Ortadoğu notları (6): Aykırı bir Suudi Kralı; Faysal Bin Abdülaziz

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Ortadoğu'daki devletlerin Birinci Dünya Savaşı sonrası nasıl kuruldukları, bu suni devletlerin sınırlarının çoğu kez cetvelle nasıl çizildiği; Kürtlerin 4, dini, dili, coğrafyası bir olan Arapların ise nasıl 22 parçaya bölündüğü, hemen herkesin bildiği gerçekler.

Bu ülkelerin yöneticilerinin başta İngilizler olmak üzere batılı devletler tarafından belirlendiği ve bu yöneticilerin onların sözlerinden çıkmayan kuklalar olduğu da bir başka bilinen gerçek.

"Böl, parçala, çatıştır ve yönet!"

"Kurduğun her kukla devletin başına bir karikatür oturt ve 'kazasız, belasız' devam et!"

Siyasetin bu 'Kanunu' sadece Ortadoğu'da değil, dünyanın hemen hemen her yerinde ve her döneminde aynı. 

Yaklaşık bin yıl önce, İskoçların İngiltere Kralı ile olan mücadelelerini izlediğinizde sanki bugünü yaşıyor gibi olursunuz. 

Dünya sinema klasikleri arasına girmiş bulunan Braveheart (Cesur Yürek) filmi, gariban İskoçların serencamını, William Wallace'ın ihanetlerle biten hayatını, enfes bir şekilde gözler önüne serer.

Urfalıların dediği gibi 'Dünya hep eski hamam, eski tastır'

Ama yine de dünyanın her yerinde ve her döneminde bu kahrolası düzene çomak sokan, sayıları çok az da olsa dürüst ve namuslu insanlar olagelmiştir.

Ellerinden geldiği kadar halklarına hizmet etmeye çalışan bu insanların ne yazık ki sonları da birbirlerine benziyor.

En yakınları tarafından ihanete uğramaları, öldürülmeleri veya tasfiye edilmeleri ortak kaderleri!

Birçokları tarafından adaleti nedeniyle 'Beşinci Halife' olarak kabul edilen Ömer bin Abdülaziz, bu konuda İslam tarihinin en önemli örneklerinden biri. 

Kendisi de bir Emevi olmasına rağmen, Emevi zulmüne karşı koyan, Ehli Beyt'e sahip çıkan, peygamber torunlarına cuma hutbelerinde küfür edilmesini yasaklayan, iki buçuk yıllık iktidarı döneminde neredeyse zekat verilecek fakir bulunamayan Ömer bin Abdülaziz'i; bizzat akrabaları olan Emeviler zehirleyerek öldürdüler.

Örnekler çok, saymakla bitmez!

20'nci yüz yıl siyasetinde bu özellikleri ile öne çıkan şahsiyetlerden biri de Suudi Arabistan'ın 3. Kralı 'Faysal bin Abdülaziz'dir.
 

Faysal Bin Abdülaziz-Wikipedia.jpg
Faysal Bin Abdülazizes-Suud / Fotoğraf: Wikipedia


Suudi Arabistan’ın 1964-1975 yılları arasındaki kralı olan Faysal bin Abdülaziz es-Suud, 1906 yılında, Riyad’da doğdu.

Suudi Arabistan’ın kurucusu olan Abdulaziz bin Suud’un 36 erkek çocuğunun üçüncüsüydü. 

Annesi Tarfa binti Abdullah İbni Abdüllatif el-Şeyh’in, Faysal henüz 6 yaşında iken ölmesi üzerine Faysal'ı; dindar bir kişi olan annesinin babası Abdullah bin Abdüllatif yetiştirdi. 

Geçliğinden itibaren çok önemli görevlerde bulundu. 1926'da henüz 20 yaşında iken Hicaz Valisi, 1930'da Dışişleri Bakanı oldu. 

Babası 1953'te ölünce ağabeyi Suud bin Abdülaziz kral oldu. Batılılara kayıtsız şartsız teslim olan yeni Kral, ülkede zaten yerli yerinde olmayan dengeleri tamamen alt üst etti. 

Şahsi harcamaları olağanüstü boyutlara çıktı. Onlarca karısı ve tespit edilebilen 108 çocuğu vardı.

İktidarda kaldığı 11 yılın sonunda (1953-1964) ülke maaş ödeyemeyecek bir duruma geldi, maaşların ödenebilmesi için çok zengin bir müteahhit olan; Usame bin Ladin'in babasından borç alındı.

Suud bin Abdülaziz, aile meclisinin ve ulemanın ortak kararı ile tahtı bırakmaya mecbur edildi ve 4 Mart 1964'te yerine kardeşi Faysal bin Abdulaziz getirildi.
 

Faysal Bin Abdülaziz Wikipedia.jpg
Fotoğraf: Wikipedia​​​​​​​​​​​​​​


Faysal Bin Abdulaziz, tahta geçtikten sonra ülkede bir dizi reform hareketine girişti.

Öncelikle gelir gider dengesini sağlayarak, ciddi bir kalkınma başlattı, ulaşım, eğitim ve sağlıkta önemli yatırımlar gerçekleştirdi, televizyon ve kız okullarının kurulmasını sağladı.

Cemal Abdünnasır ve Kaddafi gibi liderlerin 'Arap Milliyetçiliği' fikrine karşı 'İslam Birliği' siyasetini öne çıkardı.

Bu doğrultuda aralarının iyi olmadığı Mısır, Suriye ve Irak gibi Arap ülkeleri ile diplomatik ilişkiler kurdu. 

Türkiye dahil birçok İslam ülkesine ziyaretlerde bulundu. Malezya, Türkiye ve Pakistan ile dostluklarını pekiştirmeye çalıştı.

Özel hayatı da babası ve kardeşlerinden farklıydı. 1932 yılında İstanbul-Üsküdar doğumlu İffet Sunayyan (Thunayyan) Hanım ile evlendi.

Daha önce evlendiği eşlerinden biri erken yaşta vefat etmişti, diğer ikisinden ise ayrıldı. İffet Hanım ile tek eşli bir hayat sürdü.
 

iffet hanım.png
İffet Sunayyan (Thunayyan) Hanım​​​​​​​


İffet Hanım'ın babası 1744'te ilk Suudi iktidarının kurucusu olarak kabul edilen Muhammed bin Suud'un kardeşi olan Thunayyan'ın torunlarından Muhammed bin Suud bin Thunayyan'dı. Baba tarfından o da Suud Ailesi'ne mensuptu.

İstanbul'a yerleşmiş bir Osmanlı subayı olan Muhammed bin Suud bin Thunayyan, Adapazarı'nın Akyazı ilçesinin Bıçkıdere Köyü'de yaşayan Çerkes bir ailenin kızı olan Asiye Hanım ile evlendi.

Kızı İffet ve oğlu Zeki doğduktan kısa bir süre sonra Osmanlı ordusu saflarında savaşırken şehit oldu. 

İffet Hanım'ın annesi Asiye Hanım, kocası ölünce Arnavut asıllı İbrahim Edhem ile evlendi.

1929 doğumlu anne bir kardeşi Kemal Edhem sonradan Suudi Arabistan’ın İstihbarat Başkanı oldu.

İffet Hanım (1916-2000) ile kardeşi Zeki'yi halaları Cavhara Hanım büyüttü. Bir müddet Adapazarı Karapürçek’teki ilkokula devam etti. 

İffet Hanım'la Kral Faysal, İffet Hanım'ın halası Cavhara Hanım ile birlikte 1931'de gerçekleştirdikleri Hac ziyareti esnasında tanıştılar. 

1932 Yılında Dışişleri Bakanı olarak Rusya'yı ziyaret eden Faysal, dönüşte uğradığı İstanbul'dan, İffet Hanım'ı da yanına alarak Suudi Arabistan'a gitti, aynı yıl evlendiler, 7 çocukları oldu.


Ölene kadar Arapça'yı Türk aksanı ile konuşan İffet Hanım, eşine Türkçe; eşi Faysal da ona Arapça öğretti.

Kral Faysal, İslami siyasetinin yanı sıra ülkesinin ve birçok İslam ülkesinin en önemli gelir kaynağı olan petrol ile ilgili de önemli adımlar attı.

Petrolün, dünya siyasetinde çok etkili bir araç olduğunun bilincinde olan Faysal, bu yönde harekete geçti.

Suudi Arabistan, Irak, İran, Kuveyt ve Venezüella'nın 14 Eylül 1960'ta Bağdat'ta bir araya gelerek; OPEC'i (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü-Organization of Petroleum Exporting Countries) kurmalarında büyük katkısı oldu.

İleriki yıllarda Katar, Libya, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Nijerya, Ekvador ve Gabon'un da katılımıyla OPEC, dünya petrol üretiminin 3’te 2’sini kontrol eden çok önemli bir kuruluş haline geldi.

Kral Faysal, 5-10 Haziran 1967'de 'Altı Gün Savaşları' adıyla tarihe geçen İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki savaşta, Arapların büyük bir yenilgi almaları ve Kudüs'ün işgal edilmesinden derin bir şekilde etkilendi.

Petrolü, İsrail'i destekleyen ülkelere karşı bir silah olarak kullanmak amacıyla, 9 Ocak 1968'de Beyrut'ta, dünya petrol rezervlerinin yüzde 60'ına sahip; Cezayir, Bahreyn, Irak, Kuveyt, Libya, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Katar'ı anlaştırarak, Petrol İhraç Eden Arap ülkeleri OAPEC'in (Organization of Arab Petroleum Exporting Countries) kurulmasını sağladı.

1969'da Fas'ın başkenti Rabat'ta, ilk İslam Ülkeleri Zirve Toplantısı'nın yapılması ve daha sonra İslam Konferansı Örgütü'nün kurulmasına öncülük etti.

Dünyanın dört bir tarafından Muhammed Esed, Malcolm X, Muhammed Ali Clay, Muhammed Kutub gibi Müslüman şahsiyetleri ülkesine davet ederek, destekledi.
 

faysal-bin-abdulaziz-malcolmx.jpeg
Malcolm X ile Faysal Bin Abdülaziz / Fotoğraf: jamhara.com


Mısır'da Seyyid Kutub'un idam edilmesinden sonra yurt dışına çıkmak zorunda kalan İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) mensuplarını himaye ederek Suudi Arabistan'a kabul etti, bir çoğuna üniversite ve okullarda görev verdi.

Ortadoğu'da, 5-10 Haziran 1967’de yaşanan Altı Gün Savaşı'nın yol açtığı yıkım ve büyük acılar devam ederken; 21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’nın bir Yahudi tarafından yakılması üzerine tüm Müslümanlara 'Cihat' çağrısında bulunarak, tarihe geçen bir konuşma yaptı:

Kardeşlerim!

Neden bekliyoruz? 

Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz? 

Nerededir ki dünyanın vicdanı? 

Mukaddes Kuds-ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. 

Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz? 

Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli bir ölüm var mı? 

Ey kardeşlerim bizim istediğimiz İslam milliyeti ve İslami uyanıştır. 

Arzumuz milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşmalar değildir. 

Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir. 

Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. 

Ne zaman, Haremi Şerifimiz’in (Kudüs'ün), mukaddesatımızın işgal ve tecavüz altında aşağılanmakta olduğunu ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaksızlıklar sergilendiğini hatırlasam; 

Allah’a halisane yalvarıyorum: Eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.


6 Ekim 1973’te, Mısır ve Suriye orduları, Yahudilerin Yom Kipur Bayramı günü İsrail’e saldırdı.

Hiç beklemediği bir anda saldırıya uğrayan İsrail, tarihinde ilk olarak yenilgiye uğradı, Sina yarımadası İsrail işgalinden kurtarıldı. 

Her zaman olduğu gibi; “ABD ve Batılı ülkeler, yine İsrail’in yanında” yer aldılar.

Akdeniz'deki ABD savaş gemileri harekete geçerek savaşı durdurdu. İsrail'in daha ağır bir darbe yemesi engellendi.

Kral Faysal, İsrail’i destekleyen Batılı ülkeleri protesto etti. Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği (OAPEC)’in İsrail yanlısı ülkelere petrol ambargosu uygulaması çağrısında bulundu, çağrısı üzerine bu ülkelere petrol satışı durduruldu. 

5 Ekim 1973’te OAPEC, ABD ile birlikte savaşta İsrail’den yana tavır sergileyen ülkelere petrol ihraç etmeyeceğini ilan etti. 

Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, petrol ambargosunu tarihe geçen şu sözlerle başlattı: 

Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık; yine öyle yaşayacağız!


Petrol ambargosuyla uluslararası çapta büyük bir enerji krizi baş gösterdi. 

Durumu fırsat bilen OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği) üyesi ülkeler ise, dünya petrol fiyatlarını yükselterek, başka bir krize neden oldu.

Ambargo nedeniyle varili 1,80 dolar olan normal petrol ile varili 2,17 dolar olan yüksek vasıflı Libya petrolünün varili 11,65 dolara yükseldi.

Ani fiyat artışı Batı Avrupa ve Japonya’da paniğe sebep oldu. 

Gelişmiş ülke sanayilerinin petrole bağımlı olması ciddi sıkıntılara yol açtı, petrolsüz kalan Batı ülkelerinde hayat felce uğradı. Bisiklet satışlarında patlama oldu.

Kral Faysal, Time dergisine kapak oldu ve aynı dergi tarafından yılın adamı seçildi. 
 


Batılılar tarafından Faysal'ın, Pan-İslamist politikaları engellenmeye çalışıldı. 

Petrol ambargosu üzerine, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger; Kral Faysal’ı kararından vazgeçirmek amacıyla Suudi Arabistan’a gitti. 

Yahudi kökenli ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, anılarında Suudi Arabistan ziyaretini ve Kral ile görüşmelerini ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır:

Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona; 

‘Uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz, uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazırız’ dedim. 

Kral gülümsemedi, kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi:

‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekât namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?

 
Tabii ki siyonist Kissinger hiçbir yardımda bulunmadı!

Bundan sonraki enerjisini kendilerine baş kaldırarak meydan okuyan bu 'yaşlı adam'ı yok etmeye harcadı.

Kral Faysal, 25 Mart 1975 tarihinde suikasta uğradı. 

Sarayında yaptığı bir halk görüşmesinde ABD’den yeni gelen yeğeni, kardeşi Musa'id'in 31 yaşındaki oğlu Faysal bin Musa'id, kutlama bahanesi ile yanına sokularak tabanca ile iki el ateş etti. 

Ağır yaralanan Kral Faysal hastaneye kaldırıldı, ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. 
 


İlk günlerde hükümet tarafından, katilin akli dengesinin bozuk olduğu yönünde açıklamalar yapıldı.

Sonradan yapılan muayenelerde ise akli dengesinin bozuk olmadığı tespit edildi, idam cezasına çarptırıldı. 

Cezanın infazı 18 Haziran 1975'te Riyad meydanında gerçekleştirildi. 

Katil, olayın perde arkası ve azmettiricileri ortaya çıkarılmadan idam edildiğinden, olayın üstü örtüldü; bugüne kadar da bu konuda ciddi bir araştırma ve soruşturmaya izin verilmedi.

Aslında herkes işin aslını biliyordu!

Dünya egemenlerinin işlerini bozan aykırı bir ses susturulmuştu. Hem de bundan sonra bu yola gireceklere ibret olacak bir şekilde! 

Evinin içinde ve yeğeninin silahıyla ortadan kaldırılmıştı.  

Gerisi teferruattı!

Ölümünden sonra yerine kardeşi Halid bin Abdülaziz geçti. 

Kral Faysal’ın, yıllardır büyük bir özenle inşa ettiği politikaları uygulamadan kaldırıldı ve yapmak istediklerinin tam tersi bir yola girildi.

Oğlu Suud bin Faysal Dış İşleri Bakanlığı'na getirildi, 40 yıl bu görevde kaldı. Diğer oğlu Turki bin Faysal, dayısı Kemal Edhem'den devraldığı Suudi İstihbarat Başkanlığı görevini uzun yıllar sürdürdü.

Kral Faysal'ın damadı ve aynı zamanda kardeşi oğlu olan Bender bin Sultan ise Vaşington Büyükelçiliği'nden sonra Suudi Arabistan Devlet Güvenlik Konseyi Başkanı oldu.

Oğullar babalarının başına gelenlerden ders çıkardılar!

Her üçü de Kral Faysal'ın yolunu takip etmediler ve ABD'ye 'tam teslim' bir siyaset izlediler.

Kendilerince 'çok akıllı' işler yaptılar!

Afganistan'dan Suriye'ye; Yemen'den Mısır'a kadar El Kaide, El Şebab ve DAEŞ gibi örgütleri organize ederek kullandılar, Ortadoğu siyasetinde İsrail ile iş birliği yaptılar.

İktidarda kalabilmek için her şeyi mubah saydılar. 

Faysal Bin Abdulaziz, diğer Suudilerin aksine; sade yaşamı, anne tarafından İstanbullu bir Çerkes olan eşine bağlılığı ve İslami değerleri yayma konusundaki gayretleri ile İslam dünyasında önemli bir iz bıraktı. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU