İrlanda'da Sinn Fein'in zaferi gerçekten devrim mi?

Sinn Fein, Meclis’in (Dáil Éireann) genel aritmetiğinde yüzde 23,13’lük oy oranıyla rakibi Fianna Fáil’le birinciliği paylaştı, İrlanda medyası, Sinn Fein’in zaferini siyasi bir devrim diye yorumluyor

Sinn Fein genel seçimlerde tarihi bir zafer elde ederek İrlanda siyasetinde yeni bir sayfa açtı (Reuters)

Birleşik Krallık erken genel seçimlerinden Muhafazakar Parti lideri Boris Johnson’un zaferle çıkması ve Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden (AB) çıkış sürecinin kesinleşmesiyle birlikte, AB üyesi İrlanda’da hükümet krizi açığa çıktı.

Leo Varadkar liderliğindeki azınlık hükümetinin (Fine Gael) Brexit sonrası Birleşik Krallık’la müzakereleri yürütmesinin mümkün olmadığı ve erken seçimle yeni ve güçlü bir hükümetin masada olması gerektiği medyada yoğun biçimde tartışıldı. İrlanda erken genel seçimlerinin nisan ya da mayısta yapılması beklenirken, Başbakan (Taoiseach) Leo Varadkar, 14 Ocak’ta hızlı bir kararla iktidardan çekildi ve erken genel seçimlerin tarihini 8 Şubat 2020 olarak ilan etti.

Genel seçim kararının baskın seçime dönüşmesi Varadkar hükümetinin son manevrası olarak değerlendirildi. Zira hükümet sadece Birleşik Krallık ve dış sorunlarla mücadele etmiyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Özellikle başkent Dublin’de bir türlü çözülemeyen konut krizi ve sağlık sistemindeki aksaklıklar İrlanda halkının Varadkar hükümetine karşı giderek daha fazla tepkili olmasına neden oluyordu.

Ağustos verilerine göre İrlanda’da toplam 10 bin 338 kişinin evsizlikle mücadele ettiği ve bunların 3 bin 848’inin çocuk olduğu gerçeği İrlanda halkının bu soruna daha fazla ilgi göstermesini sağladı. Seçim kararından aylar önce meclis önünde toplanan binlerce İrlandalı evsizlik ve sosyal politikalar konusundaki eksiklikler yüzünden hükümeti güçlü biçimde protesto etti.

Dünya kamuoyu ve İrlanda merkezi siyaseti açısından şaşırtıcı olan seçim sonuçları, İrlanda halkı için sürpriz olması bir yana tam da olması gerektiği gibi noktalandı. Yıllardır İrlanda siyasetini domine eden Fine Gael ve Fianna Fáil’in otoritesinin bir şekilde kırılması gerektiği noktasında İrlandalılar adeta birleşmiş durumdaydı. 

İrlanda siyaseti açısından yeni bir sayfa açıldı

Böylesi bir siyasi atmosferde seçime giden İrlanda’da toplam 3,4 milyon kişi oy kullandı. 39 seçim bölgesinde 515 aday meclise girebilmek için yarıştı.

8 Şubat akşamı saat 22.00’de oy verme işleminin sonlanmasıyla birlikte İrlanda siyaseti açısından yeni bir sayfanın açıldığı artık kesin biçimde ortaya çıktı. Genel seçim sonuçlarını birebir yansıtma ihtimali olan çıkış anketlerine göre sonuçlar, seçimde güçlü biçimde yarışan Fine Gael, Fianna Fáil ve Sinn Fein’in neredeyse eşit oranda oy aldığını gösteriyordu.

Çıkış anketine göre FG yüzde 22,4, SF yüzde 22,3 ve FF yüzde 22,2 oy almıştı. Sonuçların yakın olacağı tahmin ediliyordu. Ancak partilerin bu derece birbirine yakın oy alması İrlandalıları da şaşırtmış durumda.

 

oranlar.PNG
Oy dağılımı (Wikipedia)

 

Resmi sonuçlara göreyse ilk tercih oylarının sonuçları şu şekilde: SF yüzde 24,53 (geçen seçimlere göre oylarını yüzde 10,7 arttırmış), FF yüzde 22,18 (Oy kaybı yüzde 2,2) ve FG yüzde 20,86 (oy kaybı yüzde 4,7).

Seçmenler İrlanda’da adaylara tercih ettikleri sıralamaya göre oy veriyor. Buna göre bir seçmen birinci tercihine "1", ikinci tercihine "2" ve üçüncü tercihini "3" diye işaretleyerek oyunu kullanıyor.

Sinn Fein’in ilk tercih oylarında rakiplerine karşı önemli bir üstünlük sağladığı açıkça görülüyor. Meclisteki genel dağılıma göreyse oy oranları şu şekilde: SF yüzde 23,13, FF yüzde 23,13 ve FG yüzde 21,88.

Bu oranlara göre Sinn Fein 37 milletvekili çıkarabilirken, rakipleri Fianna Fáil 38 ve Fine Gael 35 milletvekili çıkarabiliyor. İrlanda’da hükümetin kurulabilmesi için 80 meclis üyesinin güvenoyu gerekiyor.

 

dağılım1.PNG
Meclis dağılımı (Wikipedia)

 

Seçimlerden iktidara ortak olabilecek güçte çıkan Sinn Fein, İrlanda tarihi açısından son derece önemli bir parti.

Sinn Fein, 1905'te Arthur Griffith tarafından kuruldu. İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun (IRA) siyasi kanadı olarak da değerlendirilen Sinn Fein, İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesinde önemli bir mihenk taşı.

Eamon de Valera gibi İrlanda tarihi açısından önemli figürlerin Sinn Fein’de genel başkanlık yaptığı (daha sonra 1926’da partiden istifa ederek 1926'da Fianna Fáil’i kurdu) ve Sinn Fein’in İrlanda siyasetinin kurucu hareketlerinden biri olduğu tartışılmaz bir gerçek.

Yani İrlanda halkı bugün tercihini yine güçlü tarihi köklere dayanan sol bir hareketten yana yapmış durumda. 

 

Dağılım2.PNG
Meclis dağılımı (Wikipedia)

 

Sinn Fein lideri McDonald, İrlanda'nın en güçlü kadını

İrlanda ulusal kimliğine sahip çıkan ve güçlü sol söylemleri olan Sinn Fein bu seçimlere Mary Lau McDonald liderliğinde girdi ve önemli bir zafer kazandı.

Hatta parti İrlanda siyasetinde tartışılmaz hakimiyete sahip merkezi iki partinin (FG ve FF) gücünü kırdı ve İrlanda’daki siyasi gelenekleri derinden sarstı. Yoksul çocukların kendisine gönderdiği mektupları mecliste Başbakan Leo Varadkar’ın yüzüne karşı okuyan Mary Lau, İrlanda seçmeninin gönlünü kazanmayı başardı ve İrlanda siyasi tarihindeki en güçlü kadın konumuna geldi. İrlanda’nın yeni başbakanı (Taoiseach) Mary Lau olabilir.

Bu yoğun ortamda görüşme imkanı bulabildiğim, İrlanda’nın ikinci büyük kenti Cork’tan aday olan ve seçimleri açık ara önde bitirerek meclise giren Sinn Fein adayı Pat Buckley, İrlanda’nın geleceğiyle ilgili epey umutlu.

İrlanda basınının seçim sonuçlarını "siyasal bir devrim" diye nitelendirmesini abartılı bulmuyor Buckley. İrlanda’daki seçim sonuçlarının egemen siyasi çizgide ciddi bir kırılmaya yol açtığını belirtiyor.

Seçim sonuçlarının yarattığı tüm bu iyi duyguların yanında İrlanda halkının geçmişteki hükümetler tarafından çok acı çektiğini, konut sorunu yüzünden pek çok ailenin dağıldığını ve İrlanda’da bu anlamda ciddi bir trajedi yaşandığının altını çizen Buckley, Sinn Fein olarak tüm bu kötü gidişatı durdurabilmek için kesinlikle iktidarda olmayı istediklerini söylüyor.

 

image.png
Buckley "siyasal devrim" nitelendirmesini abartılı bulmuyor (Çağdaş Gökbel)

 

Pat’in bu cevabına karşılık, Sinn Fein’in seçimlerde 80 tam adayla değil de sadece 42 adayla seçimlerde yarıştığını hatırlatıyor ve bu zaferi öngöremedikleri için mi böyle bir kararla yola çıkmayı tercih ettiklerini soruyorum.

Pat Buckley, kesin ve net bir cevap veriyor. Sinn Fein’in aday çıkartırken bir önceki seçim sonuçlarını dikkate aldığını ve bu doğrultuda adaylarını belirlediğini söylüyor.

Yapılan son yerel seçimde partinin meclis üyelerinin yüzde 50’sinin seçilememesi nedeniyle genel seçimlerde bu bölgelerde aday çıkartılamadığını belirtiyor. Sinn Fein’in kesinlikle iktidar olmak istediğini ve İrlanda halkına karşı büyük sorumlulukları olduğunu belirterek sözlerine devam ediyor, "Çalışan işçiler ve fedakar aileleri için mola almanın zamanı geldi" diyor.

Buckley, vergilendirme sisteminin ve kamusal fonların üreten insanların lehine değiştirilmesi gerektiğini, sağlık sistemindeki sorunların da ancak bu kamucu perspektifte hareket edebilecek sol bir hükümet tarafından çözüme kavuşturulabileceğinin özellikle altını çiziyor.

Birleşik Krallık'ın AB’den çıkış süreciyle (Brexit) ilgili olaraksa İrlanda’da hükümetin oluşumuna göre bir konum alınacağını ve şimdiden bir şey söylemenin yanlış olacağını belirken Buckley yine de Sinn Fein’in tarihsel köklerindeki bağımsızlık ve özgürlük yanlısı politikalarından asla taviz vermeyeceğini söyleyerek de açık bir mesaj veriyor. 

Egemen siyasi güçler Sinn Fein'in zaferini sindiremedi

Pat Buckley, Sinn Fein’in görüşlerini bu şekilde dile getirirken, İrlanda siyasetindeki derin kırılma etkisini göstermeye başlıyor.

Fianna Fáil lideri Micheál Martin, partisinin kesinlikle Sinn Fein’le koalisyona katılmayacağını ve parti yönetiminin bu konuda karar aldığını açıkladı. İrlanda’daki diğer partilerle hükümeti kurmak için partisinin işbirliği yapılabileceğini belirten Martin, hafta sonu Fine Gael'le bir görüşme yapacaklarını söyledi.

Micheál Martin anlaşmazlığın devam etmesi halinde İrlanda’nın yeniden bir genel seçime gitmesinin ihtimal dahilinde olduğunu da sözlerine ekledi.

Anlaşılan o ki İrlanda siyasetine uzunca bir süre yön veren iki parti Fianna Fáil ve Fine Gael, seçim sonuçlarını kabullenebilmiş değil. İrlanda halkıysa kesinlikle hükümetin kurulmasını ve Sinn Fein’e şans verilmesini istiyor.

Bu tabloda tekrar bir genel seçime gitmenin merkezdeki bu iki partinin lehine sonuçlanabileceğini söylemek epey zor. Seçim sonuçları egemen siyasi güçler tarafından kabullenilebilirse Sinn Fein lideri Mary Lou McDonald, perşembe günü Başbakan (Taoiseach) olabilir. 

 

image (1).png
Buckley, Sinn Fein'in kesinlikle iktidar olmasını istiyor (Çağdaş Gökbel)

 

İrlanda’daki tüm bu siyasi fırtınanın etkisini daha iyi görmek ve anlayabilmek için hem halktan biri hem de yıllarını insan hakları mücadelesine emek vererek geçirmiş Tara Reynor O’Grady'le buluşuyorum.

Tara’nın yaşam hikayesi epey ilginç. Babasının işi dolayısıyla ailesiyle birlikte 1970’lerde Birleşik Krallık'a taşınmak zorunda kalıyor. Okuduğu okulda İrlandalı olduğu için çeşitli aşağılamalara ve zorbalığa maruz kalıyor. Bu baskılar kanlı pazar (Bloody Sunday/1972) trajedisinin Kuzey İrlanda'da yaşanmasıyla daha da artıyor.

Aile 70’lerin ortalarında tekrar İrlanda’ya dönüyor. Tara, bu sefer de İngiliz aksanından dolayı okulda arkadaşları tarafından zorbalığa maruz kalıyor.

Yaşadığı tüm bu acı deneyimler Tara’nın içindeki adalet duygusunu geliştirmiş. Onu bir insan hakları savunucusu haline getirmiş. İrlanda’daki seçim sonuçlarını da yine yüreğindeki bu adalet duygusuyla yorumluyor. 

 

image (2).png
İnsan hakları savunucusu O'Grady medyanın tarafsız olmadığını belirtiyor (Çağdaş Gökbel)

 

Tara, sözlerine dünyanın her yerinde olduğu gibi medyanın tarafsız olmadığını belirterek başlıyor.

İrlanda’daki medya tekelini elinde bulunduran RTE ve Virgin Media gibi kurumların seçim yarışında adaylara kesinlikle eşit derecede yer vermediğini, medyanın egemen siyasi kurumların bir aygıtı haline dönüştüğünü anlatıyor.

Tara, İrlanda’daki bu durumu rakamlarla şu şekilde açıklıyor:

1926’den beri faaliyet gösteren RTE’nin (İrlanda Ulusal Kamu Hizmeti Yayını/ TRT ile özdeşleştirilebilir) çalışmalarını sürdürebilmesi için İrlanda’da vatandaş, zorunlu olarak her yıl 160 euro (yaklaşık bin TL) televizyon lisans ücreti ödemek zorunda. Bu ücret ödenmediği takdirde 2 bin euro para cezası (yaklaşık 13 bin TL) kesiliyor. Vatandaş bu ücreti de ödemediği takdirde hapis cezasıyla bile karşı karşıya kalabiliyor. İrlanda’da bu paranın tahsilini genel posta idaresi yapıyor. Bu gelir yılda yaklaşık 190 milyon euro (yaklaşık 1,3 milyar TL) civarında. Birleşmiş Milletler (BM), 2014'te para cezalarını ödemedikleri için hapse düşen İrlandalıların sayısındaki artıştan dolayı endişelerini kamuoyuyla paylaştı. Hapishane verilerine göre İrlanda’da yılda 2 bin kişi TV lisans ücretini ödemediği için hapsedildi. Medyanın bu şekilde dizayn edildiği bir ülkede tüm siyasi görüşlere eşit derecede söz hakkı tanınabileceğini düşünmek saflık olur. 

Sinn Fein'in istikrarlı bir hükümet kurması zor

Sinn Fein’in seçimdeki başarısı bu yüzden daha da anlamlı hale geliyor. İrlanda’da daha önce sol bir hareket bu derece ön plana çıkmadı. İlk defa böyle bir fırsat var. Bunun iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Solun siyasi güçlenişi karşısında insanlar haklı olarak heyecanlanıyor ve seviniyor ancak gerçekçi olmakta fayda var.

Sinn Fein’in mevcut siyasi koşullarda istikrarlı bir hükümet kurması son derece zor. FF ve FG bu yükselişe engel olabilmek için her şeylerini ortaya koyacaktır. Bu iki parti Sinn Fein’in başarısız olması için çalışacak.

Bu yüzden eski Başbakan Varadkar’ın partisi Fine Gael kesinlikle iktidar olmak istemiyor. Muhalefette kalmak onlar için daha büyük bir avantaj olacak. 

 

patrick browne.jpg
İrlanda'da sol bir hareket daha önce bu kadar ön plana çıkmamıştı (Patrick Browne)

 

Medya akbabalar gibi Sinn Fein'in etrafında daireler çiziyor

Sadece sorun bu iki partinden de ibaret değil. Halkın çıkarlarını gözeten bir cumhuriyet idealiyle savaşmaya hazır bir medya var.

Medya tıpkı akbabalar gibi şu anda Sinn Fein’in etrafında daireler çiziyor. İrlanda solunun medya karşısında daha dikkatli ve tetikte olması gerekiyor. Tüm bu zorlukları aştıklarında daha büyük ve ciddi problemlerle yüzleşmeleri gerekiyor.

İrlanda’da konut sıkıntısı nedeniyle acı çeken insanlara çözüm bulmak zorundalar. Sağlık ve konut sistemindeki krizler nedeniyle İrlanda’da siyasi bir kırılma yaşandığını unutmamakta fayda var.

Sistemi yıllardır kontrol eden Fianna Fáil ve Fine Gael’in güç kaybetmesi bu hayati sorunlar yüzden. Sinn Fein halkın bu öfkesini arkasına almış durumda. Yine de İrlanda’nın sorunlarını çözebilmesi için yardıma ihtiyacı var ve bir koalisyon oluşturmak zorundalar.

İrlanda halkı açısından Birleşik Krallık'ın AB’den çıkışından daha önemli konular var. Başta Dublin olmak üzere diğer kentlerdeki evsizlerin sıkıntılarının biran evvel dindirilmesini istiyorlar. 

Tara Reynor O’Grady’nin söyledikleri İrlanda’nın çıplak gerçekliğine ışık tutuyor. İrlanda’daki siyasi geleceği, dış politikadaki gelişmelerden ziyade içerdeki ekonomik adaletsizlikler belirleyecek gibi görünüyor.

8 Şubat’ta yapılan erken genel seçimde Sinn Fein’in zaferle çıkması önemli bir anlam ifade etse de siyasi dönüşümün henüz başında olduğumuzu belirtmek zorundayım. Bu dönüşüm sağlandığı takdirde solun daha güçlü olduğu demokratik bir İrlanda yaratılmış olacak.

Sinn Fein bu zorlu sınavdan geçemezse İrlanda’da çalışanları zor günler bekliyor. İrlanda’nın ikili parti hakimiyetine tekrar dönmesi (Fianna Fáil ve Fine Gael), emeklilik yaşının 65’ten 67’ye çıkması, evsizlerin giderek daha fazla artması ve sağlık sisteminin artık insanları tedavi edemez hale getirilmesiyle sonuçlanabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU