Elizabeth Warren'ın cesur fikirleri yeteri kadar ileri gitmiyor

Amerika'nın teknolojik gelişimin yönünü belirleyecek ve işçilere pazarlık gücünü geri kazandıracak politikalara ihtiyacı var

2020 Başkanlık Seçimleri için yarışan Elizabeth Warren, Demokrat Parti'nin önde gelen aday adaylarından (AFP)

ABD'nin ortalama hane geliri, onlarca yıldır neredeyse hiç değişmedi ve hem sol hem de sağ siyasetçiler, modern ekonomiyi neyin yönlendirdiğini unuttu. Amerika'nın teknolojik gelişimin yönünü belirleyecek ve işçilere pazarlık gücünü geri kazandıracak politikalara ihtiyacı var.

Borsayı ve düşük işsizlik oranını unutun: ABD ekonomisi işlemiyor. Sağlam bir ekonominin kilit göstergesi olan verimlilik artışı, tarihi düşük seviyesini koruyor. Orta sınıfın yaşam standardının göstergesi olan ortalama maaşlar bu 40 yılda zar zor arttı. Eşitsizlik yüksek ve piyasadaki güç giderek birkaç şirketin elinde yoğunlaşıyor. Amerikalılar eskiden Avrupa'yı hükümet tarafından korunan, rekabete girmeyen şirketlerin diyarı diye önemsemezdi. Şimdiyse pek çok sektörde Avrupa piyasaları, ABD'deki piyasalardan daha rekabetçi görünüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Amerika'nın siyasi elitlerinin kendini beğenmişliği bu problemleri daha da kötüleştirdi. Ekonomi politikası tartışmalarına yıllardır iki temel yaklaşım yön veriyor. Sağ damlama ekonomisi (trickle down) fikrine tutundu. Bu fikre göre kurumsal kârlılık; yatırımı, istihdamı ve işçi maaşını artıracağı için ticaret için iyi olan neyse onu yapmak gerek. Ancak yerleşik şirketlerin çıkarına hizmet etmenin ve düzenlemelerden kaçınmanın rekabeti desteklemediği ya da verimlilik artışını sağlamak için gerekli inovasyonları teşvik etmediği ortaya çıktı. İşçi ve tüketiciler pahasına patronlardan yana olmak hissedarlar için iyi olabilir ama ortalama Amerikalılara sağlıklı bir ücret artışı sağlamıyor.

Bu esnada sol, öncelikli olarak yeniden dağıtım fikrine odaklandı ve son günlerde daha cömert para yardımları yapmak, hatta evrensel bir temel gelir finanse etmek için zenginleri vergilendirme planlarına sarıldı. Şüphesiz ABD ekonomisinin daha fazla altyapı yatırımına, daha iyi bir sosyal güvenlik ağına ve yoksulluğa karşı daha güçlü önlemlere ihtiyacı var. ABD'nin federal hükümet gelirine ve harcamasına daha çok ihtiyaç duyduğu bu dönemde zenginlerden alınan vergiler rekor seviyede azaldı. Ancak tarihte hiçbir toplum sadece yeniden dağıtımla geniş çapta refaha ulaşmadı.

Paylaşılan refah, daha ziyade, üç temel payandayla yükseldi. Bunlardan ilki olan yeniden dağıtımda zenginlerden alınan vergiler, kamu hizmetleri ve ihtiyaç sahiplerine yardım için kullanılır. İkincisi, nispeten yüksek ücretli ve istikrarlı birçok iş imkanı sağlamaktır ki bu da işçileri koruyan yasaların varlığına dayanır (aksi takdirde işverenler düşük kaliteli, düşük ücretli işlere yönelecektir).

Üçüncü temel direk de nüfus genelinde ücret artışını sağlamak için gereken düzenli verim artışıdır. Ücretleri yükselten verimlilik artışı özel bir teknolojik değişim biçimi gerektirir: İşçileri üretim sürecinden uzaklaştırma amacı taşımayan bir teknolojik gelişim. Ayrıca bir veya birkaç firmanın bir sektörde ya da tüm ekonomi üzerinde ölçüsüz bir egemenlik kurmasını engelleyecek düzenlemeler de gerektirir.

Şimdiye kadar "iyi iş imkanları" gündemi, siyasi tartışmaların dışında kalmıştı. Ama yakın tarihli bir kampanya konuşmasında Demokrat Parti'nin önde gelen aday adaylarından, Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren, tüm meseleye değindi. Aşırı zenginleri vergilendirme ve yeniden dağıtıma odaklı önceki düşüncesinden sıyrılan Warren, geniş tabanlı bir büyümenin önemini vurguladı ve hatta ABD'nin durgun verimliliğinin altında yatan bazı yapısal sorunlara işaret etti.

Umuyorum ki bu konuşma, Warren'ın kampanyası ve tüm Demokratlar için bir dönüm noktasını temsil eder. Fakat bu gerçekleşse bile, Demokratlar ABD ekonomisindeki rahatsızlığın asıl nedenlerinden bahsederken daha ileri gitmeli. Warren yolsuzluk ve piyasadaki tekelleşmelere dair endişelenmekte haklı (özellikle de teknoloji sektöründe). Ayrıca işçiler için daha güçlü güvenceleri ve kurumsal yönetimde emeğe daha fazla söz hakkı verilmesini savunurken de haklı. Ama yine de kısmi bir çözüm önerdi.

 

 

Asgari ücretin saatlik 18 dolara çıkarıldığını ve işçilere kurumsal yönetim kurullarında sandalye verildiğini düşünelim. Temel verimlilik sorunu devam edecek, birçok şirket işi daha da otomatikleştirecek ve iş gücünü azaltacaktır. İşçilerin pazarlık gücünü kaybetmesiyle birlikte şirketlerin işçiler yerine makineleri koyduğu büyük çaptaki değişim, son 20 yılda emekçilerin milli gelirdeki payının keskin biçimde düşmesinin nedeni. Bu yüzden, iyi iş imkanlarını artırmaya yönelik stratejilerin tümü, işçilere güvence vermekten fazlasını içermeli. Asıl amaç, son zamanlarda sadece otomasyona odaklanan ekonominin teknolojik yörüngesini değiştirmek olmalı.

Elbette otomasyon verimlilikte daha yüksek bir artış sağlar. Ama aşırıya kaçınca, yani şirketler hala insanların daha üretken şekilde yapabileceği süreçleri de otomatikleştirince işe yaramaz. Şirketler sadece otomasyona odaklandığında, işçilerinin verimliliğini teknolojiyle artırarak elde edebilecekleri kazanımları kaybetme riskini almış olur.

Öyleyse soru, ABD ekonomisinde neden bu kadar zorlama bir otomasyon yaşandığı. Yeni başlayanlar için özet geçelim: ABD vergi politikaları sermaye yatırımlarını mali açıdan desteklemeye başladı, bu da şirketlerin daha az verimli makineler kullanarak kar edebileceği tuhaf bir durum yarattı. Çünkü maaş bordroları vergilendirilirken, robotların benimsenmesi çeşitli vergi kredileri ve hızlandırılmış amortisman indirimiyle destekleniyordu. Dahası, özellikle büyük teknoloji şirketlerinin hakim kurumsal iş modeli, şimdi tüm ekonominin teknolojik gelişim seyrini şekillendiriyor. Kurumsal Amerika otomasyona odaklandıkça işçi verimliliğini artırmak için kullanılabilecek teknolojilere daha az yatırım yapılacaktır.

Aynı zamanda, son yıllarda temel araştırma ve geliştirmeye yönelik kamu desteği de keskin bir düşüş yaşıyor. Devlet finansmanı, tarihsel olarak, sadece ne kadar araştırma yapıldığını değil, yapılan araştırmaların yönünü de belirlemede önemli rol oynadı. İlk bilgisayarlar ve antibiyotiklerden alıcılara ve internete kadar, savaş sonrası dönemin en önemli yeniliklerine devlet talebi öncülük etti ve bu yenilikler devlet desteğiyle sürdürüldü. Bu büyük buluşlar işçiler için yeni ve verimli fırsatlar yarattı, ekonomide iyi iş imkanlarının büyümesini sağladı. Bugünlerde devlet desteğinin azalmasıyla yeni araştırmalar, mevcut paradigmalar etrafında giderek daha fazla kümeleniyor ve emeğin yerini alan otomasyona en az direnç gösteren yolu izliyor.

Öyleyse, etkili olmak için, 21. yüzyıla ait bir ekonomi politikası gündemi, teknolojik gelişmenin ve yayılmanın yönünü belirlemeli ve işçilere pazarlık gücünü geri vermeli. Neyse ki iki hedef birbirini tamamlıyor. Büyük şirketlerin gündemi belirlediği olağan işleyiş daha da fazla otomasyona yol açacaktır. Daha demokratik şekilde belirlenmiş bir inovasyon stratejisiyle birlikte işçilere daha fazla söz hakkı tanımak, ABD'yi hem verimliliğin arttığı hem de çoğu yurttaş için daha iyi fırsatların doğduğu bir ülkeye dönüştürecektir.

Warren'ın odak noktasındaki değişimin bu yönde atılmış ilk adım olmasını umuyorum.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.project-syndicate.org

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

DAHA FAZLA HABER OKU