Asla unutmayacağım bir Ortadoğu araştırmasının perde arkası

Yung Chang'ın Robert Fisk'in dış haberciliği hakkında hazırladığı This Is Not A Movie (Bu Bir Film Değil) isimli belgeselin çekimlerine dair son özel klipte Robert bizi Lübnan dağlarının imhasına dair kendi deneyiminin perde arkasına götürüyor

Nasıl her haber gazetelere çıkmazsa Lübnan dağlarının hikayesinin de filmi yapılmadı. Ama yine de anlatılması gereken bir hikaye bu.

Eserlerindeki hikayeleri kesip kısaltmak zorunda kalanlar sadece film yönetmenleri değil. The Independent'ın hala kağıda basıldığı zamanlarda dış haberler editörünün  beni şu tanıdık ricalarla kaç kez aradığını şaşırırdım: "Bob, bunu 500 kelimeyle sınırlandırabilir miyiz?" veya “Bunu gelecek haftaya bırakabilir miyiz?" İnternet sitesi demek bin 500 kelime yazabilmem demek ve haberi sadece bir saat sonraya "bırakabiliriz."

Ama gazeteye hiç çıkmamış haberleri asla unutmazsınız. 2003'te Amerikalılar Bağdat'ı işgal ettiğinde Irak başkentinde yaşayan gözdağı verilmiş, korku dolu birkaç bin Filistinli mülteciyi görmeye gitmiştim. 1948 Filistin'inden göçmüş yaşlı mülteciler veya onların çocukları veyahut torunlarıydı. O zamanlar Irak ordusu, Mısırlılar, Ürdünlüler, Suriyeliler ve Lübnanlılar Filistin için İsrail'le savaşmış ve kaybetmişti.i Iraklılar geri çekildiğinde mıntıkalarındaki birçok Filistinliyi yuvalarından binlerce kilometre uzağa, Bağdat'a götürdü.

Saddam daha sonra onlara rejime karşı suç işleyen veya rejimin korkunç hapishanelerinde ortadan kaybolan Iraklıların evlerini verecekti. Artık Iraklılar mülklerini geri almaya gelmiş ve bir kez daha Filistinlileri yerinden etmişti.

Son Ortadoğu savaşının sayısız korkunç ironisinden biriydi bu. Eğer Amerikalılar gerçekten Iraklıları Saddam'dan kurtarmaya geldiyse bile, ki durumun bu olmadığından emin olabilirsiniz, kesinlikle Filistinlilere yardıma gelmediler. Mülteciler bana perişanlıklarını anlattı: Göz dağı, korku ve sonunda yeni kurulmuş bir başka Birlemiş Milletler çadır kampında geçirilen sefil bir sonbahar.

Ama benim haberim Londra’da kalakaldı. Ne zaman yayımlanacak bir bomba bir grup ABD askerini havaya uçurdurdu veya bir patlama  ibadet edenlerin içinde olduğu bir caminin yarısını yıkardı. Benim haber de ertelenirdi. Her geçen gün haber toplantılarında yayımlanacak haberler listesine eklenirdi, derken bir gün, dosyayı verişimden tam iki ay sonra, bir masa editörü hikayenin lanetli olduğunu itiraf etti. Halbuki hikaye devam etmişti, Filistinliler artık Bağdat'ta büyük bir hikaye değildi, bir yer yoktu artık.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bütün bunlar doğruydu. Ve yaptığım haber asla basılmadı. Nihayetinde Bağdatlı Filistinlilerin üzücü ve trajik küçük hikayesine Ortadoğu üzerine yazdığım kitaplardan birinde yer verdim.Onlara artık düşman olan Irak mahallelerinin ortasındaki sözleri ve vaziyetleri bir gazetenin sayfalarından ziyade bir ciltte muhafaza ediliyor artık. Belki de böylece hikayeleri daha uzun yaşar.

Sayfa alanının sıkışıklığından az kalsın bir başka haberi daha kaybediyordum.

Beyrut'ta Tom Young adında Britanyalı genç bir sanatçıyla röportaj yapmıştım. Lübnan'ın Osmanlı dönemindeki geçmişi ve ülkenin Britanyalılar tarafından layıkıyla kapı dışarı edilen Özgür Fransa'ya verildiği İkinci Dünya Savaşı'ndaki iskanına dair bir dizi grafik resim çizmişti. Beyrut'ta sergilenecek resimler çarpıcıydı. Young bugün hala mücadele veren bir sanatçıdan ziyade Lübnan'ın resimli tarihinin bir devi ama daha toy bir genç olduğu o zamanlarda bulabileceği her türden tanıtıma ihtiyacı vardı. Resimlerinin bolca örneğine yer vererek sanatı üzerine bir yazı yazdım.

Karşımda yine aynı tanıdık sorun vardı. Diğer haberlerin alana ihtiyacı vardı. Young’ın hikayesi tekrar tekrar, defalarca, her hafta haber toplantılarının programlarında belirip durdu, ta ki Londra'daki editörler haberin içeriği hakkında okumaktan bitap düşüp hikayeyi zaten okuduklarını zannedene kadar. 6 ay sonra, Tom Young aynı sergiyi Londra'da hazırlarken hikayenin artık sayfaları okunmaktan kıvrılmıştı.

Ama bir kez daha denedim ve şans eseri bu çabam gazetenin yeni bir sanat köşesine yer vermesiyle aynı zamana denk geldi. Sonunda,Young’ın Londra'daki sergisinin açılışından sadece birkaç gün önce haberin tamamı yayımlandı. Bana coşkuyla zamanlamanın daha iyi olmayacağını yazdı. Haber serginin açılış gününe bir sürü meraklı çekmişti. Young bazı resimlerini de satmıştı. Bir haber kurtarıldı. Gerekli alan bulunmuştu.
 


Lübnan’ın eski ve tarihi sıra dağlarının inşaat şirketleri için yamaçlarına taş ocağı kuran ordularca gaspının ve imhasının haberi basın için biçilmiş kaftandı. Köylülerle çevreciler protesto etmiş ve silahlı adamlar tarafından tehdit edilmişti. Yung Chang ve ekibi ben bu kırılmış kaya vadilerini, İncil'de adı geçen bir ulusun tabiatına yapılan bu vahşi saldırıyı araştırırken beni takip etti. Hızlıca saptadığım üzere Maruni kilisesi bu toprakların satışında rol oynamıştı.

Ve milyonlarca ton kaya ve kırma taş Beyrut ve Sayda'daki yüksek katlı zengin apartmanlarının, zengin Iraklı ve Suriyeli yatırımcıların mülkü olduğu için çoğunda kimsenin oturmadığı geniş, milyon dolarlık vadi evlerinin inşaatında kullanılacaktı. İnşaat şirketleri Lübnan'ın önde gelen siyasi kişilikleriyle bağlantılıydı. Haberler fotoğraflarla birlikte The Independent'ın internet sitesinde boylu boyunca yayımlandı.

Şimdi sözü kendi "gazetecilik krizini" açıklaması için Yung Chang'a bırakacağım...

Robert Fisk'in dizginlenmeyen bir açık sözlülükle ve safsataya yer vermeyen bir şekilde geçmiş 43 yılın en vahim ve korkunç vahşetleri üzerine yazdığı ve haber yaptığı bir sır değil. Bu, onunla tanışmaya cüret eden biri için göz korkutucu olabilir. Çalışmalarındaki öfke ve hiddetin huzursuz edici, kasvetli bir kişilik yaratabileceğini düşünüyordum. Böylece 2016'nın kışında, elimde endişeyle tutunduğum, okunmaktan yıpranmış Pity the Nation kitabımla, birçok alanda başarılı olan adamla birebir geçireceğim zamandan korkarak Beyrut'a doğru ilk araştırma gezime çıktım.

Ama tanıştığımızda karşımdaki Robert Fisk beni tamamen hazırlıksız yakaladı. İlk olarak fiziksel olarak ne iri yarıydı ne de Carton de Wiart tarzı bir endamı vardı. Hatta bunun tam tersiydi: Onu bulaşıcı, boyun eğmez, kolayca parlayan bir enerjiyle kuşanmış olarak tarif ederdim. 73 yaşındaki yaşlı Fisk 1976'da, ben doğmadan bir yıl önce Beyrut'ta ilk kez görevlendirilen 29 yaşındaki haliyle aynı canlılığa sahipti.

Fisk rahatlıkla saatlerce durmaksızın konuşup kafanızı şişirebilir. Adam yorgunluk diye bir şey bilmiyor gibi görünüyor. Ona ayak uydurmakta zorlanıyor insan.

Bir yönetmen olarak (belgesel ya da kurmaca fark etmez) bir filme başlarken ilk içgüdünüz her zaman "rol dağıtımıyla" ilgilidir. Aynı terminolojiyi kurmaca olmayan dünyada kullanıyoruz. Kahramanınız can sıkıcı bir tip mi? Kamera önünde nasıl davranıyor? Fisk'teyse sadece neşe değil aynı zamanda bu kadar belirgin olacağını düşünmediğim bir şey daha vardı: Cana yakın ve özgürleştirici mizahı. Bu adam komikti, son derece komikti, ve o araştırma gezisinde anladım ki Fisk'ten merak uyandıran bir karakter analizi çıkar.

Bu da beni This Is Not a Movie'nin kabaca kurguladığımız birçok versiyonundan birindeki, Lübnan dağlarının imhasıyla ilgili daha önce hiç görülmemiş bir kesite götürdü. Sizinle meşhur montaj odasının zemininde bırakılmış bir sekansı paylaşabilmem öyle bir rahatlama ki, zira hem benim hem de editörüm (muhteşem Mike Munn) için bunu geride bırakmak yürek parçalayıcıydı.

Bu sekansı kestik çünkü hem ton olarak hem de Fisk'in başardığı diğer her şeyin yanında, özellikle de filmin genel şekli bağlamında uyumsuz görünüyordu. Talihsiz bir durumdu çünkü bence Fisk'i, onu harekete geçiren o aç, çocuksu merakı tam anlamıyla yakalayan bir andı bu. Burada kendi "arka bahçesi "olan Beyrut'ta yerel bir çevre haberini yaparken Fisk'i filtrelenmemiş ve frenlenmemiş bir şekilde görüyoruz.

Her şeyden önce Fisk'in ısrarlı haberciliği, dürüst gazetecilikle geliyor. Yayımlanan makalesindeki kelimeler acil ve sinir bozucu bir hikaye anlatıyor. Yine de asla deneyimleyemeyeceğiniz şey Fisk'in araştırmacı gazeteciliğinin perde arkası, merakının bizi içine soktuğu senaryoların "canlılığı". Onun gazetecilik hayatının eğlencesinin parçası olmak zevkti.

Ve bu arada, bir araba takibi sahnesi de var. Tadını çıkarın!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://www.independent.co.uk/voices/

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU