli bir rol almaya başlayan paket servis yemeklerle ilgili şaşırtıcı gerçeklere dikkat çekmek için iki hafta boyunca, aralarında hamburger, balık, Hint ve Çin restoranlarının da olduğu ülkenin en büyük satıcılarından oluşan bir listeden günde iki öğün paket yemek sipariş ediyor.

Ekibin üyeleri yemek öncesi ve sonrası kan şekerlerinden vücut yağına, bağırsak bakterilerinden zihinsel refah ve bilişsel keskinliğe kadar birbirlerinden farklı birçok tıbbi test ve analize tabi tutuluyor.

Elde edilen sonuçlar paket servis yemeklerinin vücudumuz ve beynimiz üzerindeki etkileri hakkında şok edici gerçekleri ortaya çıkarıyor.

Birçok ülkedeki bu favori alışkanlığın ardında yatan gerçekleri uzman bilim insanlarının yardımıyla gözler önüne seren yapımda sektörün en hızlı büyüyen alanı olan vegan paket servisi hakkında da detaylı bilgi veriliyor.

BBC Earth kanalını Digitürk, Tivibu ve D-Smart platformlarından izlemeniz mümkün.


Rising High

Yönetmen: Cuneyt Kaya / Oyuncular: David Kross, Frederick Lau, Janina Uhse, Anne Schafer, Sophia Thomalla, Samuel Finzi, Peri Baumeister, Detlev Buck, Robert Schupp, Silvina Buchbauer / Süre: 94 dakika
 


Alman yapımı bu Netflix filminde bilmeniz gereken her şey para, güç ve açgözlülükten ibaret.

İki emlak dolandırıcısının yükselişi ve düşüşünü anlatan Rising High (Betonrausch) adlı filmde zengin olmak için her şeyi yapmaya hazır genç bir adam, üçkağıtçı dostuyla Berlin emlak piyasasının altını üstüne getirir. Ancak başarıları, onların yıkımı olmak üzeredir.

Emlak piyasasını dolandırmanın bir yolunu bulan Viktor, Gerry ve Nicole konut piyasasında yaptıkları spekülasyonlarla hızla zenginleşmeye başlarlar.

Ama para, güç ve açgözlülükle sarhoş olan üçlü, yakında para basmaktan başka önemli şeyler olduğunu da fark edecektir.


Saplantı

Yönetmen: Carlo Mirabella-Davis / Oyuncular: Haley Bennett, Austin Stowell, Elizabeth Marvel, David Rasche, Denis O'Hare / Süre: 94 dakika
 


Hamile bir kadın bulduğu her nesneyi yutarsa ne olur?

Harika bir ilk yönetmenlik denemesi olan Swallow, başroldeki Haley Bennett’in büyük övgü topladığı etkileyici bir gerilim filmi.

Hunter Conrad mutlu bir evliliği, harika bir evi, sakin bir hayatı olan genç bir kadındır. Kocası Richie varlıklı bir aileden gelmektedir. Çok geçmeden Hunter hamile olduğunu öğrenir.

Müjdeyle birlikte ailede bir mutluluk hâkim olsa da bir zaman sonra Hunter tuhaf davranışlar gösterir.

Bilyeden raptiyeye bulduğu olur olmaz birçok nesneyi yutmaya başlar. Richie ve ailesi çaresizlikten ne yapacaklarını şaşırırlar.

İlk yönetmenlik denemesinde Carlo Mirabella-Davis’e ve başroldeki güzel aktris Haley Bennett’e büyük övgüler getiren Swallow, psikolojisi bozuk bir kadının portresini mükemmel biçimde çizen etkileyici bir gerilim filmi.

Sergio

Yönetmen: Greg Barker / Oyuncular: Wagner Moura, Ana de Armas, Garre Dillahunt, Brían F. O'Byrne, Will Dalton, Clemens Schick, Bradley Whitford / Süre: 118 dakika
 


Belgesel ağırlıklı yapımlarla tanınan Greg Barker’ın yönetmenliğini üstlendiği Netflix’in biyografi türündeki yeni filmi Sergio, sıradan bir insan olmak, âşık olduğu kadınla hayatını geçirmek isteyen Birleşmiş Milletler diplomatı olan Sergio Vieira de Mello’nun hayatından bir kesiti anlatıyor.

Amerika’nın Irak’ı işgal ettiği döneme odaklanan filmde, tüm hayatını kariyerine adamış bir Birleşmiş Milletler diplomatı olan Sergio siyasi kariyerinin en zor görevinde bir mücadele içindedir.

Bu kariyerini dünyanın en kaotik yerlerinde ülke başkanlarıyla, devrimcilerle, suç baronlarıyla, sıradan insanların yaşamlarını korumak için anlaşmalar yapmaya çalışarak geçiren diplomat kendisine sakin bir hayat kurmadan önce Bağdat’taki son görevi sırasında gelişen olaylar sonucunda yaşam ile ölüm arasında kalacaktır.


Sırtlarındaki Hayat

Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu / Süre: 39 dakika
 


İstanbul Modern Sinema, koronavirüs salgını sebebiyle geçici olarak kapandığı dönemde sanatseverleri dijital platformlarda ağırlamayı sürdürüyor.

Yeşim Ustaoğlu’nun Sırtlarındaki Hayat adlı belgeselinin uzun versiyonu yönetmenin de desteğiyle müzenin web sitesi üzerinden yayına açılıyor.

Ustaoğlu’nun 2004 yılında Bulutları Beklerken adlı filmine mekân ararken tamamladığı Sırtlarındaki Hayat Rize ilinin Çamlıhemşin ilçesindeki Topluca köyünde çekildi.

Belgesel, sırtlarında taşıdıkları ağır fiziksel yüklerin yanı sıra yaşam şartlarının zorlukları ve ailelerini çekip çevirmenin de getirdiği ağır yükün altında ezilmeden büyük bir dayanıklılık gösteren, her şeye rağmen şarkılarından ve yüzlerindeki gülümsemeden vazgeçmeyen kadınlara odaklanıyor.

Uçsuz bucaksız ormanlarla çevrili, dinmeden yağan yağmurların ve akarsuların seslerinin yankılandığı bölgeye içeriden bir bakış sunuyor.

İstanbul Modern Sinema’nın Yönetmenlerle Buluşma adlı film programı kapsamında bugüne kadar çektiği tüm filmleriyle izleyiciyle buluşan Ustaoğlu’nun Sırtlarındaki Hayat adlı belgeselinin uzun versiyonunu İstanbul Modern’in web sitesi üzerinden 30 Nisan tarihine kadar izlemeniz mümkün.


The Jesus Rolls: Quintana Dönüyor

Yönetmen: John Turturro / Oyuncular: John Turturro, Bobby Cannavale, Audrey Tautou, Christopher Walken, Jon Hamm, Pete Davidson, Susan Sarandon / Süre: 85 dakika
 


Büyük Lebowski filminin kült karakterlerinden Jesus Quintana’nın hikayesini anlatan The Jesus Rolls usta aktör John Turturro’nun yazıp, yönetip aynı zamanda başrolünü üstlendiği bir suç komedisi.

Coen Kardeşler’in en sevilen filmlerinden biri olan Büyük Lebowski filminin en sevilen karakterlerinden biri, hırslı ve arsız bowling şampiyonu Jesus Quintana’ydı.

Uzun yıllardır Jesus’un hikayesinin ayrı bir film yapılacağı konuşuluyordu ve sonunda karaktere hayat veren usta aktör John Turturro, Coen Kardeşler’den gerekli izinleri alarak, kolları sıvadı.

The Jesus Rolls, başını beladan kurtaramayan ana karakterinin yer yer komik hikayesini anlatıyor. 


The Wolfpack    

Yönetmen: Crystal Moselle / Oyuncular: Bhagavan Angulo, Govinda Angulo, Jagadisa Angulo, Krsna Angulo, Mukunda Angulo, Narayana Angulo, Visnu Angulo, Susanne Angulo, Oscar Angulo, Chloe Pecorino / Süre: 90 dakika
 


Çevrimiçi programlarını her hafta güncellemeye devam eden SALT bu hafta Crystal Moselle’in 2015 Sundance Film Festivali’nin ABD Belgesel kategorisinde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan The Wolfpack adlı belgeselini gösterime sunuyor.

Hayatlarını toplumdan uzak bir şekilde New York, Lower East Side’daki bir apartman dairesinde sürdüren altı erkek kardeşin hikayesini anlatan belgesel, Angulo kardeşlerle tesadüfen sokakta tanışan yönetmenin onların korunaklı hayatına dair yaptığı bir yolculuktan ibaretten.

Angulo kardeşlerin dış dünya hakkında bildiği, bıkmadan izledikleri filmlerden ibarettir; evde özenle hazırladıkları kostüm ve aksesuarlarla en ince detayına dek bu filmleri yeniden canlandırırlar.

Yalnızlıktan kurtulmak için yıllarca bu yaratıcı uğraşa tutunan kardeşlerden birinin evden kaçmasıyla dengeler değişir; bu olay sonrasında artık diğerleri de dış dünyayı keşfe çıkma hayalleri kurmaya başlar.

SALT’ın Vimeo kanalı aracılığıyla saltonline.org'da yayımladığı bu filmi 26 Nisan’a kadar Türkçe altyazılı olarak izlemeniz mümkün.


Toprak ve Kan

Yönetmen: Julien Leclercq / Oyuncular: Sami Bouajila, Eriq Ebouaney, Samy Seghir / Süre: 80 dakika
 


Ardenler’de eski mahkûmları ve genç suçluları çalıştırdığı bir kereste fabrikasını yıllardır başarıyla işleten Said’in davetsiz bir misafiri vardır: Bir kartel.

La Terre et le Sang (Earth And Blood), fabrikasını uyuşturucu kartellerine karşı korumaya çalışan bir adamın hikayesini konu ediyor.

Said, ailesine ait olan bir kereste fabrikası işleten genç bir adamdır. İşini başarıyla yerine getiren Said, fabrikasında eski mahkumları ve genç suçluları çalıştırır.

Ancak onun hayatı, bir uyuşturucu kartelinin içi uyuşturucu dolu olan bir arabayı gizlemek için kereste fabrikasını kullanmaya çalışması ile bambaşka bir hal alır.

Fabrikayı kartele karşı korumak için zorlu bir mücadeleye girişen Said’in en büyük avantajı kendi toprakları olan fabrikanın her köşesini bilmesi olur.


Transparency of Being

Yönetmen: Lara Kamhi / Dış Ses: Jean Baudrillard / Süre: 16 dakika
 


Kariyeri boyunca çok sayıda deneysel video ve film çalışması gerçekleştiren Lara Kamhi de küresel koronavirüs salgını nedeniyle bugünlerde evlerine kapanan sanatseverler için bireysel izolasyona değinen Transparency of Being adlı belgeselini online erişime ücretsiz olarak açanlardan.

Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli festivallerde gösterilen; gündelik hayat, teknolojik iletişim ve ulaşım platformlarının istilası ile tinsellik üzerine karşılaştırmalı gözlemlerden oluşan bu deneysel çalışma, varoluş bulma yolunda onu kaybetmekte olan bir algısal tüketim çağını ve ütopik elementlerin yarattığı bir distopyayı irdelemektedir.

Ses, mekana özgü yerleştirme ve görsel anlatım üçlüsü üzerine çalışmalar gerçekleştiren Lara Kamhi, çekimlerini 2017’de Japonya’da gerçekleştirdiği belgeselinin kurgusunu ve ses tasarımını da kendisi yapmış.

Mesafe ile temas, gerçeklik ile temsil, mekan ile kalabalık, zaman ile zamansızlık arasındaki çelişki ve ilişkiyi inceleyen ve bir yönüyle kendi kaotik akışında meditatif bir seyir sağlayan bu deneysel belgesel, kurgu sırasında bir anlatıya sahip olmanın ötesinde, sanatçının Japonya’ya dair kişisel algı ve keşif sürecini de görünür kılmaktadır.

Mekana özgü, sarmal ve sinematik yaklaşımlara odaklanan dokuz bölümden oluşan bir sergi serisi gerçekleştirdiği Prizmaspace adlı bağımsız sanat inisiyatifinin kurucu-ortaklığını ve yöneticiliğini üstlenen, medya sanatı ve deneysel sinema pratiğini yurt içi ve dışı sergilerde, festivallerde, kamusal alanlarda ve müzelerde sergilemeye devam eden Lara Kamhi’nin bu belgeselini YouTube ve Vimeo üzerinden izlemeniz mümkün.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU